Zohar’da, Yaratan’ın arzusunun O’nun bilgeliğini dünyadan gizlemek olduğu yazar,
ancak dünya Mesih günlerine yaklaştıkça, çocuklar bile O’nun sırlarını ifşa edecekler.
Geleceği görüp, inceleyebilecekler ve o zaman geldiğinde O Kendisini herkese ifşa
edecek.
Raşbi, ön-sürgün döneminin son Kabalisti idi; dolayısıyla, Yukarıdan Zohar Kitabı’nı
yazmak için izin verilmişti.
Kabala on beş yüz yıla yakın yasaklanmıştı, ta ki Kabalist Ari (Rav İsak Luria) ortaya
çıkıp tüm Kabala’yı manevi olarak edinene dek. Çalışmalarında, Zohar’ı bize ifşa etti:
“....altıncı bin yılın 600 yılında, bilgeliğin kaynakları yukarıdan açılıp aşağıya akacaklar.”
Antik elyazmalarından birinde, Kabalist İbrahim Azulai (6.yüzyıl Milattan Sonra), şunu
buldu: “Yaratılışın 5300 (1539 yılı Milattan Sonra) yılından itibaren, herkesin açıkça
Kabala çalışmasına izin verilecek, yetişkinler ve çocuklar ve sırf bu yüzden, Kurtarıcı
gelecek.”
Günlerin sonunda yaşadığımızın bir işareti olarak, büyük Kabalist Yehuda Aşlag (Baal
HaSulam) bizim dönemimizde ortaya çıktı ve tüm Kabala’yı açık ve anlaşılabilir bir
dille, bizim ruhlarımıza uygun bir yöntem kullanarak, yorumladı.
Kabala ilminin yegâneliği, dünyamızla (yani tüm gizlilikleriyle bütün bilimler) ve
onun elementleriyle ilgili tam bilgi içermesi gerçeğinde yatar, çünkü dünyamızı kontrol
eden ve dünyamızın ortaya çıktığı kökleri inceler.
Ruh, herkesin hissettiği bir “Ben” dir. Daha yakından incelersek, ruh, bedenimize ona
hayat veren bir güç verir ki bu da “canlı” (hayvansal) bedeni yaratır. Aynı zamanda,
manevi bedenimize, “manevi” (ilahi) ruh denilen, bir arzu gücü verir ki bu da manevi
olarak gelişmemiş insanlarda hemen hemen mevcut değildir.
Fiziksel beden ve canlı (hayvansal) ruh, dünyanın ürünleridir. Bunlar, duyu
organlarımız aracılığıyla algılamamız için yeterlidirler. Manevi ruhu geliştirerek, “Ben”
in ötesini hissedebilme yeteneği kazanırız. Bu, egoist “Ben” in hükümsüzlüğünden
doğan manevi, özgecil “Ben” ortaya çıktığında olur. Dolayısıyla, ruhu bir “nokta” dan
alıp asıl kapasitesine geliştirene dek daha yoğun manevi titreşimler hissetmeye
başlarız.
Kabala’nın içsel özü, Yaratan’dan yayılan ve belli yasalara göre bize ulaşan O’nun
Işığının araştırmasıdır.
Kökler ve dallar yasası, dünyamızdaki yaratılışın tüm kısımlarını büyüyüp gelişmeye
sevk eden güçlerin çalışmalarını belirleyen yasadır. Kabala’da şöyle denir: “Aşağıda,
yukarıdaki meleği tarafından dokunulup “Büyü!” denilmeyen hiçbir tahıl tanesi yoktur.”
Dalların dili de aynı zamanda diğer dünyalarda meydana gelenler hakkında bilgi ifşa
etmeyi sağlarlar. Belli bir dünyayı dolduran yaratılanlar o dünyadaki nesneleri benzer
bir şekilde algılarlar ve böylece kendi dillerini kullanarak bilgi alış verişinde
bulunabilirler. Kişi aynı dili kullanarak, diğer dünyalarda neler olduğu hakkında
başkalarını bilgilendirebilir, ancak, aynı zamanda bunun bizim dünyamıza tekabül eden
başka bir dünyadaki nesnelerden bahsettiğini belirtmelidir. Bu, tam olarak Tora’nın
yazıldığı dildir.
Tüm dünyalar bir birine benzerdir; fark sadece yaratılmış oldukları maddesel
içeriktedir – dünya ne kadar yüksek ise maddesi o kadar “saf” tır (arı). Bununla
beraber, onların işlev ve içerik yasaları aynıdır ve her izleyen dünya bir öncekinin (kök)
kopyasıdır (dal).
Belli bir dünyayı dolduran yaratılmış varlıklar sadece o dünyanın sınırları
içindekileri algılayabilirler, çünkü duyu organları sadece o muayyen dünyayı
algılarlar. Sadece insanlar eşzamanlı olarak tüm dünyaları edinebilirler.
Edinim seviyeleri, Yaratan’ı algılamanın bir birini izleyen dereceleridir. Sanki
dünyamızdan manevi dünyalara yükselen bir merdiven oluşturuyor gibidirler. Bu
merdivenin alt basamağına “Mahsom” (bariyer) denilir. Tüm manevi güçleri bizden öyle bütünüyle gizler ki onların hiçbir algısına sahip değiliz. Dolayısıyla, biz dünyamızda
Kaynağı ve hayatın amacını bulmaya çalışırız.
|