Özel Zikirler..
“Kalpler ancak ALLÂH ZİKRİ İLE TATMİNE ULAŞIRLAR”
buyuruluyor… Niye? ..
Çünkü insan, sonsuzu düşünmeye yönelik bir kapasiteyle yaratılmıştır ve sonsuzluk-sınırsızlık ise ALLÂH‘ın vasfıdır!..
“Lâ uhsiy senâen aleyke ente kemâ esneyte alâ nefsik” diyen Rasûlullâh Aleyhi’s-Selâm;
“Sana hakkıyla senâ (övgü) etmem mümkün değildir; ancak sen kendini hakkıyla bildiğin için, kendi kendine senâ edersin” itirâfında bulunurken sonsuz-sınırsız yüce Zât‘ın kesinlikle kavranamayacağına işarette bulunmaktadır…
Bu durumda bize düşen ne oluyor.. ?
Bize kendini tanıttığı nisbette O‘nu tanımak!..
O‘nun aynasında, kendimizi seyredip tanımak!..
Kendimizdekilerden, O‘nun sonsuz sınırsız kemâlâtına, yüce özelliklerine, hikmetlerine, hayran kalmak!..
“Allâh’ım, hayretimi arttır” diye DUÂ eden Rasûl Aleyhi’s-Selâm bu husus hakkında bizi uyarıyordu herhalde…
Allâh’ı tanımanın yolu da, kitabın baş bölümlerinde kısaca izah ettiğimiz gibi, zikirden geçer!..
Zikir, ya Zât, Sıfat ve Esmâyı içine alan toplu isim “ALLAH” ismi ile yapılır… Ya da, Allah’ı çeşitli özellikleriyle tanımaya yönelik diğer isimleri ile yapılır…
.
Her insanda, Allah ismiyle toplu olarak işaret edilen isimlerin tümü, yani bildiğimiz ve bilemediğimiz pek çok Allah ismi bir terkip oluşturur… İşte bu terkibe, biz insan deriz!.. Allah, bu esmâ terkibine “insan” adını takmıştır…
İnsanın Rabbî, kendi varlığını meydana getiren bu “Allah” isimlerinin işaret ettiği ilahî güçtür!..
Her insanın yapısının bir diğerinden farklı olması, her birinin terkibindeki “Allah” isimlerinin farklı güçlerde olmasındandır.
Şimdi siz; “ALLAH” ismini zikrettiğiniz zaman; bu ismin zikrinden doğan güç, terkibinizdeki bütün isimleri eşit oranda güçlendirir… Bunun da neticesinde tüm özellikleriniz aynı seviyede gelişir…
“ALLAH İSİMLERİ” zikri ise, yapınızı meydana getiren isimler terkibi içinde, belirli isimlerin manâlarını güçlendirmeye yöneliktir…
Meselâ, “ALLAH”ın “İRADE” sıfatının adı olan “MÜRÎD” ismini zikrettiğiniz zaman; terkibinizdeki bu ismin manâsı güçlenir; beyninizdeki “İRADE” fonksiyonu daha kapsamlı olarak faaliyete geçer ve eskiden iradeniz zayıf olduğu için başaramadığınız bir çok şeyi rahatlıkla başarabilirsiniz.
Ya da “HAKÎM” ismini zikretmeniz, sizin bir süre sonra, her şeyin hikmetini, sebebini, neyin niçin olduğunu anlamanıza yol açar. Eskiden bağlantısız sandığınız, gereksiz olduğunu düşündüğünüz pek çok şeyin aslında bir sistem içinde birbiriyle bağlantılı olarak yer aldığını idrâk edersiniz.
Yani, “ALLAH” ismi zikri; fizikteki bileşik kaplar sistemindeki gibi, bütün isimleri eşit oranda yükseltirken; “İSİMLER” zikri ise sadece kendi cinsinden olan terkibinizdeki manâyı güçlendirir. Ve bu yüzden de kişide çok kısa sürede önemli gelişmeleri farkedilir hâle getirir.
İşte bu sebebledir ki, biz, kendinde kısa süre içinde gelişme görmeyi arzu edenlere, “İSİMLER” zikri tavsiye ederiz.
Bizim tavsiye ettiğimiz zikirlerin, herhangi bir târikat zikri ile alâkası aslâ yoktur!..
Târikatsız ya da hangi târikattan olursa olsun; kişi bu zikirleri yaptığı zaman, birkaç ay içersinde neticelerini görmeye başlar!..
Şunu kesinlikle belirtelim ki… Allâh adıyla işaret edilen, aslâ, dışarıda ötelerde bir yerde olup, fizik beden ya da ruh ile yanına gidilecek bir varlık olmayıp; kendi özünde hissedilmesi zorunlu olan, sonra da her zerre de varlığı algılanabilen sonsuz – sınırsız “TEK“tir!.. Bu anlayışa uymayan bütün fikirler, şeytanî vasıflı CİNLERİN vesveseleridir!..
Allâh’ı bilmek, bulmak ve O’nunla olmak için tek bir târikat vardır, tek bir yol vardır; o yol da Efendimiz Rasûlullah salla’lâhu aleyhi ve sellemin yoludur!..
Kur’ân-ı Kerîm ve Rasûlullah öğretisine dayanmayan; bu öğreti dışında kalan her fikir, kesin olarak neticede insanın gerçekten sapmasına yolaçar!..
Bu yüzden deriz ki…
Şayet bu zikirleri yaparsanız, kesinlikle ilim yolundan ayrılmayınız!.. Ayet ve hadîslere ters düşen fikirlere itibar etmeyiniz!.. Farz kılınanları ne gerekçe ile olursa olsun aslâ terketmeyiniz!.. Artık, kendinizin evliyâ, şeyh, mehdî olduğu yolunda, içinize gelen fikirlere aslâ itibar etmeyiniz.
Çünki, CİNLER, en büyük oyunlarını, hassasiyet kazanmış, alıcıları güçlenmiş olan beyin sahiplerine oynayıp, kendilerini bir şey zannettirerek yoldan çıkartırlar!..
Kesinlikle bilelim ki….
ALLAH KULU olmaktan daha üstün bir derece aslâ yoktur!..
Biz bütün çalışmalarımızla bu dereceyi, bu yakınlığı niyâz edelim.
İster hiç bir şeye inanmayın….
İster sadece “Allâh“a inanın; ister sadece haftada bir kere Cuma namazına giden bir müslüman olun; başlangıç olarak size şu zikir formülünü tavsiye edebiliriz:
100 Allâhumme eğinniy alâ zikrike ve şükrike ve hüsnü ibadetik
(Allahım, zikrin, şükrün ve ibadetinin güzeli üzerine bana yardım et.)
300 Allâhumme inniy es’eluke hubbeke ve hubbu men yuhıbbuke
(Allahım, muhakkak ki senden sevgini ve seni sevenin sevgisini isterim.)
300 Lâ ilâhe illâ ente subhaneke inniy küntü minez zalimîn
(Senden gayrı vücud yok; [ancak] seni tesbih ediyorum [başkaca varlığım yok] Muhakkak ki ben (nefsine zulmeden) zalimlerden oldum.)
500 Kuddûs’üt tâhîru min külle sûin
(Her kötülükten arı-kayıtsız)
100 Ya Nura külle şeyin ve hedahu ahricniy minez zulûmâti ilennur
(Ey herşeyin nuru ve hidayetcisi; beni karanlıklardan nura çıkar.)
Mürîd – 3600
Mümin – 1800
Kuddus – 3600
Hakîm – 1800
Halîm – 2700
Reşid – 2700
Nur – 3600
Fettah – 2700
Başlangıç olarak ilk birkaç isimle zikre başlayabileceğiniz gibi; saymak zor geliyorsa saatle de yapabilirsiniz… Ayrıca; bunları yapmak zor geliyorsa sadece “MÜRÎD”, “NUR” ve “KUDDÛS” isimlerini bir süre için saymadan dahi zikredebilirsiniz.
Bu listedeki rakamları, vaktiniz olmadığı zamanlar, daha azaltarak da yapabilirsiniz, hiç bir mahzûru yoktur. Sadece netice almanız biraz daha fazla zaman alır.
Önemli olan, bu listedeki DUA ve ZİKİR’lerin sabah uyandıktan sonra başlayıp, gece uyumadan önce bitirilmesidir. Her yerde, her zaman, abdestli veya abdestsiz çekilebilir, hiç bir sakıncası yoktur!..
Kelimeleri dokuz defa üçlü üçlü söyleyip tesbihten 1 tane çekerseniz, bir tesbihte 900 olur. Meselâ: Mürid, Mürid, Mürid – Mürid, Mürid, Mürid – Mürid, Mürid, Mürid.
Şayet, ince, zayıf yapılı bir kimse iseniz, el parmaklarınız ince uzun, parmak uçlarınız sivri, oval ise; veya geniş alınlı, sivri çeneli bir tipiniz var ise, o takdirde ilaveten şu duayı da yapmanızı tavsiye ederiz:
300 Allâhumme sebbit kalbiy alâ diynike
(Allahım, kalbimi dinin üzere sabit kıl.)
Şayet içine kapanık, sıkıntılı, zaman zaman bunalan, hayattan tad almayan bir yapınız mevcût ise bu listeye ilâve olarak veya sadece;
300 Rabbiş rahli sadriy ve yessirliy emri
(Rabbim sadrıma inşirah ver ve işimi kolaylaştır)
300 Elem neşrah leke sadrek
(Senin için sadrını açıp genişletmedik mi?)
dualarıyla birlikte “BÂSIT” ismini 1800 defa zikredebilirsiniz.
Eğer, iki – üç ay bu listeye devam ettikten sonra kendinizde bir gelişme görür, fayda sağlarsanız; daha ileriye gitmek isterseniz; vaktiniz müsait ise, bu takdirde şu duaları ve isimleri de belirtilen sayılarla mevcût listenize ilâve edebilirsiniz.
300 Allâhumme elhımniy rüşdiy ve eızniy min şerre nefsiy
(Allahım, rüşdümü ilham et ve nefsimin şerrinden koru.)
300 Rabbiy zidniy ilmen ve fehmen ve imana
(Rabbim ilmimi ve anlayışımı ve imanımı artır.)
Rahîm – 3600
Basir – 2700
Aziz – 2700
Vahhab – 2700
Semi – 2700
Alîm – 2700
Vekîl – 2700
Câmi – 2700
Eğer bir numaralı, en başta verdiğimiz listeyi tatbik edecek kişide ömür süresi 40′ın üzerine çıkmışsa, birkaç ay “MÜRÎD” ismini “4500” defa zikretmek suretiyle belli bir netice aldıktan sonra “3600“e indirilebilir.
Bu DUA ve ZİKİR’lere devam edilirken, bu arada da fırsat buldukça tasavvuf konusunda bazı eserler okunursa; veya DİN kavramı içine giren tüm sistemi izâh etmeye çalışan diğer, şu ana kadar çıkmış 18 kitabımız ile 24 ses kasetlik “Çağdaş Bilimle İslâm ve Tasavvuf Anlayışı” setimiz ve 14 video kasetimiz izlenirse, çok kolaylıkla bu konuları anlıyabilirsiniz.
Çünki yapacağınız bu çalışmalar, isteseniz de istemeseniz de; inansanız da inanmasanız da beyninizde yeni bir kapasite devreye sokacaktır ki; bu durumda çok kolaylıkla yeni öğrendiğiniz bir çok şeyi anlayıp, idrâk edebileceksiniz.
Bu arada arzu edenler için, gece yatmadan önce veya kalktıkları takdirde kılacakları iki rekâtlık bir namazın son secdesinde şu DUAyı yapmalarını da tavsiye edebiliriz:
Elbette ki burada önemli olan yazdığımız DUAyı kelime kelime ezberliyerek tekrar etmek değil; o manâyı ihtiva eder bir biçimde içinizden geldiği gibi niyâzda bulunmaktır.
“Arşın, Ruh’un ve bütün melâikenin Rabbı olan yüce Allâhım. Senin yanında aciz, güçsüz, muhtâç ve indinde bir hiç olduğum idrâkı içinde sana yalvarıyorum. Ne olur beni bütün yanlışlarımdan, bilmiyerek ve dayanamıyarak yaptığım bütün fiîllerimden dolayı beni bağışla!..
Efendimiz Muhammed aleyhi’s-selâm’ın Rabbı olan Allâh’ım, bana en’âmda bulunduklarının yolunu kolaylaştır ve gerçekten sapanlardan olmaktan beni koru!.. Kendine seçmekle şereflendirdiklerinden eyle; şu anda yeryüzünde yaşayan en sevdiğin zâtlara beni yakın eyle; onların fiîllerini bana da kolaylaştır, sevgili eyle!..
Kendisinden gayrı olmayan Allâhım, yarattığı her şeyi tam bir mükemmeliyetle var eden Allâhım, ihata edilmesi aslâ mümkün olmayan Allâhım, Ya HU ya men HU!..
Zâtın hakkı için, basiretimdeki körlükten beni kurtar; mutlak gerçeği bana idrâk ettir, hazmını ver!.. Öyle bir yakîn ihsan et ki, ondan sonra küfr ve şirk olmasın!..
Allahım, Hakkal yakîn olarak yaşamama engel her ne var ise ondan sana sığınırım. Senden sana sığınırım!.. Benlikle huzurunda bulunmaktan sana sığınırım. Koruyucu sensin ve senin gücün her şey için yeterlidir. Alemlerin Rabbı olan Azîm Rab sensin Allahım.
Bu gerçekleri bize bildiren Rasûlullah aleyhis-selâma indindeki sayıca ihsanda bulun, ne şekildekine lâyık ise; biz onu takdirden aciziz.”
Bu arada tavsiye etmekte olduğumuz isimlerle ilgili olarak biraz bilgi vermek istiyorum. Ki, ne yaptığının bilincine ermek isteyenlere yararlı olur umarım!..
Önce ilk tavsiyem olan “MÜRÎD” isminden sözedeyim.
“MÜRÎD” ismi, “ALLAH” adıyla işaret olunanın “İRADE” sıfatının adıdır!..
Bizim tüm boyutları ile varlığımız önce Allâh’ın sıfatlarıyla meydana gelmiştir!..
Hayat, sıfatıyla, hayatımız; bedenlerimiz içinde bulunduğu boyuta göre “BÂİS” ismi hükmünce yeni özelliklerle yeni yapıyla meydana gelse dahi; sonsuza dek devam edecektir.
“ALÎM” ismi gereğince bir bilincimiz ve ilmimiz mevcûttur.
“MÜRÎD” ismi sonucu olarak “ALLAH’IN İRADE SIFATI” bizden ortaya çıkar ve “İRADE” sahibi olarak algılanırız.
“SEMİ” sıfatıyla algılayıcılık kazanır, “BASÎR” sıfatıyla görür idrâk ederiz.
“KELAM” sıfatı bize “İFADE” yeteneği kazandırır ve bütün bunlar hep “KUDRET” sıfatının bizden ortaya çıkışı dolayısıyladır ki, bütün bunları yapacak “KUDRET” bizde görev yapar!..
“MÜRÎD” ismi, bildiğimiz kadarıyla ilk defa olarak bize açılmış, bir “sır“dır!.. Bizden evvel, hiç kimse bu ismin zikrini yapmamış ve başkalarına da tavsiye etmemiştir. Hatta din ve tasavvufla uğraşan pek çok kişi, bu ismin varlığını bile bilmez; çünki kitaplarda daima diğer sıfatların isimleri yazılır da; “İRADE” sıfatının ismi yazılmaz!.. Muhakkak ki bu da Allâh’ın bir hikmeti sonucudur.
“MÜRÎD” ismi, yaptığımız çeşitli çalışmalar sonucu olarak müşahede ettik ki, insanda en süratli gelişmeyi sağlayan bir güce sahip!.
Hemen hepimiz, pek çok şeyi biliriz de, bir türlü bu bildiklerimizi uygulamaya koyamayız. Bunun da gerçekte tek bir sebebi vardır, İRADE ZAYIFLIĞI!..
İşte bu irâde zayıflığının çaresi, anladığımız kadarıyla “MÜRÎD” isminin zikredilmesidir. Bu ismin zikredilmesi sonucu, kişinin ilgi duyduğu konuya karşı irâdesi güçlenmeye başlıyor ve eskiden bilip de tatbik edemediği pek çok şeyi kolaylıkla tatbik edebilir hâle geliyor.
Meselâ diyelim ki içkiyi bırakamıyor; TASAVVUF EHLİNE KESİNLİKLE YASAK OLAN SİGARAYI BIRAKAMIYOR; veya istediği gibi ibâdet edemiyor; yahûd kendini ilme verip kararlı bir biçimde ilim çalışamıyor; işte bu durumda bu zikir, kişinin irâde gücünü arttırdığı için, kolaylıkla bunları başarabiliyor.
Ancak bu isimden bahsederken, şunu da kesinlikle belirteyim. Nasıl ilâçların belirli dozajları varsa, “İSİMLER” zikrinde de belirli rakkamların üstüne kesinlikle çıkılmamalıdır.
“İSİMLER” zikri insan bünyesinde, beyninde, sürekli takviye yapar!..
Nasıl, Diabet yâni şeker hastalığında, şekeri tüketmek için ensülin yeteri kadar verilmediği için dışardan takviye alınırsa; terkedildiği zaman bünye derhal kendi orijinini yaşarsa. Aynı şekilde, Zikre devam edildikçe de, manâsı ister bilinsin ister bilinmesin; inanılsın inanılmasın, hükmünü icrâ eder. Tecrübelerimize göre, zikir bırakıldıktan sonra onbeş gün içinde bünye eski normal haline döner!.
Burada kesinlikle anlamamız gereken bir husus da şudur!..
Siz aslâ ötedeki, yukarıdaki bir TANRI’yı zikretmiyorsunuz!..
Siz, varlığınızın her zerresinde tüm varlığıyla mevcût olan SONSUZ – SINIRSIZ ALLAH’ın bazı sıfat ve isimlerinin sizde açığa çıkmasını, sağlama yolunda bir çalışma yapıyorsunuz. Ve ancak algılayabildiğiniz nisbette, gerek kendinizde ve gerekse çevrenizde, Allâh’ı tanıyabilirsiniz!.
İşte bu sebeblerden dolayıdır ki, “MÜRÎD” ismi, bize göre, kişinin ALLAH’I tanımasında en süratli yoldur. Ancak bu tanıyışı Allâh’tan “Hazmı ile” taleb etmek gerekir. Zirâ, “hazımsızlık” insanın başına olmadık işler açar!..
“MÜ’MİN” ismine gelince. Bu isim kişinin “İMAN NURU“na kavuşmasına vesile olur. “İMAN NURU” ne demektir?.
İnsan, tüm ömrünü şartlanma yollu, şartlanmaların kendi bünyesinde oluşturduğu mantık düzenine göre geçirir. Ve bu şartlanmalarının oluşturduğu mantığının kabul edemediği şeyleri de bir türlü özümleyemez ve reddeder.
İşte “imân nûru” bir kişide oluştu mu, artık o kişi mantığına ters düşeni reddetmeyi bırakarak, o şeyin olabilirliğini araştırmaya başlar. Zihin kapasitesinin ötesinde bir şeyler olabileceğini düşünebilir. Her şey benim bildiğimden ibarettir, en büyük benim, benim bilmediğim olamaz, mantığımın kabul etmediği şey yoktur, izansızlığından kurtulup, yeniye, ileriye, algılayamadığına açık bir hale gelir.
İşte bu algılayamadığını inkâr etmeyip, olabilirliğini düşünme ve inanma halini “İMAN NURU” diye tanımlarız.
İnsanı sürekli yeniye, ileriye, bilmediklerine, algılıyamadıklarına açık bir hale getiren özellik “İMAN NURU“dur!..
“FETTAH” isminin zikri, insanda açılımlar yapar!.. Hem zahîri problemlerin çözümlenmesi yönünden, hem de “BATIN” kapanıklıkların açılması fetholması cihetinden!
“KUDDUS” isminin zikri, insanın tabiatından, benliğinden kurtulması yönünden çok faydalıdır. İnsan, şartlanmaları ve doğası gereği olarak, kendini içinde yaşamakta olduğu fizik beden zanneder!..
Tıpkı, 65 model şevrole otomobilin direksiyonunda oturup da, kendini otomobil sanan sürücü gibi!.. Sorarsınız, kimsin sen; der, 65 model şevroleyim!.. Bir türlü aklı almaz, kendisinin otomobilden ayrı bir varlık olduğunu ve bir süre sonra arabadan çıkıp gidebileceğini!..
İşte aynaya bakıp, ben bu bedenim diye düşünen kişiler de, şayet farkedemiyorsa bir süre sonra bu bedeni terkedip yaşamına değişik bir boyutta o boyuta özgü bir bedenle devam edeceğini. durum biraz vahîm demektir!..
İşte “KUDDUS” ismi, insanın aslının kudsî bir varlık olduğunu, madde ve ruh ötesi bir bilinç varlık olduğunu farketmesine yarayan isimdir.
“REŞÎD” ismi insanda “RÜŞD” halinin oluşmasını sağlar.
Fizik bedende “rüşd” bir tanımlamaya göre, “bülûğ” ile başlar; çünki o zaman cinsiyet hormonları faaliyete geçerek zihinsel fonksiyonlarda “aklı” güçlendirir; ve aynı zamanda da cinsiyet hormonları beynin biokimyasını etkileyerek, “günâh” dediğimiz “negatif yüklü mikrodalga enerjinin” ruha yâni mikrodalga bedene yüklenmesini sağlar. Bir diğer tanımlamaya göre de, sebebi her ne hikmetse, 18 yaşında başlar!..
Olgunluğun tabanı, insanın ölümötesi yaşam olabileceği ihtimalini düşünerek, hayatına ona göre yön vermesi, bu konuda araştırmalar yapmasıyla başlar!..
İşte “REŞÎD” ismi bu en alt sınırdan başlayıp, “İlâhî sıfatlarla tahakkuk etme” hali olan “FETİH” haline kadar devam eder. Ondan sonra bir başka şekilde hükmünü icrâ eder.
“HAKÎM” ismine gelince. İnkârın daima kökeninde, idrâk edememe vardır!.. Sebebi hikmetini bilemediğin, anlıyamadığın şeyi inkâr edersin. Oysa, bilsen o şeyin neden öyle olduğunu, neyin neyi nasıl meydana getirdiğini, ne yapılırsa, nasıl neyi meydana getireceğini, bütün değerlendirmen bir anda değişiverir!..
İşte bu isim, kişide oluşların hikmetine erme kapasitesini genişleten, her şeyin ne sebeble oluştuğunu, neye yönelik olarak konduğunu farkettiren isimdir.
“HALÎM” ismi insanda, öncelikle hoşgörü ve yumuşaklık, sâkinlik ve fevrî çıkışları kesme özellikleriyle tesirini gösterir.
Kişinin manevîyatta gelişmesi için önce hoşgörülü olması ve fevrî, aşırı ve zamansız çıkışlarını kontrol altına almış olması gerekir!..
Çünki bu tür çıkışlar insanın hem zâhir dünyasını mahveder, sinirli, stresli, bunalımlı bir yaşama çevirir. Hem de bâtın âlemini mahveder, Allah’la arasına sanki ziftten – katrandan bir perde çeker!..
“HALÎM” ismi işte insanın hem zâhir hem de bâtın dünyasını düzene sokan isimdir. Kişinin olgunlukla hoşgörüyle karşısındakine açık olmasını sağlar ki bu da onun yeni yeni şeyleri farketmesine vesile olur. Sinirlilik, stres, fevrî davranışlar bu zikre devamla çok kısa sürede kontrol altına alınır. İleri aşamada fâilin Hak olduğunu görmeye yol açarak, müşahedeye imkân sağlar.
“VEDÛD” ismi kişide muhabbet duygusunu geliştirir. Tüm varlığa karşı sevgiyle yaklaşır. Her yerde ve şeyde
Allah’ı hissedip sevmeye başlar. Dünyası sevgi olur.
“NÛR” ismi insanın idrâk gücünü, kapasitesini artıran bir isimdir. Kişinin hem ruh gücünün artması, hem de idrâk gücünün gelişmesi hep bu ismin neticesidir.
“BÂİS” ismi dar manâda yeni bir bedenle varoluş gibi anlaşılır. Ve işin gerçeğini bilmeyenler tarafından da zannedilir ki, -şimdi ölücez yok olucaz; sonra kıyâmette mahşerde Allâh bizi -BÂ’S- edecek yeniden yaratılacağız! Bütüniyle İslâm öğretisi dışındaki yanlış bâtıl ilkel bir bilgidir!.
“BÂİS” ismi her an geçerlidir ve eseri her an görülen bir isimdir. Bâ’s olayı da her an cereyan etmektedir. Ölüm meydana geldiği anda, kişi fizik bedenden kopar, biolojik bedenle bağlantısı kesilir ve hemen o anda mikrodalga bedenle “Bâ’s” olarak yaşamına kesintisiz bir şekilde devam eder. Bu hususu isteyenler, İmam-ı Gazalî‘nin Esmâ-ül Hüsnâ ismiyle dilimize tercüme edilen kitabında -BÂİS- ismi açıklamasında veya -Hazreti MUHAMMED’İN ALLAH’I- isimli kitabımızın -ÖLÜMÜN İÇYÜZÜ- bahsinde tetkik edebilirler.İşte bu -Bâis- ismi zikri hem olayın kavranılmasını kolaylaştırır hem de, her anki bâ’s oluşumuzda, yâni her an yeni bir bedenle varoluşumuzda bize çok daha gelişmiş özellikler getirir
-RAHMAN- ismi hem ilâhî rahmete nâil olmamızı sağlar, hem de gazab anlamı taşıyan fiîllerden korunmamızı temin eder. Çünki gazab, şiddet ateşini kesen Rahmân’ın rahmetidir. İleri mertebelerdeki zevâtta bu ismin çok daha değişik neticeleri vardır ki, onlara bu kitapta girmek istemiyorum.
|