Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - Metafiziğe giriş
Tekil Mesaj gösterimi
  #3  
Alt 14.05.19, 10:41
bitter bitter isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Manevi
 
Üyelik tarihi: 07.04.15
Mesajlar: 1,137
Etiketlendiği Mesaj: 54 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Metafizik ya bu idealar oyunundan ibarettir ya da
— zihnin ciddi bir meşguliyeti ise — sezgiye varmak
için kavramları aşmak zorundadır. Muhakkak ki kav-
ramlar metafiziğin vazgeçemeyeceği şeylerdir, zira
diğer bilimlerin hepsi en mutat biçimde kavramlar
üzerinde çalışır ve metafizik öbür bilimleri aşacak de-
ğildir. Fakat metafizik, kavramları aştığı ya da en
azından, mutat biçimde kullandığımız kavramlardan
hayli farklı olanları — sezginin uçuveren formlarının
kalıbına girmeye hazır, esnek, hareketli ve akışkan
temsiller demek istiyorum — yaratmak üzere kaskatı
kesilmiş ve hazır kavramlardan yakasını kurtardığı
zaman tam manâsıyla kendisi olur. Bu önemli nokta-
ya ilerleyen sayfalarda tekrar döneceğiz. Süremizin
bize bir sezgide doğrudan doğruya takdim edilebil-
miş olduğunu, imgeler aracılığıyla dolaylı bir şekilde
bize telkin edilebilmiş olduğunu, ama — "kavram"
kelimesine kendine özgü anlamı verilirse — kavram-
sal bir temsile hapsedilmiş olamayacağım gösterdiği-
miz yetsin.
Bir an içinden bir çokluk/çeşitlilik meydana ge-
tirmeyi deneyelim. Bu çokluğun terimlerinin, herhan-
gi bir çokluğun terimleri gibi ayrı ayrı durmak yerine
birbirlerinin alanına girdiklerini, bir imgelem çabasıy-
la akan süreyi dondurabileceğimizi, o surette birbiriy-
le yan yana gelen parçalara bölebileceğimizi ve parça-
ların hepsini kesinlikle sayabileceğimizi, ama bu işle-
min bizzat süre üzerinde değil, süreye dair donmuş
hatıra üzerinde, sürenin hareketliliğinin arkasmda bı-
raktığı iz üzerinde gerçekleştirildiğini eklemek gere-
kecektir. O halde itiraf edelim ki burada bir çok-
luk/çeşitlilik varsa bu, başka hiçbir şeyin çokluğuna
benzemez. Öyleyse, sürenin birliği vardır mı diyece-
ğiz? Şüphe yok ki birbirine uzanan unsurların bir sürekliliği, çokluk/çeşitlilik kadar birliğe de dâhil olur,
ama bu hareketli, değişen, renkli, canlı birlik, saf birlik
kavramının sınırlandırdığı soyut ve boş birliğe pek
benzemez. Bundart, sürenin, hem birlikle hem de çok-
lukla tanımlanması gerektiği sonucunu mu çıkaraca-
ğız? Fakat tuhaf olan şey, iki kavramı bir arada farklı
şekillerde boş yere manipüle ve kombine edecek, do-
zunu ayarlayacak olmam, kavramlar üzerinde en ince
zihinsel kimya işlemlerini beyhude uygulayacak ol-
mamdır: Süre hakkında sahip olduğum yalın sezgiye
benzer herhangi bir şeye asla erişemeyeceğim. Oysa ki
bir sezgi çabasıyla kendimi sürenin içine yerleştirsem,
onun nasıl da birlik, çokluk ve daha başka birçok şey
olduğunu derhal fark ederim. Bu çeşitli kavramlar o
halde, sürenin çok sayıdaki noktadan dıştan görülme-
si idi. Ne ayrı ne de birleştirilmiş kavramlar bizi, biz-
zat sürenin içine nüfuz ettirdi.
Bununla birlikte, biz yine de sürenin içine nüfuz
ederiz ve bu yalnızca bir sezgiyle olabilir. Bu bakım-
dan, "ben"in süresine dair, yine "ben" tarafından edi-
nilecek içsel ve mutlak bir bilgi mümkündür. Ama, şa-
yet metafizik burada bir sezgi ilan eder ve ona erişebi-
lir ise, bilimin onda bir analiz yapmasına hiç hacet
yoktur. Ve ekoller arasındaki tartışmaları ve sistemler
arasındaki çatışmaları burada doğuran şey de analizin
rolüyle sezginin rolü arasındaki bir bulanıklığı/bir
karıştırmadır.
Diğer bilimler gibi psikoloji de esasen analizle ça-
lışır. Ona önce yalın bir sezgide verili olan "ben"i du-
yumlara, duygulara, temsillere, ve bu nevi ayrı ayrı
incelediği şeylere çözümler. Demek ki "ben"in yerine
psikolojik olgular olan unsurların bir dizisini ikame
eder. Ama bu unsurlar, parçalar/kısımlar mıdır? Bütün
mesele budur ve insanm kişiliği probleminin sık sık çözümsüz kalan terimler halinde ortaya konması da
işin içinden sıyrılmış olmak içindir.
Her psikolojik durumun tek bir kişiye ait olması
itibariyle bir kişiliğin bütünlüğünü yansıttığı itiraz gö-
türmez. Ne kadar yalın olursa olsun, bir geçmişi ve
şimdisi olan varlığın geçmişini ve şimdisini örtük şe-
kilde içinde barındırmayan, soyutlama ya da analiz
çabasından bambaşka bir yolla o varlıktan ayrılabilen
ve bir "durum " oluşturabilen duygu yoktur. Fakat, bu
soyutlama ya da analiz çabası olmaksızın, psikoloji bi-
liminin gelişmesinin mümkün olmayacağı da hiçbir
itiraza yer bırakmaz. Psikologun, bir psikolojik duru-
mu az çok bağımsız bir entite seviyesine yükseltmek
üzere koparıp ayrı bir şey halinde ele aldığı işlem ne-
den ibarettir? Psikolog, kişinin, bilinen ve ortak terim-
lerle ifade edilemeyecek olan özel renklerini ihmal et-
mekle işe başlar. Böylece baştan basitleştirilmiş olan
kişide, ilginç bir incelemeye konu olmaya hazır falan
ya da filan veçheyi tecrit etmeye çalışır. Meselâ, gön-
lünü birine kaptırma mı söz konusudur? Benim gön-
lümü kaptırmamı sizinkinden farklı kılan şeyi, bende
dile getirilemez olan nüansı bir kenara bırakacaktır;
sonra da bizim kişiliğimizin belirli bir objeye doğru yö-
neldiği harekete dikkatini yoğunlaştıracaktır; bu tavrı
tecrit edecektir, ve bağımsız bir olgu seviyesine çıka-
racağı şey de, kişinin bu özel veçhesi, iç hayatın hare-
ketliliğine bu açıdan bakılması, somut gönül kayması-
nın bu "şema"sıdır. Burada, Paris'ten geçen ve meselâ
Notre-Dame'm çan kulelerinden birinin bir krokisini
çıkaran sanatkârın çalışmasına benzer bir çalışma var-
dır. Toprağa, muhite, bütün Paris'e vb.'ne bir o kadar
ayrılmazcasma bağlı bulunan kule, katedral binasına
da bağlıdır. Kuleyi koparmakla işe başlamak gerekir;
Notre-Dame'm bütünlüğünde sadece bu kulesi olan belirli bir cephesi çizgilere dökülecektir. Kule de ger-
çekte, özel istiflenişiyle ona formunu veren taşlardan
meydana getirilmiştir; ama desinatör (tersimatçı), taş-
larla ilgilenmez, sadece kulenin siluetini çizer. Öyley-
se, eşyanın içsel ve reel tanziminin yerine dışsal ve şe-
matik bir yeniden inşayı kor. Öyle ki onun çizimi so-
nuç olarak objeye belirli bir açıdan bakışa ve bir tem-
sil edilme şeklinin seçilmesine tekabül eder. Psikolo-
gun, vasıtasıyla, kişinin bütünlüğündeki bir psikolojik
durumu özetlediği işlem de tamamen aynı şeydir. Bu
tecrit edilmiş psikolojik durum, olsa olsa bir krokidir,
yapay bir yeniden terkip etmenin başlangıcıdır; bu,
özel olarak ilgi duyulmuş ve işaretlemek/not etmek
üzere özen gösterilmiş belirli bir elemanter veçhesi al-
tında göz önünde bulundurulmuş "bütün"dür. Bir
parça/kısım değil, bir unsurdur. Parça parça/kısım
kısım görme yoluyla değil, analiz yoluyla ulaşılmış bir
şeydir.
Şimdi de desinatör, Paris'i bilmeyen birine hatır-
latma notu olarak, krokilerin hepsinin altına mutlaka
"Paris" yazacaktır. Ve kendisi Paris'i gerçekten gör-
düğünden, bütüne kaynak teşkil eden sezgisinden
hareketle ayrıntılara doğru inerek onların konumunu
krokisinde bulacak ve böylece kroki paftalarını birleş-
tirecektir. Fakat bu işlemin tersini gerçekleştirmenin
herhangi bir yolu yoktur; istediğiniz kadar mükem-
mel olsun sayısız krokiyle bile, onları birleştirmek ge-
rektiğini belirten "Paris" kelimesiyle bile, evvelce sa-
hip olmadığımız bir sezgiye yükselmek ve şayet Pa-
ris'i hiç görmediysek o şehrin bir izlenimini elde et-
mek imkânsızdır. Çünkü burada bütünün kısımlarıy-
la/parçalarıyla değil, onun hakkında tutulmuş notlar-
la/işaretlerle iş görülür. Kendimize daha çarpıcı bir
örnek, notasyonun/işaretlemenin daha mükemmelen sembolik olduğu bir durum seçmek üzere, bana tesa-
düfen karışık bir sıraya konmuş olan, hiç bilmediğim
bir şiirin bileşiminde yer alan harflerin gösterildiğini
farz edelim. Eğer harfler şiirin parçalarıysa, onlarla
mümkün farklı sıralamalar deneyerek, bir çocuğun
yapbozu tamamlamaya uğraştığı gibi, şiiri yeniden
kurmaya teşebbüs edebilirim. Ama orada bunu bir an
bile aklımdan geçirmezdim, çünkü harfler, oluşturucu
kısımlar değil, bambaşka bir şey olan kısm î ifadelerdir.
Bu nedenle, eğer şiiri biliyorsam, harflerin her birini
ona düşen yere koyarım ve hepsini sürekli bir çizgiy-
le tekrar birbirine zahmetsizce bağlarım, oysa ki bu-
nun tersi olacak işlem imkânsızdır. Tersi olacak işle-
me kalkışabileceğimi sandığımda bile, harfleri uç uca
koyduğumda bile, aklıma yatan bir manâyı kendi ka-
famda tasarlamakla işe başlarım: demek ki kendime
bir sezgi verir ve ifadeyi meydana getirecek eleman-
ter simgelere de o sezgiden inerek gelmeyi denerim.
Sembolik unsurlar üzerinde uygulanmış işlemler yo-
luyla şeyi yeniden yeniden kurma fikri bile, tek başı-
na öyle bir saçmalık içerir ki kişinin aklına ancak, şe-
yin parçalarıyla/fragmanlarıyla değil, sembolün par-
çalarıyla iş görüldüğünün farkına varılmasıyla gele-
cektir.

.
Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147