Bir katılımcı, seçilen başkanı başıboş bırakmamalıyız, eleştirmeliyiz, takip etmeliyiz, elini tutmalıyız, yönetim hatalıysa halkın da suçu var bu işte, anlamına tebaya/ seçmene yönelik eleştiride bulundu. (Katılımcı beyin, yukarıdaki önerilerinden dolayı biz de kendilerini eleştiriyoruz. Kendisinin vatandaşdan talebi ve beklentisi olarak...)
Bu öneri nafile bir eleştiri. Mazbatadan sonra bşk ve çevresinin de ilgili siyasilerin de halka kapıyı kapattıklarını ve menfaatletine sarıldıklarını, ne yazık ki senelerdir gözlemliyoruz. Nitekim, bab-ı ali’nin ulaşılamaz, girilemez kapı olduğunu proğramda diğer katılımcı ifade etti.
İlk bahsettiğimiz katılımcı, biraz duygusal ağırlıklı konuştu. Tutarsız ifadeleri de oldu. Hem kim hayırlıysa o kazansın, o parti bu parti demiyorum, dedi. Hem de bunları Binali bey yapacaktır, mutlaka dedi.
Proğramda, Sultanahmet çevresinin içkili lokantalarla dolup taştığından, “sultanahmet görüntülü rakı” reklamlarından şikayet edildi.
Ak parti’nin çıkardığı yeni yönetmelikten sonra Sadece sultanahmet değil, Türkiye’nin her yeri, sokak araları, meskun mahal, okul ve cami yanları, otobüs durakları içkili mekanlarla ve eğlence merkezleriyle doldu taştı. Bu günah bize Ak partiye tek başına yeter de artar...
Söz konusu katılımcı, günün 8 saatini Sultanahmette geçirdiğini söylüyor. ikamet ediyor denecek yakınlıkta. Yukarıdaki eleştiri ve önerisi gereği, bu güne kadar ak parti ve bld yönetimine sivil toplum kurumu olarak bu konuda bir müracaatı ve tepkisi olmuş mu merak ederim.
Bu konuda, Ak partinin, eğlence merkezlerinin okul ve camiye uzaklığını, mutlak 200 mt.’den 100 mt ve gerektiğinde 0 metre olabilir, bunda ölçü de giriş kapısıdır (o mekana en yakın uzaklık değil) yönetmeliğini çıkardığını biliyorsunuzdur.
Bunu neden çıkardı, kimin için çıkardı, hangi inanca ve anlayışa hizmet için çıkardı...
İslamcılık bu mu ki Mahmut bey sıkça “İslamcı” olduklarından söz ediyor.
Geçen yılki Türkiye Yazarlar Birliğinin ?. kuruluş yıldönümünde, dekolte kıyafetli sanatçı/sanatsız bir bayanın müzikli kıvırmaları eşliğinde kutlama yapıldı... Fotoğraflar elimizde. Oraya davet edilen bazı dostlar protesto edip ayrılmışlar, fotoğrafları da onlar yolladılar. Çoğu büyükler ve Mehmet Doğan da oradaydı. Bu manzara, İslamcılığın ne hale geldiğini göster miyor mu?
Şimdi, “İslamcı” olduğunu söyleyen Katılımcı ve diğer “İslamcılar” bunu bir münker olarak görmüyorlar mı? Yoksa, proğramda söyledikleri lafın gelişi ifadeler mi?..
Hem “İslamcılık” demek bir akım olarak, ingiliz ajanları abduh ve efganilerin başlattıkları, İslamı içerden dejenere yoludur. Bu husus, İslamcı yazarların kitaplarında tescilli bir bilgi. Fazlurrahmancılık da bunun yavrusu ve gelişmiş şeklidir.
O yüzden İslamcıların çoğu Fazlurrahmancı olmaya ve onun ana felsefesi olan tarihsellik küfrünü kabul eymeye başladılar. Bilindiği gibi tarihsellik, Dinin hükümlerinin kendi devrine ait olup, bugün geçerli olmaması safsatasıdır.
Programda İslami hassasiyetlerden siz kısa ve genel bir kaç ifadeyle de olsa bahsettiniz. İktidarın hatalarından karışık ve üstü kapalı da olsa bazı noktalarda eleştirdiniz.
Ama bugün artık bütün kurum ve mekteplere yerleşen ılımlı islam, diyalog, fazlurrahmancılık ve “tarihsellik” küfründen hiç söz etmediniz. Haddizatında en mühim konu da budur. Zira bu bizim var oluş sebebimiz.
“Yol yaptık, köprü yaptık tünel yaptık” laflarıyla İnanç ve kültürü hedef alan bu zararlı faaliyetler örtülemez.
Dindarlık kisvesiyle, resmi kurumlar eliyle de 17 yıldır, İslamın içi boşaltılıyor. Başarısızlığın ve belaların asıl sebebi de bu. Bu tehlikeyi toplum hala farkedilmedi, gündeme dahi alınmadı.
Bir yanda üstüne basa basa, “İslamcıyız” veya “dindarız” deniliyor, diğer yönde, Vatikanın arzuları doğrultusunda resmi elle, islam dejenere ediliyor... Bu nasıl İslamcılık? Hayret etmekten kendimizi alamıyoruz...
İşte bilinçli çevreler, bu tür faaliyetlerden dolayı artık Ak Parti ile Chp arasında bir fark görmemeye, hatta, Ak parti iktidarındaki dini ve milli kültür aleyhine sürdürülen sinsi faaliyetlerin farkedilemeyişi ve kandırıcı özelliğiyle daha da tehlikeli görmeye başladı.
Bunun yanında, Ak Parti benimsediği ve yerleştirmeye çalıştığı dini kültür ve uyguladığı eğitim faaliyetiyle kendi seçmenini chp’lileştirdi de!
Ak parti’nin bozulan yönetim düzenini de gören Ak partili seçmen, chp’ye kaymakta beis görmedi, hatta arayışa bile düştü. En azından chp faaliyetleri açık olacağından toplumun tüm dindarları tarafından tepki gösterileceği ve bu yüzden chp’nin dine zararlı faaliyet yürütemeyeceği dahi bazı çevrelerce hesaplanmaya başlandı.
Diyanet, ilahiyat ve ihl’ler, eski güvenirliklerini yitirdi. Bu kurumların tarihinde, hiç böyle sinsi ve tehlikeli bir dejenerasyon görülmedi.
Diyanet, ılımlı İslam proğramını, önümüzdeki çıkaracağı son kitaplarla tamamlayacak. Bu faaliyetleri yapanlar, chp’nin atadığı insanlar değil! Bu icraatlardan geri dönüş mümkün değil artık!
Diyanet kanununa, her türlü tepkiye rağmen dinin etkisini ortadan kaldıran çok tehlikeli maddeler kondu. Diyanet, tarihinde ilk defa, 2018 Nisan ayında talak, nikah ve muamelat sorularının cevaplamayı yasaklayan genelge çıkardı. Bunun ne anlama geldiğini düşünün! Hayata dair dini ahkama Diyanet karışmaz, hatta, din hayattan çekilmiştir, demektir bu!
Bu uygulama, kısmen fiili olarak 1940 yıllarda Diyanet tarihinde vaki olduysa da bu iş böyle genelgeye bağlanmamıştır. Ve o dönemde dine saygılı Gerçek hocalar bu işe tatbikatta mani olmuşlardır.
Ama bugün dahil, 17 seneden beri DİYK’na, tarihselci bakış açısı hakimdir. Ne tazık ki bu üzücü durumun mimarı, Ak parti’den başkası değildir.
Bunlar işletildiğinde ki -chp bunları işletecektir- Diyanet taşrada olsun merkezde olsun, devletin başka kurumlarından izin almadan dini hiç bir faaliyet yapamayacaktır. Şu an için bile, Diyanette yayınları hakkında DİYK’nun karar yetkisi (yayınlanamaz yetkisi) kaldırılmıştır.
Bir fırsat daha verelim tövbe etsinler, lafları bu faaliyetletin yanında biraz çocukça görünüyor. Zira, adamı bu yoldan döndürmezler artık, savaşta, surda açılan gediği kapatamazsınız. Dindeki bu durumu daha bilen yok ki kaal’e alan olsun.
17 senedir Diyanetin başına gelen üç başkandan ilki açıkça kuranı inkar ediyor, ikincisi açıkca hadisi inkar ediyor, üçüncüsü de fetö ocağından gelme hırıstiyanlık alimi.
Diyanet yeni yayınladığı iman esaslarını anlatan onlarca kitapta gizli gizli tarihsellik ve imansızlık dahi işleniyor, ehli sünnet inancını çiğniyor. Kitapların yazarlarının çoğu fazlurrahmancı, kalanlar da menfeaat icabı esen rüzgara boyun eğenler!
Tasavvufa ayar verecek iki cilt kitap, 17 kitap dini kavramlar serisi, bir ilmihal, bir ahlak kitabı ve polemik konusu güncel dini konular kitapları yakında piyasada olacak. 17 senedir yayınlanan tüm kitaplar gizli ılımlı islam ayarında. Eski kitaplardan hayra yarayacak nerdeyse tüm kitapları yayından kaldırdılar.
İl müftülüklerine, neredeyse ilahiyat dekanlarına bağlayacak kadar sıkı işbirliği emrettiler. İstanbuldaki her iki ilahiyat dekanı, pendik dini yk ihts merkezi md gizli tarihselci. Koskoca istanbul ulemasının gözü önünde bu böyleyse, Türkiye’nin dibini köşesini siz düşünün!
Yani, diğer ilahiyat dekanlarının pek çoğu da
tarihselci. 105 ilahiyat fakültesi ve ihl’lerin çoğu da bu zararlı faaliyetin merkezleri haline getirildi. Buralardaki düzgün inançlı hocalar da korkularından ses çıkaramıyorlar. Bir kısmı da malı götürme peşinde. Bürokrasi, dekanlık, rektörlük...
Ne yazık ki Türkiyemize bu şenaeti belli proje kapsamında bilinçli olarak işletiyorlar. Bunun telafisini kim nasıl yapacak?
Bu saate kadar bu dini şeneate gönüllü maşa olanlara, bu saatten sonra nasıl güvenilecek? Daha bu tehlikeden kamuoyunun haberi bile yok!
Aksine herkes, din diyanette çok iyi şeyler oluyor diye biliyor. Çünkü görüntüde güzel vizyonla halk kandırılıyor, alimler(!) suskun!
Tüm bunların toplamı, eşittir, “islamcılık” öylemi?!..
Bu saatten sonra doğrusu bilinçli müslümanların umudu tükenmiş durumda artık. Çünkü Diyanette, sistematik, planlı, bilinçli, sinsi ve hiyararşik bir çalışma ve kadrolaşma 17 senedir sürüyor, fetöcülük de ılımlı islam da çok sinsi bir şekilde dolu dizgin.
Görmez kurduğu İDE ile, resmi bir kurum gibi açıktan bu işleri yürütüyor. Tüm ilahiyatlarla öğrenci sözleşmesi yapıyor. Gittiği yerlerde valiler, rektörler ve ilahiyat dekanları ev sahipliği yapıyor.
Bardakoğlu riyasetinde eski dib başkanları da sıkı bir projeyle Türkiye sathında grup olarak ılımlı islam propogandası yapıyorlar. Bunlar bir yandan TDV/ 29 Mayıs Ünv/KURAMER de Kuranı peygamberi ve dini açıktan inkar eden kitaplar yayınlarken, Görmez’in İDE’si’nde de ayrıca bir oluşum kurdular, sapkın inanışları doğrultusunda toplu proğramlar yürütüyorlar.
Basın yayında az da olsa yer verildiği için, aile bakanlığının zararlı politikalarından, Sayın Reis’in Kerimesi’nin başını çektiği KADEM’in feminist faaliyetlerinden, millilikten her geçen gün uzaklaşan MEB ve kültür bakanlıkları politikalarından söz etmeye hacet duymuyoruz.
Unutmasınlar ki aile hakkında çıkarılan bu zararlı kanunların kötü sonucunu, Allah bunları çıkaranların kendi ailelerine vererek cezalandıracak, mazlumların ahı onları yakalayacaktır...
Değerli Dost, belki son fırsatta bir faydası olur, diye, birazcık da olsa sitemimiz bilinsin diye Allah için bu hususları bir hasbihal olarak, zatınızla paylaşmış olduk.
Selamlar, Allah’a emanet olunuz!
|