Koğuşta 22 tane Ülkücü var, ceplerindeki para bir kefen almaya bile yetmiyor.. Ceza evi terzisi geliyor "Bu gece Halil Esendağ ile Selçuk Duracık'ı asacaklar, haberiniz olsun!" diyor..
Koğuş sessiz, çıt çıkmıyor; diller lâl olmuş, yüzler donuk..
Toplanıyor tüm koğuş, dillerde Kur'an, gönüllerde iman..
Yürüyorlar darağacına, yanyanalar; savaşırken de, ölürken de..
Kur'an-ı Kerim okudu ikisi de, helallik istediler, tekbirler getirdiler. Sonra Selçuk'a döndü Halil: "Önce seni assınlar Selçuk, sen bana dayanamazsın!"
Önce Selçuk yürüdü yağlı urgana; mert'çesine, yiğit'çesine, Türk'çesine, dirilir'cesine.. Tabureye çıktı, yağlı urganı geçirdiler boynuna. Arkasına döndü, helallik istedi celladından. Sonra vurdular altındaki tabureye.. Sallanıyordu Selçuk, ölürken dirilir'cesine, dirilirken yiğit'leşircesine.. Sallandı, sallandı; Kıble'ye doğru dönmüştü ki yüzü, o an durdu.. Herkes şaşkın, tesadüf diyenler, dalga geçenler çoğunlukta..
Sonra Halil geldi, dilinde "Allah-u Ekber" sesleri, yürürken attığı vakur adımları.. Yağlı urganı geçirdiler boynuna, sonra Kelime-i Şehadet getirdi.. Celladına döndü, o da helallik istedi.. Ve bir tekmeydi bir koçyiğidin daha ebediyete göç etmesine sebep olan.. Sallanıyordu Halil de, Başbuğ'u görürcesineydi yüzündeki tebessüm.. Sallandı, sallandı; Kıble'ye döndü yüzü ve bir bıçak gibi kesildi hareket edişi.. Kıble'ye dönmüştü artık, Selçuk gibi durmuştu cansız bedeni..
İnfaz erkanı şaşkın, titrek, tedirgin..
"Nasıl olur bu?" sorusu ile inliyor heryer, içlerinden birisi çıkıyor bir adım ileri, işaret parmağını kaldırıyor havaya ve avazı çıktığı kada bağırıyor, meraklı gözlerle bakanların suratına:
"Vallahi bunlar ŞEHİT, Vallahi bunlar ŞEHİT!"
Uğruna nice koçyiğitler verdiğimiz ve istikbalde de daima şerefle yad edileceğine inandığımız Ülkücü Hareket'in Yusuf yüzlü şehitleri Halil Esendağ ve Selçuk Duracık'ı şehadetlerinin 36. senesinde rahmet, minnet, saygı ve duayla anıyoruz..
Kut'lu ruhlarınız şad, mekanlarınız cennet olsun..