Hastalıklara Hiç Bu Açıdan Bakmış Mıydık ?
Hastalıklara Hiç Bu Açıdan Bakmış Mıydık ?
Bir önceki konumda Risale-i nurla hastalar risalesi ile tanıştığımı söylemiştim. Benim hastalığa ve dahi diğer musibetlere bakış açımı tamamen değiştiren ve beni kendi iç dünyama yönlendiren bir risale…
Burada kısa kısa değinmeye çalıştım, inşaAllah hastalar risalesinin tamamının da okunmasına bir vesile olur.. Hem kendimiz istifade edelim, hem hastalara ve hasta yakınlarına ulaştıralım inşaAllah ..
Allah'ın yaptığı her şey ya bizzat güzeldir veya neticesi itibariyle güzeldir.
Esma-i hüsnasının nakışlarını göstermek için çok haller içinde bizleri çevirir, çok vaziyetlerde değiştirir. Çok kere sağlık ve afiyet verir, bazen de hastalık verir. İnsan açlıkla Allah'ın Rezzak ismini tanıdığı gibi Şâfî ismini de hastalığıyla tanıyacaktır. Musibetler, hastalıklar Rabbülâlemîn'in bir kısım isimlerinin yansımalarını gösterdikleri için hikmetlidir. Hastalık perdesi arkasında güzel mânâlar vardır. Hastalık aslında bir hediyedir okumasını bilene..
O'ndan gelen hastalık da hoş, ihtiyarlık da hoş, ölüm de hoştur. Nuru da hoş, nârı da hoş...
Hastalık neden gelir, bize anlatmak istediği nedir? Belki birçok insan hastalığın hikmetini, geliş sebebini bilmediğinden isyan ediyor. Neden ben ? Diğer insanlar sağlıklı bir hayat sürerken neden ben bu sıkıntıları çekiyorum vs şikayetvari sorular soruyor. Belki hayata küsüyor. Tam bu noktada hastalar risalesi bize ışık tutuyor. Hastalıktan almamız gereken ibretleri gözler önüne seriyor. Genç, yaşlı, çocuk, ağır hastalara ve bu hastalara bakan yakınları da dahil olmak üzere herkese verilen manevi öğütler, reçeteler…
Hep birlikte kulak verelim..
*Ey maraza müptelâ hasta! Bu zamanda tecrübemle kanaatim gelmiştir ki, hastalık bazılara bir ihsan-ı İlâhîdir, bir hediye-i Rahmânîdir. Bu sekiz dokuz senedir, liyakatsiz olduğum halde, bazı genç zatlar hastalık münasebetiyle dua için benimle görüştüler. Dikkat ettim ki: Hangi hastalıklı genci gördüm; sair gençlere nisbeten âhiretini düşünmeye başlıyor. Gençlik sarhoşluğu yok. Gaflet içindeki hayvânî hevesattan bir derece kendini kurtarıyor. Ben de bakıyordum, onların tahammül dahilindeki hastalıklarını bir ihsan-ı İlâhî olduğunu ihtar ederdim.
Derdim ki;Kardeşim, senin bu hastalığının aleyhinde değilim. Hastalık için sana karşı bir şefkat hissedip acımıyorum ki, dua edeyim. Hastalık seni tam uyandırıncaya kadar sabra çalış. Ve hastalık vazifesini bitirdikten sonra, Hâlık-ı Rahîm inşaallah sana şifa verir.
Hem derdim: ‘Senin bir kısım emsalin sıhhat belâsıyla gaflete düşüp, namazı terk edip, kabri düşünmeyip, Allah'ı unutup, bir saatlik hayat-ı dünyeviyenin zâhirî keyfiyle hadsiz bir hayat-ı ebediyesini sarsar, zedeler, belki de harap eder. Sen hastalık gözüyle, herhalde gideceğin bir menzilin olan kabrini ve daha arkasında uhrevî menzilleri görürsün ve onlara göre davranıyorsun. Demek senin için hastalık bir sıhhattir; bir kısım emsalindeki sıhhat bir hastalıktır.’
*Hastalık, sabreden için dert değil belki bir nevi dermandır.
*Hastalıkla geçen bir ömür, Allah'tan şikâyet etmemek şartıyla, mü'min için ibadet sayılır.
* Eğer hastalık olmazsa, sıhhat ve afiyet gaflet verir, dünyayı hoş gösterir, âhireti unutturur.
* Hastalık bu hiç aldatmaz bir nâsihatçı ve ikaz edici bir mürşiddir. Ondan şikâyet değil, belki bu cihette ona teşekkür etmek, eğer fazla ağır gelse sabır istemek gerektir.
* Senin hakkın şikâyet değil, şükürdür, sabırdır. Çünkü senin vücudun ve âzâ ve cihazatın, senin mülkün değildir. Mülk Allahındır ve mülkünde dilediği gibi tasarruf eder.
* Bu da geçer, Yâ Hû de, şikayet yerine şükret.
* Hastalıktaki mânevî ibadet ve uhrevî sevap cihetini düşün, zevk almaya çalış.
* İllet olmazsa âfiyet zevksizdir. Maraz(hastalık) olmazsa sıhhat lezzetsizdir.
* Hastalık, sabun gibi, günahların kirlerini yıkar, temizler.
* Hastalıklardaki elem ve tevahhuş ve korkmak ise, hastalık bazen ölüme vesile olduğu cihetindendir… Ehl-i İmân için ölüm, vazife-i hayat külfetinden bir terhistir. Hem dünya meydanındaki imtihanda, talim ve talimat olan ubudiyetten bir paydostur. Hem öteki âleme gitmiş yüzde doksan dokuz ahbap ve akrabasına kavuşmak için bir vesiledir. Hem hakikî vatanına ve ebedî makam-ı saadetine girmeye bir vasıtadır. Hem dünya zindanından cennet bostanlarına bir davettir. Hem Hâlık-ı Rahîminin fazlından, kendi hizmetine mukabil ücretini almaya etmeye bir nöbettir.
*Merak hastalığı ikileştirir.
*Hususan evhamla bir dirhem maddî hastalık, bazen merak vasıtasıyla on dirhem kadar büyür. Merak kesilmesiyle, o hastalığın onda dokuzu gider.
* Sen, Cenâb-ı Hakkın sana verdiği bütün sabır kuvvetini böyle sağa sola dağıtma, bu saatteki eleme karşı tahşid et, Yâ Sabûr de, dayan.
* Farzı mümkün olduğu kadar yerine getiren bir hasta, sabır ve tevekkül ile ve farzlarını yerine getirmekle, o ağır hastalık zamanında sair sünnetlerin yerini, hem halis bir surette, hastalık tutar.
* Hastalık gafleti dağıtır, âhireti düşündürür, ölümü tahattur ettirir, öylece hazırlanır. Bazı öyle bir kazancı olur ki, yirmi senede kazanamadığı bir mertebeyi yirmi günde kazanıyor.
* Bir mü'min, gözüne perde çekilse ve gözü kapalı kabre girse, derecesine göre, ehl-i kuburdan çok ziyade o âlem-i nuru temâşâ edebilir. Bu dünyada nasıl çok şeyleri biz görüyoruz, kör olan mü'minler görmüyorlar. Kabirde o körler, imanla gitmişse, o derece ehl-i kuburdan ziyade görür. En uzak gösteren dürbünlerle bakar nevinde, kabrinde, derecesine göre, Cennet bağlarını sinema gibi görüp temâşâ ederler.
* Eğer hastalığın mânâsı güzel bir şey olmasaydı, Hâlık-ı Rahîm en sevdiği ibâdına(kullarına) hastalıkları vermezdi...
* Hastalıkların bir kısmı var ki, eğer ölümle neticelense, mânevî şehid hükmünde, şehadet gibi bir velâyet derecesine sebebiyet verir. Ezcümle, çocuk doğurmaktan gelen hastalıklar ve karın sancısıyla, suda boğulma ve yangın ve veba ile vefat eden şehid-i mânevî olduğu gibi, çok mübarek hastalıklar var ki, velâyet derecesini ölümle kazandırır.
* Hastalık, hayat-ı içtimaiye-i insaniyede en mühim ve gayet güzel olan hürmet ve merhameti telkin eder.
* Hastalık mütemadiyen hastaya ve lillâh için hastaya bakıcılara sevap kazandırmakla beraber, duanın makbuliyetine en mühim bir vesiledir.
* Bahusus hasta, akrabadan olsa, hususan peder ve valide olsa, onlara hizmet mühim bir ibadettir, mühim bir sevaptır. Hastaların kalbini hoşnud etmek, teselli vermek, mühim bir sadaka hükmüne geçer.
* Senin elin kırık ise, kesilmiş ellere bak. Bir gözün yoksa iki gözü de olmayan âmâlara bak, Allah'a şükret.
*O hastalık senin vücuduna misafir olarak gönderilmiştir. İnşallah çabuk vazifesini bitirir, gider. Ve âfiyete der ki: Sen gel, benim yerimde daimî kal, vazifeni gör. Bu hane senindir, âfiyetle kal.
* Tedavi için ilâçları almak, istimal etmek meşrudur; fakat tesiri ve şifayı Cenâb-ı Haktan bilmek gerektir. Derdi O verdiği gibi, şifayı da O veriyor.
* Ekser hastalıklar sû-i istimâlâttan, perhizsizlikten ve israftan ve hatîattan ve sefahetten ve dikkatsizlikten geliyor.
* Sen müftehirâne hizmet ettiğin ve iltifatlarını kazanmasına çalıştığın zatlar,
hastalığın hükmüyle sana merhametkârâne hizmetkârlık ettiklerinden, efendilerine efendi oldun.
*Hastalık dünyanın sonunu ve insanın fâni olduğunu ihtar ediyor. Daha dünya seni boğamıyor, gaflet senin gözünü kapayamıyor.
*Hastalık en katı kalpleri rikkate getirir, nazar-ı şefkati celbeder.
* Mâsum çocukların hastalıkları, o nazik vücutlarına bir idman, bir riyazet ve ileride dünyanın dağdağalarına mukavemet verdirmek için bir şırınga ve bir terbiye-i Rabbâniyedir.
* Hastalık madem gafleti kaldırıyor, iştahı kesiyor, gayr-ı meşru keyiflere gitmeye mâni oluyor; ondan istifade ediniz. Hakikî imanın kudsî ilâçlarından ve nurlarından, tevbe ve istiğfarla, dua ve niyazla istimal ediniz.
* Cenâb-ı Hak sizlere şifa versin, hastalıklarınızı keffâretü'z-zünub yapsın. Âmin, âmin, âmin.
|