Doğada, her varlıkta olduğu gibi taşların da bir enerji alanı vardır ve enerji alanları kesişen her şey birbirini etkiler. Fiziksel formlarımız aslında, eskiden zannedildiği gibi maddeden değil, enerjiden oluşmaktadır.
Canlı ya da cansız, her şeyin, ve elbetteki taşların da bir enerji alanı vardır ve enerji alanları kesişen her şey birbirini etkiler. Fiziksel formlarımız aslında, eskiden zannedildiği gibi maddeden değil, enerjiden oluşmaktadır.
Madde olarak bildiğimiz tüm üç boyutlu formlar, belirli hızlarda titreşmekte olan enerjilerdir ve her madde bir diğerini enerjisiyle yani kendi varlığıyla etkiler.
Aynen bir taşı suya attığımızda yayılan küçük dalgaların diğer dalgalarla rezonansa girmesi gibi, taşların taşıdığı enerjiyle insanların taşıdıkları enerji de kesişmekte ve bu şekilde enerjiler birleşerek, bahsedilen etkiler ortaya çıkmaktadır.
Bunu daha net anlayabilmek için öncelikle artık açıkça çağdışı kalmış bir fikir olan materyalist görüşten kurtularak, maddenin gerçekte ne olduğunu anlamamız lazımdır.
Genellikle insanlar; maddenin, kendisine dokunulabilen, dayanıklı ve katı bir şey olduğunu düşünürler.
Daha sonraları ise maddenin elektriğe ilişkin özellikleri bulundu ve elektronlar keşfedildi.
Elektronda, kabul ettiğimiz anlamda maddi diyebileceğimiz hiçbir şey yoktu; çünkü elektron, hareket halindeki elektrik yükünden başka bir şey değildi. Ve şu sonuca ulaşıldı; peki, negatif yükte madde diyebileceğimiz bir şey yoksa, pozitif çekirdekte neden olsun?
Öyleyse yalnızca enerji vardır ve biz farklı hızlarla titreşmekte olan bu enerjiyi madde olarak algılarız!..
Renkleri ve göz alıcı parlaklıkları nedeniyle, doğal taşlar ilk çağlardan beri insanların ilgisini çekmiştir. O zamanlarda bile insanlar için her değerli taşın özel bir anlamı vardı.
Değerli taşlar, renkleri ve göz alıcı parlaklıkları nedeniyle ilk çağlardan beri insanların ilgisini çekmiştir. O zamanlarda bile insanlar için her değerli taşın özel bir anlamı vardı.
Peygamberimizin nübüvvet Mührünün akik taşından yapılmış olduğunu söyleyerek başlayalım?
Kızılderililer, üzerinde Turkuaz taşıyan kişilerin kemiklerinin kırılmayacağına inanırlar ve savaşta bu taşı kalkanlarının üzerine işlerlerdi. Turkuazın, Aztek kültüründe de önemli bir yeri olduğu bilinmekte: Aztekler bu taşı kötü etkilerden korunma amaçlı olarak kullanırlardı.
Yine Kızılderili kültüründe, yosun akik taşının susuzluğu giderdiğine inanılır ve bu amaçla kullanılırdı.
Eski Yunanlarda, ametist taşının insanları sarhoş olmaktan koruduğuna inanılır ve kadehler ametistten yapılırdı.
Negatif elektrik yükünü ayaklardan toprağa geçirdiğine inandıkları için hala daha Hindistan'da kadınlar ayak parmaklarına Obsidyen yüzük takmaktadırlar. Çok daha eskilere bakarsak, efsane şehir Atlantis'te enerji elde etmek kuvars kristallerinden faydalanıldığının söylendiğini de görürüz...
|