Piramitleri İnşa edenler
Dünyanın tilin gizemleri içinde, Mısır'daki Büyük Piramit ilk
sırayı almaktadır. Dünyanın yedi harikasından biridir ve yaşı, yönü, yapısı ile alakalı olarak sayısız münakaşalara yol açmıştır.
Ama zaten tüm Mısır, bir araşbrmacı ya da bir arkeolog için büyüleyici olduğu kadar da zengin bir ülkedir; çünki orada insanlığın
en esrarengiz muammalan yer almaktadır.
Dünya üzerinde bilinen ilk tarih, M.Ö. 4241 yılında Mısır takviminin kabul edilişidir. Evrensel olarak kabul edilen bir sistem,
Mısır tarihini M.Ö. 3400 ile 332 yıllan arasında yer alan otuz hanedana bölmektedir. Bundan önceki zamanlara ait olarak hemen hemen hiçbir şey bilinmemektedir; aynca bu tarihlerin hiç biri de kesin değildir. Genel olarak, Gize Piramidi'nin M.Ö. 2900 yılına doğru yapılmış olduğuna inanılır ("').
Eski ve tarihi Kahire kentinin on beş kilometre kadar babsında, 29° 58' 51" kuzey enleminde ve 31° 09' doğu boylamında (Greenwich meridyeni) yer almaktadır. Kral Kufu ya da Keops'un mezarı olduğu kabul edilmektedir ama içinde hiçbir ceset bulunabilmiş değildir. Bu dev piramit beş buçuk hektardan biraz daha az bir
alanı kaplamaktadır; bir kenarı 231,6 metre, boyu ise 146,5 metredir.
Büyük Piramit yegane kare tabanlı olandır ve bütünüyle taştan, her biri 54 ton ağırlığında dev taş bloklardan yapılmışbr. Yapılışındaki kesinlik ve doğruluk, bir elmas ustasının çalışmasıyla kı-
yaslanabilir. Taşların bitişme yerleri gözle seçilememektedir ve
mimarlar ve mühendisler bu dev taşların nasıl kaldınldığını, yerlerine nasıl konduğunu asırlar boyunca kendi kendilerine sorup
durmuşlardır. Başlangıçta kalın ve beyaz alçı taşlarıyla kaplanmış
durumdaydı, ama bunlar asırlar boyunca tıpkı en tepesindeki parça ya da apeks gibi, yerlerinden sökülmüşlerdir.
Geometrik şekil olarak Büyük Piramit tam tamına bir piramit
formundadır. Tabanı kusursuz bir karedir; her bir yüzeyi diğerleriyle en zirvede birleşecek şekilde eğimli olan eşkenar üçgenlerden
oluşmaktadır ve en tepe noktası, tabandaki karenin diagonallerinin kesiştiği merkez noktaya tam dikey olarak yer almaktadır.
Tabanın, gerçek dört esasi noktaya (dört yön) göre olan pozisyonu sadece beş saniye fark etmektedir, bu da hiç şüphesiz onu
dünyanın en iyi yönlendirilmiş yapısı durumuna getirmektedir.
Sfenks (•), insan başı taşıyan ve uzanmış bir aslanı temsil etmektedir. Bu yekpare taştan heykelin uzunluğu 57,60 metredir.
Mısır'da Hu ismiyle bilinir ve Tanrı Horus'un bir temsilidir, yaşı
da Büyük Piramit'den çok daha eskidir. Daha küçük olan diğer
sfenksler bir koç ya da doğan büstünü temsil etmektedirler ve pek
çok yazıtlarda da hayvani eklentileri olan, yani toynakları, pençeleri, boynuzları, kuyrukları ya da tüyleri olan insan bedenleri tasvir edilmektedir.
Esrarengiz sfenksler ve piramitler yalnızca Mısır'da bulunmaz. Asur Ülkesi'nde (Asuriye, bugünkü Suriye) bulunan taş kabartmalarda kanatlı sfenkslere rastlanır; Pers ve Yunan sanatı bizlere bunun minyatür örneklerini sunarlar. Yucatan'da ise Mayalar'ın yapmış oldukları sfenksler ve piramitler Mısırlılar'ınkine şaşılacak denli benzemektedir, ancak daha küçüktürler. Bu tip yapıların meydana getirilebilmesi için gerekli olan gücün, imkanların,
yöntemlerin ve zenginliğin ne olması gerektiği meydandadır ve
kökenleri aynı ve yüksek seviyeli uygarlıkların işaretleridirler.
Eski Mısır' da astronominin çok önemli bir bilim olduğu bilinmektedir, ancak dini hakkında çok az malumat vardır, hatta
dini akidelerin esaslarının ve inançların bilerek ve isteyerek gizli tutulmuş olduktan izlenimi hakimdir. Görünüşe bakılırsa, Mısırlılar güneşe tapıyorlardı. Re ya da Ra ismi, tüm tanrılann başı olan
güneş tanrısı için kullanılıyordu. Kafkasya'dan gelmiş olabilirdi.
Tüm tannçaların
_
prototipi olan lsis, doğa tanrıçasıydı. Onun kültü
muhtemelen M.O. 1700 yıllanna doğru başlamış olmalıydı. "Her
iki ulus" ya da Aşağı ve Yukan Mısır, Ra tarafından birleştirilmiş
gibidir. Dinin ve devletin birbirlerine sıkıca bağlı olduklan görülmektedir. Sırlarla ve "mitoloji" ile kaplı ve olağanüstü zenginlikteki kalınblann haricinde Eski Mısır hakkında çok az şey bilinmektedir. Pek çok arkeolojik buluntular anlaşılabilmiş değildir ve işte bu
noktada, Edgar Cayce'in "okumalan" karanlık noktalara parlak bir
ışık tutmaktadırlar. Ve neticede bu tarih öncesi döneme ait, ikna
edici olduğu kadar da açığa kavuşturucu bir kavram ortaya çıkıvermektedir.
"Okumalar", Büyük Piramit'in ve Sfenks'in yapılışları ile ilgili olarak çok daha eski bir tarih, M.Ö. lOOOO'lere doğru yer alan bir
tarih vermekte ve insanın yeryüzündeki tekamülü ile alakalı bir
anlam taşıdıklarına değinmektedirler. Yucatan ve Mısır arasında
belirlenmiş olan kültürel benzerlikler, babk kıta Atlantis'te yaşayanların her iki ülkeye de yapmış oldukları sayısız göçlerle izah
edilmektedir.
Bu "okumalar"da, hayvani eklentilere sahip insanların dış
görünümleri son derece gerçekçi biçimde izah edilir; lsis belirginleşir ve eski yazıt "Ölüler Kitabı" yeni bir anlam kazanır.
İşte, hiçbir dış kaynağa başvurulmadan meydana getirilen,
Mısır piramitlerini ilk inşa edenlerin Edgar Cayce'e göre hikayesi.
Cayce Dosyalarından Aktarmalar
Yaklaşık olarak çeyrek milyon sene boyunca, Sahra' nın bazı
bölgeleri ve Yukarı Nil Vadisi hariç, Mısır ve Kuzey Afrika sularla
kaplı durumdaydılar. Diğer kara parçalarının su yüzüne çıkmasından sonra buraların da yaşanabilir hale gelmesi için yine de uzunca bir süre geçmesi gerekti. Siyah ırka ait ilk kabileler Yukan
Nil'in bereketli topraklannda, günümüzde Krallar Vadisi diye adlandırılan yerin yakınındaki bölgede göründüler. Nüfus, çadır altında ve mağaralarda yaşıyor ve yük hayvanlarından yararlanıyordu. Dünyanın diğer bölgelerini tahrip etmekte olan büyük ve
vahşi hayvanlann istilasından uzakta ve korunmuş durumda bulunmalanna rağmen ulus zayıfb ve iç kanşıklıklar ve uyuşmazlıklar altında ezilmekteydi.
Banş ancak ikinci saltanat döneminde, tabiat yasalan ile ilgili
büyük bir anlayışa ve yüksek ruhi vasıflara sahip bir bilge olan
Kral Raai saltanab döneminde geldi. Halk kitlelerine, kendi içlerinde taşıdıklan ilahi kıvılcımı tanıtmak amacıyla mümkün olabilen her şey gerçekleştirildi. Hükümdarlığının yirmi sekizinci yılında, bu kral, tüm dünya yöneticilerinin kabldığı bir toplanb düzenledi. 44 rahip, kahin ve astrolog, insanın tekamülünü hızlandırmaya yarayan ve ona fizik ortamın şartlanna direnmesinde yardımcı
olan usulleri tartışmak ve diğer bölgelerdeki vahşi hayvanlar sorununu çözmek üzere biraraya geldiler. Bu yöneticiler mağaralarda
ve çadırlann albnda toplandılar ve konferansın konusu "İnsanın
sahip bulunduğu ve kendisini yeryüzünün en yüksek varlığı yapan ruhsal güçler." idi. Görünüşte, başka imkanlardan mahrum
olan insandaki bu kudretin bir Yüce Kaynak' tan çıkhğını ilk açıklayan kişi Kral Raai oldu.
Ve böylece insanın ruhsal tabiabnın, insanın insanla ve insanın Bütün ile olan ilişkisinin incelenmesine başlandı: Ruhun bölümleri, şuur, şuurdışı, şuurüstü; daha iyi tekamül edebilmek
amacıyla, insanın içinden geçmek zorunda olduğu Güneş Sistemleri'nin bölümleri ve çeşitli varlık seviyeleri... gibi. Bu dogmalar,
insanın, güneş, ay, yıldızlar ve unsurlar ile sembolize edilen yeryüzü hayatının safhalarını iyi yönetiyorlardı. Bu ruhsal yasalann
taştan veya arduvaz taşından (siyah bir taş) tabletler üzerine yazılması ilk kutsal kitabı oluşturdu. Bu, ileride Ölüler Kitabı olarak
adlandınlacak. olan ve aslında cenaze ile hiçbir alakası olmayan o
kitabın başta gelen bölümü oldu.
Mısır'ın bu ikinci idaresi 199 sene sürdü ve daha sonralan Kral Raai, Tann'nın yeryüzündeki temsilcisi olarak kabul edildi ve
taparcasına sevildi. Bununla beraber ömrünün sonuna kadar hüküm süremedi, çünki ülkesi işgal edildi.
O devirde, lsa'nın gelişinden 11 016 ve Atlantis'i yok edecek
olan son yer sarsıntılanndan 300 sene önce, beyaz ırktan olan
önemli bir grup insan Kafkasya' da yer alan Arart Ülkesi'nde yaşıyorlardı. Başkanlannın ismi de Arart idi ve genç ve aziz bir rahip
olan Ra-Ta'nıil tavsiyelerini izlemekteydi.
Ra-Ta 21 yaşındayken, Arabistan'dan göç eden Zu kabilesinin Mısır üzerine yürüyeceğini ve her iki ırkın da haynna olacak
büyük bir yenileşme meydana getireceğini önceden haber vermişti. Kehanetine göre Mısır, dünyanın en büyük gücü haline gelecekti. Ra-Ta tarafından teşvik edilen Kral Arart böyle bir girişimin başarılı olacağına ikna oldu ve Mısır'a doğru büyük bir yolculuğun
hazırlıklarına girişti. Arart'ın emrinde olan ve Ra-Ta tarafından
sevk ve idare edilen bu sefer, Mısır' da, ülkenin tarihinde önemli bir
rol oynayacak olan birinci hanedanın kurulmasını sağlayacaktı.
Mısır Kralı Raai kendisini metafizik araşbrmalanna öylesine
derinden adamışb ki, danışmanlarının, kendisine kuzeyden gelen
istilaya karşı ülkesini koruması için yapbklan baskıya aldırmıyordu bile. Böylece Arart, hemen hemen hiçbir direnmeyle karşılaşmadan Mısır'ı kuşatb ve ele geçirdi. Raai, kan dökülmesine sebep
olmaktansa derhal teslim olmayı tercih etti, ki bu tutumu her kasta
mensup çok sayıda Mısırlı'nın kendisini mahkum etmesine neden
oldu. Bununla beraber bu, kötülük görünümünde olan, ancak iyi
olan için, hayırlı olan için yapılan bir davranıştı. Raai, ömrünün
17.eri kalan günlerini yeni bir dinin temelini teşkil edecek olan ve
Olüler Kitabı'nda da yer alan bir çalışmaya adayacaktı.
Başlangıçta ülke halkı ile istilaalar şiddetli biçimde zıtlaşblar. Direnişin başı Raai değildi; bu kişi büyük bir etkiye sahip olan
bir yazıcı idi. Öyle çok taraftan vardı ki, yeni kralın kanşıklıklara
yeni bir çeki düzen vermekte olduğu ve yeni yasalan hakim kılmakta olduğu bir zamanda bile vergi yasalanna karşı çıkarak bir
isyan başlatacak güçteydi. Bir işgalci olduğunun ve Mısırlılar'ın
kendisinden nefret ettiklerinin şuurunda olan Arart, çok ustaca ve politik bir manevra tasarladı; hükümdarlıktan istifa ederek yerine
genç oğlu Araaraat'ı geçirdi ve harbi seven mizaçlı yazıcıyı da,
kendisine yalnızca kraliyet ailesi mensuplarına ait olan Aarat ünvanını vererek çok önemli bir mevkiye getirdi. Bu davranışı, direnişin suskunluğa dönüşmesine neden oldu, kendisine de tüm Mısır halkının desteği sağlandı.
Bu arada, tahttan indirildikten sonraki dönemde Kral Raai,
işgalci millete mensup büyüleyici güzellikteki bir kız tarafından
baştan çıkarıldı; öylesine ki onu kendine eş olarak aldı. Bu kız güzelliği ve fazileti ile ünlüydü ve her iki milletin insanları tarafından
öyle taparcasına seviliyordu ki, ölümünden sonra tanrılaştırıldı.
Bu kızın adı İsai idi.
Luz kentinde ise genç Kral Araaraat daha on alh yaşından itibaren hayli ürkütücü bir işe, çok çeşitli milletlerden meydana gelen bir ulusu yönetme işine girişti; çünki o dönemde Mısır' da, yerli
halkın dışında Hindistan'dan, Moğolistan'dan ve Atlantis'ten gelmiş göçmenler de bulunmaktaydı.
Yirmi sekiz yıl süren hükümdarlığı boyunca karışıklıklar ve
sulh dönemleri, iç ve dış savaşlar yaşandı. Kral Araaraat on iki özel
danışmandan ve çalışmadan, ekonomiden, ticaretten, kimyadan,
inşaattan, eğitimden, tarihten ve sanatlardan ve bilhassa müzikten
sorumlu bakanlardan meydana gelen bir kabineden yardım görmekteydi. Bu bakanlar, Mısırlılar, Atlantisliler ve kuzeyden gelen
işgalciler arasından büyük bir bilgelikle seçilmiş kişilerdi.
Güçlü kıtanın tedrici olarak okyanusa gömülmesinin ardından Atlantisli mülteciler giderek artan sayılarla buraya geliyorlardı. Beraberlerinde kölelerini ve hybridler'ini (melez yaratıklar),
dinlerini ve bilimlerini de getiriyorlardı. Sayılan o kadar fazlaydı
ki, günün birinde Arart, oğlunu devirmek amacıyla, bazı muhteris
Atlantisliler tarafından düzenlenen bir komplonun başını ezmek
için, çekilmiş olduğu köşesinden çıkmak zorunda kaldı. Bunlar,
politik durumdaki istikrarsızlıktan yararlanıp kudret elde etmek
niyetindeydiler. Ancak Arart'ın hızlı bir şekilde müdahale etmesi
üzerine bu girişimleri pek kısa sürdü. İç barış sağlandıktan sonra
da, pek çok alanda büyük gelişmeler gerçekleştirildi. Mısırlı yazıcı Aarat otuz iki yaşındayken bir koalisyon yönetiminin başkanı oldu ve genç Kral Araaraat ile birlikte her alanda ülkenin hayrına çalışh. Düzenli olarak kayıt tutan bir insandı ve kaydetmiş oldukları,
kısmen kendi yaşamı esnasında inşa edilmiş olan ve Sfenks'in yakınında yer alan bir mezarda günün birinde keşfedilebilir.
İşgalcilerin kahini Ra-Ta, pek çok tarhşmalann ardından Mısır'ın büyük-rahibi ilan edildi. Kendisine uzun yıllar sürecek olan,
bu ülkenin metafizik araşhrmalarını ve ruhsal incelemelerini yönetme vazifesi verilmişti. Ra-Ta'nın, insanın tabiah ve onun Bütün
ile olan ilişkisi hususunda kesin fikirleri vardı. O, insanın hem fiziksel hem de ruhsal tekamülüyle ilgil�niyordu; özellikle de, yalnızca fizik doğumdan itibaren değil, zamanlann başlangıcından
itibaren ruhun ölümsüzlüğü ve hayatın daimi oluşu; ruhsal
plandaki Karma ya da Sebep-Sonuç Yasası ve ayrıca, ruh varlığının dünya dışı planlardaki yaşamı ve tekamülü, onun fikirlerini ve
inceleme konulannı oluşturmaktaydı. Ra-Ta, iyi bir eğitimden geçildiği takdirde bu ruhlarla irtibat kurulabileceğini öğretmekteydi. Ama özellikle ve o devir için en önemlisi ve devrim niteliğinde
olanı, Mısırhlar'ın dinleri durumundaki güneşe tapınmaya (güneş
kültü) karşıt olarak o, Tek Tann'nın yasasını -"Sahibin Olan Tanrı
Bir'dir"- öğretiyordu.
Başlangıçta, yerli halk başkaldırdı. Ülkenin zenginliği ve sürdürdükleri maddi hayatın kolay oluşu onların, birer bedenli varlık
olarak o andaki dünya zevklerine daha çok ilgi duymalarına neden olmaktaydı; yeryüzüne gelecekte de enkarne olacakları veya
diğer kozmik planlarda ruhsal bir yaşam sürdürecek olmalan onlar için o anda pek bir şey ifade etmiyordu.
Mısır ulusunun sosyal düzeni, çok daha ileri seviyede bulunan Atlantisliler'inkinden farklıydı. Klanlar ve kabileler olmasına
karşın gerçek bir aile hayatları yoktu. Kanun, geceleri kabilenin
tüm kadınlarının ayn bir tapınağa yerleşmelerini ve erkeklerin de
başka yerde uyumalarını şart koşuyordu. Kraliyet de bu kuralın
dışına çıkamıyordu; kral, hizmetçileri ve danışmanları ile birlikte,
yanında bir krali ya da herhangi bir eş olmaksızın ayn bir binada
yaşıyordu. Irkın devam ettirilmesini sağlayan ilişkiler kutsal olarak kabul ediliyor ve bu işe ayrılmış özel tapınaklarda gerçekleştiriliyordu. Üç ya da dört katlı olan bu yapılarda hayli ufak sayılabilecek pek çok odalar mevcuttu, aynca dans ve eğlence için ayrılmış
olan bir de büyük salon vardı. İçeride eşya olarak elde dokunmuş
halılar, örtüler ve yastıklardan başka bir şey bulunmuyordu.
Çiftleşmeler her iki tarafın arzusuna göre değil, ırkı muhafaza etmek amaayla krallığın bir emirnamesi ile gerçekleşiyordu.
Doğum Tapınağı'nda doğan çocuklar, özel olarak yetiştirilmiş
gruplar tarafından bu işe adanmış binalarda devlet için yetiştirilmek üzere üç aylık olduklarında annelerinden alınırlardı.
Bütün bunlar Büyük-Rahip Ra-Ta'yı bir hayli rahatsız ediyordu. Diğer ülkelere, özellikle de Atlantis'e yaptığı pek çok seyahati esnasında aile bağlarının yararlarını gözlemleme imkanını
bulmuştu. Aile yaşamının, bireysel yaşamların diğer bireylerle
birlikte uyum içinde, tek bir gaye uğruna adanmasının ve böyle bir
durumun getirdiği sorumlulukların bir millet için ifade ettiği manevi değerinin önemini anlamıştı.
Atlantis'e yapbğı seyahatlerin birinden dönen Ra-Ta, aile kurumunun kurulması için ilk adım niteliğinde olan bir kararname
çıkarttı. Buna göre erkekler ancak tek bir eş alabileceklerdi. Kendisine eş olarak da, kendisi ile beraber kuzeyden gelmiş olan ve çocuklarının da anası olan kadını seçti. Bu yasa büyük başarıya ulaştı, ancak eş seçimi ve çocukların eğitimi hala yönetim tarafından
kontrol ediliyordu. Kusursuz olmasa da, bu yasa gerçek bir sosyal
yaşamın yerleşmesine yönelik büyük ilerlemeler kaydedilmesini
sağladı.
Zamanla Ra-Ta'run ünü ve nüfuzu giderek arttı, ancak önemli mevkilere doğruluğu, yetkinliği ve namusu kanıtlanmış kişilerin
getirilmesi için krala baskı yaptığından dolayı servet ve mevki hırsı olan çok sayıda Mısırlı'nın da düşmanlığını çekmeye devam ediyordu. Bu politikası onu, halkı kendi şahsi çıkarları için kullanmaya çalışan zengin ve nüfuzlu sınıflarla karşı karşıya getiriyordu.
Ra-Ta'nın yönettiği araştırmalar ve arkeolojik kazılar sonucunda Mısır' da eski bir uygarlığın yaşamış olduğ_u ortaya çıkınca,
yerli halk onun Bütün'ün Birliği ve Tek Tanrı h,akkındaki fikirlerini dinlemeye başladı.
Yapbğı metafizik incelemeler Ra-Ta'nın kendisini, ilahi Yasa'
nın bilinmesi sayesinde insanın tekamülünün hızlandırılabileceğine ikna etmişti. Doğal doğuş ve tekrardoğuş sürecinin gerektirdiği süreden çok daha kısa bir zamanda da zihinsel ve bedensel bakımdan kusursuz bir ırk yaratılabileceğine inanmaktaydı. En büyük umudu da mükemmel bedenler meydana getirmekti ve bu teorilerini uygulamaya koymak suretiyle de Ra-Ta, insanlık alemine
karşı kendi payına düşen en büyük vazifeyi yapmış oluyordu.
Ama daha önce, uyuşmazlıklar ve fikir ayrılıkları ülkeyi epeyce
sarsacak, bu da büyük rahibin.cesaretinin kırılmasına yol açacaktı.
O sıralarda Kral Araaraat ise halkın yararına olacak şekilde
kendini daha endüstriyel teşebbüslere vermiş ve büyük bir ticari
faaliyet dönemi başlamıştı.
Kral, çeşitli ırkları biraraya getirerek yönetici sınıflardan ziyade halk kitlelerinin yararına olmak üzere bunların yeteneklerini
ve sanatlarını geliştirdi. Ülkenin muazzam maddi kaynaklan keşfedildi. Kral, Pers Ülkesi'ndeki daha sonra Kadeş adını alacak olan
Ophir'de (Ofir), Etyopya'da (Habeşistan) ve Yukarı Nil bölgelerinde maden kuyuları kazdırdı; hakik taşı, oniks, zümrüt, elmas, mavi yakut ve opal gibi kıymetli taşların çıkarılması için maddi destek sağladı. Bugünkü adıyla Madagaskar'ın kıyılarında inci çıkarılıyordu. Taşların yontulması ve parlatılması işiyle çok sayıda zanaatkar uğraşmaktaydı. Diğer maden ocaklarından da altın, gümüş, demir, kurşun, çinko, bakır ve kalay elde ediliyordu. Tannı
hayli bereketliydi, sofrala.rdan şarap eksik olmuyordu, kürk ve
mücevher kullanımı çok yaygındı. Çok geniş tahıl depolan, gemiler, köprüler, büyük kemerli köprüler inşa edildi. Daha sonra İskenderiye adını alacak olan Deosho (Deoşo)'da, o devrin en büyük
elyazmalan koleksiyonunu muhafaza etmek amaayla kütüphaneler kuruldu.
Kral sarayı ve diğer resmi binalar yükseldi. Bunlardan biri de
kubbesi çok büyük kıymetli taşlarla işlenmiş ve salonları cilalı ve
değişik renklerdeki tahta panolarla kaplanmış olan Altın Tapınakidi. Bunun kalıntıları da günün birinde keşfedilecektir.
Mal değişimini ve dünyanın büyük ülkeleri ile olan iştirakleri sağlamak için dükkanlar ve bankalar kuruldu. Bunlar, Atlantis'in büyük adalannın sonuncusu olan Poseydia, Güney Amerika'da Og (Peru), Avrupa'daki Pireneler bölgesi ve daha sonralan
Sicilya, Norveç, Çin, Hindistan ve A.B.D. adını alacak olan ülkelerdi.
Dillerdeki aynlık, yalnızca büyük tufanın kıtayı adalara bölmüş olduğu Atlantis'te mevcuttu. Diğer tüm ülkelerde insanlar
hep aynı ve tek bir dili konuşuyorlardı. Bununla birlikte Mısır' da,
resmi dilin haricinde çeşitli lehçeler vardı.
Kral ülkenin politik ve sosyal yönetimi ile uğraşırken büyükrahip Ra-Ta ve yardımcıları ise Tek Tanrı kültüne uygun olarak
ruhsal yasalan hazırlıyorlardı. Rahip aynı zamanda bir medeni yasanın, bir ceza yasasının ve halkın manevi hayatını yöneten yasalann yazılmasına da yardım etti. Kitlelerin fiziksel ve ruhsal bakımdan iyileştirilmeleri ve yenilenmeleri için gerekli olan faaliyetlerin
yapılabilmesi maksadıyla yeni tapınaklar inşa edildi.
Ra-Ta, Bir'in Yasası'na sadık kalmayı sürdürenlerin yöntemlerini ve yorumlarını incelemek arnaayla Poseydia'ya sayısız yolculuklar yaptı. Alta'da Hept-Supht (sükUt etmeyi bilen kişi anlamına gelir) ile karşılaştı ve bu konulan onunla birlikte tartıştı. Çok
onurlu bir bilgin olan Hept-Supht, nesilden nesile aktarılmış olan
sayısız gizli dogmanın ve arşivlerin muhafızı idi. Büyük-Rahip,
Hept-Supht sayesinde, özellikle hybridler (melez yaratıklar) ve
Belial Oğullan ile alakalı tüm sorunlara ilişkin pek çok bilgiler
edindi. Hept-Supht, Bir'in Çocuklan'run yasalannın Mısır'da muhafaza edilmesini çok arzu ediyordu.
Ra-Ta ülkeye geri döner dönmez derhal iki büyük tapınağın,
Fedakarlık (•) ve Güzellik Tapınaklan'nın planlanru çizdi. İnşaat
otuz yıl kadar sürdü. Fedakarlık Tapınağı bir hastane ya da sağlık
merkeziydi. Güzellik Tapınağı ise bir akademi, sırlann öğretilme-
sine ayrılmış bir tür yüksek okul kimliğindeydi.
Diğer pek çok ülkelerde de olduğu gibi Mısır nüfusunun çoğunluğunu, değişik tekamül seviyelerindeki hybridler oluşturuyordu. Bunlann çoğu da zihinsel, ruhsal ve fiziksel bakımdan bayağı geri bir seviyede idiler. Atlantis'ten, sahipleri olan Belial
Oğulları ile beraber hala göç edip buraya sığınmaya devam eden
çok sayıda köleler yüzünden sosyal sorunlar hala karmakanşık
durumunu koruyordu.
Ra-Ta, bu yarahklann, tıpkı insanlar gibi düşünüp hareket edecekleri ve tamamen sahiplerinin arzulanna bağlı durumlanndan sıynlmalanru sağlayacak bir tekamül seviyesine kadar geliştirilebileceklerini ümit etmekteydi. Bu tekamülleri aynı zamanda
toplum üzerinde yaptıklan geriletici etkilerini de önlemiş olacaktı.
Fedakarlık Tapınağı hem fiziksel, hem de ruhsal rahatsızlıklann giderildiği bir hastane idi. Burada cerrahi ilaçlar, elektro terapi, masajlar, kiroprakti ( .. ) vs ... ve aynı zamanda diyet, müzik titreşimleri, renkler, dans, şarkı ve özellikle de derin meditasyon vasıtasıyla tüm şekil bozukluklan -bedensel ya da zihinsel- tedavi ediliyordu. Hasta ile onu tedavi etmekle görevli rahipler ya da rahibeler; tümü bu faaliyetlere katılıyorlardı. Amaç, aşın bedensel arzulan zihinden silmek ve bedensel bozukluklan ortadan kaldırmaktı.
Bir de sunaklardaki ateş vasıtasıyla anndırma usulü vardı.
Yaratığın değişmesi ya da baştan aşağı yenilenmesi için genellikle
altı veya yedi sene gerekiyordu. Bu arhk kısımlar bir kere yakıldı
mı varlık, ruhu olan bir insan varlığı halinde ortaya çıkıveriyordu
ve bir sonraki tekamül kademesine geçmeye hazır oluyordu. Ruhun ve bedenin ideal bir gelişme seviyesine ulaştırılmasını hedefleyen bu eprövlerde (imtihanlarda) ferdi fedakarlıkların çok yüksek bir seviyede olmasından dolayı, insan bedenine kutsal bir şeye
olduğu gibi adeta tapınmaya başlandı ve bunun tekamülü ve güzelliği kayda değer bir önem kazandı. Ra-Ta'nın da öğrebnekte ol-
duğu gibi, bu, Tann'nın yaşayan tapınağı idi; gerçekten de kutsaldı.
Bu arada, yenileme işlemi her zaman eksiksiz olmuyordu;
bazı durumlarda tam bir değişim meydana gelebilmesi için üç veya dört tekrardoğuş gerekmekteydi. Ama her şeye rağmen hybridler birkaç asır içerisinde yeryüzünden silinmeye başladılar. Halbuki sadece saf ırk ile birleşme usulü ile temizlenmeye çalışılsaydı
bu iş çok daha uzun bir süre alırdı ...
Hybrid adı verilen bu zavallı yarabklar birkaç bin yıl sonra
Yunan, Pers, Asur, Mısır sanabnda ve hiyerogliflerinde temsil edilecek ve "mitoloji"deki efsanelerin meydana getirilmesinde rol oynayacaklardı.
Fedakarlık Tapınağı'ndan çıkan hasta, bu kez ruhsal rehabilitasyon kurslarına kablmak üzere Güzellik Tapınağı'na girmekteydi. Burada, yüksek seviyede uzmanlaşmış bir rahip ve rahibeler
grubu kişinin kendi yolunu bulmasına nezaret ediyorlar ve ona,
hem kendinin hem de toplumun yararına olacak şekilde istidatlarının ortaya çıkmasında yardımcı oluyorlardı. Tereih önemli bir
rol oynamaktaydı; çünki şahsın, dünyasal gelişme devresinin içinde yer alan ve yalnızca şimdiki değil, gelecek hayatlarına da ait bir
tercihti bu.
Tapınaklarda öğreticilik yapmak vazifesi yalnızca çok yüksek seviyeden gelişmiş ve üstün vasıflara sahip kadın ve erkeklere
verilmekteydi. Burada kadın ve erkek eşitliği tamdı ve kostümleri
hemen hemen aynıydı: Bunlar beze benzer beyaz bir kumaştandı,
papirus ve lotüs'ten (nilüfer çiçeği) elde edilen iplikle dokunmuş
ve kırmızı kumaşla da süslenmişti.
Güzellik Tapınağı'nda başlıca yeri müzik alıyordu; müzik,
"gümüş kordon" ya da omurilik vasıtasıyla adaylann Evrensel
Güçler ile ahenk ha.tine geçmelerini sağlayacak şekilde onların düşüncelerini ve titreşimlerini yükseltiyordu. Flüt, lir, arp ve viola
(kemana benzer bir çalgı) gibi enstrümanlar kullanılıyordu ve
bunlardan geriye kalanlar günümüzde hala gizli mezarların içinde günün birinde keşfedilmeyi bekler halde gömülü durmaktadır;
tıpkı tedavi görmekte olan o insanları belirleyen işaretleri taşıyan plaketler ya da mühürler gibi.
Bu plaketler, kişiye, sanat, meslek veya serbest meslekler alanına kabul edilişinde rehberlik vazifesi gören bir dizi sembolleri ve
sahneleri temsil eden bir tür ruhsal armalar idiler.
Güzellik Tapınağı'ndan diploma alanlar pek çok sahaya kanaliz.e olabiliyorlardı: Ziraat, bahçecilik, müzik ve şan, çanak-çömlekçilik veya kalıpçılık, dokumacılık ve işlemecilik vs. gibi. Kumaşlar pamuktan, kenevirden, papirüsten ve lotüsten dokunuyordu ve erişilemez bir kalitede idi. O devirde tüccarlar yoktu, herkese açık tek bir mağaza vardı.
Tapınaklar sağlam bir şeki'lde kurulup yerleştirildikten sonra Ra-Ta, sorumluluk almaya ve dogmaları, yasaları ve bilimleri
öğretmeye muktedir vasıfta gördüğü kişilere otoritesini azar azar
aktardı, onlara yetkiler verdi. Diğer ülkelerde yapılmakta olanlardan sürekli haberdar olabilmek amacıyla çok yolculuk yapıyordu.
Mısır'da bulunduğu zamanlarda bile, çok daha sonralan Hindular'ın da yapacak oldukları gibi, zamanının büyük bölümünü yüksek güçlerle daha yakın bir temas kurabilmek amacıyla dua ve medi tasyona adamaktaydı. Yaratıcı Tesirler ile olan ilişkilerinde giderek daha da derinleştiği ölçüde, alışılmamış türden psişik melekelere ulaşmak onun için mümkün olmaktaydı.
Hemen hemen tam bir münzevi hayatı sürdürüyor ve birkaç
yakını dışında kimseyi kabul etmiyordu. Kudretlerini başkalarına
devretmesine bir de bu tutumu eklenince değişik ve hiç şüphe dahi
etmediği bazı kaynaklar tarafından kendisine karşı tavır alınmasına ve bazı sıkıntıların doğmasına yol açılmış oldu. İnsanlara güven
duyan bir tabiata sahip olduğundan dolayı, büyük rahip, tüm ülkeye yayılmış ve hatta tapınaklardaki ayinlerin içine dek sızmış
olan bazı bozucu uygulamalardan tamamıyla habersizdi.
Tapınaklarda, bazı başkanlar, büyük rahibin kendi politik
güçlenmeleri için bir engel olduğunu düşünen ihtiraslı bazı Atlantisli politik grupların etkisi altında kalıyorlardı. Tapınaklardaki bu
otoritelere ve emirleri altındaki kişilere suikast tertipleniyordu.
Bundan maksat, uygulamalarda ve ayinlerde, özellikle de adayların o ana kadar çok ciddi biçimde denetlenen cinsel ilişkilerine ait olanlarda değişiklikler meydana getirmekti. Kültün (•) ruhsal anlamına karşı düşmanca tutum içinde olan pek çok tehlikeli kişiler
kudreti ellerine geçirmeye başladılar.
Uzun süren seyahatlerinin birinden dönen Ra-Ta, muntazam gelişmeler kaydedilmiş olduğunu ümit etmekte iken, ruhsal
gayeden uzaklaşılmış ve nemelazımcılığın hüküm sürmekte olduğunu gördüğünde adeta yıkıldı. Şehvet düşkünlüğü ve sarhoşluk
almış başını gitmişti. Toprağın meyvelerinin adandığı sunaklarda
bu kez kanlı kurban törenleri yapılmaktaydı.
Büyük rahip bu uygulamaları ülkeye sokanların maskelerini
düşürünce karışıklıklar başladı ve giderek de büyüdü. Sayılan az,
ama güçlü olan düşman grup, Ra-Ta'nın bedensel olarak kusursuz
insanlar meydana getirme arzusundan yararlanarak daha değişik
bir yöntemle kendisini düşürmeye çalıştılar.
Güzellik Tapınağı'nda eşsiz bir güzelliğe ve akla sahip Mısırlı bir dansöz vardı. Mısır'da o güne dek görülmemiş mükemmellikte ve güzellikteki yegane kusursuz insan varlığı olarak kabul
ediliyordu ve ölümünden yıllar sonra Mısır güzelliğinin ve mükemmelleşme kabiliyetinin bir sembolü olarak kabul edildi. Adı
İsiris idi, ama ona daha sonra İsis denmeye başlandı ve hahrası sayısız heykellerle günümüze dek ulaşmıştır.
İkinci rahibin kızı ve kralın da gözdesi olan İsiris'in, istediği
zaman Ra-Ta'run huzuruna kabul edilmek gibi bir imtiyazı vardı.
Büyük rahibi, uzun zamandır hayalini kurduğu kusursuz insanı
yaratabilmek amaayla kendisi ile birleşmede bulunmaya ikna etmesi için cazibesini kullanmasını söyleyerek ona baskı yaptılar;
böylece bedence zaten kusursuz olanların daha çabuk çocuk yapabilmeleri bahanesiyle üstü kapalı bir şekilde izin de koparmasını
istiyorlardı; çünki rahip namzetlerinin cinsel yaşamları sınırlı
idi.
Kendisini teşvik edenlerin gerçek niyetleri konusunda herhangi bir şüpheye düşmeyen İsiris ise, hiç farkında bile olmadan
onların büyük rahibe karşı düzenledikleri komploya filet oldu. Ve
yüksek cazibesine dayanamayan Ra-Ta'yı sonunda hem baştan çı-
kardı, hem de onu kendileri gibi mükemmel bedenler dünyaya getirmeye ikna etti.
lsiris, bu birleşmenin meyvesi olarak bir çocuk -150 isminde
bir kız- doğurduğunda, komplocular büyük-rahibi çocuğun babası olarak ilan edip, ve de dinlerinin yine bizzat kendisi tarafından
kurulmuş en önemli esaslanndan birisini en başta kendisinin çiğnediğini söyleyip suçlamaya başladılar. Hiçbir erkeğin birden fazla kansı olmayacağını emreden yasayı çıkaran bizzat kendisi değil
miydi? İşte, şimdi bu yasayı ilk çiğneyen de o olmuştu.
Büyük yaygaralar kopararak rahibin ülkeden kovulduğunu
ilan ettiler ve kısa bir sürede tüm ülke bölündü. Kavga öylesine büyüdü ki, iş, yeni birtakım yasalar çıkarmaya, özellikle de ana babaları çocuklanndan aynlmaya ve onları devlete emanet etmeye zorlayan yasanın çıkanlmasına kadar vardı.
Kral Araaraat, karşıt gruplar arasında bir o yöne, bir bu yöne
çekilmek isteniyordu ve sonunda bir karar almak ve en büyük olanın kim olduğunu söylemek zorunda kalmıştı: Kanun mu, yoksa
kanunu yapan mı? Sonuç olarak epeyce vicdan muhasebesi ve kararsızlıklar yaşadıktan ve tavsiyeler de aldıktan sonra (bu gizli
komployu düzenleyenlerden) kararını verdi ve Ra-Ta'yı sürgüne
yolladı. Bu, kilise (din müessesesi anlamında) ve devlet arasındaki
ilk gerçek bölünme idi.
Rahip ülkeyi terk ederek Mısır'ın güneyine gitti ve Nubiye (•)
denilen ülkeye sığındı. Kendisine beraberinde, en sadık olanlardan 232 kişi, lsiris, Hept-Supht (Atlantis'ten daha yeni göç edip
gelmişti) ve çok sayıda Mısır yerlisi de eşlik ettiler. Kral, küçük
lso'yu elinde rehine olarak tuttu, ama çocuk dört yaşında öldü.
Bu arada, rahibin ülkeden kovulmasından sonra, iç kanşıklıklar giderek daha şiddetlenerek birbirini izledi, durdu. Taraflardan biri, hemen hemen hepsi e, Belial Oğullan olan Atlantisliler'den meydana geliyordu; bunlar, genç Mısır uygarlığını kendi
zevklerine göre biçimlendirmek niyetinde idiler. Bunlar, ülkenin
henüz oluşum halinde bulunduğunu kabule yanaşmıyorlar,her şeyden önemlisi, tıpkı Atlantis'te yapmış oldukları gibi,
hybridler'i (insan-hayvan karışımı yaratıklar) köle vaziyetinde
tubnak ve tüm halkı boyunduruk altına almaktı. Büyük rahip de
devre dışı bırakıldığına göre, kendilerine artık yol görünmüş oluyordu.
Pek çok bölgede iç savaşlar patlak verdi. Kullanılan silahlar
taş atan sapanlar ve mermi atan türden şeylerdi. Sapanlar daha çok
yük hayvanlarının sırbna monte ediliyordu. Aynca eğitilmiş boğalar, leoparlar, şahinler de düşmanın üstüne salınıyordu. Karada
taşıma öküz arabaları ile, suda ise sallarla yapılıyordu.
Politik olduğu kadar sosyal sorunlardan da ötürü kralın yakın çevresine varıncaya dek isyanlar ve başkaldırmalar patlak verdi. Bunlar içinde en anlamlısı İbex isyanı oldu ve kral bunu basbnrken bir yandan da ne kadar bilge, ne kadar ileri görüşlü ve insani
sorunlara karşı ne denli yakından ve içten ilgili bir kişi olduğunu
ispat ebniş oldu. İbex Prensi olan Ralif, kralın en küçük kardeşi idi
ve kral onu Yukarı Nil bölgesinin yöneticisi yapmıştı. İki taşra bölgesinde bulunan kilise ve devlet temsilcileri tıpkı elçiler gibi değiştirilmişlerdi. Kralın uzun bir yolculuk nedeniyle ülkeden ayrılmasını fırsat bilen Ralif saraya yerleşti ve aralarında kralın karısı
Osus'un da bulunduğu kraliyet ailesi fertlerini saraydan kovdurdu. Ardından da bağımsız bir güney devleti kurdu. Kral geri döndüğünde başkentini alt üst edilmiş olarak buldu. Sert ve çok kanlı
bir savaş çıktı ve Prens Ralif yenik düştü. Halk ise barış şartlarını
öğrenince kulaklarına inanamadı. Kral Araaraat kardeşine Yukarı
Nil bölgesindeki eski görevini geri vermekle kalmıyor, kendisine
aşık olan kansı Osus'un da onunla beraber kalmasına izin veriyordu! Ancak, ilerleyen zaman kralın bilgeliğinin ne denli büyük olduğunu ispat edecekti ve İbex Prensi kendine en sadık taraftarlardan biri ve rahibin öğretilerinin de koruyucusu durumuna gelecekti.
Bu isyanlar dönemi boyunca pek çok ayaklanmalar Ax-Tell
(veya Ajax) adında kudretli bir Atlantis lideri tarafından kışkırtıldı. Atlantis'te bulunduğu sırada Bir'in Yasası'nın sadıklanndan biri olduğu halde kral ile medeni haklar, rahip ile de din konusundaters düşüyordu. Mısır'daki medeni ve dini durumu Atlantis'tekinden çok geri bir seviyede buluyor ve devamlı olarak hor görüyordu.
Bu arada, en faydalı aya�anma Mısırlılar'ın kendileri tarafından düzenlendi. İsyanların doruk noktasına vardıkları bir anda
silahlı taraftarlarca da desteklenen ve aydın sınıfa mensup Oelom
adında biri kral ile görüşme talebinde bulundu. Kendisine bu
imkan tanındığında ise, kendi görüşüne göre ülkede barışı sağlayabilecek tek kişi olan Büyük-Rahip Ra-Ta'nın hemen geri çağırılmasını talep etti; çünki, sayısız asi gruplarının da doğruladıkları
gibi rahibin Nubiye'de gerçekleştirdiği kayda değer işlerin haber:..
leri gelmekteydi. Kral Araaraat ve Oelom sonunda aynı görüşte
birleştiklerinde ve aynı ülküyü taşıdıklarını anladıklarında da rahibi sürgünden geri çağırmak için en büyük ac:lım atılmış oluyordu.
Ra-Ta'nın Nubiye'de kaldığı bu dokuz yıl içinde gerçekleştirdiği işler nelerdi?
Rahip buraya geldiği zaman Nubiyeliler savaşçı ve vahşi bir
toplum idiler. Dokuz yıl içinde Ra-Ta ülkeye barış, birlik ve refah
getirmişti; aile hayab düzenini kurmuş, astronomi ve astroloji öğretmişti. Derin mağaralarda gerçekleştirilen araştırmalardan sonra, Ra-Ta, kendini, günümüzde enlem ve boylam çlenilenleri oluşturan hesaplara verdi. Araştırmalarının sonunda uzaydaki cisimleri bulundukları yerde tutan yasayı, güneşin dünya hayatına olan
etkisini, ayın gel-git olaylarına olan etkisini, tohumların neden
ayın bazı safhaları göz önünde tutularak ekilmesi gerektiğini anladı. Zaman ve mekanın aslında mevcut olmadığına, tüm güçlerin
Bir olduğuna ve insanın, En Yüksek Şuur'un yeryüzündeki temsilcisi olduğuna inandı.
Rahibi sürgünde iken izlemiş olanlar da onun bu ruhsal tekamülünden yararlandılar. Bunların pek çoğu, rahibin geri dönüşünü organize edebilmek için, kral ve danışmanları ile temasta olan
kişilerle gizliden gizliye görüşüyorlardı. Atlantisli Hept-Supht üç
yıl sonra Mısır'a geri dönmüş ve kesin bir tarafsızlık içinde kalabilmeyi başarmıştı; çünki herkes tarafından hürmet ve saygı görüyordu. Kendi köşesinde, yeniden barışma sağlanması için çalışmıştı.
Böylece, Oelom'un başkaldınsı sonucunda, rahibin Mısır'a
geri dönüşü için hazırlıklar başladı. Nubiye' de kendisine yakın
olan taraftarları, ilerlemiş bir yaşta böylesine zorlu faaliyetlerin
yükünü kaldıramayacağından endişe ediyorlardı; çünki Ra-Ta o
sıralarda yaklaşık olarak yüz yaşında idi.
Rahibin geri dönüş haberi tüm Mısır'ı sevince boğdu. Ve sonunda büyük gün geldi çattı; Habeşistan (o devirde Yukarı Nil
Vadisi'ni de kapsayan bölge) boyunca uzun ve zorlu bir yolculuktan sonra büyük rahip ve kendisine sadık dostları geniş yollara çiçekler ve hurma dalları atan halkın alkışları arasında kraliyet
şehrine girdiler. Ra-Ta bu denli güçlü bir iman karşısında hayli
heyecanlanmış, duygulanmıştı.
Habeş Ülkesi'nden gelen kervan, hecin develerinden ve yük
hayvanlarından oluşuyordu ve aynca, Atlantisliler'in kullanmasını gayet iyi bildikleri oturulacak yerleri olan ve gazlarla çalışan taşıt araçları da vardı. Atlantisli taraftarları tarafından kendisine yollanmış olan bu taşıtlardan birinde Ra-Ta, İsiris ile beraber gelmişti,
diğerlerinde ise taraftarları ve tapınağının hizmetkarları yolculuk
etmişlerdi. Büyük rahip ile beraber tam 167 kişi Mısır'a gelmişti.
O andan itibaren Ra-Ta'ya kısaca Ra denilmeye başlandı.
İsiris kraliçe olarak taçlandırıldı ve adı kısalarak İsis oldu. Kadın
haklarını korumak, hemcinslerine tavsiyelerde bulunmak ve onların sosyal düzende bir yer edinmelerini sağlamak amacıyla büyük nüfuzundan yararlandı. Daha sonra da tanrıçalaştınldı.
Birkaç gün süren kutlamalardan sonra, bazı yasalarda tadilat yapmak ve dini merasimleri yeniden düzenlemek amacıyla
Ra ve kral, yönetimin diğer üyeleri ile birlikte, biraraya geldiler.
Ailenin bütünlüğü ve birliği, analığın kutsal yapısı yeniden tanındı. Gözden geçirilmiş ve düzeltilmiş olan yeni kanun bir erkeğe birçok eş alma hakkı tanıyordu; ancak bunları artık devlet değil, kişinin kendi seçecekti.
İsyanların tamamıyla bastırılmasından sonra kalelerin yerini şehirler ve köyler aldı; böylece toplumsal ve ruhsal yenilenmeyapılanma çağı başlamış oldu. Milliyetçilik belirdi, merkezileşmiş
ve güçlü bir yönetim Luz'a yerleşti ve bir toplum böylelikle ilk kez
vatan kavramına ulaşmış oldu. Kral yeniden politikanın başına
geçmiŞti ve büyük rahip de tek başına dini yönetmekteydi.
Önceleri bozucu faaliyetlerde bulunmuş, ancak daha sonra
kraliyet ailesi bünyesine kabil edilmiş olan Mısırlı yazıcı Aarat, tamamiyle kralın idaresine bağlandı ve halk üzerindeki etkisinden
çok şeyler yitirdi.
Yeni Mısır uygarlığında gerçekleştirilen harikalann yankıları diğer ülkelere ulaşmıştı. Rahibin ziyaret etmiş olduğu ülkelerin
alimleri ve bilgeleri, buradaki maddi ve ruhsal tekamülü müşahade etmek ve doktrinlerini öğrenebilmek amacıyla akın akın geliyorlardı. Daha sonraları Çin, Moğolistan, Hindistan, Norveç ve
Peru adını alacak olan ülkelere temsilciler yollandı. Bunlar tüm
dünyaya, pek çoğu son demlerini yaşamakta olan uluslann arasından büyük bir güç olarak sivrilen Mısır'ın medeni ve ruhsal yasalarını yayıyorlardı.
Otoriteyi ellerinde bulunduranlar, bu yeni imparatorluğun
bilgeliğinin, gelecek nesillerinin yaran için ve onlann da eğitilmesi
amacıyla emin bir yerde muhafaza edilmesi gerektiğine giderek
daha fazla kani Qlmaya başlamışlardı. Ra, sayısız fedakarlıklarda
bulunarak öğrenmiş olduğu büyük hakikatlerin korunması için
gerekli olan bu girişimin kendi üzerine düştüğünü derhal anladı.
Ayrıca, Hept-Supht'un Atlantis'ten getirmiş olduğu arşivler ve Raai tarafından keşfedilmiş olan derin ruhsal gerçekler değer biçilemez olarak nitelendiriliyordu. Tüm liderler, insanoğlunun bunların anlarnlanru yeniden kavrayabileceği güne kadar bütün bu belgelerin muhafaza edilmesi ve kutsallıklanrun tahrip edilmekten
korunması konusunda fikir birliğine vardılar. O gün, dünyanın
tıpkı Atlantis'in batışı esnasında yapmış olduğu şekilde, ekseni üzerinde dönüşünden ve dolayısıyla yeni bir tufan yaşandıktan
sonra doğacaktı. Kehanete göre, bu zamanlar öyle pek uzakta değildi.
Belgelerin, arşivlerin ve ezoterik yasanın büyük sembolünün muhafaza edilmesi için, binlerce yıl önce dünyayı alt üst eden tufana gayet iyi dayanmış olan verimli Gize Ovası seçildi. Bu bölge
matematik olarak dünyanın merkezi kabul ediliyordu ve buranın
sular altında kalması veya depreme uğraması gibi bir tehlike bulunmuyordu. Kıymetli belgeler burada, Sfenks ile Büyük Piramit
arasında yer alan ve bunlara yeraltı koridorları vasıtasıyla bağlanan küçük bir piramidin altındaki gizli yeraltı odalarına gömülmeliydi. Aynı bölgede diğer büyük piramitler de inşa edilecekti.
Sfenks'in inşası daha önce zaten başlamış, ancak çalışmaya,
büyük rahibin geri dönüşünden sonra devam edilmek üzere ara
verilmişti. Esas olarak bu, Araaraat'ıri şanını ve zaferini simgeleyen bir anıt olacakken, Ra'nın sürgünden dönüşünden sonra yapılış amacında değişiklik oldu ve insan ile hayvan, ya da şehvani alem ile ruh arasındaki münasebetleri, aynca da bedensel kusurların kayboluşunu sembolize etmek maksadıyla meydana getirildi.
Sfenks'in temeli tamamen yazıtlarla kaplıydı; Büyük Piramit'in karşısına gelen köşede, tüm bu anıtların niçin ve nasıl yapıldıklarını, ilk büyük istilaanın hikayesini ve Araaraat'ın yükselişini anlatan hiyeroglifler vardı. Sağ ön ayağından başlayan bir geçit,
arşivler salonunun ya da küçük piramidin girişine kadar uzanmaktaydı. İnsanoğlu egosunu yeninceye ve ruhsallığa geri dönünceye kadar burası gizli kalmak zorundaydı.
Küçük piramidin içine kapablmış olan arşivler salonu binlerce yıl boyunca saklı kalmak üzere yapılmıştı. Sfenks ile Büyük Piramit arasında yer alıyordu. Kuzey-doğu köşesinde, Kral Araaraat'tan geriye kalanlar ile beraber gömülmüş olan 32 adet tablet saklanmıştı. Bu, 1958 yılında keşfedilecek olan ilk piramit idi; bir diğeri ise henüz ne açılabilmiş ne de ziyaret edilebilmiştir.
Gize'deki Büyük Piramit'in yapımı M.Ö. 10490'dan 10390 yılına kadar tam yüz sene sürdü. Ra, bizzat kendisi araziyi incelemiş
ve Sfenks'e "göre geometrik mevkiini ve yönünü ayarlamıştır. Ama
Ra ne kadar planlan çizmişse de eserin asıl sahibi, büyük rahip ile
birlikte Nubiye'den gelmiş olan ve Hermes Trismegistis'in torunlarından birisi olan Hermes idi.
|