İnsan, yaratılışı itibariyle medeni bir varlıktır. Bu itibarla o, kendi başına yapayalnız yaşayamaz. İnsanlarla beraber ve bir insani cemiyet içinde yaşamaya mecburdur. Onun, toplumdan ayrılarak dağ başlarına, in ve mağaralara çekilmesi, yaratılışına aykırıdır ve onun için doğru olmayan bir tercihtir. İnsanın, birlikte yaşadığı diğer insanların ise, kendilerine mahsus birtakım istek ve tasavvurları bulunmaktadır. Keza, birtakım düşünce ve inançlara da sahiptirler. İşte bu insanlar, insanın kendilerine muvafakatini, kendileri gibi düşünüp inanmasını, kendileri gibi davranmasını isterler. Aksi halde, nefretler, düşmanlıklar, eziyet ve azablar başlar. Eğer insan onlara muvafakat edecek olursa, diğer cihetten bazı eza ve sıkıntılara maruz kalır. Yani bir kimse, içinde bulunduğu cemiyetin ferdlerine muvafakat etse de, etmese de, birtakım sıkıntı ve eziyetlerden kurtulamaz. Çünkü hakikatçi olan, hak ve hakikat olan bir yola yürüyen bir kimse; batıl ehline muvafakat edemez, etmediği için muhalefetinin sıkıntılarını yaşar. Ettiği zaman da, manen azab görür.
|