Aşkın Anadolu'da da nasıl yaşandığını ve fedakarlıkların sevdalara nasıl yakıştığını gösterir bize.
Efsaneye göre Şahmeran Tarsus civarında büyük bir mağarada yılanlarıyla yaşayan ve barışı sağlayan; belden yukarısı güzeller güzeli bir kadın ve belden aşağısı da yılan olan bir canlıdır.
Bir gün yakışıklı genç Tahmasp yılanlarıyla beraber yaşayan Şahmeran’ın mağarasına yanlışlıkla girer. Zifiri karanlık olan mağarada göz gözü görmezken birden mağaranın üstünde bir ışık huzmesi peydah olur ve Tahmasp’ın çevresini aydınlatır. Çevresinde büyük, küçük, yeşil, sarı bir sürü yılan gören Tahmasp bakışlarını tekrar ışık huzmesine çevirdiğinde hayatında daha önce hiç görmediği kadar güzel olan bir kadınla karşılaşır. Tahmasp’ı gören Şahmeran tanışmak ister ve ona misafirleri olabileceğini, Tahmasp’ı rahat ettirmek için elinden gelen her şeyi yapacağını söyler.
Ertesi gün uyandığında Tahmasp, Şahmeran’ı muhteşem bir sofranın başında oturmuş ve onu izler halde bulur. Tahmasp Şahmeran’a, Şahmeran da Tahmasp’a aynı hayranlıkla bakarken güzel kadın sevdasına tutulduğu adama kendinden bahsetmeye başlar. Dünya tarihini bildiğini ve eğer isterse ona anlatabileceğini söyler Şahmeran ve böylece dünya üzerinde dilden dile dolaşan en güzel, en eşsiz aşklardan biri yaşanmaya başlar.
İlerleyen günlerde Şahmeran’ın sözleri biter, Tahmasp’ın annesine ve ülkesine özlemi başlar ve bu özlem bu iki sevgiliyi birbirinden ayırmaya yeter. Ayrılırlarken Şahmeran sevdiğini şu sözlerle uğurlar:
”Biliyorum, gitmene izin verirsem bana ihanet edeceksin ve yerimi diğer insanlara söyleyeceksin. Ancak bu topraklarda aşklar ölümünedir. Seni çok sevdiğimden dolayı üzülmene dayanamıyorum. Bu sebeple gitmene izin veriyorum. Ancak bana bir söz vermeni istiyorum. Ne sebeple olursa olsun başka insanlarla beraber suya girme.” Bu yüce gönüllü güzel kadını sevgiyle kucaklayan Tahmasp ona asla ihanet etmeyeceğini söyleyerek mağaradan ayrılır.
Tahmasp, yeni yurdunda bir düzen kurar ve bazı zamanlarda Şahmeran’ın yanına giderek sevgilisiyle vakit geçirir fakat bu mutluluk ne yazık ki dönemin kralının yakalandığı umarsız hastalıkla son bulur çünkü kralın kötü kalpli ve bencil veziri her seferinde krala şifanın Şahmeran’da olduğunu söyler. Sonunda bu ısrara dayanamayan kral Şahmeran’ı bulmaları için herkese emir verir. Vezir, tüm halkı nehirlere ve hamamlara sokmaları gerektiğini böylece eğer Şahmeran’ı gören biri varsa bunu anlayabileceklerini söyler kralına ve kenara çekilerek bu sonsuz bilgeliğini arzuladığı kadının aranmasını izler.
Hamama girmemek için dirense de askerler zoruyla suya sokulan Tahmasp’ın vücudu ıslandığı anda vücudunun bir yılanınki gibi pullarla kaplı olduğunu görür askerler. Zorla alıkonulan Tahmasp’a günlerce işkence uygulayan vezir sonunda Şahmeran’ın yerini öğrenir, Vezir tılsımlı sözlerle Şahmeran’ı mağarasından çıkararak kralın huzuruna getirir ve Tahmasp’ın da yanlarında bulunmasını sağlar. Tahmasp’ın yaşadığı utanç ve kederi gören Şahmeran sevdiğini rahatlatmak için son kez şu sözleri sarf eder: ”Ey sevdiğim, üzülme. Biliyorum ki sen bana kendi canın için ihanet etmedin ama ben sana dememiş miydim bu topraklarda aşklar ölümünedir diye. Bak şimdi anladın mı? Sen üzülme ne olur!” Ve ardından sırrını vermeye koyulur Şahmeran: ”Kim ki benim kuyruğumdan bir parça koparıp yerse o dünyanın bütün sırlarına kavuşacak, fakat kim benim başımın etinden yerse tam o anda ölümle yüzleşecek.”
Aç gözlü vezirin niyeti kralı kurtarmak değil Şahmeran’ın bildiklerini öğrenmektir bu esnada ve Şahmeran daha sözlerini bitiremeden hızla atılıp yılanlar şahını kılıcıyla ikiye böler, vezir kuyruğundan bir parça kopararak yemeye koyulur. Aynı anda kederinden kahrolan Tahmasp ise bu dünyada Şahmeran olmadan yaşamak istemediği için Şahmeran’ın başına doğru atılır ve onu ölümüne çağıran bu etten bir ısırık alır. İşte tam o anda Şahmeran’ın aşkı uğruna yaptığı son fedakarlık da ortaya çıkar. Şahmeran’ın söylediği her şey yalandır aslında. Kendisi güzel olduğu kadar kalbi de güzel olan yılan kadın sevdiğini korumak adına sırrını tersinden söylemiş ve sevdiğine son nefesinde sonsuz bilgeliği bırakmıştır, Anadolu'da Tahmasp Tıb alimi Lokman Hekim olabileceği görüşü vardır.
Osmanlı döneminde de medusa lahitinin bulunmasıyla alakalı olaylar var, ama aynı varlıkmıdır bilinmez.