güzel bir konu olmuş elbette düzeltilmesi gereken yerleri var.devrin zor meselelerini çözmek için ulemayı misal almak gerekir. gazali hz hicri alrıncı asrın başlarında bu zamanda helal lokma kalmadı diyor varın gerisini düşünün.nakşibendiyyede var olan bir hususu dile getirerek çözüm yollarının sadece bir tanesini ifade edeyim.
İlk sûfî müelliflerden Abdülkerîm el-Kuşeyrî ârifi “kâin ve bâin” (halk içinde iken onlardan ayrı olan kişi) diye tarif eder (er-Risâle, s. 608). “Tevhid ehli, bedenleriyle eşyada (dünyada) bulunur, ancak ruhlarıyla dünyadan ayrı olurlar” diyen Cüneyd-i Bağdâdî (bk. Serrâc, s. 432), “Bedenimle halk içindeyim, fakat ruhumla dostum olan Hak ile birlikteyim” diyen Râbia el-Adeviyye aynı düşünceyi ifade etmişlerdir. Şöhretten kaçınan ve sıradan insanlar gibi yaşamaya önem veren melâmet ehli de bu anlayışa bağlıdır. Nitekim ilk Melâmîler’den Hamdûn el-Kassâr, çalışmayı bırakıp kendini ibadete vermek isteyen Abdullah el-Haccâm’ı bundan menederek ona, “Hacamatçı Abdullah diye tanınman zâhid veya ârif Abdullah diye tanınmandan daha iyidir” demişti. Melâmet ehlinin büyüklerinden Bâyezîd-i Bistâmî, ârifin halkla ilişkilerini sıradan bir insan olarak sürdürürken gönlünün kutsiyet âleminde bulunmasını en açık mârifet alâmeti saymıştır (Sülemî, s. 156). Hücvîrî de zâhirde halkla iken bâtında Hak’la olmanın gerekliliğini önemle vurgular (Keşfü’l-maḥcûb, s. 101,
Sohbeti ve hizmeti bir tarikat esası olarak kabul eden Hâcegân silsilesinin kurucusu Abdülhâliḳ-ı Gucdüvânî, toplumla ilişkiyi kesmeden mânen Hak ile birlikte olmaya büyük önem vermiş ve bu düşünceyi “halvet der-encümen” tabiriyle ifade etmiştir. Gucdüvânî’nin halifesi Hâce Evliyâ-yı Kebîr’e göre bu şekilde kendini tam anlamıyla zikre veren bir sâlik öyle bir mertebeye ulaşır ki çarşı pazarda dolaşırken bile kendi zikrinden başka bir ses işitmez (Reşehât Tercümesi, s. 36). Bahâeddin Nakşibend, “Sizin tarikatınız hangi esasa dayanır?” sorusuna “halvet der-encümen” diye cevap vermiştir. Câmî, “Öyle adamlar vardır ki ticaret ve alışveriş onları Allah’ı zikretmekten alıkoymaz” (en-Nûr 24/37) meâlindeki âyetin bu prensibe işaret ettiğini söyler (Lâmiî, s. 419). Nakşibendiyye tarikatının temeli sohbettir. Buna göre halvette şöhret, şöhrette âfet, toplum içinde yaşamakta hayır vardır. Gönül huzuru halvetten çok sohbette bulunur (Reşehât Tercümesi, s. 36-37).
Tasavvuf literatüründe “el kârda, gönül yarda”; “kalbin halktan gāib, Hak ile hâzır olması” gibi özdeyişlerle de ifade edilen halvet der-encümen, murakabe veya zikir halindeki kişinin bir istiğrak içinde hiçbir ses işitmeyecek derecede kendinden geçmesi şeklinde açıklanır; ayrıca “nisbet-i aliyye” terkibi de bu anlamda kullanılır. Nakşibendiyye tarikatında halvet maddî ve mânevî olmak üzere ikiye ayrılır. Gerçek halvet, halvet der-encümen denilen halden ibarettir.
|