Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - Cinlerin Nitelikleri
Tekil Mesaj gösterimi
  #1  
Alt 06.08.19, 10:17
AhirZaman - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
AhirZaman AhirZaman isimli Üye şimdilik offline konumundadır
 
Üyelik tarihi: 11.05.19
Bulunduğu yer: Mardin
Mesajlar: 218
Etiketlendiği Mesaj: 74 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Cinlerin Nitelikleri

Pek büyük cin âlemine bakan bir kimse, Kitab-ı Aziz'de ve sahih
sünnette vârid
olmuş bulunan niteliklerini incelemeden onları iyi bir
şekilde tanımasına imkân yoktur. Bundan dolayı onların niteliklerini
açık bir şekilde sözkonusu etmek gerekir. Ben bu hususları aşağıdaki
şekilde açıklamak isterim:

1. Cinler ateşten yaratılmışlardır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Cinleri de daha önceden (deri gözeneklerinden) içeriye giren yakıcı
ateşten yarattık." (el-Hicr, 15/27)

Yine yüce Allah bir başka yerde şöyle buyurmaktadır:
"Cinni de dumansız ateşten yarattık." (er-Rahmân, 55/15) [9]

Muslim, Sahih'inde Zühd bahsinde, Âişe Radıyallahu anha'dan şöyle
dediğini rivayet etmektedir:
"Melekler nurdan yaratıldı. Cinler de dumansız ateşten yaratıldı. Âdem
de size anlatılan şeyden yaratıldı."


2. Cinler insanlardan daha önce yaratılmışlardır. Alusî, Ruhu'l-Meân’i
adlı tefsirinde yüce Allah'ın: "Andolsun ki biz cehennem için cin ve
insanlardan çok kimseler yaratmışızdır." (el-A’raf, 7/179) buyruğunu
açıklarken şunları söylemektedir: "Cinlerin önce sözkonusu edilmesi,
insanlara göre daha çok tanınmaları, sayıca daha çok olmaları ve
yaratılışları itibariyle daha önceden yaratılmış olmaları dolayısıyladır."


3. Cinler yerler, içerler. Buna delil de Muslim'in Sahih'inde Eşribe
(içecekler) bölümünde İbn Ömer Radıyallahu anh'ın rivayet ettiği
hadistir. Buna göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurur:
"Sizden herhangi bir kimse yediğinde sağ eliyle yesin, içtiğinde de sağ
eliyle içsin. Çünkü şeytan sol eliyle yer ve sol eliyle içer."
Ebû Dâvûd'un Sünen'inde Tahare bölümünde İbn Mesud Radıyallahu
anh'dan şöyle dediği rivayet edilmektedir: "Cinlerden bir heyet
Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in yanına gelerek şöyle dediler:
“Ey Muhammed! Sen ümmetine kemik, tezek yahutta kömür ile istincâ
yapmalarını (pisliklerini temizlemelerini) yasakla! Çünkü yüce Allah
onlarda bizim için bir rızık var etmiştir.” Bunun üzerine Peygamber
Sallallahu aleyhi vesellem bu işi yasakladı.

Cinlerin iman edenlerinin yiyeceklerinin üzerinde Allah'ın adı anılan
şeyler olduğu, kâfir olanlarının, üzerinde Allah adı anılmayan şeyler
olduğu da söylenmiştir. Bu açıklamayı İmadu'd-Din el-Âmirî "Behcetu'l-
Mehâfil" adlı eserinde yapmıştır.

Cinlerin yiyeceklerinin kemik ve tezek, içeceklerinin ise köpük
olduğuna dair sünnette sözkonusu edilen malumat ile ilgili olarak İbn
Abdi'l-Berr şunları söylemektedir: "Bu gibi şeyler akıl ile idrâk
edilemeyen ve herhangi bir esasa göre kıyası yapılamayan şeylerdir.
Bunlarda yüce Allah'ın bize vermediği bilgileri kendisine verdiği
peygamberimize teslimiyet sözkonusudur."
Yine İbn Abdi'l-Berr şunları söylemektedir: "Cinlerin hepsinin yemek
yiyen ve içen varlıklar olma ihtimali olduğu gibi, bazılarının böyle
olmama ihtimali de vardır."

ez-Zerkânî'nin (Muvatta) Şerhinde şu ifadeler yer almaktadır: İbnu'l-
Arabi dedi ki: "Cinlerin yemek yemediklerini, içmediklerini söyleyen bir
kimse, inkârcılığın tuzağına ve doğru olmayan bir yola düşmüş olur.


"O ikisinde de bunlardan evvel ne bir insanın, ne bir cinnin asla
dokunmadığı, gözlerini yalnız eşlerine dikmiş (huri)ler vardır." (er-
Rahman, 55/56)
İbnu'l-Cevzi, Zadu'l-Mesîr adlı eserinde [16] şunları söylemektedir: "Bu
ayet-i kerime'de cinden olan bir erkeğin tıpkı insan erkeği gibi, kadın
ile ilişki kurduğuna delil vardır."


5. Cinler birbirlerine karşı merhametlidirler.
Buna delil Muslim'in Sahih'inde tevbe bölümünde Ebu Hureyre
Radıyallahu anh'dan Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in şöyle
buyurduğuna dair naklettiği rivayettir:
"Şüphesiz Allah'ın yüz rahmeti vardır. Bundan bir tek rahmeti cinler,
insanlar, hayvanlar ve haşerelere indirdi. Bununla birbirlerine bağlanır,
birbirlerine merhamet ederler ve bununla yırtıcı hayvanlar yavrularına
şefkat gösterirler. Allah doksandokuz rahmetini ertelemiştir. Bunlarla
kıyamet gününde kullarına merhamet buyuracaktır."


6. Cinler mükelleftirler
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Ben cinleri de, insanları da ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.
Ben onlardan bir rızık da istemiyorum. Bana yemek yedirmelerini de
istemiyorum. Çünkü şüphesiz ki Allah'tır, hem rızkı veren, hem pek
çetin kudret ve kuvvet sahibi olan." (ez-Zariyat, 51/56-58)
İbn Kayyim -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- diyor ki: "Yüce Allah onları
ibadet etmek için yarattığını bildirmektedir. Aynı şekilde kendisine
ibadet etsinler diye onlara rasûller göndermiş ve bu peygamberlere
kitaplarını indirmiştir. O halde ibadet onların kendisi için yaratıldıkları
yaratılış amaçlarıdır. Onlar terkedilip bırakılsınlar diye yaratılmadılar.
Çünkü böyle bir iş, yokluk ile alakalı bir durumdur, yokluk
mükemmelliğin sözkonusu olmadığı bir haldir. Oysa emrolunana uymak
bundan farklıdır. Çünkü bu varlık ile alakalı bir durumdur ve varolması
istenen bir iştir."

Tirmizî’nin, Sünen'inde, Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan sabit olan
rivayete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:


"Ben diğer peygamberlere altı özellikle üstün kılındım..." Rasûlullah
Sallallahu aleyhi vesellem bunlar arasında: "Ve ben bütün yaratılmışlara
peygamber olarak gönderildim" diye buyurmuştur. Tirmizî dedi ki: Bu
hasen, sahih bir hadistir.

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem’in: "Ve ben bütün yaratılmışlara
peygamber olarak gönderildim" buyruğundan kasıt, onların cinlerine
de, insanlarına da peygamber gönderildiğidir. Nitekim buna tanıklık
etmek üzere Darimî Sünen'inin mukaddimesinde İbn Abbas Radıyallahu
anh'dan şunu rivayet etmektedir: Ona: Onun -yani Peygamberimizindiğer
peygamberlere üstünlüğü nerededir, diye soruldu. İbn Abbas dedi
ki: Yüce Allah: "Biz gönderdiğimiz her peygamberi -kendilerine apaçık
anlatsın diye- ancak kendi kavminin dili ile gönderdik." (İbrahim, 14/4)
diye buyurmaktadır. Yine yüce Allah Muhammed Sallallahu aleyhi
vesellem'e: "Biz seni ancak bütün insanlar için gönderdik." (Sebe’, 34/

28) diye buyurmaktadır. Böylelikle onu hem cinlere, hem insanlara
peygamber olarak göndermiştir.
İbn Hacer der ki: "Cinlerin mükellef oldukları ortaya çıktığına göre,
onlar tevhidi kabul etmekle ve İslâmın rükünlerini yerine getirmekle
yükümlüdürler. Bunların dışında kalan diğer fer'î hükümlere gelince, bu
hususta görüş ayrılığı vardır. Çünkü tezek ve kemik kullanımının
nehyedildiğine ve bunların cinlerin azıkları olduğuna dair sabit olan
rivayetler vardır."

7. Cinlerin müslümanı, kafiri, salih olanı, olmayanı vardır.
Yüce Allah cinlerin şöyle dediklerini haber vermektedir:
"Gerçekten biz kimimiz salih kimseleriz, kimimiz bundan aşağıdadır. Biz
çeşit çeşit yollara ayrılmışız." (el-Cin, 72/11)
Beğavî, Meâlimu't-Tenzîl adlı tefsirinde şunları söylemektedir:

Yüce Allah'ın: "Kimimiz bundan aşağıdadır" buyruğu salihlerden değildir,
demektir. "Biz çeşit çeşit yollara ayrılmışız." Çeşitli cemaatlere, değişik
sınıflara ayrılmışız. Mücahid dedi ki: Müslümanlar ve kâfirler olarak
ayrılmışız demek istemektedirler, diye açıklamıştır.
Farklı hevâ ve mezheplere ayrılmışız, diye de açıklanmıştır. el-Hasen
ve es-Süddi: Cinler de sizin gibidir. Kimileri kaderiyecidir, kimileri
mürcieci, kimisi de rafızidir. İbn Keysan dedi ki: İnsanların hevâları gibi
herbir fırkanın da kendisine göre bir hevâsı bulunan değişik gruplara

"Allah'a davet eden, salih amel işleyen ve: 'Şüphesiz ki ben
müslümanlardanım' diyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir?"
(Fussilet, 41/33)
Cinlerden bir kısmının mü'min ve müslüman olduğuna delil
gösterilebilecek rivayetlerden birisi de, Muslim'in Namaz bölümünde
zikrettiği İbn Abbas Radıyallahu anh'ın şu sözleridir: Rasûlullah
Sallallahu aleyhi vesellem cinlere ne Kur'ân okudu, ne de onları gördü.
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem ashabından bir grup ile birlikte
Ukaz panayırına doğru gittiler. O sırada şeytanlar ile semadan haber
almaları arasında bir engel konulmuştu. Onlara gökten alevli ateşler
gönderildi. Şeytanlar kavimlerine geri döndüklerinde:
“Size ne oluyor dediler”, onlar:
“Bizimle semanın haberi arasına engel konuldu ve üzerimize alevli
ateşler gönderildi”, dediler. Öbürleri
“bu ancak meydana gelmiş önemli bir olay sebebiyle olmuştur. Haydi
yeryüzünün doğularına, batılarına gidiniz.” Tihâme tarafına doğru yola
koyulmuş grup, -Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Nahle denilen
yerde iken. Ukaz'a doğru gidiyorlarken orada ashabına sabah namazını
kıldırdığını gördüler. Kur'ân'ı duyunca ona kulak verdiler ve:
“İşte bizimle semanın haberi arasına engel olan budur”, dediler. Bunun
üzerine kavimlerine geri döndüler ve:
“Ey kavmimiz dediler. Biz hayret veren bir Kur'ân dinledik. O dosdoğru
yola iletiyor. Bu sebeple biz de ona iman ettik, Rabbimize hiç kimseyi
ortak koşmayız.” Bunun üzerine yüce Allah, Peygamber Sallallahu
aleyhi vesellem'in üzerine: "De ki: 'Bana şu vahyolundu: Cinlerden bir
topluluk beni dinlediler...'" (el-Cin, 72/1) buyruklarını indirdi.
Aynı şekilde cinlerden müslüman olanların varlığına delil
gösterilebilecek hususlardan birisi de yine Muslim'in Sahih'inin Tefsir
bölümünde Abdullah (b. Mesud) dan naklettiği şu rivayettir: "Onların o
tapındıkları da rablerine hangisi daha yakın olacak diye yol ararlar"
buyruğu hakkında (Abdullah b. Mesud) dedi ki: “İnsanlar bir topluluk,
cinlerden bir topluluğa ibadet ve dua ediyorlardı. Nihayet cinlerden bir
topluluk İslâma girdi, fakat insanlar onlara ibadete devam etti. İşte
bunun üzerine: "Onların o tapındıkları da rablerine hangisi daha yakın
olacak diye yol ararlar." âyeti nâzil oldu.”


Müslüman cinlerin güzel amelleri, iyi fiilleri vardır. Meselâ, Beyhaki'nin
Şuabu'l-İman adlı eserinde nakledildiğine göre onlar iyiliği emreder,
yalan ve kötülükten uzak tutmaya çalışırlar. Yine Taberânî'nin, el-
Mu’cemu'l-Kebir'inde belirtildiği üzere onlardan kimisi kulun dikkatini
tevhide çeker ve onu şirkten sakındırır. [20] Bezzar'ın Müsned'inde
belirtildiğine göre onlardan kimileri namaz kılan mü'minle birlikte
namaz kılarlar, mü'minin Kur'ân okuması ile birlikte Kur'ân okurlar ve
onu dinlerler.

İbn Ebi Şeybe'nin, Musannef'inde [22] ile el-Hallal'in
es-Sünne adlı eserinde belirtildiği üzere Ömer Radıyallahu anh'ın
öldürülmesi dolayısıyla onların bir kesimi ağlamıştır. Aynı şekilde yine
el-Hallâl'ın es-Sünne [24] adlı eserinde Osman Radıyallahu anh'ın
öldürülmesi için de ağladıkları gibi, Huseyn Radıyallahu anh'ın
öldürülmesi üzerine de ağladıkları zikredilmiştir. [25]
Birisi: Cinler arasında sahabi sayılacak kimseler var mıdır? diye sorarsa
şöyle cevap verilir:
Buhârî'nin sahabiyi: “Müslüman olarak Nebi Sallallahu aleyhi
vesellem’le sohbette bulunan yahut onu gören kimsedir” diye
açıklamasını sözkonusu eden İbn Hacer şunları söylemektedir: "Acaba
bu bütün Adem oğullarına mı hastır, yoksa onların dışındaki diğer akıl
sahiplerini de kapsayacak bir genellikte midir? Bu düşünülmesi gereken
bir husustur. Cinleri sözkonusu edecek olursak, tercihe değer husus
onların bu kapsama girdikleridir. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi
vesellem'in onlara da peygamber olarak gönderildiği kesindir. Onlar da
mükelleftirler. Aralarında isyankârlar vardır, itaatkârlar vardır.
Aralarından ismi bilinenlerin ashab-ı kiram arasında anılmasında
tereddüt etmemek gerekir. Her ne kadar İbn Kesir bu hususta Ebu
Musa'yı ayıplamakta ise de bu hususta herhangi bir delile
dayanmamaktadır."


8- Cinlerin şeytanları kendilerine itaat eden büyücü ve benzeri insan
şeytanlarına yardımcı olmak üzere semâdan bilgi çalmaya çalışırlar.
Buna Muslim'in Sahih'inde selâm bahsinde rivâyet ettiği Abdullah b.
Abbas Radıyallahu anh'ın şu sözleridir: Peygamber ashabından ensardan
bir adamın bana haber verdiğine göre, bir gece Rasûlullah Sallallahu
aleyhi vesellem ile birlikte oturuyorlarken bir yıldız kaydı ve etrafı
aydınlattı. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem onlara şöyle sordu:
"Bunun gibi bir yıldız kaydığı zaman cahiliye döneminde ne diyordunuz?"
Onlar:

“Allah ve Rasûlü daha iyi bilir”, dediler. Biz şöyle diyorduk:
“Bu gece büyük bir kişi dünyaya geldi, büyük bir kişi öldü.” Bunun
üzerine Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:
“Bu yıldız herhangi bir kimsenin ölümü ya da hayatı dolayısıyla kaymaz.
Fakat şanı yüce ve mübarek olan Rabbimiz bir işe hüküm verdiği zaman
Arşın taşıyıcıları tesbih getirirler. Daha sonra onlardan sonraki semada
bulunanlar tesbih getirirler. Nihayet tesbih, bu dünya semasının
sakinlerine kadar ulaşır. Daha sonra Arşı taşıyanların yanındakiler Arşı
taşıyanlara: Rabbiniz ne buyurdu? diye sorarlar. Onlar da ötekilerine ne
buyurduğunu haber verirler. (İbn Abbas devamla) dedi ki:
Semavattakiler birbirlerine haberin mahiyetini sorarlar ve nihayet bu
haber şu dünya semasındakilere ulaşır. Cinler bu sözü dinleyerek
kapmaya çalışırlar ve bu kaptıklarını dostlarına bırakırlar ve onu onlara
ulaştırırlar. İşte onların olduğu gibi bildirdikleri haktır, fakat onlar ona
başka şeyler katar ve ilave ederler."
Nevevî dedi ki: "Başka şeyler katarlar" ifadesi ona yalan karıştırırlar
demektir. Buna delil de Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem’in
“cinler o işittikleri sözü kaparlar ve bunu dostlarına bırakırlar ve onu
atarlar” ifadesidir.
Buna aynı şekilde Muslim'in Sahih'inde Selâm bölümünde yer alan bir
başka rivayet açıklık getirmektedir. Âişe Radıyallahu anha'dan şöyle
dediği rivayet edilmiştir: Bazıları Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'e
kâhinler hakkında soru sordular. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem
onlara:
"Onlar hiçbir şey değildir" diye buyurdu.
“Ey Allah'ın Rasûlü, dediler. Onlar bazan bir şey anlatıyorlar ve doğru
çıkıyor?” Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:
"O, cinnin sözlerindendir. Cinni o sözü alır ve bunu kendi dostunun
kulağına tıpkı bir tavuk gibi bırakır, onlar bu söze yüz yalandan daha
fazlasını katar karıştırırlar."
Hattabî ve başkaları şöyle demektedir: Yani cinlere mensup kişi
duyduğu sözü kâhin dostuna bırakır. Diğer şeytanlar da bu sözleri
işitirler. Tıpkı tavuğun sesiyle diğer arkadaşlara haber vermesi, onların
da ona karşılık vermeleri gibi.

Kurtubî dedi ki: "Denildiğine göre cinlerin elebaşıları yedi kişi idi.
Bunlar Süleyman Aleyhisselam'ın emrine itaat ediyorlardı. Davud
Aleyhisselam Beytu'l-Makdis'in temellerini atmıştı. Vefat ettiğinde
Süleyman Aleyhisselam'a Beytu'l-Makdis mescidini tamamlamasını
vasiyet etmişti. Süleyman Aleyhisselam cinlere bu işi emretti. Vefatı
yaklaştığında yakınlarına dedi ki: Mescidin inşaatını tamamlayıncaya
kadar ölümümü onlara haber vermeyiniz. Mescidin bitmesine bir yıllık
bir zaman kalmıştı. Haberde belirtildiğine göre ölüm meleği onun
arkadaşı idi. Ölümünün alametinin ne olacağını ona sordu. O da dedi ki:
“Secde ettiğin yerden Harnube (keçi boynuzu) adı verilen bir ağaç
(bitki) çıkacak. Mutlaka her sabah Beytu'l-Makdis'de bir ağaç biterdi,
ona:
“Adın ne” diye sorardı. O ağaç da:
“Adım şu şudur” derdi. Ona:
“Sen ne işe yararsın”, diye sorar, ağaç
“şuna şuna” derdi. Bunun üzerine emir verir, o ağaç kesilir ve
kendisine has bir bahçeye diker ve o ağacın fayda ve zararlarının adının
ve tıpta neye yaradığının yazılmasını emrederdi. Bir gün namaz
kılmakta iken önünde bir ağacın yeşermekte olduğunu gördü. Ona:
“Adın ne” diye sordu, o da:
“Keçiboynuzu” dedi.
“Ne işe yararsın” diye sordu. Ağaç:
“Bu mescidin tahribine”, diye cevap verdi. Süleyman Aleyhisselam:
“Ben hayatta olduğum sürece Allah onu tahrip etmeyecektir. Sen,
benim ve Beytu'l-Makdis'in helakine sebep olacak ağaçsın.” O ağacı
yerinden kopardı ve bahçesine dikti. Sonra şöyle dedi:
“Allah'ım, ölümümden cinlerin haberdar olmamasını sağla ki, insanlar
da cinlerin gaybı bilmediklerini öğrensinler.
Cinler insanlara gayba dair bazı şeyler bildiklerini ve yarın neler
olacağını bildiklerini haber veriyorlardı. Sonra kefenini giyindi

Kurtubî dedi ki: "Denildiğine göre cinlerin elebaşıları yedi kişi idi.
Bunlar Süleyman Aleyhisselam'ın emrine itaat ediyorlardı. Davud
Aleyhisselam Beytu'l-Makdis'in temellerini atmıştı. Vefat ettiğinde
Süleyman Aleyhisselam'a Beytu'l-Makdis mescidini tamamlamasını
vasiyet etmişti. Süleyman Aleyhisselam cinlere bu işi emretti. Vefatı
yaklaştığında yakınlarına dedi ki: Mescidin inşaatını tamamlayıncaya
kadar ölümümü onlara haber vermeyiniz. Mescidin bitmesine bir yıllık
bir zaman kalmıştı. Haberde belirtildiğine göre ölüm meleği onun
arkadaşı idi. Ölümünün alametinin ne olacağını ona sordu. O da dedi ki:
“Secde ettiğin yerden Harnube (keçi boynuzu) adı verilen bir ağaç
(bitki) çıkacak. Mutlaka her sabah Beytu'l-Makdis'de bir ağaç biterdi,
ona:
“Adın ne” diye sorardı. O ağaç da:
“Adım şu şudur” derdi. Ona:
“Sen ne işe yararsın”, diye sorar, ağaç
“şuna şuna” derdi. Bunun üzerine emir verir, o ağaç kesilir ve
kendisine has bir bahçeye diker ve o ağacın fayda ve zararlarının adının
ve tıpta neye yaradığının yazılmasını emrederdi. Bir gün namaz
kılmakta iken önünde bir ağacın yeşermekte olduğunu gördü. Ona:
“Adın ne” diye sordu, o da:
“Keçiboynuzu” dedi.
“Ne işe yararsın” diye sordu. Ağaç:
“Bu mescidin tahribine”, diye cevap verdi. Süleyman Aleyhisselam:
“Ben hayatta olduğum sürece Allah onu tahrip etmeyecektir. Sen,
benim ve Beytu'l-Makdis'in helakine sebep olacak ağaçsın.” O ağacı
yerinden kopardı ve bahçesine dikti. Sonra şöyle dedi:
“Allah'ım, ölümümden cinlerin haberdar olmamasını sağla ki, insanlar
da cinlerin gaybı bilmediklerini öğrensinler.
Cinler insanlara gayba dair bazı şeyler bildiklerini ve yarın neler
olacağını bildiklerini haber veriyorlardı. Sonra kefenini giyindi,

hanutlarını süründü, mihrabına girdi. Namaza durdu, tahtı üzerinde
asasına yaslandı. Öldüğü halde, ölümü üzerinden bir sene geçinceye
kadar cinler bunu bilemedi. Bu sırada mescidin inşası da tamamlandı.
Ebu Cafer en-Nehhâs dedi ki: Bu âyet-i kerime hakkındaki açıklamaların
en güzeli budur. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem’e kadar ulaşan
hadis de bu görüşün sıhhatine delil teşkil eder. İbrahim b. Tahmân, Ata
b. es-Sâid'den, o Saib b. Cübeyr'den, o İbn Abbas'tan rivayet ettiğine
göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
“Allah'ın peygamberi Davud oğlu Süleyman -ikisine de selam olsunnamaz
kıldı mı, önünde yeşeren bir ağaç görürse ona:
“Adın nedir” diye sorar. Şayet dikilmek için ise, onu diker, bir ilaç için
ise bunu yazardı. Bir gün namaz kılmakta iken yine önünde bir ağaç
bitiverdi.
“Adın nedir diye sordu”, o:
“Keçiboynuzu” dedi.
“Sen ne işe yararsın” diye sordu. Ağaç:
“Bu evin tahribi içinim”, dedi. Süleyman dedi ki:
“Allah'ım, cinler ölümümü bilemesinler. Böylelikle insanlar cinlerin
gaybı bilmediklerini bilmiş olacaklar.” Süleyman o ağacı bir asa halinde
yonttu ve bir sene boyunca ona yaslandı. Onlar da bunu bilmediler.
Derken asa düştü. İnsanlar cinlerin gaybı bilmediklerini öğrenmiş
oldular. Bu halin miktarına baktılar, bir sene olduğunu tespit ettiler.”
Yine Kurtubî şunları söylemektedir: Sahih senedlerle tefsir’de
belirtildiğine göre İbn Abbas şunları söylemektedir: Davud oğlu
Süleyman -ikisine de salât ve selâm olsun- bir sene boyunca ölümü
bilinmeksizin asası üzerine yaslanmış olarak kaldı. Bu vakitte cinler,
kendilerine vermiş olduğu emirleri yerine getiriyorlardı. Bir sene sonra
yere düştü, yere yıkılınca insanlar, cinler eğer gaybı bilmiş olsalardı,
hor ve hakir kılıcı azapta devam edemeyeceklerini açıkça anlamış
oldular.

Hadisi Hakim, Müstedrek'inde rivayet etmiş olup, bu senedi sahih bir
hadis olduğu halde Buhârî ve Muslim tarafından rivayet edilmemiştir,
dedi.

12- Cinlerin görülmeyecek şekilde olan aslî hilkatlerinden çıkarak
şekillenebilmeleri ve görülmeleri mümkündür. Bu hususta birkaç şekil
sözkonusudur:

a. İnsan suretinde gelmeleri. Buna delil gösterilecek hususlardan birisi
de yüce Allah'ın şu buyruğudur:
"Hani şeytan onlara yaptıklarını süslemiş ve şöyle demişti: 'Bugün
insanlardan sizi yenebilecek yoktur. Ben de muhakkak sizin
yardımcınızım.'" (el-Enfâl, 8/48)
Bu Bedir günü şeytan bir adam suretinde görünerek onlara söylediği
sözleri söyleyip, müşrikleri aldattığı zaman tahakkuk etmişti.
Ebu Hureyre Radıyallahu anh'ın bir adam suretinde gelen şeytan ile
başından geçen olayları anlatan rivayet te buna delildir. Peygamber
Sallallahu aleyhi vesellem Ebu Hureyre'yi ramazan zekatını korumakla
görevlendirmesi bilinen bir olaydır. Bu Buhârî'nin Sahih'inde Vekâlet
bahsinde ve başka yerlerde sabittir.

b. Siyah köpek suretinde gelmeleri. Buna da Muslim'in Sahih'inde namaz
bahsinde Abdullah b. es-Sâmit'ten, onun Ebu Zerr Radıyallahu anh'dan
şöyle dediğine dair rivayet delil teşkil etmektedir: Rasûlullah Sallallahu
aleyhi vesellem buyurdu ki:
"Sizden herhangi birisi kalkıp namaz kılacak olursa, eğer önünde deve
eğerinin arka tarafındaki tahta gibi bir şey bulunursa onun için sütre
olur. Şayet önünde deve eğerinin arkasındaki tahta gibi bir şey
bulunmayacak olursa eşek, kadın ve siyah köpek onun namazını keser."
Ben (Abdullah b. es-Samit):
“Ey Ebu Zerr dedim. Siyah köpek ile kırmızı köpek ve sarı köpek
arasında nasıl bir fark vardır?” Ebu Zerr dedi ki:
“Kardeşimin oğlu, senin bana sorduğun şekilde ben de Rasûlullah
Sallallahu aleyhi vesellem'e sordum. Şöyle buyurdu:
“Siyah köpek bir şeytandır.”

Bu hadisi buna yakın bir şekilde Tirmizî de Sünen'inin Namaz bahsinde,
Nesâî Kıble bahsinde, Ebû Dâvûd Namaz bahsinde, İbn Mâce Namazın
kılınması ve Namazda Sünnet bahsinde, Ahmed, Müsned'inde, Darimî
Sünen'inin Namaz bahsinde ve hepsi de Abdullah b. es-Samit'ten o Ebu
Zerr'den diye rivayet etmişlerdir.
Siyahın cinlere mahsus renk olduğunu gösteren birtakım deliller de
vardır. İmam Ahmed Müsned'inde rivayet ettiğine göre Ebu Zerr
Radıyallahu anh dedi ki: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu
ki:

"Benden önce hiçbir peygambere verilmemiş beş şey bana verildi.
(Düşmanımın kalbine salınan) korku ile bana yardım olundu. Bu sebeple
düşman bir aylık mesafeden benden korkar. Yeryüzü benim için hem
namaz kılacak yer, hem de temizlenme aracı yer kılındı ve ganimetler
bana helâl kılındı. Benden önce hiç kimseye helâl kılınmadı ve ben hem
kırmızıya, hem siyaha gönderildim. Bana: "İste O sana verilecek”
denildi. Ben isteğimi ümmetime yapacağım şefaat olarak sakladım. O
inşaallah sizden yüce Allah'ın huzuruna ona hiçbir şeyi ortak koşmadan
çıkan kimselere erişecektir."

A’meş -ki burada delilimiz de budur- dedi ki: Mücahid'in görüşüne göre
kırmızıdan kasıt insanlar, siyahdan kasıt cinlerdir.
Mucemu Şuyuhi Ebi Bekr el-İsmailî’deki rivayete göre Ebu Abdi'r-
Rahman es-Sülemî şöyle demiştir: Ali b. Ebi Talib Radıyallahu anh dedi
ki: "Cinler muayyen birtakım köpeklerdir." Rasûlullah Sallallahu aleyhi
vesellem de şöyle buyurmuştur: "Sizler iki noktası bulunan simsiyah
köpeği öldürünüz. Çünkü o şeytandır."

İbn Abdi'l-Berr dedi ki: "İlim adamlarının dediklerine göre simsiyah
(köpek) şeytandır. Yani böyle bir köpek menfaat sağlamaktan uzak,
zararı ve eziyeti bir ihtimali yakın bir yaratıktır. Bunlar düşünme ile
anlaşılacak konular değildir. Kıyas ile bu neticelere ulaşılamaz. Bu
hususlarda Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in dediği kabul edilir.



İbn Abdi'l-Berr -yüce Allah'ın rahmeti üzerine olsun- kimseye zarar
vermedikleri ve kimseye saldırmadıkları takdirde siyah köpeklerin dahi
öldürülmeyeceği kanaatine yatkındır. Çünkü Peygamber Sallallahu
aleyhi vesellem canlı herhangi bir varlığın hedef edinilmesini
yasaklamıştır. Ayrıca köpeklerin öldürülmesine dair verilen emir


Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in Ebû Dâvûd'un Sünen'indeki şu
rivayette olduğu gibi neshedilmiştir: "Beş haşere vardır ki bunlar Harem
hududları içerisinde de, dışında da öldürülürler. Peygamber Sallallahu
aleyhi vesellem bunlar arasında saldırgan köpeği de saydı."
Bu hadisiyle Nebi Sallallahu aleyhi vesellem köpekler arasından sadece
saldırgan için özel hüküm vermiştir. Çünkü mü'mine saldıran, eziyet
veren ve mü'min tarafından kendisine güç yetirilen herbir hayvanın
öldürülmesi vaciptir.

(İbn Abdi'l-Berr devamla) dedi ki: Yine bu husustaki delillerden birisi de
şudur: İmam Malik -Allah'ın rahmeti üzerine olsun-'den sonra
dönemlerin değişip durmasına rağmen bütün bölgelerde köpekler
öldürülmemiştir. Bütün bu ülkelerde ise İmam Malik'in de, başkalarının
da mezhebinde olan ilim adamları ve fazilet sahipleri bulunagelmiştir.
Herhangi bir münker ve açık masiyette hiçbir şekilde müsamaha
göstermeyen, mutlaka o münkere karşı tepki gösteren ve onu
değiştirmeye kalkışan kimseler de bulunmuştur.
Bu hususta rivayet edilen ve şeytan olduğunu belirten siyah köpeklerin
öldürülmesi kanaatini benimseyenlerin ise buna dair bir delilleri
yoktur. Çünkü yüce Allah kötülüğü ağır basan insanlara ve cinlere
mensup olanlara "insan ve cin şeytanlarını" (el-En'âm, 6/112)
buyruğunda "şeytan" adını vermiş bulunmaktadır ve bu sebep
dolayısıyla da öldürülmesi gerekmemiştir.

c. Evlerde barınan yılanlar şeklinde gelmeleri. Buna Muslim'in
Sahih'inde Selâm bölümünde Ebu Said el-Hudri Radıyallahu anh'dan
şöyle dediğine dair kaydettiği rivayet delildir: Rasûlullah Sallallahu
aleyhi vesellem buyurdu ki:
"Şüphesiz Medine'de müslüman olmuş cinlerden bir kesim vardır. Her
kim evlerde barınan bu kesimden bir şeyler görecek olursa üç (gün ya
da defa) onlara süre tanısın. Bundan sonra bir daha ona görünecek
olursa onu öldürsün. Çünkü o bir şeytandır."
"Evlerde barınanlar"dan kasıt ise evlerde barınan yılanlardır, bunlar
çoğunlukla cinlerden olurlar. Nitekim Ahmed'in Müsned'inde İbn
Abbas'ın rivayet ettiği hadiste şöyle denilmektedir. Rasûlullah
Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "Yılanlar cinlerden mesh
olmuşlardır. (Hilkatleri değiştirilmiştir.)"

d. Zararlı haşereler suretinde görünmeleri. Buna da Ebû Dâvûd'un
Sünen'inde Edeb bölümünde Ebu Said el-Hudrî Radıyallahu anh'dan
şöyle dediğine dair kaydettiği rivayet delil teşkil etmektedir: Rasûlullah
Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "Şüphesiz cinlerden olan
haşerelerden herhangi birisini evinde kim görecek olursa üç defa ona
görünsün. Eğer tekrar gelecek olursa onu öldürsün, çünkü o bir
şeytandır."

13- Cinler hızlı hareket ederler ve zor işlere güç yetirebilirler.
Şüphesiz ki cinler alemi, hayret verici bir alemdir. Onların en hayret
verici özelliklerinden birisi de yüce Allah'ın şu buyruğunun tanıklık
ettiği gibi bir yerden bir başka yere hızlıca intikal edebilme güçleridir:
"Cinlerden bir ifrit dedi ki: 'Ben onu sana sen yerinden kalkmazdan
önce getirebilirim ve muhakkak ben buna gücü yeten ve güvenilir bir
kimseyim.'" (en-Neml, 27/39)
Görüldüğü gibi burada cinlerden olan bu ifrit Sebe Melikesi Belkıs'ın
tahtını Süleyman Aleyhisselam meclisinden kalkmadan önce getirmeyi
üstlenmiş bulunmaktadır. Bu ise onların hızlı bir şekilde hareket
edebildiklerine delildir.
Aynı şekilde onların hayret verici özelliklerinden birisi de; yüce Allah'ın
haber verdiği şekilde, ağır ve yorucu işleri yerine getirebilecek güce
sahip olmalarıdır. Buna göre cinler Süleyman Aleyhisselam'a pek büyük
köşkler, pek büyük timsaller ve oldukça geniş, büyük kazanlar ve çok
büyük su havuzları yapıyorlardı. Nitekim yüce Allah şöyle
buyurmaktadır:
"Onlar kendisine köşklerden, heykellerden, büyük havuzları andıran
çanaklardan ve yerlerinde sabit kazanlardan istediğini yaparlardı. 'Ey
Dâvûd hanedanı! Siz de şükrederek çalışın, kullarımdan şükreden ise azdır.'" (Sebe, 34/13)

Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147