Mürşidin nişanı
MÜRŞİDİN NİŞANI
BİRİNCİSİ : Onun mübarek huzuruna vardığın zaman, bütün ganilerini gider. İçinde, bir ferahlık, bir sevgi hâsil olur.
İKİNCİSİ : Onun saadet getiren meclisinden hiç ayrılmak istemezsin. Onun inciler gibi saçılan sözleri ile özünün aydınlığı ve sevgisi artar.
ÜÇÜNCÜSÜ : Onun hoş ziyaretine gelen büyüklerden, küçüklerden kim olursa olsun; padişah dahi olsa, elini öpmek zorunda kalır. Hayır duasını dilemekle de mesrur olur. Çünkü, bu büyük zatın bütünüyle tutumu ve davranışları Resûlullah'ın gidişatına uygundur; Allah ona salât ve selâm eylesin.
İşte anlatılan bu üç belirti, hangi değeri yüksek zatta; gösterişe ve işitsinlere kaçmadan görülür ve bilinirse., hiç durmayasın. Hemen git, tam manası ile ona teslim ol. Yıkayıcının elindeki ölü hükmüne gir. Emrettiği yerde dur. Her emrine itaat et; boyun eğ. Onun cümle hizmetini ve emrini kendin için birer nimet biL Bundan sonra, artık emirleri üzerinde ve hizmetinde olmak gerekir.
Ancak., şurası dikkat ister.
Babadan kalma bir dergâhı elde tutan biri çıkabilir. Bir yolunu bulup tayınına, gelirine tamahla aracı vasıtası ile dergâh tedarik eden biri de olabilir.
Anlatılan durumda olanlar, ehlullah kisvesine bürünmüş ve bazı tasavvufa dair kitapları ve risaleleri de okumuş olabilirler.
İşbu durumdan sonradır ki :
— Biz de şeyhiz..
Diyerek, şeyhlik makamına otururlar, irşada başlarlar..
Ne var ki, irşadın ne olduğunu bilmezler; bildikleri de yanıldıklarını karşılamaz.
Hali anlatıldığı gibi olan bir kimse; aynen kördür. Müridi zaten kördür. İki kör, nasıl yola çıkabilirler!.
Bu işin sonunda, bir ölüm uçurumuna düşme korkusu vardır.
Anlatılanların dışında bir başka zümre daha vardır; şöyle derler :
— Şeriat-ı mutahhara zahir halidir; halbuki bizim yolumuz bâtındır. Boy-abdesti, abdest, namaz, oruç gibi şeyler ebrarın işidir. Ebrar ise; cennet, huri, gılman, cennetin diğer nimetleri ve safaları için çalışırlar. Bizim boy-abdestimiz ezelîdir, abdestimiz de o vakit alınmıştır. Namazımız, orucumuz da o zaman eda olunmuştur. Biz, cemal aşıkıyız; cennetle, cehennemle işimiz yoktur.
Allah, bizleri bu gibi sözlerden korusun. Anlatılandan daha başka uygunsuz söz ettikleri de olur. Meselâ şöyle derler :
— Biz daima huzurdayız..
Dolayısı ile, dinen yasak edilen hemen her türlü yasağı, hiç bir şey değilmiş gibi, mubah sayar işlerler.
Çok çok dikkat edip sakınmak gerekir. Bu türlü kimselerden uzak durmak, Yüce Hakka yakın olmaya sebeb olur. Onların oturduğu yerlerden uzak olmak dahi, en gerekli şeydir.
Anlatılan işte, sözde, amelde bulunanlar, âdemoğlu gübresine batmış gibidirler. Onların yanına gidene ondan bulaşır; hiç olmazsa kokusu gelir. Bu gibi kimselerden çok uzak durmak gerekir.
Yukarıda da anlatıldığı gibi;; her iman sahibi kadın ve erkeğin alın perçeminde; ilâhî feyizler, sonsuz ihsanlar gizlice yazılıp asılmıştır. Bunlar; Muhammedi maya, Ahmedî gidişattır.
Bu şekilde hemen herkese şamil, Allah'ın ihsanı olan büyük nimet için yakışır mı ki : Gafletle boşa giderilsin.
İşbu anlatılan manaya derinden bakılmalıdır.
İNÂBE
Yukarıda, kâmil mürşidin üç alâmeti anlatılmış, sıfatları belirtilmişti. O alâmetlere ve daha sonra anlatılanlara derinden bakan özünde ve sözünde doğru olan aşık hemen onu bilir; bulur. Onu bulduğu anda dahi, şekke şüpheye düşüp oyalanma ile vakit kaybetmemelidir. Edeple, destur isteyerek huzuruna varmalıdır. Uğurlu ve mutlu elini tutup öpmelidir. içli dışlı bendeliğe kabul etmesini rica ile niyazla dilemelidir. Allah'ın rızasından başka, bütün talepleri içinden çıkarıp atmalıdır. Kalbinde, sırf Allah'ın rızası olmalıdır. Saf, temiz kalble huzurda oturmalı; vereceği emirleri beklemeli, yapacağı işaretleri gözetmelidir. Her ne emir verirse.. ağırdan almadan kabul etmelidir. Kesin olarak, tereddüdü belirten bir söz etmeden, ona doğru dönüp durmalıdır.
İşte böyle bir haile mürid ortaya çıktığı zaman, kalbi yöneten mürşid; mürid huzurda iken, kendi kalbine bakar. Aradan bir dakika geçtikten sonra, ortaya çıkan durum ne ise., ona göre inâbe verir.
Eğer mürşid, böyle bir teveccühle işi sonuçlandırmaya güçlü değilse.. o zaman müride tenbih eder ki, istihareye yatsın. Kendisi de aynı gece Resûlüllah efendimize teveccüh eder. Şöyle bir dilekte bulunur :
— Şu isimde bir ümmetin inâbe etmek istiyor. Kendisine istihare etmesini ısmarladım.
Resûlüllah, her ne yönde emir ve ihsan buyurur ise., o şekilde inâbe verir.
Şeyhte, anlatılan iki çeşit güçten hiç biri yok ise., o zaman başka türlü hareket eder. Müride ısmarladığı gibi; kendisi de o gece istihareye yatar. Ortaya çıkan emir ve işarete göre inâbe verir.
Sonra..
İnabe vereceği zaman, müridi huzuruna alır, diz dize oturtur, önce, kendisine teveccühü anlatır.
Daha sonra, alnını, müridin alnına dayar. On dakika veya on beş dakika kadar şeyh teveccüh eder.
Bundan sonra; müridin sağ elini, kendi sağ eline alır. Kendisine şu beş şartı yerine getirmesini emreder :
1. ŞART.: Devamlı abdestli bulunmak..
2. ŞART : Farz olan beş vakit namazını hiç bırakmadan, vaktinde ve zamanında kılmak..
3. ŞART : Kazaya kalmış namazı ve orucu varsa, bütünüyle hepsini eda etmek..
4. ŞART : Yalan söylemekten, gıybet etmekten tam manası ile sakınıp geri durmak..
5. ŞART : Hiç bir kimsenin aleyhinde bulunmadan, daima kendi kusurunun affını dilemek..
— Bunları, mutlaka yerine getir..
Diyerek, müride tenbih eder.
Bundan sonra; müridin kabiliyeti ve teceilisi neyi gerektiriyorsa., o yolda kendisine okuması gerekeni emreder. Meselâ ; Fethiye, istiğfar, salât ü selâm ism-i celâl okumak gibi.. Bunların hangisi onun haline yakışır ise., onu ders olarak vermelidir.
Daha sonra :
— Estaizü billah.. (Allah'a sığınırım..) Diyerek; Fetih suresinin şu 10. âyetini okumalıdır :
— «Onlar ki seninle biat ediyorlar; ancak Allah ile biat etmektedirler..
Allah'ın eli, onların elleri üzerindedir.
Her kim, sözünden dönerse., kendi aleyhine olur. Her kim de, Allah adına verdiği sözü yerine getirirse., kendisine büyük bir mükâfat verecektir.»
Daha sonra da, Fatiha suresini okuyup işi bağlar.
Bundan sonra..
Müride gereken ve yakışan odur ki : Verdiği bu söz üzerine, kuvvetlice dura; ayağını pek basa.. Bu sözü bozmamak için de, çok önem vere.. Zina, müridin uyması gereken şartların bir başkası da budur. Zira, en küçük tembellik, verilen sözün bozulmasına neden olur.
|