Tevekkül etmekte zorlanıyor ve bunun farkında bulunuyor isek, Rabbimize dayanalım, Sabur isminden istimdat edelim, Hami ismine sığınalım. Tevekkülde zorlanmamız hayra alâmettir. Çünkü üzerimize çöken gam ve kederin ağırlığına rağmen bizim Cenab-ı Allah’ı bırakmadığımıza, O’na küsmediğimize, O’na sitem etmediğimize işarettir. Bu, isyan hali değil, kulluk halidir. Kulluğun zor hali de Allah katında değerlidir, şereflidir, makbuldür.
Dünyanın derdi ve gamı bitmez. Rabbim kimseye dert ve gam vermesin. Verirse, isyan vermesin. Dert ve gam geldiğinde, dertten kurtulmak için alınacak tedbir varsa tevekkeltü alallah denilerek alınır.
Derdin ve gamın bir çaresi varsa bakılır. Bulunan çare Allah’tan bilinir. Bir çare bulunmadığında duâ vaktinin devam ettiğine inanılır. Duâ ve tevekküle devam ederken, yine çare aranır. Ne duâ çare aramaya zıttır, ne çare arama duâya…
Bir çaresizlik anında Müslüman’ın çaldığı ve kendisine açılan iki kapısı vardır:
1- Dertlerin maddî kapısı. Bu, o dertle ilgili alınacak tedbir, çareye doğru gösterilen çabadır.
2- Dertlerin manevî kapısı. Bu da Allah’a sığınma ve tevekkül kapısıdır.
Çaba olmadan tevekkül çare olmadığı gibi, sadece tevekkülsüz çaba da çare değildir. Bu ikisi muhteşem ikilidir. Çaba ile beraber tevekkül gösterildiğinde hepsi tevekkül hesabına geçer. İbadet de sayılır. Tevekkülsüz olarak sadece çaba gösterildiğinde de hepsi şirk hesabına geçer. Tevekkülsüz çaba da, çaba değildir.
YÜKÜNÜ GEMİYE BIRAK
İmanın hem nur, hem kuvvet olduğunu veciz bir şekilde hatırlatan Bediüzzaman, hakikî imanı elde eden adamın kâinata meydan okuyacağını ve imanın kuvvetine göre hadisatın tazyikatından tevekkeltü alellah 1 (Allah’a tevekkül ettim) diyerek kurtulacağını beyan ediyor. Bediüzzaman o nuranî ifadelerinde Allah’a tevekkül etmek suretiyle, hayat gemisinde olayların dağlar gibi dalgalarına karşı tam bir emniyet içinde seyran edileceğini zikrediyor. Böylece bütün ağırlıklarını Cenab-ı Hakk’ın yed-i kudretine emanet ederek dünyadan rahatla geçeceğini, berzahta istirahat edeceğini ve ardından ebedî saadete gitmek için Cennete uçacağını beyan ediyor. 2
Bediüzzaman bu meseleyi bir misal ile açıklıyor:
Günlerden bir gün sırtlarında ağır yükleri bulunan iki adam büyük bir gemiye binerler. Bunlardan birisi gemiye biner binmez yükünü gemiye bırakır, rahat eder.
Diğeri der ki:
“Ben güçlüyüm. Yükümü sırtımda taşıyabilirim. Belki zayi olur. Gemiye bırakmayacağım.”
Arkadaşı ona der ki:
“Gemiden de mi güçlüsün? Hem gemi varken neden yorulasın? Gemide yükün neden zayi olsun? Hem başın döner, gittikçe gücün kaybolur, yükünle beraber denize düşersin. Yükünü bırak gemiye, rahat et. Bu büyük gemi senin yükünü daha iyi taşır. Hem seni bu halde kaptan görse, gemimizle alay mı ediyor diye düşünür, haindir midir nedir der ve sana ceza verir. Hem herkese maskara olursun. Çünkü kibrin zaafını gösteriyor. Gururun, aczinin alâmetidir. Yapmacık hareketlerin zillettir. Kendini gülünç duruma soktun. Bak, herkes sana gülüyor.”
TEVEKKÜL BİZİ NELERDEN KURTARIR?
Arkadaşının uyarısına kulak veren adam, yükünü yere koydu, üzerine oturdu:
“Oh! Allah senden razı olsun! Ben gerçekten divaneymişim! Zahmetten, hapisten ve maskaralıktan kurtuldum.” der.
Bu hikâyenin neticesine göre, tevekkül eden adam şunlardan kurtuluyor:
1- Kâinatın dilenciliğinden,
2- Her hadisenin karşısında titremekten.
3- Kendini beğenmişlikten.
4- İnsanlara maskara olmaktan.
5- Uhrevî sıkıntılardan.
6- Dünya hadiselerinin tazyikinden kurtuluyor. 3
Rabbim sizleri ve bizleri duâsı ve tevekkülü makbul olanlardan eylesin. Âmin..
1- Hud Sûresi: 56. 2- Sözler, s. 148. 3- Sözler, s. 502.
|