ZİKİR konusunda halkımızın çok korktuğu bir husus vardır. Elbette bunda en büyük faktör de "menfî şartlandırma'dır. "Çok tesbih çekme, deli olursun!.." türünden, kasıtlı ya da kasıtsız söylentilerin kesinlikle belli olan bir yönü vardır ki o da `BİLİNÇSİZLİK' olan şartlandırma, insanları ZİKİR konusunda son derece ürkütmüştür. Kur'ân-ı Kerîm her halûkârda, ayakta, otururken, yan yatarken sürekli zikir yapılmasını tavsiye ederken; maâlesef, bu bilinçsiz çevreler, elden geldiğince insanları zikirden uzak tutmaya çalışmaktadırlar.
الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىَ جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَذا بَاطِلاً سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard, rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ, subhâneke fekınâ azâben nâr.
“Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler
Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru!” (Ali İmran 191)
Evet, insan daima üç halden birindedir. Ya ayaktadır, ya oturuyordur, veyahut da yatmaktadır. İşte, yukarıda âyet, her üç halûkârda da zikredilmesi gerektiğini bize açık seçik vurgulamaktadır. Öyle ise, bize düşen, elden geldiğince, zikir yapmaktır!.. Nerede olursak olalım, ister abdestli, ister abdestsiz, olabildiğince zikir yapmak suretiyle beynimizi geliştirelim, Allâh'a yakîn elde edelim.
Bizim, nice içki içen ve hatta alkolik olan kişiye zikir tavsiyemiz vardır ki, bunlar meyhanede içki içerken zikre başlamışlardır. Bir elinde içki kadehi, diğer elinde tesbihle işe başlayan bu kişiler; zikrin beyinde yaptığı yeni açılımların sonucu; kendilerinde meydana gelen idrâk ile bir süre sonra içkiyi bırakmışlar ve daha sonra da kendi içlerinden gelen bir şekilde, hiçbir dış baskı olmaksızın beş vakit namaz kılıp, Hacca gitmişlerdir.
Biz diyoruz ki, ZİKİR insana en güzel geleceklerin yegâne anahtarıdır; çünkü beyin kapasitesini geliştirmeye yönelik yegâne ve en güçlü çalışmadır. Ya, çok tesbih çekip de deli olanlar; diyeceksiniz!...
Şunu kesinlikle ifâde edeyim ki, çok tesbih çekmek yüzünden hiçbir normal insan deli olmaz!.. Ama şurası kesindir ki, çevresinde normal gibi tanınan oysa gerçekte şizoid ya da paranoid olan pek çok insan vardır!.. Bunların bu hasta durumları genellikle 35-40'tan sonra bazen de daha ileri yaşlarda ortaya çıkar. Hatta bazen de bir vesile olmazsa; hiç ortaya çıkmadan kapalı olarak bu dünyadan geçer giderler.
İşte, bu esasen hasta yapılı olan kişilerden biri bir vesile ile tesbih çekmeğe başlamış ve daha sonra da bir vesile ile hastalığı ortaya çıkmışsa, art niyetli kişiler tarafından bu durum hemen tesbih çekmeğe zikir yapmaya bağlanarak, insanlar dinden ve zikirden soğutulur. Oysa, normal yapılı, sağlıklı, akıl-mantık bütünlüğüne sahip bir insanda, zikrin asla hiçbir zararı yoktur!.. Aksine, bu tür bazı hastalıkları olan kişilerde dahi zikrin bazı faydaları olmakta; onların taşkın halleri zikir yoluyla oldukça kontrol altına alınabilmekte ya da çok çok içe kapanık halleri daha dışa açılmaya yönlendirilebilmektedir.
Her ne kadar, Türkiye'de tarikâtlar yasak idiyse de, basında okuduğumuz ve çevremizden duyduğumuz kadarıyla, Türkiye'de nerede ise her beldede bir şeyh vardır ve bunların belki de toplam Türkiye nüfusunun yarısına yakın derviş topluluğu vardır. Yani en azıyla Türkiye'de 10 milyon zikir yapan insan söz konusudur. Bu sayının yüzde ya da binde ya da on binde kaçı, normal sağlıklı bir insanken, tesbih çekmek yüzünden akıl hastası olmuştur ki?..
Şunu kesin olarak ifâde edelim ki, normal, sağlıklı, mantıksal bütünlük içinde yaşayan hiçbir insan, zikir çekmeğe başlaması yüzünden deli olmaz, kafayı üşütmez!.. Şayet, belki on binde bir kişi böyle bir sebepten hasta oldu denirse, onun geçmişini araştırın deriz. Ya genetiğinde ya da doğuştan gelen sebeplerle bu hastalığın o kişide önceden mevcut olduğu açık-seçik görülecektir.[