Modern amerikan krizi
Birleşik Devletler'in geleceği hakkında Edgar Cayce'in söyleyecek pek çok şeyi vardır. Tarihin çarkları dönmeye devam ederken insanlık da hızlı bir şekilde yeni bir devre geçmektedir. Bizler
şimdi bir geçiş dönemi yaşamaktayız: "Bu zamanlar sona ermektedir. Doğrular yeryüzünün mirasçıları olacaklardır." denilmektedir "okumalar"da ...
Ancak bu öyle pek de kolay olmayacaktır; tam tersine, insanların ruhlarını sınayacak olan bir anlaşmazlıklar, talihsizlikler ve
felaketler dönemine girmekteyiz ve "pek çokları telef olup gideceklerdir". Ancak incinin de, istiridyenin içindeki sürtünmeler ve
karışıklıklar neticesinde oluştuğunu unutmamak gerekir. Terslikler olmadan gelişme olmaz. Sık sık tekrar etmekte olan tarih bizlere her güç için bir karşıt-güç bulunduğunu, her negatif için bir pozitif bulunduğunu öğretmektedir. Bu, insanoğlunun tekamül sürecinin bir parçasıdır.
1998' de yeni bir çağın başlayacağını Cayce 1930'larda söylemişti. O zamandan bu yana diğer birtakım kaynaklar da hemen
hemen hep aynı tarihi öne sürmüşlerdir. Amerikan Sanatlar ve Bilim Akademisi gibi Ortodoks bir topluluk, Bab toplumunun 2000 yılındaki geleceğini araştırmak üzere bir komisyon kurmuştu,
çünki o senenin yeni ve önemli bir "kırılma sistemini" başlatacağını
düşünmektedirler. Bildiri panolan şimdiden tüm kavşaklara dikilmiştir.
Sosyal bilimler profesörü olan Henry Winthrop: "Bah -ve
özellikle de A.B.D.- büyük bir ekonomik zenginlik yaşayacaktır.
Pratik olarak şundan eminiz ki, 2000 yılına doğru önceden de görmekte olduğumuz gibi otomasyon, ordinatörler ve gerçekleştirilecek olan diğer teknolojik gelişmeler sayesinde tam bir bolluk yaşanacaktır." diye yazmaktadır.
Yazar büyük ve hassas bir sorun olan dağıtım hususundan
(en başlıca sorun) söz etmemekte ancak insanların "eğitime, kültüre, şuurun ufuklarını genişletmeye ve dini bilgilerin araşbnlmasına" daha fazla zaman ayırabileceklerini iddia etmektedir.
Tüm bu faaliyetler sanatlann, bilimlerin, matematiklerin incelenmesini; yeni mimari formların ve toplu çalışma biçimlerinin, yeni
sosyal kurumlar hususunda daha gerçekçi ve deneysel bir tutumun araştınlmasını içermektedir.
Ütopya! diye haykırmaktadır bazdan. Belki de öyledir. Ancak pekala da mümkündür ve hiç şüphesiz arzu da edilmektedir.
Şimdiden, pek çok şeye yeni bir görüş ile yaklaşılması nesiller arasında bir hendek -bir bilgi hendeği- oluşmasına neden olmuş ve
gençlerle daha az genç olanlar arasında suni bir duvar yükselmiştir adeta. Gençliğin değerini takdir etmemek gibi trajik bir hataya asla düşmemeliyiz ve bunun yerine, yaşlı nesilin günümüzün
gerektirdiği beceriyi mi göstermeyi başarabileceğini, yoksa bunun
yerine, bugünün gençliğinin pek gerçekçi olmayan bir öğrenci
kuşağından ibaret olduğunu ileri sürerek sahip olduğu materyalist değerleri empoze etmeyi mi sürdüreceğini kendi kendimize
sormalıyız. Aynca yine kendi kendimize öz idealimiz doğrultusunda yaşayıp yaşamadığımızı da sormalı, hatalanmızın şuuruna
varmalıyız.
Evet, gençler başkaldırmaktadırlar, çünki seks ve uyuşturucu konusuna bakışlan ne kadar hatalı olursa olsun, bu isyanlanrun
temelinde iki yüzlü bir toplum tarafından aldatıldıklan şeklindeki izlenimleri yatmaktadır. Örneğin, evde ve kilisede onlara başkalarının mülkiyetine ve haklanna saygı göstermeleri öğretilmektedir. Büyüdüklerinde ve asker olduklarında ise onlara bu kez tahrip
etmeleri ve öldürmeleri öğretilmektedir. Dolayısıyla vicdani sebeplerden ve inançlanndan ötürü askerlik görevlerini yapmaktan
kaçınır ve askerlik cüzdanlannı yakarlar. Ustelik, kendilerinden
öncekilerin mahrum olduktan bir kardeşlik duygusuna ve bir beden anlayışına sahiptirler. Onlar, üstünde durulması gereken ilk
nesli temsil etmektedirler.
Pek tabii ki, Yeni Çağ'a girilmeden önce çözümlenmesi gereken başka ihtilaf alanlan da mevcuttur. Toplumumuzda fakirliğin
maliyeti çok yüksektir. Tıpkı Gunnar Myrdal'ın söylediği gibi: "Amerika, yaşlı insanlanna, çocuklarına, hastalanna ve sakatlanna ekonomik güvence sağlama söz konusu olduğunda, en büyük işsizlik ve meskensizlik yüzdesine sahip olan yegane zengin ülke ola- ·
rak kalmak istememekte ve en cömerti olmaktadır."
Çağımızın en acı tuhaflıklarından ve çelişkilerinden biri de
belli bir azınlık için onca zenginlik ve çoğunluk için de onca sefalet
olmasıdır. Ahlaki ve manevi sebeplerden ötürü yaşamaya ve
başkalannın da yaşamasına imkan tanımaya ihtiyacımız vardır ve
bu gayet normaldir; ancak modem felaketlerle, yani şiddetle, cinayetlerle, vergi kaçakçılığıyla, yalanla, enflasyonla, deliler gibi dolar peşinde koşan zengin bir toplumun düşüşünü açığa vuran fiyat
arbşlarıyla da savaşmak zorundayız. Amerikan toplumunu ezen
kötülükler herkesçe malumdur, ancak bunların albnda yatan sebepler daha incedir.
Soğuk savaşın nedeni askeri değil, sosyal ve ekonomik sorunlardır: Uluslararası pazarlar, doğal kaynaklar, az gelişmiş ülkelerin hakimiyet altına alınması, zengin ulusların hegemonyası,
halkın sosyal güvenliği gibi... Komünizm tehdit değil, bir kafa tutmadır. Gerçek cevaplanması gereken soru kapitalizmin sosyalizm
ile rekabet edip edemeyeceğidir. Yoksa silahlara sanlması mı gerekmektedir?
Cayce, Büyük Savaş sırasında tam iki kez, gizlice Washington'a davet edildi; Woodrow Wilson'ın hazırladığı banş antlaşmasının on dört noktası, tıpkı yine kendisine ait olan Uluslar Cemiyeti konusundaki projesi gibi, "okumalar"ın felsefesini yansıtmaktadır. Bu iki adanun birbirlerine neler söyledikleri bilinmiyor
ancak, daha sonraya ait bir "okuma", Wilson'ın düşünülenden çok
daha spiritüalist bir insan olduğunu ortaya koymaktadır. "İsa'nın
ruhu banş masasına oturmuştu." demişti Cayce. Wilson'ın biyografileri bunu doğrulamaktadır. Belial Oğullan'nın şiddetli muhalefeti Wilson'ı mezara götürdü, 14 noktayı güçsüz bir hale koydu
ve Uluslar Cemiyeti'ni de ortadan kaldırdı. Karma! Müttefikler bunun bedelini İkinci Dünya Savaşı boyunca ödediler.
O zamandan beri de ulus dejenere oldu. İdareciler buna
rağmen halktan, kendilerinin göstermeyi başaramadıklan yüksek
bir maneviyat göstermesini istemişlerdir. Bu da gerçekleşmesi
imkansız bir ütopyadır.
Tüm bunlar, bazı kişilerin hırsından kaynaklanmaktadır.
Silahlar imal etmek, şiddet filmleri ve pomo edebiyatı yapmak gayet ''karlıdır"; halkı bin türlü yollarla dolandırmak amacıyla değersiz topraklan ve hisse senetlerini satarak fiyatları yükseltmek gayet kazançlıdır. Kurtların başıboş kalmış olduklan bir ortamda
kurbanlann isyan ve haykırışlanna şaşmamak gerekir elbette!
Küçük ve dürüst tüccar, tıpkı aileden gelen tarlalannı süren
çiftçi gibi giderek kaybolmaya yüz tutmuştur. Büyük, güçlü ve vicdandan yana nasibini almamış anonim kuruluşların saldırıları
karşısında hürriyetin ve ahlaki temizliğin yaşama şansları pek
azdır.
Kapitalizm intihar etmekle meşguldür. Gerek oto-disiplin ile, gerekse de mecburiyet ile kendini yenilemeyi başarabilecek midir, ya da bunu isteyecek midir? Hür teşebbüsün, herkesin yaranna daha iyi hizmet etmek ve kendini değiştirebilmek için yeterli
zekayı gösterebilmesi mümkündür, ancak bu muhtemel gözükmemektedir ve maalesef bu güveni de vermemektedir.
Üniversitelerdeki öğrenciler tüm bunları, kendilerinden
öncekilerden çok daha iyi anlayabilmekteler. Ortada dönen oyunun gaye� iyi farkındadırlar. Amherst Üniversitesi'nden Prof. Calvin H. Plimpton, Başkan Nixon'a yazdığı bir mektupta, kampusunun görüşlerini gayet kısa ve öz bir biçimde şöyle ifade ediyordu: "Yöneticilerimizin sosyal sorunlan en etkin biçimde çözmeye
gayret edecekleri zamana kadar, gerekli değişimlerin getirilmesi
maksadıyla, gençlerin ve insanlık için kendilerini adanuş olanlann
ruhlannda meydana gelen o alt üst oluşlan anlatabilmek için sesimizi yükseltmemiz ve bunu sürdürmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Universitelerdeki kanşıklık ve sıkınblann büyük bir bölümü,
Amerikan rüyası ile hakikat arasındaki uçurumdan kaynaklanmaktadır."
Bunun çaresi nasıl bulunacaktır?
Yeni nesile ilişkin ilk ifadeler, Cayce tarafından 1917 ile 1920
yılları arasında doğanlar için verilmiş "okumalar" da yer alıyordu.
Bunlann çoğu, günümüz dünyasına, kesin bir amaç taşıyarak yeniden doğan Atlantisliler'den oluşuyordu. Deneyimli, gelişmiş,
sahiplenme duygusu taşıdığı ölçüde de saldırgan olan bu ruh varlıklarının biraraya toplanmış olmalan bir grubun ya da ulusun
"karma"sıru temsil ediyor gibidir. İçinde bulunduğumuz çağ onlara, Atlantis'in çöküşünden bu yana ilk kez benzer şartlar altında
bazı sorunlan çözümleme fırsatım sunacaktır.
Bu insanlar yeni bir ahlak anlayışı getirmektedirler ve varlıkları dünyanın sayısız bölgesinde kendini hissettirmektedir. Bedensel güçleri ve yüksek anlayışları, tarihleri, geçmişleri, şuuraltına depolanmış bilgileri tüm yeryüzündeki toplumları değiştirecektir. Bazı ülkelerde daha şimdiden bunu yapmaya teşebbüs etmişler ve bazen başanlı da olmuşlardır. Güney Kore gençliği bir
despotu, Syngman Rhee'yi 1960 yılında devirirken, bunu yapan ilk
gençlik olmuyordu; Castro da benzerini 1 958'de gerçekleştirmişti.
"Okumalar"a göre, "Geçiş dönemi 1958 ile 1998 arasında yaşanacaktır. Bu dönemin sonunda Yeni Çağ başlayacaktır." (364)
Dünya küçüktür ve günden güne de insan için ufalmaktadır.
İnsan nüfusundaki patlama faydalıdan çok zararlı olacağa benzemektedir ve zaten de feryatlann yük�lmesine neden olmaktadır.
Kaza sonucu değil, tam tersine maksatlı olarak meydana geldiği
şüphesizdir. Hükumetleri, asırlardan beri kenara itilmiş sosyal ya da ekonomik sorunlara eğilmeye mecbur etmekte ve bir önceki
kuşağın daha hayal bile edemediği değişiklikler meydana getirmektedir.
"İnsanın, tüm sorunları için gördüğü tek çözüm iktidar, para
gücü ve mevki idi. Bu asla Tanrı'mn isteği değildi ve hiçbir zaman
da olmayacaktır. Çünki insan, zirvedeki mevkileri işgal edenlere
değil, genel olarak tüm insanlığa hizmet etmek zorundadır."
(364)
Aşağıdaki pasaj, grup karmasına, önceki bir fiili telafi edici
reaksiyona iyi bir örnek teşkil etmektedir: 1932 yılında Cayce şöyle
diyordu: "Avrupa, iskambilden bir şatodur. Birkaç sene önce, güçlü milletlerin, başkalarının haklarına saygısı olmayan bir azınlığın
arzularına ve bencilliğine boyun eğdiği görüldü. Bu milletlerin
fertleri tekrar bedenlenmektedirler ve Avrupa'mn ve dünyanın
pek çok ülkesinin etine batmış birer diken durumundadırlar."
(364)
Sorulan bir soruya verilen cevap, tekrar doğmakta olan bu
milletin Rus halkı, ve hiç şüphesiz çarlar döneminin en çok ıstırap
çekmiş varlıkları olduğunu ortaya koydu.
"Değişimlerin meydana geleceği, dini fikirlerde bir tekamül
veya devrim şeklinde değişikliklerin oluşacağı şüphesizdir. Bu,
Rusya' dan gelecektir, ancak bu komünizm olmayacaktır, HA YIR!
Daha ziyade onun temelinde yatan, İsa'nın öğretmiş olduğu, o nun
komünizm anlayışı gerçekleşecektir." (425-5)
Bu pasajın kesin anlanundan emin olanuyoruz. Küçük çocuk
İsa'yı yetiştiren Esseniler topluluk halinde yaşıyorlar ve tüm mallarını paylaşıyorlardı. Resullerin işlerinde bap 2:4 ve bap 4:32'de
malların bu ortaklaşa oluşuna değinmeler vardır. Bununla birlikte, bunun "temeli", bir grubun bireyleri arasındaki birliği daha
güçlendiren kardeşlik ruhu olmalıydı.
1934'de Cayce şöyle söyledi: "Şayet daha sıkı bir kardeşlik,
dostluk ve komşusunu da kendi gibi sevme fikrini kabul etmeyecek olursak, uygarlık batıya doğru göç edecek ve lanetler yağdırılmış bir millet olan Moğollar yeniden yükseleceklerdir." İnsanların ve ulusların birbirlerine tabi ve muhtaç oluşlarıru da şöyle ekleyerek açıkladı:
"Tüm yeryüzündeki insanların yaptıkları işlerde, dünyayı,
bazı insanlara ait olarak değil, tüm insanlığın ortak malı olarak ele
almanın gereği kendini göstermiştir ve göstermektedir." (3976)
İhtiyaçlar büyüktür; zaman da kısıtlıdır. Uyan herkes içindir
ve bilhassa da, "sermayenin kontrolünü yönetenler ya da elinde
bulunduranlara" yöneliktir. Cayce hiçbir zaman tarih belirtmedi,
ancak 1940 yılında bazı malumatlar verdi: "Okyanusun sayısız adası, toprakların birçoğu, ne insandan ne de şeytandan korkmayanların, ancak tam tersine en güçlü olanın hakkını övenlerin hakimiyetine girdiğinde ... (varlığın) ülkesi, kardeşin kardeşle savaştığı o devirlerdeki gibi kan aktığını görecektir."
Bu ifade, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Amerikan kontrolüne geçen Pasifik'teki 2 000 adayı ve Latin Amerika'daki ya da Asya'daki bazı ülkeleri mi ima etmektedir acaba? Bu durumda zaman hayli kısalmış demektir.
Sovyetler Birliği hakkında 1933'de söylenenler de hayli çarpıcıdır: "Rusya'nın dini gelişiminden dünyanın büyük umudu ortaya çıkacaktır. Böylece bu varlık ya da grup, derece derece, meydana gelen değişimlerden ve dünyanın hakimiyet altına alınmasına ilişkin şartların son kez oluşturuluşundan en büyük faydayı
sağlayacaktır." (364-Sa 3)
Bu beyanat ancak 1944'de aydınlatılnuştır.
"Dünyanın ümidi Rusya'dan doğacaktır, ama bu komünizm, bazen de bolşevizm adı verilen şey sayesinde olmayacaktır,
hayır! Hürriyetten doğacaktır, hürriyetten; her insan için benzeriyle beraber yaşama hürriyetinden. Prensip doğmuştur. Kristalize
olması için seneler gerekecektir, ancak dünyanın ümidi yeniden,
bu kez Rusya'dan ortaya çıkmaktadır. Bunu yöneten nedir? Parası
üzerine 'Tann'ya güveniyoruz.' yaznuş olan ulus ile (A.B.D.) dostluktur!" Ve daha ileride şunu okuyoruz: " ... Çünki, yarın Çin uyanacaktır!' "
Çin giderek tahrip olmakta olan bir kapitalizmin yükünü
üzerinden atarak uyandı, ancak maalesef Çin halkı diğer bir otokrasi şeklinin boyunduruğu altına girdi. Onun tekamül edeceğini yine de ümit edebiliriz.
A.B.D. ve S.S.C.B. yıllardan beri birbirlerine yaklaşmaktadırlar. Bir sükunet ve anlaşma ortamının gerçekleşmesi kimseyi
şaşırtmayacaktır. Yeni düşmanın adı korkudur. Büyük sebep,
banş ya da korku olabilir, ancak son neticeler aynı olacakbr: Daha
geniş seviyede ve barış içinde bir beraberlik. Sovyetler Birliği yavaş yavaş sağa doğru kaymaktadır; Birleşik Devletler de, 1930'dan
beri ağır ağır sola meyletmektedir. Her iki ulus da, özel isteklerini
tatmin edebilmek için ellerindekinin en iyisini birbirlerine ödünç
vereceklerdir. Politikadan ayn olan ekonomik sistemler, engelleri
daha kolay aşabilmektedirler ve şeytanları birer aziz haline dönüştürmeyi biraz daha iyi bilmektedirler.
Maalesef Amerika'nın dertleri başlamıştır; politik, sosyal ve
ekonomik krizler patlak verecektir. Cayce dosyalarına göre, 1958
ile 1998 arasındaki dönem, batı yanmküresinin ve bilhassa Kuzey
Amerika'nın coğrafyasında önemli değişiklikler meydana getirecektir. Birleşik Devletler'in şekli değişecektir.
Adının açıklanmasını istemeyen ünlü bir jeolog, "Edgar Cayce'in 'okumalan'ndan elli kadarının incelenmesinin, 'okumalar' tarafından verilen bilgilerin hem mantıklı, hem de mümkün olduğunu ortaya çıkardığını" belirtmişti. "Yalnızca bazı ayrıntılar, günümüz biliminin olguları ile uygunluk göstermektedir; geriye kalanların büyük bölümü yeryüzünün tarihine ait günümüzde kabul edilen fikirlere ters düşmektedir."
Yazar şöyle devam ediyor: "Bu dönemde gerçekleşeceği bildirilen sayısız doğal felaketler, üniformitarizme (•) ait jeolojik verilere uymamaktadır. Yine de, 'okumalar'da, 1928 ile 1958 arasındaki dönemde olacağı önceden bildirilen bazı hadiselerin gerçekleşmiş olması hayli enteresandır. Örnek olarak Califomia'da 22 Ekim 1926'da meydana gelen bir depremi, 1926 senesinin 15-20 Ekim
tarihleri arasındaki şiddetli fırtınayı; Califomia'da 1926 ve 1950
yıllan arasında meydana gelen yeni yer sarsıntılarını gösterebiliriz."
1934 yılında, Cayce şöyle bildiriyordu: "Yeryüzünün pek çok bölgesi alt üst olacak. İlk bölüm süresince (1958-1998) Birleşik Devletler'in batı kıyılannın fizik görünümünde değişiklikler meydana
gelecek. Groenland'ın kuzeyinde körfezler ve su akımlan belirecek. Karaibler Denizi'nde yeni kara parçalan su üstüne çıkacak ...
Güney Amerika, kuzeyinden güneyine kadar sallanacak ve Antarktika' da, Ateş Ülkesi'nin kıyılan açıklannda kara parçalan belirecek ve denizi kabank bir boğaz meydana gelecek." (3976-15)
1959 senesinde, A.B.D. Jeodezi (•) Dairesi, Macellan Boğazı'
nın kuzeyinde, Amerika K.ıtası'nın en güney ucunda daha önce hiç
yer sarsıntısı olmamış bir bölgede önemli bir deprem meydana
gelmiş olduğunu rapor etti. Şili, California ve Alaska'da yer sarsıntılan olmaktadır. Yoksa bunlar gelecekteki olaylann habercileri
midirler?
"A.B.D.'nin batı kıyısındaki, aynı zamanda doğu kıyısındaki
ve orta kısmındaki çok sayıda bölge altüst olacak. Önümüzdeki
yıllarda Atlantik ve Pasifik'te karalar belirecek. Ve pek çok ülkenin
kıyı bölgeleri sulara gömülecek. İçinde bulunduğumuz devre ait
(1941) pek çok savaş alanlan bile batıp gidecek. New York şehrinin
çevresindeki kıyı parçalannın ve hatta bizzat şehrin kendisinin
büyük bölümü kaybolup gidecektir. Ancak bu, diğer bir nesilde
meydana gelecektir; halbuki Carolina ve Georgia'nın güney kısımları çok daha erken bir zamanda batacaktır." (1151-11)
Birkaç seneden beri, Kanada'nın doğusunda, New England'
da ve New York Eyaleti'nde yer sarsıntıları giderek artnuş durumdadır. En azından bir sismolog, Harward'dan Don Leet bu işten epeyce endişe duymaktadır ve bu yüzyılın bitiminden önce ülkenin
doğu kıyısında büyük bir deprem olabileceğini düşünmektedir.
Carolina ve Georgia'ya ilişkin fazla malumat olmamasına rağmen
1 959'da yapılan sondaj, Savannah bölgesinde toprak yüzeyinin
1933'ten bu yana sekiz santimetre alçaldığını ortaya koymuştur.
"Büyük Göller'in suları Meksika Körfezi'ne dökülecektir ve
bu iş çok sözü edilen o su yolu (Sain-Laurent) vasıtasıyla olacaktır.
Bununla beraber, Ohio'nun, İndiana'nın ve İllinois'in en büyük bölümleri felaketten kurtulacaktır." Cayce'in de günün birinde bahsetmiş olduğu "kutupların yeniden yer değiştirmesi" hadisesinin, Büyük Göller'in sularının
Mississippi Vadisi'ne doğru çekilmesine ve belki de, Nil ya da Amazon'a eşit yeni bir nehrin oluşmasma yol açması kuvvetle mümkündür. Bu olgu doğrulanmıştır, zira göllerin güneybatıya doğru
yüz senede altı santim kadar kaydıkları saptanmıştır.
''Tüm ülkede, az ya da çok önemli değişimlere tanık olacağız.
En büyük değişiklik Kuzey Atlantik kıyılarında oluşacaktır.
New York Eyaletine, Connecticut ve komşularına dikkat ediniz."
(311-8)
Manhattan Adası ve ileride A.B.D.'nin en büyük deniz limanı
haline gelecek olan Virginia'daki Norfolk en büyük zararı görecek
olan bölgelerdir.
"Los Angeles ve San Francisco, New York'dan önce tahrip olacaklardır." Tarihi de bir sonraki pasajda belirtilmiştir: "Şayet
Vezüv ve Pele Yanardağları'nda büyük faaliyetler oluşursa, bundan üç ay sonra Güney Califomia kıyısı ve Tuzlu Göl ile Nevada'
nın güneyi arasında kalan bölgeler, yer sarsıntılarına ve sel baskınlarına sahne olacaklardır." (270-35)
Cayce, ayrıca, Etna Yanardağı'na ve bunun yeni patlamalarına da dikkat etmeyi tavsiye etmektedir.
California, yer kabuğunun 20 kilometre derinliğinde ve 3000
kilometreden fazla uzunluktaki kırıklarından biri olan büyük San
Andreas Çatlağı üzerinde yer almaktadır. Yer sarsıntıları konusunda hiç şüphesiz en büyük uzman olan, Teknoloji Enstitüsü'ndan Prof. Hugo Benioff, Los Angeles kentinin tek bir günde
harabeye dönüşebileceğini iddia etmiştir; zaten kimse de bunu
reddetmemektedir. Şayet son yıllarda California tarafından cezbedilmiş büyük insan sayısını düşünecek olursak bu felaketin karmik (•) bir anlamı olduğundan şüphemiz kalmamalıdır; bu konuya başka bir bölümde değineceğiz.
"Atlantik'te ve Pasifik'te karalar ortaya çıkacak". Şayet çok
yakın bir zamanda, 1963 Kasırnı'nda, İzlanda açıklarındaki volkanik bir patlamanın aniden yeni bir ada yaratmış olduğunu unutur-
sak, bu ifade bize hayli garip gelecektir. Surtsey adı verilen bu ada
bir gün zarfında on metreden fazla bir yüksekliğe ulaşmışh ve hala
da orada durmaktadır.
Cayce, "Poseydia Adası, A tlantis'in sular üzerine çıkacak olan ilk parçaları arasında yer alacaktır." demiştir. "Bu, 1 968 ya da
1 969'da, çok kısa bir zaman sonra olacaktır!" Kendisiyle aynı ismi
taşıyan büyük deniz limanının da bulunduğu Poseydia, Atlantis'
in ilk tufandan sonraki adalan içinde en önemli olanıydı. Deniz dibinin bu bölgesinde 1968, 1969 ve 1970 yıllarında Prof. Manson Valentine tarafından keşfedilen ve tapınağı çağırıştıran yapılar Cayce'in kehanetini doğrulamaktadır.
"Değişiklikler zamanı yaklaştıkça, içinde (Atlantisliler'in)
belgelerinin Tek Tann'nın yasasının inisiyeleri için muhafaza edilmiş olduğu bu üç yer belki de açılacaktır: Bimini Adası yakınındaki tapınak yeniden su yüzeyine çıkacaktır; Mısır' da arşivler tapınağı bulunacaktır; ve hiç şüphesiz ki Atlantis Ülkesi'nin kalbine
yerleştirilmiş olan bu belgeler de keşfedileceklerdir. Belgeler aynıdır." (5750-1)
Bununla birlikte, Cayce asla aldanmaz da değildir; Alabama'
da 1936 ile 1938 yıllan arasında meydana gelecek değişiklikleri bildirmişti. Ancak hiçbir şey olmadı.
Doğal olarak akla şöyle bir soru geliyor: Günümüzde, Birleşik Devletler tarihinin en özel dönemini yaŞarken, bu değişimler
ve alt üst oluşlar da nereden çıkmaktadır? Ve niçin gerçekleşmek
zorundadırlar? Cayce dosyaları, bunun başlıca nedeninin insanların günahları (•) olduğunu belirterek bazı şaşırtıcı sebepler ortaya koymaktadır. Günün birinde güneşteki lekelere ilişkin bir soruya cevap verirken şöyle dedi:
"Güneş, Güneş Sistemi'ni yönetmek üzere yaratılmış olduğuna göre, yeryüzündeki mineraller ve bitkilere olduğu kadar, insanlara da bir etkide bulunuyor olması gayet normal değil midir? ... Güneş, yeryüzündeki Tanrı çocuklarına ışığı ve ısıyı getirmek için yapılmış olduğuna göre, insan ile ve dolayısıyla dünya ile aynı bileşime sahiptir; bununla birlikte şunu da biliyoruz ki, katı
madde, sıvı ve buhar da mevcuttur. Hepsi birleşmişlerdir, ancak
hangi amaçla? İnsan için, ilahi insan için! Şayet o, Tanrı'nın şanını,
güzelliğini, rahmetini, ümidini ve sabrını yüceltmek için meydana
getirilmiş bu ışığa meydan okur ve karşı koyarsa, insanın işlediği,
bu günahların sebep olduğu o sıkıntıların ve alt üst oluşların güneşin yüzeyine yansımasına pek şaşmamak gerekir." (5757-1)
Şayet bu doğru ise, Güneş' in hassasiyeti çok şaşırtıcıdır. Cayce şöyle açıklıyor: "Öfke, kıskançlık, nefret, düşmanlık sizleri nasıl etkiliyor? Tıpkı yeryüzünde sebep olunan bu sıkıntı ve karışıklığın Güneş'te bir leke oluşturması gibi... İnsanlar arasındaki her
türden iletişim kopukluğu neyin nesidir? Tarihi, dilerseniz Babil
Kulesi'ne ait temsili hikayeyi anımsayınız." Cayce şu uyarı ile
noktalıyor: "Çünki, aranızda en küçük olana yaptığınız şeyi Yaradan' a yapmış oluyorsunuz, tıpkı sizde meydana gelen karışıklıkları, zelzelelere, savaşlara, nefretlere, günlük yaşamdaki tüm olaylara varıncaya dek yansıtan Güneş'e yapmış olduğunuz gibi. O
zaman Güneş' teki bu lekeler nedir? Tanrı'nın Oğulları'nın yeryüzünde maruz kaldıkları bu sıkıntı ve karışıklıkların doğal bir sonucu, bir yansımasıdır." (5757-1)
30 Ekim 1968'de Kentucky'de, Louisville "Kurye Gazetesi",
Associated Press'in şu telgrafını yayınlıyordu: "Güneş'te meydana gelen fırtınalar, dün, kısa dalga radyo yayınlarında bozulma ve
karışmalara neden oldu ... Güneş manyetik alanının bazı bölgelerinde yoğun bir faaliyet gözlenmektedir. Bu beklenmedik faaliyetin, 1969 olarak tahmin edilen 'öfkeli Güneş'in yılı'nda meydana
gelecek faaliyetlerin bir parçası olduğu sanılmaktadır. Dernek oluyor ki, önümüzdeki sene, Güneş faaliyetinin on bir yıllık devrinin
en azgın etkinliğine sahne olacaktır."
10 Ağustos 1969'da bir Güneş gözlem uydusu olan 050 6,
A.P.'in bildirdiğine göre "yeryüzündeki radyo haberleşmelerini
bozan ve astronotlar için gerçek bir tehlike oluşturan Güneş dalgaları hakkında kesin bilgiler vermek" maksadıyla uzaya fırlatıldı.
. Bilim adamları özellikle dalgaların gücünü arttıran enerjetik dalgalar ile, Güneş yüzeyinde meydana gelen ve uzaya, yeryüzündeki iklimlere, canlılann hayabna etkide bulunan ve hatta zelzelelere
de sebep olan radyasyonlar yollayan termonükleer patlamalar ile
ilgilenmektedirler.
Böylece Etki ve Tepki Yasası'nın ya da başka deyişle, Karma'nın evrensel olduğu görülmektedir. Cayce, bıkmadan, usanmadan, geçmişteki, şimdiki ve gelecekteki kanşıklıklann, sıkıntılann, alt üst oluşlann, zelzelelerin insanın itaatsizliğinin sonuçlan
olduğunu tekrarlayıp durmaktaydı. Şayet bu doğru ise, Kutsal Kitap'daki "Kendi kendinizi kandırmayınız, Tann kendisiyle alay ettirmeyecektir." ayeti yeni bir anlam kazanmaktadır. Sebep-Sonuç
Yasası, şimdiye dek düşünemediğimiz ölçüde önemli olabilir.
kaynak:Atlantisten Geleceğe İnsanın Kaderi
|