“İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehu kun fe yekûn”
“O, bir şeyi (var kılmayı) dileyince, O’nun emri sadece «ol!» demesidir, o şey hemen oluverir.”
(Yâ Sîn/82)
Dört âyette geçen “KÜN fe yekûn”un her biri farklı mânâlar içermektedir ancak şimdilik Yâ Sîn Sûresi’nde geçen “KÜN/OL” kapsamında düşüncelerimizi belirtelim.
***
Kur’an’da ya da öteki ismiyle “Muhammed a.s.’ın Okuduğu Sistem” açıklamasında bahsedilen hiç bir şey OL-muş olan, OL-makta olan ve OL-acak olan vak’aların kronolojik (zamansal) indeksi değildir.
KÜN emri/sözü/iradesi
evren ve insan denilen birilerinin, birisi tarafından, ne zaman, nasıl ve neden yaratılışı hakkında kutsal ansiklopedik bir bilgi de değildir.
KÜN kavramı etrafında oluşturulan Kur’an sembolizmi “evrensel aklın/küllî aklın” ya da eş anlamıyla “Muhammedî Akıl”ın varlık hakkındaki tefekkür okyanusundan bir örnek damlacıktır.
***
KÜN/OL konusunda şeriat ilimlerinin âlimleri, sûfîzm ilmi ile meşgul olan sûfîler, İslâm filozofları ve mütefekkirler asırlardan beri tartışmaktadırlar. Meseleyi dallandırıp budaklandırmadan bu tartışmalara iki misal vereceğim:
1- Allah’ın KÜN/OL dediği ŞEY bu emirden evvel “mutlak yok”muydu da birden var OLdu? Yâni her ŞEY bu KÜN/OL sözüyle/emriyle/iradesiyle hiç yokken Allah’ın varlığı yanında sonradan mı var oldu?
2- Allah’ın KÜN/OL dediği bu emirden evvel “göreceli yok”muydu da görünür varlık OLdu? Yani KÜN/OL emrini alan ŞEY zâten Allah’ın ilminde (zâtında, esmâ boyutunda vs…) ezelden beri Allah ile birlikte hep var olduğu halde zâhir boyutta değildi de, bu emri duyunca bâtından (zâtından,ilminden, esmâsından vb…) zâhire (ekrana-evrene-bedene) mi büründü?
Maalesef KÜN/OLMAK meselesinde ortak bir fikre ulaşılamamış olup hâlen tefekkür çatışmaları binlerce âlim, sûfî, filozof ve mütefekkir arasında sürüp gitmekte, yazılan binlerce eserler raflarda, kütüphanelerde “oku“nmayı beklemektedir. ( “Aaa bu konu da nerden çıktı? İnsanların işi gücü yok, böyle anlaşılmaz şeyler tartışıyorlar, olan olmuş Allah oldurmuş, sana ne…” diyen “baskın kalabalıklar”a göre bu konular önemli değildir, hattâ bilinir değildir ve ilgilenilenmeye değer de değildir… çünkü televizyon dizilerinden, dedikodudan, dünya telaşından, geçim derdinden, aile kavgalarından, siyaset cepheleşmelerinden, tarikat-cemaat çatışmalarından vakit artırıp da böyle saçma sapan(?) tartışmaları anlamaya zaman ayıramazlar. )
Gerçi bizler, sizler ve ilgili dostlar bu saçma sapan(?) konulara vakit ayırdık da ne oldu? Neyi çözdük? Neyi anladık? Kafamızda bir şeyler netleşti mi? HAYIR!
Olsun… üzülmeyelim en azından bu gibi konuları çözemeyeceğimizi çözdük, anlayamayacağımızı anladık, netleştiremeyeceğimizi netlemiş olduk. Belki de ulaştığımız bu SONUÇSUZLUK bu konularda ulaşılacak EN DOĞRU SONUÇ değerindedir.
|