Ruhânî kelimesi Elmalı’nın beyanına göre cismânî kelimesinin zıttıdır. Ayrıca, Keşşâfü Istılâhâtü’l Fünun’da iki ayrı kaynakdan naklen, “melek ve cin gibi cesedi olmayan varlıklara denir” denilmektedir.
Buradan çıkan şudur ki; rûhânî tabiri, maddî cisim ve cesed sahibi olmayan bütün mânevî varlıklar için kullanılır. Başta semâvât ehli olan melekler, sonra yer yüzü ahalisinden olan cin ve şeytanlar (ki şeytanlar cin taifelerindendir) ve en sonda ölümle cesedini çıkarmış insan ruhlarına da ruhânî denilir. Meselâ insanlar için “falan zatın rûhaniyetinden yardım istenildi” denilir.
Yâni, ruhani tabiri farklı bir türün adı değildir. Maddî cisim sahibi olmayan, hayırlı ya da şerli bütün nevlerin ortak adıdır
Öyle olduğu için bazen ölmüş insanlar için, bazen cin taifeleri için, bazen de melekler için ruhanî tabiri kullanılır.
Çok defa melek manasını desteklemek ve meleklerin cismani olmayan manevî varlıklar olduklarını şerh etmek için kullanıldığından karıştırmaya sebeb olmaktadır. Ya melekle tamamen eş anlamlı, ya da meleğe benzer günahsız diğer bir taife zannedilmektedir. Özellikle “meleğin benzeri masum bir taife olup meleklerden şu özellikleriyle ayrılırlar” tarzında bir tarife ne Risale-i Nur’da, ne de başka kaynaklarda rastlanılmamaktadır. Yani bu tamamen bir zandan ibaret kalan bir tahmindir.
Hâlbuki Risale-i Nur’da her üç taife için kullanıldığı yerler de vardır.
1-Meselâ melek manasında kullanıldığı yerlerden biri şöyledir:
“Melaike vücudlarının ve ruhanî hakikatlarının en güzel sureti ve ukûl-ü selime (sağlıklı akıllar) kabul edecek ve istihsan edecek (beğenecek) en makul keyfiyeti odur ki; Kur'an, şerh ve beyan etmiştir. O Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan der ki: "Melaike, ibad-ı mükerremdir (değerli kullardır). Emre muhalefet etmezler. Ne emrolunsa onu yaparlar. Melaike, ecsam-ı latife-i nuraniyedirler (nurlu latif cisimlerdir). Muhtelif (çeşitli) nevilere münkasımdırlar (ayrılmışlardır).”
Emre muhalefet etmeyenler meleklerdir, cinler değil. Öyleyse bu paragrafta ruhânî kelimesini melek manasında ve melaikeyi teyid ve şerh için kullanmıştır.
2- Ruhanî tabiriyle cinlerin kasdedildiği yerler:
“Risalet-i Muhammediyeyi (asm) gaybî haber veren ve sözleri işitilen ve şahısları görünmeyen hâtif denilen ruhanîler, pek sarih (açık) bir surette Muhammed'in (asm) nübüvvetinden (peygamberliğinden) haber verdikleri gibi…” (15. Şua)
Hatiflerin cin oldukları bilinen bir konudur.
Yine kâhinlere çalışan cinlere ruhanî dediği bir yer şöyledir:
“Başta meşhur Şıkk ve Satih olarak, ruhanî ve cinn vasıtasıyla gaibden haber veren…” (15. Şua)
3- Ruhanî tabirinin insan manasında kullanıldığı yerler:
“Ne, melekûte geçen evliyaların eserinde; ne, umûrun bâtınlarına geçen İşrakiyyunun kitablarında; ne, âlem-i gayba nüfuz eden ruhanîlerin maarifinde hiç bulunmuyor.”
Diğer bir yer:
“Ehl-i kuburun (kabirdekilerin) hayat-ı ruhanîleridir (ruhanî yaşayışlarıdır).”
|