iblis tahtını su üzerine kurar
Şeytanın en çok sevindiği şeylerden biri, eşlerin arasının açılması ve bir yuvanın yıkılmasıdır.
Söz konusu hadis-i şerif şu şekildedir:
“İblis tahtını su üzerine kurar. Sonra yapacakları kötülükleri yapmak üzere avenesini sağa sola gönderir. Makam ve mevkice ona en yakın olan, fitnenin en büyüğünü yapandır. Hepsi yaptıklarını anlatmak üzere İblis’in yanına gelir ve içlerinden birisi: ‘Ben şunu, şunu yaptım.’ der. Ancak İblis, ona: ‘Senin yaptığın da bir şey mi?’ der. Sonra bir başkası gelir ve ‘Falan adamı, karısından boşayıncaya kadar onun yakasını bırakmadım.’ der. İblis bundan o kadar memnun olur ki, hemen onu yanına çağırır ve ‘Sen ne kadar şirinsin!’ diyerek ona iltifat eder.” (Müslim, Münafıkûn 67; Müsned, 3/314)
Bu hadiste, günümüzde daha çok yaygın olan toplumsal bir olaya ve hastalığa dikkat çekilmektedir.
“İblis tahtını su üzerine kurar.” ifadesi, şeytanların daha çok nerelerde kuyruklarını dikip cirit attıkları ve hangi mekânlarda daha fazla insanların ayaklarını kaydırdıklarını da öğrenmiş oluyoruz. Diğer bir ifadeyle şeytanın postunu serdiği yerler, sefahat adına kullanılan ve her türlü fenalığa açık sahiller gibi, günahların daha çok açıktan işlendiği mekânlardır.
“Avanesini sağa sola gönderir.” cümlesi de manidardır. İblisin avenelerinin kimisi insana faiz yedirtir, kimisi göze hükmederek harama baktırır, böylece hayvani duygularını tetikleyerek onu şehevanî hisleri arkasında koşturur; kimisi de ağza hükmederek yalan söyletir, gıybet ettirir veya iftiraya sevk eder. Belki de onlardan her birisi kabiliyet ve o konudaki hassasiyetlerine göre günah adına yapacağını yapar.
Aslında İblis, işlenilen günahların her birinden memnun olur. Çünkü her bir günah içinde küfre giden bir yol vardır. Her bir günah kalbde siyah bir nokta oluşturur. Aynı zamanda günah işleyen bir insan Allah’tan bir adım uzaklaşmış olur. Ancak şeytan avenesinden daha fazlasını beklemektedir.
İşte İblis’i en çok memnun eden şeylerden birisi, karı-kocanın arasının açılması ve ailenin dağılması haberini almasıdır.
Demek ki şeytan açısından bir yuvanın dağılması o denli önemli bir mesele ki, o, insanları, diğer kötülüklere sürükleyen avenesine iltifat etmezken, karı-kocayı birbirinden ayıran yardımcısına iltifat etmekte, kim bilir belki de onu ödüllendirmektedir.
- Peki ama şeytan için, bu mesele niçin bu kadar önemlidir?
Çünkü o, esasında, bir yuvanın canına okumakla sadece iki insanın canına okumuş olmuyor. Bir yuvayı yıkmakla o, aynı zamanda çoluk çocuğun, ayrılan eşlerin anne babalarının, yakınlarının, sevenlerinin, hatta diyebiliriz ki, bir anlamda, bütün bir toplumun canına okumuş oluyor. Zira toplumun molekülü konumunda bulunan aile dağılınca, toplumda da çatlaklar meydana gelmekte ve toplum çok ciddi deformasyonlara maruz kalmaktadır. Ayrıca birbirinden ayrılan eşler, başkaları için de kötü örnek oluşturmakta, bu durum bulaşıcı bir virüs gibi diğer yuvalara da sirayet etmektedir. Görüldüğü gibi şeytan zahiren belki küçük gibi görünen bir iş çevirmekte, fakat esasında o, yaptığı bu kötülükle çok şeyin altını üstüne getirmektedir.
Bu itibarla asla unutulmamalı ki, şeytan, cennet köşesi olmaya namzet bir yuvayı bir cehennem çukuru haline getirebilmek için, hiçbir zaman boş durmayacak, eşleri birbirine düşürmek için elinden gelen her şeyi yapacaktır. Ayrıca bu hedef istikametinde, avucunun içine alıp istediği gibi yönlendirdiği şeytanlaşmış insanlar vasıtasıyla da aile müessesesine sürekli zarar vermek isteyecektir. Allah,
“Çok hilekâr şeytan sizi Allah hakkında (yanlış bilgi, yanlış inanç ve yanlış yaklaşımlarla) aldatmasın.”(Lokmân, 31/33)
ayetiyle müminleri uyarmaktadır.
Demek ki, şeytanın çok müthiş ve baş döndüren bir aldatması vardır. O, ademoğlunun niyet ve düşünceleri içine, sürekli, kendi çarpık düşünce, entrika ve hilelerini karıştırmak suretiyle onu yoldan çıkarmaya çalışır.
Başka bir âyette ise şeytan “hannâs” olarak nitelendiriliyor. Çünkü şeytan geriye çekilip fırsatını bulduğunda saldırıya geçen, haktan görünüp insana sağdan yaklaşan, yapılan kötü ve çirkin işleri güzel gösteren ve her fırsatta insanın ayağını kaydırmak isteyen sinsi bir varlıktır.
Dinimizin, ailenin korunması için ortaya koyduğu hükümlere sımsıkı sarılmalı, aile mahremiyeti ve aile sırlarını korumada azamî hassasiyet gösterilmelidir. Bu yapılabildiği takdirde şeytanın avenesi ve şeytanlaşmış insanlar, yuvanın içine nüfuz edip onu içten içe tahrip etme fırsatı bulamayacaktır.
Bu şekilde koruyucu ve önleyici maddi manevi tedbirler almanın yanı başında, dualarla manevi bir kalkan edinerek sürekli ilahi himayeye sığınma da mutlu bir yuvanın devamı adına çok önemlidir.
Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm), sabah-akşam yaptığı dualarında şu ifadeleriyle Cenab-ı Hakk’a sığınıyordu:
اَللّٰهُمَّ احْفَظْنِي مِنْ بَيْنِ يَدَيَّ وَمِنْ خَلْفِي وَعَنْ يَمِينِي وَعَنْ شِمَالِي وَمِنْ فَوْقِي وَأَعُوذُ بِعَظَمَتِكَ أَنْ أُغْتـَـالَ مِنْ تَحْتِي
“Allah’ım, önümden, arkamdan, sağımdan, solumdan ve üstümden (gelecek bütün tehlikelerden) beni koru. (Yere batırılmak suretiyle)ayağımın altından helâk edilmekten de senin azametine sığınırım.”
|