Devami...
Daha sonra Resulullah’ın (s.a.a) sahabesinden olup Bedir ve Sıffın savaşlarına katılarak Resulullah ve Hz. Ali’nin emrinde kılıç sallamış olan yaşlı Enes b. Haris gözlerine dökülen kaşlarını bir mendille ve emamesin de beline bağlayarak İmam’ın (a.s) huzuruna çıkıp cihad için izin alarak meydana gitti ve Yezid ordusundan atmış kişiyi öldürdükten sonra şehid oldu.
İmam onu seyrederken, “Allah senin bu çabanı mükafatlandırsın ey yaşlı adam.” diye buyuruyordu.
Sıra Amr b. Cünade-i Ensari'ye geldi. Babası Cünade b. Ka’b-i Ensari Aşura sabahı İmam Hüseyin’in (a.s) ashabından bir grupla birlikte birinci saldırıda şehid olmuştu. Onbir yaşında olan bu çocuğun annesi ona diyordu ki: Oğlum! Annenin yanından kalkarak savaş meydanına git ve Resulullah’ın torununun gözleri önünde savaş. Amr b. Cünade meydana gitmek istediğinde İmam Hüseyin : “Onun babası yeni şehid oldu. Bunun şehid olması annesine ağır gelebilir. Onu çadırlara geri çevirin.” dedi.
İmam Hüseyin’in (a.s) bu sözü karşısında Amr b. Cünade şöyle arzetti: “Annem babam size feda olsun. Meydana giderek savaşmamı annem emretti. Savaş elbiselerini kendi elleriyle giydirdi bana. Nolur bana izin verin.”
Bu delikanlı genç izin aldıktan sonra meydana giderek şöyle recez okudu:
İmamım Hüseyin, imamların en üstünüdür.
Hüseyin, Peygamberin gönlünün sevincidir.
Hüseyin, Ali ve Fatıma’nın oğludur.
Böyle iyi bir imam tanıyor musunuz?!
Yüzü güneş gibi parlak, alnı dolunay gibi nurludur.
Daha sonra düşmana hücum ederek şehid oluncaya kadar savaştı. Onun başını gövdesinden ayırarak İmam Hüseyin’in ordugahının önüne fırlattılar. Annesi öne çıkarak oğlunun başını alıp bağrına bastı ve şöyle dedi:
“Ey oğlum aferin sana, ey gönlümün mutluluğu, ey gözümün nuru.” Daha sonra “Biz Allah yolunda verdiğimiz şeyi geri almayız” anlamında oğlunun başını düşmana doğru attı. Sonra kendisi de yerden bir sopa alarak düşmana saldırdı ve şöyle recez okudu:
Ben kadınlar arasında zayıf bir kadınım.
Size şiddetli bir darbe indireceğim
Şerefli Fatıma’nın evlatlarını savunma uğrunda.
İmam kadınların meydana gitmesine razı olmadığı için onu çadırlara geri çevirdi.
Sonra Haccac b. Mahzur-i Cufi meydana gitti. Bir müddet savaşıp yüzü kızıl kanlara boyandıktan sonra İmam’ın (a.s) huzuruna çıkarak şöyle dedi: “Ey Hüseyin! Bugün dedeniz Resulullah’la mülakat edeceğim, sonra Peygamber'in vasiyyi bildiğimiz babanız Ali’yi göreceğim.”
İmam Haccac’a cevap olarak buyurdu ki: “Ey Haccac! Ben de senin peşinden onların arasına geleceğim.”
Daha sonra Haccac meydana dönerek şehid oluncaya kadar savaştı.
Ondan sonra Suveyd b. Amr b. Ebu-l Mut'a meydana gitti. Attan yere düştüğünde Yezid ordusu onun öldüğünü sandı. İmam Hüseyin şehid olduğunda oradakilerin “Hüseyin şehid oldu” dediklerini duyunca yerinden kalkarak şehid oluncaya kadar Yezid ordusuyla savaştı. Suveyd İmam’ın (a.s) şehadetinden sonra Kerbela’da şehid olan en son yaranıdır.
Artık İmam Hüseyin’in Ehl-i Beyt’inden başka kimsesi kalmamıştı. Ehl-i Beyt, Allah ve resulünün dinini diri tutmak için azimle ölüme karşı gidiyorlardı. İmam Hüseyn’in yakınları toplanarak birbirleriyle vedalaşıyorlardı. İmam Hüseyin’in Ehl-i Beyt’inden savaş meydanına giden ilk kişi herkesten çok Peygamber’e benzeyen büyük oğlu Ali Ekber’dir.
Bu arada kadınlar etrafına toplanarak diyorlardı ki: Ey Hüseyin’in oğlu! Bizim gurbetimize merhamet et; çünkü senden uzak kalmaya tahammül edemeyiz diyerek sitem ettiler.
Ali Ekber İmam’dan (a.s) izin alarak meydana gitti ve şöyle recez okudu:
Ben Hüseyin b. Ali’nin oğlu Ali’yim
Biz Peygamber’in en yakınları Ehl-i Beyt'iyiz.
Kılıcımla size saldırır ve babamı savunurum;
Haşimi ve Alevi yiğidinin derbesiyle.
Vallahi o haramzade bize hükmedemez
Bu sırada İmam Hüseyin (a.s) sakalını tutarak başını gökyüzüne kaldırıp gözlerinden akan yaşlar yüzünü ıslatırken şöyle diyordu: “Allah’ım! Şahid ol ki, halk içinde Peygamber’in Muhammed’e en çok benzeyeni bu kavmin üzerine gidiyor. Biz Peygamber'i görmek istediğimizde ona bakıyorduk. Allah’ım! Yeryüzünün nimetlerini bu kavimden al ve onları dağıtıver. Hiç bir zaman pak kullarını onlardan razı etme; çünkü onlar bizi davet ederek bize yardım edeceklerine dair sözverdikleri halde bize kılıç çektiler.”
İmam daha sonra Ömer b. Sa’d’a şöyle hitap etti: “Ey Sa’d’ın oğlu! Benimle Resulullah arasındaki bağı görmezlikten geldin. Allah senin neslini kurutsun.”
“Allah Adem, Nuh, İbrahim ve Âl-i İmran’ı seçerek onları diğer insanlara üstün kıldı. Ve biz o seçilmiş insanların soyundanız.”
Ali Ekber düşman ordusuyla savaşa koyuldu. Onlardan yetmişini öldürdükten sonra susuzluktan babasının yanına dönerek susuzluğunu dile getirdi.
İmam: “Yakında deden Resulullah’ı görecek ve onun elinden su içeceksin ve artık ondan sonra asla susamayacaksın.”
Ali Ekber tekrar meydana giderek düşman ordusuyla savaşa devametti. Bir ok ansızın boğazına isabet etti ve Murret b. Munkez-i Abdi mızrakla Ali Ekber’in başına vurdu, sonra da başına bir kılıç darbesi indirdi. Bunun etkisi üzerine Ömer b. Sa’d’ın askerleri kılıçlarıyla Ali Ekber'in vücudunu param parça ettiler.
İmam Hüseyn (a.s) oğlunun baş ucuna gelerek başını dizlerinin üstüne alıdı ve şöyle buyurdu: “Allah seni öldüren bu zalim kavmi öldürsün. Allah ve Resulullah’ın hürmetini ortadan kaldırmaya ne kadar da cüret ettiler. Artık senden sonra dünyaya yazıklar olsun.”
Daha sonra İmam avucunu oğlunun kanıyla doldurarak onu gökyüzüne savurdu ve o kanın bir damlası bile yere düşmesi.
İmam (a.s) oğlunun cesedini şehitlerin bulunduğu çadırın önüne getirmelerini emretti. Daha sonra Ehl-i Beyt kadınları Ali Ekber’in cesedinin etrafına toplanarak bedenin kanlar içinde ve parça parça olduğunu görünce feryad ederek ağlamaya başladılar. Düşmanın kılıç ve mızraklarının izleri vücudunun her yerinde görülmekteydi. Haşimi kadınlarının önünde Zeynep vardı. Ağlamak ona rahatlık vermiyordu. Kendisini Ali Ekber’in pak cesedinin üzerine atarak kardeşinin ciğer paresini bağrına basıp feryad ediyordu.
Abdullah b. Müslim b. Akil, İmam Hüseyin’in (a.s) huzuruna çıkarak izin alıp meydana çıktı ve şöyle recez okudu:
Bugün babam Müslim’le görüşeceğim,
Peygamber’in dini uğrunda öldürülenlerle görüşeceğim
Abdullah b. Müslim küfür ordusuna üç kere hücum etti ve her defasında onlardan bir çoğunu cehenneme gönderdi. Nihayet Yezid b. Rukkad-i Cuhani’nin attığı ok alnına isabet etti. Abdullah feryad ederek dedi ki: "Allah’ım, bu kavim bize ihanet etti; bizi öldürdükleri gibi sen de onları öldür. "Bu esnada birisi mızrağını Abdullah’ın kalbine saplayarak onu şehid etti. Abdullah’ın şehid edildiğini gören Ebu Talibin çocukları topluca Kufelilere hücum ettiler. İmam Hüseyin (a.s) onlara hitaben buyurdu ki: “Ey amcazadeler! Ve ey Ehl-i Beyt’im! Ölüme karşı sabırlı olun; Allah’a anldolsun ki artık bugünden sonra hakaret ve ihanete uğramayacaksınız.”
Daha sonra Avn b. Abdullah b. Cafer-i Teyyar şehit düştü, kardeşi Muhammed ve Abdurrahman b. Akil ve kardeşi Cafer b. Akil ve Muhammed b. Müslim b. Akil şehid oldu.
Daha sonra Muhammed b. Ebu Bekr b. Emir-ul Mü'minin meydana çıktı ve Bekr-i Nehavi onu şehid etti. Ondan sonra Abdullah b. Akil Yezid ordusunun içine dalarak onlardan bir çoğunu öldürdü ve kendisi de yaralanarak yere düştü; Osman b. Halid-i Tamimi gelerek onu şehid etti. Onun peşinden Rembe adındaki Ümm-ü Veheb'in oğlu, Abdullah-i Asgar, Ebu Bekr b. Hasan b. Ali, Ömer b. Sa’d’ın ordusuna saldırarak onlardan bir grubunu öldürdükten sonra şehadete ulaştı.
Sonra çocuk yaşta olan (Onüç yaşında) Kasım b. Hasan İmam’ın (a.s) yanına gelerek meydana gitmek için izin istedi. İmam onu bağrına basarak kardeşi Hasan’ı hatırlayıp ağladı ve sonra ona izin verdi. Kasım'ın yüzü dolunay gibi parlıyordu. Kasım kılıcını çekerek küfür ordusuna hücüm etti ve onlardan çoklarını cehenneme gönderdikten sonra Amr b. Sa’d b. Nufeyl-i Ezudi başına bir kılıç darbesi indirdi. Kasım başı yarılınca amcası Hüseyin’i yardıma çağırdı. Bu durumu izleyen İmam Hüseyin (a.s) Kasım’ın yardımına koşarak Kasım’ın katilini cehenneme gönderdi. Ömer b. Sa’d’ın ordusu Amr’ı kurtarmak istedilerse de, ancak karşılarında İmam Hüseyin’i (a.s) bulunca İmam’ın kılıcının önünden kaçtılar. Sonra İmam Kasım’ın baş ucunda durarak şöyle buyurdu: “Seni öldüren kavim Allah’ın rahmetinden uzak olsun. Kıyamet gününde senin hakkında onların hasmı, ceddin Resulullah ve baban Emir’ul Mü'minin’dir. Allah’a andolsun ki sen amcanı yardıma çağırdığın da sana cevap verememesi veya cevabının bir faydası olmaması amcana çok çetindir. Vallahi bu ses öyle bir kimsenin sesi ki zulümle öldürenleri çok, yardımcıları ise azdır.”
İmam (a.s) yeğeninin vücudunu çadırlara getirerek oğlu Ali Ekber’in yanına uzattı.
Abbas b. Ali Ehl-i Beyt’ten bir çoklarının şehid düştüğünü görünce kardeşlerine yönelerek şöyle dedi: “Ey annemin oğulları! Toplanın ve kafirler topluluğuna saldırın ki, Allah sizden razı olsun.” Bunun üzerine Ebu-l Fazl Abbas’ın kardeşleri Abdullah, Cafer ve Osman İmam Hüseyin’in (a.s) huzurunda Ömer b. Sa’d’ın ordularına hücum ederek şehid oluncaya kadar onlarla savaştılar.
Kardeşlerinin şehid düştüğünü gören Abbas kendisinden başka İmam Hüseyin’in kimsesinin kalmadığını gördü, İmam'dan (a.s) meydana gitmek için izin istedi.
İmam Abbas b. Ali’ye buyurdu ki: “Ey kardeşim! Sen benim sancaktarımsın.”
Abbas: “Allah’a andolsun ki kalbim daralmış durumdadır. Azizlerimizin kanının intikamını bu münafık insanlardan almak istiyorum.”
İmam: “O halde haremdeki susuz yavrucaklar için biraz su getirmeye çalış.”
Abbas küfür ordusunun karşısında durarak onlara nasihat etti ve çocukların susuzluğunu hatırlatarak onlardan biraz su vermelerini istedi. Ancak Abbas’ın sözleri o ölü kalplere etki etmeyince İmam’ın yanına geri döndü ve çocukların susuzluktan feryat ettiklerini duydu. Bir tulum alarak atına bindi ve Fırat’a doğru hareket etti. Fırat kıyısında dört bin kişi Abbas’ı çevreleyerek onu mızraklarına hedef aldılar. İmam Hüseyin’in (a.s) ordusunun komutanı ve İmam’ın büyük kardeşi düşman ordusunun çokluğundan bir zerre korkmadı ve onların safını yararak suya ulaştı. Tulumu suyla doldurduktan sonra avcunu suyla doldurup içmek için ağzına yaklaştırdığında İmam Hüseyin’in susuzluğunu hatırlayarak elindeki suyu tekrar Fırat’a döktü ve kendi kendisine şöyle dedi:
“Ey nefis! Hüseyin’den (a.s) sonra hayatta olup olmaman farketmez
Hüseyin şehadete doğru giderken sen ırmağın soğuk suyunu mu içmek istersin?
Allah’a andolsun ki, bu dinimin müsade etmediği bir şeydir.”
Daha sonra su tulumunu alarak atını çadırlara doğru sürdü. Yezid orduları Abbas’ın yolunu kestiler. Abbas kılıç sallayarak onları öldürdüğü halde şöyle recez okumaktaydı:
“Ölümden korkmam ben, ölüm sesi duyduğumda.
Kılıçlar arasında bedenim kaybolsa bile
Feda olsun canım Mustafa’nın (s.a.a) pâk torununa.
Çadırlara su tulumu götüren Abbas benim.
Karşılaştığımda savaşmaktan da hiç korkum yok.”
Bu esnada Zeyd b. Verka el Cuheni saklandığı yerden çıkarak Hekim b. Tufeyl’le birlikte Abbas b. Ali’nin sağ kolunu bedeninden ayırdılar. Abbas b. Ali kılıcı sol eline alarak şöyle recez okudu:
“Vallahi sağ kolumu da kesseniz
Ben yine dinimi savunacağım
İmamım ve sadık olan önderimi
Pâk ve emin olan Peygamber’imin torununu himaye edeceğim.”
Hekim b. Tufeyl tekrar hücum ederek bir kılıç darbesiyle Abbas b. Ali’nin sol kolunu da bedeninden ayırdı. Bunun üzerine Abbas sancağı göğsüne çekti. Küfür ordusu onu kuşatarak ok yağmuruna tuttular. Bu esnada bir ok su tulumuna isabet etti, ikinci ok göğsüne ve üçüncüsü de gözüne isabet etti. Ve sonra da birisi çadır direğiyle İmam Hüseyin’in yiğit kardeşine hücum ederek başını yardı. Bu sırada Abbas b. Ali şöyle seslendi:
“Benden sana selam olsun ya Eba Abdullah”
İmam Hüseyin (a.s) kardeşinin sesini işitince başı ucuna gelerek Haşimilerin yiğitlik örneği, iman direği, şeref ve izzetin kalbi ve sancaktarını o halde görünce “Şimdi belim kırıldı” buyurdu. Daha sonra kılıcını çekerek o adam kılığındaki domuz sıfatlılara hücum etti. Küfür ordusu İmam Hüseyin’in kılıcının karşısında kaçıyorlardı. İmam (a.s) feryad ederek şöyle buyuruyordu:
“Nereye kaçıyorsunuz ey kalleşler. Siz benim belimi kırdınız. Daha sonra İmam kardeşinin başı ucunda durarak onun başını dizlerine aldı. Böylece Abbas b. Ali de şehadet şerbetini içerek Rabb’ine kavuştu.
İmam Hüseyin kardeşinin şehadetinden sonra çadırlara döndü. Bu olay İmam’a öyle ağır geldi ki belini büktü. İmam'ın gözünden yaşlar akıyordu. Sakine babası İmam Hüseyin’i karşılayarak amcası Abbas’ın ne olduğunu sordu. İmam Hz. Abbas’ın şehit düştüğünü Sakine’ye anlattı. Zeynep bunu duyunca “Vay kardeşim” diye feryat etti.
İmam Hüseyin nereye yönelse bir başka acıyla karşılaşıyordu bir yanda kanlara boyanmış dostları, bir yanda kadınların ve çocukların feryat ve figanlarını görüyordu. Bu esnada İmam: “Ey kavim, sizin aranızda Resulullah’ın Ehl-i Beyt’ini savunacak birisi yok mu?” diye buyurdu!!!
İmam’ın sözlerini işiten kadınların feryatları daha da bir yükseliverdi. İmam Seccad (a.s) asasına yaslanarak arkasında eliyle kılıcı sürükleyerek savaşa gitmek için dışarı çıkınca İmam Ümm-ü Kulsüm’e hitaben şöyle dedi: “Onun önünü alarak koruyun ki yeryüzü Resulullah’ın evlatlarından boş kalmasın”
Daha sonra İmam vedalaşmak için haremdeki kadınların susmalarını istedi. İmam Resulullah’ın kılıç ve kalkanını kuşandıktan sonra vedalaşmak için süt içen yavrucağını getirmelerini istedi. Zeynep Ali Esger’i kardeşine verdi. İmam bebeği kucağına alarak yüzünü öptü. Daha sonra düşmanların karşısında tutarak ona su vermelerini istedi. Ansızın Hermele okla bebeğin boğazını hedef aldı. İmam Avcunu bebeğin kanıyla doldurup onu gökyüzüne serperek şöyle buyurdu:
“Üzüntülere tahammül etmeyi kolaylaştıran Allah’ın bu halimizi görmesidir. Allah’ım! Bu musibet ruhun bedenden ayrılmasından kolay değil. Allah’ım! Biliyorum ki zaferden daha iyisini bize nasib ettin ve zalimlerden bizim intikamımızı alacaksın ve bizim bu kavimden çektiklerimizi ahiretimiz için biriktireceksin."
Bu esnada İmam kendisine, “Ey Hüseyin! Bebeği bırak, cennette iyi eğiticiler var onun için” diye hitap edildiğini duydu.
İmam (a.s) bebeğin cesedini Hz. Zeyneb’in çadırına götürdü. Çünkü annesinin, bebeğinin öldürüldüğünü görmeye tahammül edemeyeceğini biliyordu. Zeynep Ali Esger’in boğazında bir ok olduğunu görünce İmam'a hitaben dedi ki: Ey kardeşim! Onu benim gözümün önünden uzaklaştır. Onun ölüsünü görmeye tahammül edemem. İmam, Ali Esger için bir mezar kazarak boğazındaki okla birlikte onu toğrağa gömdü. Çünkü biraz sonra küfür ordusunun kendisinin ve dostlarının pâk bedenlerini atların ayakları altında çiğneyeceklerini biliyordu.
İmam Hüseyin bir arslan gibi meydana çıktı; Muhammed ve Ali’nin kanı, Fatıma ve Hasan’ın kanı, Hamza ve Cafer-i Teyyar’ın kanı, Peygamberler'in kanı Musa ve İsa’nın kanı, İbrahim ve İsmail’in kanı damarlarında kaynıyordu. Hz. İbrahim’in Allah yolunda dökmesi nasib olmayan kan, şimdi Resulullah’ın Ehl-i Beyt’i tarafından Allah için dökülüyordu. Bundan dolayıdır ki İmam “Hüseyin’e Allah’ın kanı” demişlerdir.
İmam küfür ordusunun sağ tarafına hücum ederek şöyle buyurdular:
“Ben Hüseyin b. Ali’yim
Sizin karşınızda baş eğmemeğe yemin etmişim.
Doğrusu babamın Ehl-i Beyt’ini himaye eder
Ve Peygamber’in dini üzere ölürüm.”
Abdullah b. Ammar b. Yahud diyor ki: “Allah’a andolsun Hüseyin gibi musibete uğrayan bir kimseyi görmedim. Evlatları ve yarenleri gözleri önünde öldürüldüğü halde yiğitce kılıç sallıyor, meşhur kahramanlar, karşısından kaçıyor ve hiç kimse karşısına çıkmaya cüret edemiyordu.”
Bu arada Ömer b. Sa’d şöyle bağırdı: “Bu Arap kahramanlarını kılıcıyla yerlere seren Ali’nin oğludur. Her taraftan onu çevirin.”
Ömer b. Sa’d’ın bu sözlerinden sonra İmam Hüseyin’e meydanın dört tarafından dört bin mızrak fırlatılıyordu. Ve onlardan bazıları risalet ailesinin çadırlarına saldırmaya başladılar. İmam Hüseyin küfür ordusunun çadırlara hücum ettiklerini görünce şöyle feryat etti:
“Ey Ebu Sufyan ailesine uyanlar’ Eğer dininiz yoksa, kıyamet gününden korkmuyorsanız, hiç olmazsa dünyanızda hür kişiler olun. Eğer arap olduğunuzu iddia ediyorsanız hasebinize dönün ve insanlık şerefinizi koruyun.”
Şimr cevaben: “Ne diyorsun ey Fatıma’nın oğlu?” dedi.
İmam: “Ben sizinle, siz de benimle savaşıyorsunuz; bu kadınların hiç bir suçu yok. Ben hayatta olduğum sürece askerlerinizi Ehl-i Beyt’ime saldırmaktan alıkoyun.”
Şimr: “Doğru söylüyorsun ey Hüseyin” dedi.
Bunun üzerine Yezid’in ordusu Hüseyin’e hücum ettiler ve savaş yeni bir boyut kazandı. Gücünü susuzluk nedeniyle büyük ölçüde yitiren İmam (a.s) kılıç sallayarak Fırat’a doğru ilerledi. Dört bin kişiyle Fırat’ı kuşatan Amr b. Haccac’ı yolundan uzaklaştırarak Fırat’a ulaştığı an adamın biri şöyle seslendi: "Nasıl su içme lezzetini alabilirsin; oysa çadırlarını yağmalamaktalar."
İmam Hüseyin (a.s) bir damla su içmeden Fırat’ı terkederek çadırlara yöneldi. Kılıç sallayarak o alçak insanları dağıttı ve bir kere daha Ehl-i Beyt’ini teskin ederek şöyle buyurdu:
“Zor ve gamlı günler için hazırlanın ve bilin ki, Allah Teala sizin koruyucunuzdur; sizi yakın bir zamanda düşmanların şerrinden kurtaracak, akibetinizi hayır kılacak ve düşmanınızı çeşitli azaplara düçar kılacaktır. Bu zorluk ve musibetlere karşılık çeşitli nimet ve kerametler bağışlayacaktır. Öyleyse şikayet etmeyin ve değerinizi düşürecek şeyleri ağzınıza almayın.”
Bu esnada Ömer b. Sa’d ordusuna bağırarak şöyle seslendi: “Hüseyin’e hücum edin ve kendisiyle meşgulken onu öldürün. Allah’a andolsun ki, kendine gelirse onu kendinizden uzaklaştıramazsınız.
Bunun üzerine Yezid ordusu ok ve mızraklarla İmam Hüseyin’e (a.s) saldırmaya başladılar; öyle ki sayısız oklar havada birbirine isabet ediyordu. İmam Hüseyin (a.s) hırçın bir aslan gibi onlara hücum ediyor, karşısına çıkanlar yere seriliyordu. Yezid ordusunun ok yağmuru ise üzerine yağıyordu. İmam ara-sıra çadırlardan duyulacak yüksek bir sesle: “La hevla ve la kuvvete illa billah-il aliyy-il azim” diyordu.
Düşman ordusundan biri şöyle dedi: “Ey Hüseyin! Bakıver şu Fırat’a. Vallahi susuzluktan ölecek ve ondan tadmayacaksın.”
İmam (a.s) buyurdu ki: “Allah’ım! Onu susuzluktan öldür.”
Nakledildiği üzere o adam sürekli su içtiği halde her zaman susuzdu ve nihayet aşırı miktarda su içmesi yüzünden cehenneme yuvarlandı.
O sırada Ebu Hutufeş adındaki bir adamın attığı ok İmam’ın alnına isabet etti. Oku dışarı çıkarınca bütün çehresini kan kapladığı halde şöyle buyurdu:
“Allah’ım, bu kavmin başıma neler getirdiklerine sen şahid ol. Allah’ım onları grup grup ortadan kaldır. Onlardan hiç birini yeryüzünde sağ bırakma. Allah’ım bağışını bu halktan uzak eyle.”
İmam (a.s) daha sonra sözlerine şöyle devam etti: “Ey günahkar ümmet, Resulullah’ın Ehl-i Beyt’ine karşı ne kadar da kötü bir davranışınız var. Allah’a andolsun ki ben Allah’tan şehadet kerametini arzuluyorum. Ve bilmeyeceğiniz bir şekilde intikamımı sizden alacak olan O’dur.
Bu arada Husayn b. Malik-i Sekuni İmam'a hitaben şöyle sordu: “Ey Fatıma’nın oğlu! Allah senin intikamını bizden nasıl alacak?”
İmam: “Allah sizleri birbirinizin canına düşürecek ve üzerinize acı bir azap inecektir.”
İmam (a.s) dinlenmek için bir süre savaşı bıraktığında alnına bir taş isabet etti ve tekrar yüzünü kan kapladı. İmam gömleğinin bir köşesini kaldırarak yüzünün kanını silmek istediğinde üç şubeli bir ok İmam’ın kalbine isabet etti. Bu esnada İmam kurban kesilirken okunan şu duayı okudu:
“Bismillahi ve billah ve ala milleti Resulillah” sonra başını gökyüzüne kaldırıp şöyle nida etti: “Allah’ım! Sen iyi biliyorsun ki, bunlar öyle bir kimseyi öldürüyorlar ki bütün yeryüzünde ondan başka peygamberin bir torunu yoktur.”
Daha sonra oku arkadan çıkardı ve kan oluk gibi dışarı akmaya başladı. İmam Hüseyin (a.s) kanıyla elini doldurup onu gökyüzüne serperek şöyle buyurdu:
“Allah’ım! Ölümü bana kolay kıl.”
İkinci kez avcunu kanla doldurarak onu yüzüne başına serperek şöyle buyurdu: “Allah ve Resulüyle böyle görüşmek istiyorum.”
Kanın akmasıyla İmam gücünü kaybetti. Bu esnada Malik b. Bişr-i Kindi İmam’a yaklaşarak ona çirkin sözler söyledikten sonra kılıcıyla İmam’ın başına vurdu. İmam’ın başından kan akmaya başladı.
Hani b. Sedid diyor ki: “İmam Hüseyin (a.s) yere oturunca Kufeliler’in onun etrafını çevirdiklerini gördüm. O sırada Abdullah b. Hasan düşmanın İmam’ı aralarına aldıklarını görünce ona doğru koştu. Bahr b. Ka’b kılıcını İmam Hüseyin’e indirmek üzereydi. Abdullah bu sahneyi gördüğünde dedi ki:
“Ey kötü kadının oğlu! Amcamı mı öldürüyorsun?”
Bahr öfkelenerek kılıcını Abdullah’a savurdu. Bu kılıç darbesiyle Abdullah’ın eli kesilerek pazusunda asılı kaldı.
Bu küçük yavrucuk duyduğu şiddetli acı ve ağrı yüzünden İmam’a yönelerek şöyle dedi: Ey amca! İmdadıma yetiş, beni bu dert ve musibetten kurtar.
İmam: “Ey yeğenim sabret; Allah Teala seni pâk ve salih ceddin Resulullah’a, Ali’ye, Hamza’ya, Cafer’e ve Hasan’a kavuşturacaktır.” buyurdu.
Bu esnada Hermele bir ok atarak onu İmam Hüseyin’in kucağında olduğu halde öldürdü.”
İmam Hüseyin (as) Küfür ordusu arasında katligahta öylece duruyordu. Her biri Hüseyin’i başkası öldürmesini istiyordu. Şimr bağırarak, neye durmuşsunuz, neyi bekliyorsunuz. Hüseyin’in işini bitirin dedi. O sırada Res b. Şerif İmam’ın (a.s) sol omuzuna bir darbe indirdi. Sonra bir ok İmam’ın boğazına ve diğer biri de boynuna isabet etti. Senan b. Enes İmam’ın göğsüne ve Salih b. Veheb ise yan tarafına vuruyordu. Bu sıralarda İmam'ın atı, başı kanlı olduğu bir halde gidip çadırların önünde durdu. Çadırdaki kadınlar baş ve dizlerine vurarak çadırdan dışarı çıkmaya başladılar. Ümm-ü Kulsüm diyordu ki: "Vay halimize, Hüseyin meydanın ortasında yığılmış duruyor” Zeynep, “Ey kardeşim, senden sonra dünyada yaşamanın değeri yoktur. Keşke yerle gök birbirine geçseydi.” dedi.
Daha sonra Zeynep İmam Hüseyin’e doğru gitti. İmam Hüseyin katligahın ortasında duruyordu. Zeynep, “Ey insanlar, sizin aranızda bir müslüman yok mu? Bakın Peygamber’in ciğer paresinin başına neler getirdiler.” diye haykırdı.
Ömer b. Sa’d, “Ey Kufeliler! Hüseyin’in işini bitirin” diye bağırıyordu. Bunun üzerine Şimr İmam’ın göğsü üzerine oturdu. ...Ve kısa bir süre sonra İmam Hüseyin’in (a.s) başının düşman elinde dolaştırıldığını gördüler!...
---------- Post added 09.09.19 at 08:29 ----------
Kahkûlüne tutunmuş yüreklerimiz
Aşıkların şulesi sensin ya Hüseyin…
Bir katık sun kafesteki bu kuşa
Örülmüş yollarım;kanadım sensin ya Hüseyin…
Devasını arayan dertliler misali
Bin devayı terk ettim,derdimsin ya Hüseyin…
Ayağının tozu hicranımın merhemidir
Merhemi canıma süren sensin ya Hüseyin…
__________________
Sufiye göre, ölü köpeğin dişleri güzeldir. Bardağın yarısı doludur. Hak şerleri hayr eyler.
|