Çünkü onlar fazla temizlenen insanlarmış !
Arabamı aylardır yıkatmamıştım.
Bu, biraz üşengeçlik biraz vakit bulamama biraz da araba yıkatmak için çarşıya gitmemin gerekmesinden kaynaklanıyordu.
Sonunda aylar süren hasrete son verdim ve arabamı yıkattım. Araba çok yeni olmamasına rağmen yüzü gözü açılıp rengi görününce doğrusu hoşuma gitti. Eskiden temiz bir arabanın yanına koymaya çekiniyordum. Çünkü temiz bir arabanın yanında benim arabanın tozu, toprağı daha da net ortaya çıkıyordu.
Demek ki kirli olan, kendi kirliliğinin daha net olarak ortaya çıkmaması için ortamda temiz olanın bulunmasından hoşlanmıyor. Çünkü temizin temizliği, kirlinin kirliliğini daha çok ortaya çıkarır.
Elbisesi buruşuk bir adamın elbisesinin buruşukluğu, elbisesi ütülü kimsenin yanında daha çok belli olur.
Bu olgu, Kur'an'da anlatılan bir kıssayı da bana çağrıştırdı. Hz. Lût ve kavminin kıssası...
Kıssa şu:
“Lût'u da (peygamber gönderdik). Kavmine dedi ki: "Sizden önceki milletlerden hiçbirinin yapmadığı fuhşu mu yapıyorsunuz? Siz, şehveti tatmin için [meşru bir şekilde] kadınlar [la evlenmeyi] bırakıp da şehvetle erkeklere yanaşıyorsunuz. Doğrusu siz taşkın bir milletsiniz."
Kavminin cevabı: “Onları memleketinizden çıkarın; çünkü onlar fazla temizlenen insanlarmış!” demelerinden başka bir şey olmadı.
Biz de onu ve karısından başka aile efradını kurtardık; çünkü karısı geride kalanlardan (kâfirlerden) idi. Ve üzerlerine (taş) yağmuru yağdırdık.
Bak ki günahkârların sonu nasıl oldu!” (Araf, 80-84)
Aynı kıssa Neml (54-58) sûresinde de hemen hemen aynı şekilde geçiyor.
Ahlaksızca işler yapanların, temiz olan ve başkalarını da uyaran kimselere yönelik ifadelerini görüyor musunuz? Bunu hem duydukları rahatsızlığı dile getirmek hem de dalga geçmek için söylüyorlar. Pervasızca, fütursuzca, umarsızca, vurdumduymazca… “Size ne bizim ahlaksızlığımızdan? Siz ahlak bekçisi misiniz? Çekin gidin etrafımızdan!” diyorlar.
Tarihin her döneminde ahlaksızlık yapanlar, temiz kalmaya çalışan ve ahlaksızlığın yayılmasını önlemek için mücadele edenlerden rahatsızlık duymuşlar, onları bulundukları ortamın dışına çıkarmaya, saf dışı etmeye, devre dışı bırakmaya çalışmışlardır. Ta ki kendi ahlaksızlıklarını serbest bir biçimde, hiç kimseden bir laf işitmeden yapabilsinler.
Herkesin bir arada bulunduğu bir parkta, bir piknik yerinde, bir vasıtada, bir bahçede uygunsuz davranışlarda bulunanları görünce kibarca uyarıda bulunduğunuzda verilecek tepkiyi düşünün… “Niçin bize karışıyorsunuz? Siz kendi işinize bakın!”
Orta yerde birinin dedikodusunun yapıldığını işittiğinizde "bu yaptığınız gıybettir, doğru değildir" dediğinizde size ne diyorlar: "Senin yanında da bir şey konuşulmuyor", "insana bir rahat vermiyorsun", "neyin iyilik neyin kötülük olduğunu senden mi öğreneceğiz?"
Bir kimsenin fıtratı bozulmamış ise bu kişi iyi, güzel, ahlaka uygun bir davranış yaptığında iç dünyasında bir rahatlık, huzur hisseder. Böyle bir fiil yapmak sebebiyle asla vicdan azabı çekmediği gibi toplum karşısında da rahatsızlık duymaz. Ama yaptığı hareket kötü, çirkin, ahlaksızca bir hareketse vicdanı bundan rahatsızlık duyar. İnsanlar tarafından görülmek istemez.
Bir kimsenin fıtratı bozulmuş ise bu kişi yaptığı kötülüğü iyilik gibi görür. Onu toplum içinde yapmaktan dolayı hiçbir rahatsızlık duymaz. Yapılan uyarılara kulak asmaz. Bu yönde uyarılarda bulunanlardan da rahatsızlık duyar.
Peki bize düşen ne?
Bütün ahlaksızlıklara inat ahlakımızı, sanki bir kaleyi muhafaza eder gibi muhafaza etmek...
Güzel ahlakın yayılması için gayret göstermek...
En başta çocuklarımızdan başlamak üzere güzel ahlakı yeni nesillerimize benimsetmek.
"Dil" ile güzel ahlakı anlatırken "hal" ile güzel ahlakın örnekliğini ortaya koymak.
Ahlakın yara aldığı bu zamanlara inat Rabbimiz bizleri Hz. Yusuf ve Hz. Meryem gibi hâyâ ve iffet sembolü kılsın.
Bozulan çağa inat, gidişatımızı Hz. Muhammed Mustafa’ya (s.a.v.) göre ayarlasın.
Ahlakı bozuk olanları ıslah eylesin.
Islah olmayanları da bizden ırak eylesin.
|