Hızır, Allah Teala'nın Kehf suresinde anlattığı gibi salih bir insandır. Hz. Musa, onunla dostluk kurmuş ve ondan ilim öğrenmiştir. Hızır, Hz. Musa ile dostluk kurarken, O'na bir takım zorluklara karşı sabretmesi gerektiğini şart koşunca Hz. Musa bunu kabul etmişti. Bunun üzerine Hızır (as): "...bilgice kavrayamadığın bir şeye nasıl dayanabilirsin? dedi." (Kehf, 68) Yine de bir süre beraber arkadaşlık etmişlerdir.
Hızır, Allah'ın kendisine katından rahmet ve İlmi ledün verdiği bir kimsedir. Hz. Musa ile birlikte yola çıktılar. Bir gemiye bindiklerinde Hz. Musa, Hızır'ın gemiyi deldiğini görmüş ve şöyle demişti: "Sen gemide bulunanları batırmak için mi deldin?" Musa (as) Hızır'ın davranışlarını gayet tuhaf karşılayınca o da yaptığı işlerin sebeplerini açıklamıştı.
Kehf suresinde kısmen de detaylandırılarak kıssa anlatılmaktadır. "Ben bunları kendiliğimden yapmadım. İşte dayanamadığın işlerin iç yüzleri budur." (Kehf, 82) Yani bunları, Allah'ın emirleri doğrultusunda yaptım.
Bazı insanların Hızır hakkındaki sözlerine gelince onlar; Hızır (as) ın, Hz. Musa ve Hz. İsa döneminden Hz. Muhammed (sav) kadar yaşamış olduğunu, günümüzde de hala yaşadığını ve kıyamete kadar da yaşayacağını söyler dururlar. Onun falan kimseyle karşılaştığım, falancaya hırka giydirdiğini ve falancalara da söz verdiğine dair çeşitli hikayeler, masallar ve rivayetler anlatırlar. Hatta Allah Teala'nın Hızır'ı yeryüzüne yetkili bir kişi olarak indirdiğine dair uydurma efsaneler dahi anlatırlar.
Onların iddia ettikleri gibi Hızır'ın yaşayıp yaşamadığına dair kesin deliller mevcut değildir. Hatta yaşamadığına dair rivayetler vardır. Hızır (as)'ın yaşamadığına dair Kur'an'dan, sünnetten, mantıki delillerden ve muhakkik alimlerin icmalarından deliller vardır. İbn-i Kayyım'ın "Menar munif fi hadis-i sahih ve zaif" adlı kitabında bu konuyla ilgili paragrafları nakletmekle yetineceğim.
İbn-i Kayyım kitabında dinde asla kabul görmeyen mevzu hadislerin tespit edilmesine dair kuralları sıralamıştır. Bu kurallar ve kaidelerden bir tanesi şöyledir. "Hızır (as) hakkında ve onun yaşadığına dair rivayet edilen bütün hadisler yalandır. Hayatta olduğuna dair tek bir hadis bile mevcut değil. Bu uydurma rivayetlerden bazıları şunlardır: Allah Resulü mescitte iken bir takım sesler duyuldu. Bunun üzerine sahabeler sesin geldiği tarafa kalkıp baktıklarında Hızır'la karşılaştılar."
Başka bir hadis "Hızır ve İlyas her sene bir araya gelip buluşurlar." Ve yine bir hadis daha "Cibril, Mikail ve Hızır (as) Arafat'ta buluşurlar."
İbrahim Harbi'ye, Hızır'ın hayatta olup olmadığım sorduklarında, O şöyle cevap vermişti. "Bu tür şeyleri insanlar arasına şeytandan başka kimse atmaz." İmam Buhari'ye de Hızır ve İlyas'ın yaşayıp yaşamadıkları sorulunca O da şu cevabı vermişti. "Bu nasıl olur? Allah Resulü şöyle demektedir: "Yüzsene içinde bugün yeryüzünde bulunan hiçbir kimse kalmayacak." (Buharı ve Müslim) Buhari ve İbrahim Harbi dışında daha birçok alim bu mesele hakkında yöneltilen sorulara Kur'an'ı Kerim'den şu ayetlerle cevap vermişlerdir: "Ey Muhammed! Senden önce hiç kimseyi Ölümsüz kılmadık. Sen öleceksin de onlar baki mi kalacaklar?" (Enbiya, 34)
Şeyh-ul İslam İbn-i Teymiyye'ye bu konu sorulduğunda şu cevabı vermiştir. "Şayet Hızır yaşamış olsaydı Peygamber (sav)'in yanına gelir onunla birlikte cihat eder ve ondan ilim öğrenirdi. Bedir gününde Peygamber (sav) şöyle buyurmuşlardı "Yarabbi eğer Sen bu (Mücahitler) grubunu helak edersen artık yeryüzünde sana ibadet eden kalmaz." Bu kimseler yaklaşık üç yüz on üç kişiydi. İsimleriyle ve babalarıyla ve hatta kabileleriyle tanınmaktaydılar. Peki, Hızır nerede? Kuran, Sünnet ve muhakkik alimlerin görüşleri; Hızır (as.)'m hayatta olmadığını gösteriyor. Kur'an şöyle diyor: "Ey Muhammedi Senden önce hiç kimseyi ölümsüz kılmadık. Sen öleceksin de onlar baki mi kalacaklar."
Eğer Hızır (as) bir beşerse, ebedi olması imkansızdır. Çünkü Kur'an ve Sünnet beşerin ebedi kalmasını kabul etmiyor. Şayet Hızır yaşıyor olsaydı Peygamber (sav)'in yanına gelmesi ve Onunla birlikte olması beklenirdi. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur "Şayet Musa yaşamış olsaydı bana tabi olmaktan başka bir şey yapamazdı." (Ahmet bin Hanbel, Cabir b. Abdullah'tan rivayet etmiştir.) Şayet Hızır (as) bir peygamberse Hz. Musa'dan daha faziletli olamaz, yok eğer veli ise o zaman da Hz. Ebu Bekir'den daha faziletli olması beklenemez.
Peki, iddiada bulunanların söyledikleri gibi, Hızır (as)'m uzun asırlar boyunca dağlarda, çöllerde ve kurak arazilerde yaşamasının sırrı ne olabilir? Bunun gerisinde ne akli ne de dini hiç bir fayda yoktur. İnsanlar daima garip, tuhaf, hikayelere ve masallara meyilli varlıklardır. Kendi zihni tasavvurlarından çıkardıklarına dini içerik kazandırırlar. Tabi bu tür hikaye ve masallar basit insanlar nazarında oldukça ilgi ve alaka görür. Sonra da bunların dinden olduğunu savunmaya başlarlar. Oysa bu tür uyduruk rivayetlerin ve hikayelerin dinde hiç bir yeri yoktur. Hz. Hızır hakkında anlatılan hikayeler mesnetsiz ve asılsız, uydurma hikayelerden ibarettir.
Hızır nebi midir, veli midir? Sorusuna yanıt verecek olursak, \u00c2limler bu meselede ihtilaf etmişlerdir. Ama en belirgin görüş onun nebi olması yönündedir. Kehf süresindeki "Ben bunları kendiliğimden yapmadım" ayet de onun nebi olduğuna delildir. Çünkü O bunları kendiliğinden değil de Allah'ın emri doğrultusunda yapmış. Yani Allah kendisine vahyetmiştir. En tercihe şayan görüş, O'nun nebi olması yönündedir
__________________
Nesimi'ye sormuşlar;
O YAR ile hoş musun?
Hoş olayım olmayayım o YAR benim
Kime Ne!
|