Tayyi Mekan ve Cinler
TAYY-I MEKAN (MEKANI AŞMAK)Şehadet aleminde maddi ve cismani bir yapıya sahip olan insan,birçok Kayılarla sınırlanmıştır.Zaman ve mekanla kayıtlı insdan,yaratılış gereği manen en yüksek makamlara çıkabileceği gibi,en düşük seviyelere de inebilir.İnsan maddi kayıtlardan kurtulduğunda,yaşadığı an ile geçmiş arasındaki perdeyi kaldırmış olur.Ruh varlığıyla seyahat ettiği zaman,cinnilerin ve diğer ruhanilerin sür’atini geçer.Arz ile semavat arasında mesafe sıfıra iner.Bir anda birçok yerde temessül eder,görüntü verir.Ruh,cesetten soyutlanarak hür olursa,semavat kapısı ona açılır.İmam-ı rabbani,abdülkadir geylani,imam-ı azam,Muyiddin-i Arabi,Mevlana halid-i bağdadi ve birçok zatlar,Allah’ın (c.c.) kainata koyduğu kanunlar çerçevesinde fizik alemden,metafizik aleme geçmişlerdir.
Maddeyi mabud ittihaz edenler,ruhun vücuttan soyutlanarak fizik alemden metafizik aleme geçmesi karşısında sükut etmişlerdir. Ki,insan ruhu metafizik alemde,cinnilerden daha hızlı, dakha kabiliyetli,daha kuvvetlidir.Bu sebepten cinlerle görüşüp,onlarla işbirliği yapayım diyenlere cevabımız şudur: Allah (c.c.) insana verdiği kabiliyet ile insan,bütün ruhanilerin üstüne çıkabilir.Yeter ki Allah’ın (c.c.) yolunda, Kur’an-ı Kerim’in ışığında,sünnet-i seniyye rehberliğinde yürüsün.
TELEKİNEZİ VE BEDENSİZ CANLILAR
Bazı kişiler, telekinezi denilen metallerin eğilmesi olayını cinlere bağlar.Bu hatalı bir görüştür.Burada fiziki ve maddi tesirlerin dışında bir maddenin hareket etmesi olayı vardır.
Bugün bilim bunu tespit etmeye çalışıyor ki, insanın beyninde yaratılıştan gelen büyük bir güç ve enerji mevcuttur. Gelecekte şu an bilinmeyen bazı fiziki kanunlar bulunduğunda bu konular daha kolay izah edilecektir.
Piramitlerde kullanılan tonlarca ağırlığındaki taşları, Hz. Süleyman’ın sarayındaki tonlarca ağırlığındaki kayaları, oralara yerleştirmek için hangi fizik kanunları kullanıldı ise telekinezi olayında da aynı fizik kanunları geçerlidir.
HZ. SÜLEYMAN VE CİNLER
Yeryüzünde her şeye maddi nazarla bakan Yahudilerin çoğu, Hz. Süleyman’ı (a.s.) bir peygamber olarak değil, sihir ve büyü sahibi bir kral, bir hükümdar olarak görmüşler, inanmışlardır.peygamberliğinin bir mucizesi olan metafizik aleme tesir ve hükmetmesini, cinlerin istihdam etmesini ise sihir ve büyüye bağlamış, böylece peygambere itaat vazifesinden kaçmışlardır.
Harut ve Marut adlı iki meleğin Keldani, Sabi kavimlerine indirdiği birçok büyü ve sihirle ilgili malumatı, Hz. Süleyman ruhanileri istihdam etmiş, insanoğlunun o devirde kaldıramadığı ağırlık, götüremediği yükleri, cinlere, manyetik akım ve güçleri sayesinde taşıtmıştır.Cinleri bu kadar istihdam edip, hizmette kullanmak, Allah (c.c.) tarafından sadece hz. Süleyman’a (a.s.) verilmiştir.
Hz. Süleyman (a.s) vefat edince, cini şeytanların azdırmasıyla insanlar, Hz. Süleyman’ın kitaplarına birçok batıl ve yalan şeyler eklediler.Böylece iblis, insanların nazarında büyük bir peygamberi, küçük göstermek istedi.Kur’an-ı Kerim’in Bakara suresi 101-102 ayetleri Hz. Süleyman’ a (a.s.) yapılan iftirayı anlatıyor, Yahudilerin müfteri olduğunu, Hz. Süleyman’ın iffetli, nezih, pak ve temiz olduğunu bildiriyor.
Bugün İsrail bayrağında gördüğümüz altı köşeli yıldız Hz. Davud (a.s.) ve Hz. Süleyman’ın (a.s.) mührüdür.Yahudiler, Hz. Davud (a.s.) ve Hz. Süleyman’ı ise büyük kral ve hükümdar olarak görür.Hz. Süleyman’ın mucizelerine, ilmine ise sihir ve bü,yü derler.
CİNLERİN YAPILARI Yaratılış olarak görünmeyen dumansız ateş dediğimiz bir işin cinsinden, akıllı bir enerji türü olan cinler, yapı yönünden bizden farklı olmaları, yani görünmemeleri, sesten hızlı hareketleri, geçmişteki bazı olmuş hadiseleri ortaya çıkarmaları,gayb aleminden şehadet alemine girmiş olan geleceğe ait bazı haberleri vermeleri bir üstünlük, bir meziyet değildir.
Kur’an-ı Kerim’deki meşhur kıssada Hz. Süleyman (a.s.), “Saba Melikesi Belkıs’ın tahtını kim getirecek” diye sual ettiğinde cinler ve ifritler ( ifrit; cinlerin bir nev’i ırkıdır) hemen getirebileceklerini söylediler.Araf ismindeki veziri ise, göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir anda tahtı bütün mahiyeti ile beraber getiriyor.Hz. Süleyman ( a.s.) asasına dayanmış vaziyette vefat etmesine rağmen cinler O’nun vaziyetini bilemediler.Bugün yeryüzündeki medeniyet, teknik buluşlar, terakki ve yükselişler, elektronik beyin ve bilgisayarlar, ışınlama cihazları vs. bütün ilerlemeler insanların üstünlük tarafıdır.Peygamberin mucizeleri, insanlara üstünlük ve terakki için yol göstericidir.
CİNLER BİZİ NASIL GÖRÜR?İnsanın gözü ancak ışıklı ortamda görür.Işığın bulunmadığı karanlık bir ortamda; beş duyumuzdan biri olan görme organımız fonksiyonunu icra edemez.İnsanın içinde bulunduğu ortamdaki elektromanyetik ve manyetik akımları gözüyle görmesi mümkün değildir.Bunlardan ancak bir kısmı kızıl ötesi, mor ötesi, radyasyon vs. teknik cihazlar ile tespit edilmektedir.Cinler ise, henüz teknik cihazların tespiti dışındadır.Ama insanoğlu, onların dalga ve enerjilerini, ışınsı vücutlarını tespit edecek aletleri ilerde bulacaktır.
Gelelim cinlerin bizi görmesine.Ben burada iddia ediyorum ki; cinler bizim gördüğümüz gibi görmüyorlar.Bizi, bir molekül yığını, enerjinin madde haline gelmiş şekliyle görüyorlar.Ancak kendi alemlerindeki bilgileriyle bizim eşkalimizi, şekil ve boyutlarımızı kavrayabilirler.Onların aleminde göz, kulak, ağız, burun, el, ayak diye kavramlar yoktur.Bizi, bizim gibi görmeleri için, metafizik alemden fizik alemine geçmeleri gerekir.Yoksa, onların aleminde (boyut farklılığından dolayı) insan bir molekül yığınıdır.İnsan yavaş, cin ışın hızında bir yaqpıda olduğundan cinler kendilerini daha üstün ve meziyetli görürler.Halbuki İslam inancında insan bütün kainatın halifesidir;akıl, muhakeme, ilim vs. yönleriyle cinlerden üstündür.Hz. Süleyman, “Belkıs’ın tahtını kim getirir?” dediğinde, cinlerden bir ifrit “yerinden kalkıncaya kadar demişti.Buna karşılık Araf ismindeki vezir “göz açıp kapayıncaya kadar” demişti.Kur’an da anlatılan bu ve bunun gibi kıssalarla insanoğluna ilerlemesi için hedefler gösterilmiştir.Bu kıssada da insanların, cinlerin hızını aşan, onlardan daha süratli bir teknik geliştirebileceğini, bu yolun açık olduğu mesajı verilmiştir.
Hazine arayanlar, cinlere altın dediklerinde, cinler bizim gördüğümüz sarı renkteki metal yığınını anlayamazlar.Ancak altın madeninin manyetik şualarını, yayınladığı radyasyon dalgalarını algılayabilir, ona göre hüküm verebilir.
Cinler, her insanın beyin kabiliyetine, bünye ve yapısına, algılama durumuna göre farklı görüntü verebilir.Temessül dediğimiz görüntü, aslında cin değildir.Üç boyutlu bir görüntüden ibarettir.Elimizi uzatırsak sadece hava boşluğu ile karşılaşırız.hayaletlere ateş edildiğinde neden ölmedikleri, zannediyorum şimdi daha iyi anlaşılmıştır.
CİN VE ŞEYTAN FARKI
Burada dikkat edilmesi gereken nokta; cinler, insanın doğrudan beynine, aklına, düşünce sistemine nüfuz edebilir, o bölgeleri tesir altına alabilir ( korku,endişe,hayal kurma gibi olaylarda olduğu gibi).Şeytan ise farklıdır, o yaratılış gereği kalbe ve inanç merkezine nüfuz eder.Kalbin yanında bulunan lümme-i şeytaqniye denilen yerde, devamlı surette insana vesvese verir, onu ifsad etmeye çalışır.Şeytan, en büyük düşman olduğu halde, gerektiğinde cinleri, gerektiğinde habis ruhları, gerektiğinde ise insi şeytanları kullanarak,kötülüklerini bunlar vasıtasıyla sergileyerek varlığını insanlara unutturmaya çalışır.Bu gaflet halinden kurtulmak için, insanın inancı kuvvetli,düşünce ufku berrak, temiz kalpli, hizmet şuurundaki insanlarla münasebetinin çok olması, hakikat derslerinin yapıldığı sohbetlere sık sık gitmesi ve dünyayı bir misafirhane olarak görmesi gerekir.
Özellikle sosyete kesiminde bulunup da, sırf macera olsun diye böyle seans düzenleyenler “ Mevlana’nın ruhu geldi, falan zat’ın ruhu gitti” diyerek, cinler tarafından aldatıldıklarının farkına varmaz ve inançlarında bir şüphe belirir. Birçokları cinlerin aldatmasıyla ibadeti de bırakır. İnsan için en büyük zarar, en müthiş hastalık, Allah’tan (c.c) uzaklaşmaktır ve şeytan bu konuda tuzağa düşen kimseye acımaz.
İnsanlar bu cazibedar cin oyunları, cin çağırma, ruh daveti, seans gibi şeylerle meşgul olup, cinleri görmek sevdası yerine, temiz bir kalple, ihlaslı bir niyetle, iman hakikatlerini anladıktan sonra, nefis terbiyesi neticesinde manen terakki ederek ulvi ruhlarla, büyük zatlarla, Allah’ın izniyle görüşebilir.
Böyle bir makama erişen insan, cinlerle görüşmeyi onlara soru sormayı veya onlardan herhangi bir bilgi öğrenmeyi neylesin;
Önümüzde, boyutları bizce tam belli olmayan bir metafizik alem vardır ve cinler bu alemin sakinlerinden ancak bir çeşididir.Kur’an-ı Kerim’in hakikatlarıyla, gerçekleri görebilen gözlerle,bu alemi keşfetmeye ve Allah’ın izni ile fethetmeye devam edeceğiz. Bu sahada ilim ve bilgilerimiz arttıkça, cinleri birçok sahada istihdam edeceğiz ( çalıştıracağız).Yeryüzünün ilk sakinlerini, teknolojinin ilerlemesiyle daha iyi tanıyacağız ve onlara daha çok aşina olacağız.
CİNLER NASIL GÖREBİLİYOR?
Cinlerin biz insanları müşahede edip görmeleri birkaç şekilde cereyan eder.Yapısı uygunluk arz eden canlıların içine nüfuz ederek, o canlıların beynini,gözlerini ve duyu organlarını kullanarak olabilir.Yani, insanın veya hayvanın içine yerleşerek, onların gözleriyle fizik alemine bakabilirler.şehadet alemindeki perdenin herhangi bir sebepten açılması veya bizim boyutumuzun yırtıklarından, bizleri görebilirler.ıssız ve tenha yerler, bizim fizik alem ile metafizik alem arasında bir koridor meydana getirirler.ama bunu fiziki olarak şu imkanlarla ifade edemeyiz, yalnız ilerde ilim ve teknoloji, bu menfez ve koridorları tespit edecektir.
Bu hakikatlerin ışığı altında, eğer bir koridorun yakınında yerleşim yeri veya bir insan topluluğu bulunursa, oradakiler yapı ve karakterlerine göre rahatsızlanır.Kimisi ayılıp bayılır, kimisi kriz geçirir, kimisi gece karanlıkta uyuyamaz, kimisi devamlı tedirgin bir hal alır, huzursuzluk artar, kavga ve dövüşler çoğalır.Eğer metafizik alemi bilen bir kişi olayı incelerse, bu olayları çözer.Kendi ilmi ve kabiliyetine göre, bazı tedbirler alabilir.şarlatan ve istismarcılar ise; kendisine her geleni “sana büyü yapılmış” “sana sihir ve muska yazılmış” diyerek insanları sonu gelmeyen bir endişe atmosferine iterler.
BİZİM ALEM’ İMİZE NASIL GEÇİYORLAR? Cinlerin metafizik alemden görünen fiziki aleme geçişlerinde çeşitli sebepler vardır.Ya bizim alemimizde manyetik bir hadise vukuu bulur, ya iki alem arasında bir koridor meydana gelir ya da medyum özelliğine sahip bir kişi, bilerek veya bilmeyerek bünyesi gereği buna vesile olur.Yoksa hiçbir cini kendi aleminin hudutları dışına kendi iradesiyle çıkamaz.Aynı dünyada olmamıza rağmen boyut farklılığı bir hakikattir.Cinler, canları istediği zaman metafizik alemden, fizik aleme geçemezler.
Cinler, kendi alemlerinden bu aleme geçtikleri zaman rast gele kişilere musallat olamıyor, herkese tesir edemiyor. Ancak, doğuştan medyumluk özelliği olan insanlarla muhatap olabilir veya bünyesinde bir menfez, bir açık, bir rahatsızlık bulunan kişilere musallat olurlar.Bu kişiler de genellikle içine kapanık, korkak, çekingen, psikolojik olarak dengesiz, şizofreni ve beyin yönünden bir rahatsızlığı olan kişilerdir.
CİNLERİN IRKLARI
Canlılar ırklara, nev’lere ayrıldığı gibi, cinler de kendi bünye ve yapılarına göre, nev’, cins ve ırklara ayrılır.Burada en zor mesele, metafizik alemden, fizik alemine geçişte cinlerin nev’ ve ırklarını izah etmektir.
Yeryüzünün insandan önce yaşayan canlılarından olan cinler de ırklara ayrılır.Manyetik enerjilerine, enerji akımlarına, akımların frekanslarına göre çeşitli cinslere ayrılırlar.Sür’at ve hızları, ırklarına göre farklıdır.Cinlerin hepsi görüntü veremez.Metafizik alemden bizim alemimize geçemez.Ancak bazı cins ve ırklar geçebilir.Kimi eşyayı bir yerden bir yere nakledebilir, kimisi yanına geldiği insanı çeşitli şekillerde hastalandırır, kimisi rahatlatır.Kimi cinler korku ve ürperti verir, kimi ırklar ise insanın şehvetini arttırır.
Cinlerin yaşadıkları yerler de ırklarıyla, cinsleriyle ilgilidir.Kimisi karanlıklarda, kimisi tuvaletlerde, kimisi ateşte, kimisi suda yaşar.
Bazı hikaye ve masalların temel unsurlarında kullanılan cadı, peri, hortlak, ifrit, gulyabani, dev vs. gibi isimler aslında birer cin adıdır.Irk olarak en güçlüleri, ifrit adı verilen cin grubudur.İnsana korku ve ürperti veren cin grubu cadılardır.
Şeytan da ırki yönden cinler gibi dumansız ateş denilen bir ışın türünden yaratılmıştır.fakat, cinler şeytanı göremez ve onun bozguncu emellerine alet olabilirler.İnsan ve hayvanlar topraktan yaratılmış olmalrına rağmen şu an toprak değil, et ve kemikten müteşekkil mahluklardır.insan et ve kemikten yapısına rağmen, birçok duygu ve hissiyat ile donatılmıştır.Bunun gibi cinler de bir enerji kütlesi olmalarına rağmen onlara da Allah (c.c.) tarafından yapılarına uygun kabiliyet ve duygular verilmiştir.
ŞEYTAN VE CİN
Halkımızın karıştırdığı bu iki varlıktan şeytan imtihan aracı, cinler ise imtihan edilendir.şeytanı, ne insanlar ne cinler görebilir.Şeytanlar, insanları da cinleri de kandırabilir.
CİNLERİN MANYETİK DAYAĞI
Bulunduğum ilçede bir gün bir adam getirdiler.”Doğan bey bu adam belli vakitlerde görülmeyen kişiler tarafından dayak yiyor, yerlere fırlatılıyor, feryat u figan ediyor” dediler.Adamı incelediğim zaman, vücudunun hemen akım aldığını, menfez noktalarının bulunduğunu tespit ettim.hadiseyi araştırdığım zaman bu köylü, rast geldiği bir ağaç kovuğunda bir kese altın bulup, alıyor.daha evvelden bahsettiğimiz gibi, cinler en çok altın madenini severler.Çünkü, bu maddenin yaydığı ışın, cinlerin enerjileri için bir kaynak oluşturuyor.Her maden, metafizik alemde belli bir metafizik görüntü ve enerji yaymaktadır.Zaten cinler maddeyi bu enerji ve akım derecelerine göre değerlendirmektedir.
Bu köylü altınları aldığı gibi bir de ağacın kenarında abdest bozuyor.Orada bulunan cini topluluğu bu adamı,çok güçlü manyetik bir akım ile çarpıyor.onu baygın vaziyette köylüler bulup getiriyorlar.Ama belli zamanlarda sanki görünmez kişilerden dayak yer gibi, bağırıyor, yerlerde debeleniyor.Halk, “cin çarpmış,” “cinler dayak atıyor” diyor.Aslında, uzaktan gönderilen manyetik akım ile, o kişi acı çekiyor ve bağırıyor.Biraz da yapı ve bünyesi uygun olduğundan cinlerin gönderdiği manyetik akım ve frekanstaki enerji dalgası, o köylüyü sarsıyor, yere yıkıyor, acı veriyor.Ben olaya müdahale ettim, o kişi ile cinnileri barıştırdım. Cinniler barındıkları yere pislik yapıldığından dolayı, kızgın bulunmalarına rağmen, inançlı olduklarından mesele halledildi.
Eğer bu köylü, sahtekar birinin eline düşseydi, ona nice büyü, sihir, muska masalları anlatılacaktı.”sana büyü yapılmış” denilip, yanlış yola gönderilecekti.Metafizik alemi bilmeyen bir doktor ise buna şizofreni, halüsinasyon görüyor deyip, birçok iğne veya hap verecekti.beyni uyuşturmak için müdahaleler yapacaktı.
CİNLER VE TESİR YERLERİ Cinler ve onlardan zuhur eden çeşitli rahatsızlıklar, insanın ancak beyin, düşünme, görme, idrak ve vücudunun menfezlerinin açık noktalarına, elektriki kutup yerlerine zarar verebilir.
Cinler, büyü, sihir ve onlardan sudur eden rahatsızlıklar insanın iman ve inanç merkezi olan kalbine hiçbir zarar veremez.Ancak, sıkıntı vererek, günaha düşürmeye sebep olurlar.
Cini şeytanlar, vesvese verirler.Şüphe içinde insanı küfre sevketmek isterler.Şehvet duygusuyla insanı günahlara yöneltmeye çalışırlar.Allah (c.c.) bütün insanları ve cinleri, şeytanın bu tuzağından muhafaza eylesin.
HAYALET, HORTLAK, CADI
Bir çoğumuzun korku filmlerinden aşina olduğumuz hortlaklar, zombiler, hayaletler, cadılar hep cinlerin insanlara verdikleri görüntü sonucu ortaya çıkan kavramlardır.Yine, korku filmlerde gördüğümüz korkunç görüntülü mahlukların aslı, daha önceden çeşitli kişilere görünmesi sonucunda böyle bir kişilik kazanmıştır.
Rüya ve hayallerimizde gözümüzün önüne gelen ve bizi korkutan birçok görüntüde, yapıları buna müsait olan cinlerin müdahalesi vardır.
CİNLER VE ELEKTRİK ENERJİSİ
Metafizik alemin şuur ve akıl varlıkları olan cinler,elektrik enerjisinden rahatsız olurlar.İncelemelerim esnasında, cinlerin elektrik ışığı ısısı ve enerjisinin yoğun olduğu yerlere fazla rağbet etmediklerini tespit ettim.Kendi enerji yapılarıyla elektrik enerjisi arasında farklı frekanslar ve karşılıklı tesirler olduğunu gözledim.Bazen elektrik enerjisine müdahale ettiklerini, elektrik ışıklarını ve akımını frekans boyutuyla değiştirebildiklerini gördüm.
KILLI YARATIK KARABASAN
Bir gece vaktinde yatağıma uzanmış, uyumak üzereyken metafizik alemin bir boyutuna menfez açıldı.Ve bu menfezden kıllı, ayı-postu gibi bir görünüşe sahip bedensiz bir canlı yattığım yere geldi.Aynı odada yatan diğer üç arkadaşım bu canlıyı hissetmediler.Sadece bir tanesinin üzerinden geçerken, o arkadaşın beynindeki bazı sinir sistemlerini geçici olarak kilitledi ( karabasan hadisesi ).Benim yanıma gelince elimdeki manyetik akım onu rahatsız etti ve gözden kayboldu.
Bu olay materyalist gözle bakılırsa,beyinsel yanılsama yani hayal görmeydi.Ancak o bedensiz canlı, bizim boyutumuza geçerken yapısı gereği bana öyle bir şekilde göründü.Yanımdaki arkadaşıma ise manyetik yapısından dolayı geçici bir süre rahatsızlık verdi.Çünkü cinlerin manyetik yapısı bazı hassas bünyeleri çeşitli yönlerden rahatsız etmektedir.Uyku esnasında karabasan hadisesi de budur.
CİNLERLE KONUŞMAK MÜMKÜN MÜ? Birçok kişi, bedensiz varlıklarla yani cinlerle irtibat kurarak, onları görmek,onlarla
konuşmak ister. Bu istek, piyasadaki yanlış bilgilerden kaynaklanmaktadır.
Hakikat noktasında, bünyesi yani yapısı uygun olmayan bir kişi cinlerle irtibat kuramaz. Çünkü, insan ve cinler arasında boyut farklılığı vardır.
Nasıl ki, bir insanın aklını, zekasını, hayat sahibi olduğunu gözümüzle göremeyiz.Bir insana baktığımızda gördüğümüz sadece onun maddesidir..Diğer özelliklerini manevi olarak görürüz.Öyle de, insanlarla konuştuğumuz gibi bedensiz varlıklarla konuşamayız;onlarla konuşma,ancak, beyinsel yönden onları algılayabiliriz.
Medyada sık sık görülen bir kişi yüzünden,insanların kafası bu konularda karışık vaziyettedir.Bir kere daha hatırlatmakta fayda vardır.Medyumluk da ressamlık, müzisyenlik gibi yetenektir ve istismara açık bir konudur.Cinlerle irtibat, Allah vergisi bir yetenektir;bir üstünlük sebebi değildir.İyiliğe de kullanılabilir, kötülüğe de…
CİNLERLE NASIL KONUŞULUR
Daha önce de belirtmiştik,eğer bir kişi “yanıma cinler geldi cinlerle sohbet ettim, istişare ettik” diyorsa ---- sık sık televizyona çıkan bir kişi----- kesinlikle söylüyoruz, bu sözler yalandır ve aldatmadır.
Bedensiz varlıklar, medyum ile beyinsel olarak görüşürler.Kulak ve dil bu olayda devre dışıdır.Onlar manyetik akım gönderi medyumun beyni bu akımı normal konuşma olarak algılar ve iletişim sağlanır.
Cinlerle konuşmak ise, bizim alemimizdeki gibi ses titreşimleri ile olmaz.Yani maddi bir ses olayı ortada yoktur.Manyetik akım gönderen cin, normal şartlarda işitilmez, duyulmaz.Gönderilen manyetik akım veya şua insanın beynindeki işitme merkezinde sese dönüşür.Bu sesi ancak medyumluk özelliği olanlar ve metafizik boyuta geçenler duyabilir.Tarif ve izah edilemeyen ancak yaşanılan bir olaydır.Ses kulakla ilgili olmadan beyin tarafından algılanır, kulak devre dışı kalır.
Hz. Peygamber (s.a.v.) mescid de bulunurken sahabelerden bazıları “Resulullah’ın arkasında karaltılar, varlıklar görüyoruz” deyince, diğer sahabeler onlara muhalefet etmiş, vaziyet Resüllulah (s.a.v.) efendimize sorulunca; “ O arkadaşlarınız haklı, gördükleri Nusaybin tarafından gelen cin kardeşleriniz idi. Benimle sohbet ettiler, onlara namaz kıldırdım ve gittiler” demiştir. Bu olayda bir çok sahabenin arasında ancak görme kabiliyeti olanlar cinleri görmüş, kimisi hissetmiş ve bir çoğu da görememiştir.
|