Anlaşma ve hesap
Kulun, günün başlangıcında hakkı tavsiye etmek üzere nefsiyle anlaştığı bir vakti olduğu gibi günün sonunda da bir saati olmalıdır ki o saatte nefsi muâhaze etmeli, durumlarını muhasebeye çekmelidir. Nitekim dünyada, tüccarlar ortaklarıyla her sene veya her ay veya her gün bu şekilde hesap görürler. Tüccarlar dünyaya harîs olduklarından ve ellerinden kaçması kendileri için daha hayırlı olan bir şeyin kaçmasından korktuklarından dolayı böyle yaparlar. Oysa o dünyalığı elde etseler bile, ancak az bir müddet ellerinde kalabilir. O halde, akıllı bir kimse ebedî saadet ve şekavetin tehlikesiyle ilgili olan konularda nefsini nasıl hesaba çekmez? Bu umursamamazlık ancak gaflet, mahrumiyet ve az tevfîke mazhar olmaktan kaynaklanır. Böyle bir felaketten Allah Teâlâ'ya sığınırız.
Ortakla hesaplaşmaya oturmanın mânâsı; sermayenin tedkik edilmesi, kâr ve zarara bakılması demektir ki kendisi için fazlalık, eksiklikten görünsün. Eğer kâr olursa onu alır, ortağına teşekkür eder. Eğer bir zarar olursa ortağını kefil kılar. İleride o zararı kapatmayı ona yükler. İşte farz borçlarında ve o borcun kârı olan nafilelerde ve zararı olan günahlarda da kulun sermayesi böyledir. Bu tür ticaretin zamanı, bütün gündür. Bu, kötülüğü emreden nefisle yapılmış bir anlaşmadır. Bu bakımdan önce nefsini farzlar için hesaba çekmelidir. Eğer nefis farzları gereği gibi edâ etmişse, bu hareketten dolayı Allah'a şükür ve nefsi onun benzerini yapmaya teşvik etmelidir. Eğer nefis farzları terketmişse, farzların kazasını nefisten istemelidir. Eğer nefis eksik olarak onları edâ etmişse, eksikleri nafilelerle kapatmaya nefsi zorlamalıdır. Eğer nefis herhangi bir masiyeti irtikâb etmişse, nefsi cezalandırmak, azap vermek ve kınamakla meşgul olmalı ki nefis eksiklikleri te-lafi etsin. Tıpkı tüccarın, ortağına karşı bir habbenin (para birimi) ile bir kıratın (para birimi) hesabını sorduğu gibi...
Dolayısıyla fazlalık ve eksikliğin giriş noktalarını korur ki onların hiç birinde zarar etmesin. Nefsin zararından ve hilesinden de böyle korunması gerekir. Çünkü nefis aldatıcıdır. Bu bakımdan nefisten önce, bütün gün konuştuklarının hesabını sormalıdır. Kıyamette başkasının eline geçecek hesabı bizzat kendisi, nefsiyle görmelidir. İşte bakışını, kalbine gelenleri, düşüncelerini, kalkışını, oturuşunu, yemesini, içmesini ve uykusunu böylece tedkik etmelidir. Hatta susuşunu, duruşunu kontrol etmelidir. Nefis, bütün vâcib vazifelerini bildiği ve kendi kanaatine göre bu husustaki vâcibleri edâ etmeye kudretli olduğu kesinleştiği miktarda da onun için hesap olur. Böylece nefsin aleyhindeki geri kalan kısım kendisine görünür. Bu bakımdan ortağın açığını kalbine ve defterine yazdığı gibi, bunları nefsin aleyhine tesbit edip kalbinin sahifesine yazmalıdır. Sonra nefis borçludur. Ondan, borçlarını alması mümkündür. O borçların bir kısmını onu kefil kılmak suretiyle alır. Bir kısmını da geri vermek suretiyle. Bir kısmını da ondan ötürü nefse ceza vermek suretiyle alabilir. Bu alış şekillerinin hiçbiri, hesabı tedkik etmeden ve geri kalanı, vâcib olan haktan ayırmadan mümkün değildir. Bu hâsıl oldu mu bundan sonra nefisten istemek ve almak ile meşgul olmalıdır. Sonra nefsi bütün hayatından ötürü, gün gün, saat saat görünür ve görünmez bütün azalar hakkında hesaba çekmesi uygundur.
|