Allah vardır demek bir şey değildir. Sende Allah var mıdır yok mudur?
Allah vardır demek bir şey değildir. Sende Allah var mıdır yok mudur önemli olan budur.
Aşkın varlığına inanan ile inanmayanın bir farkı yoktur. Farkı aşık olanlar atar.
Merhamet, adalet, şefkat, hoşgörü, yumuşak huyluluk, affedicilik gibi ilahi vasıflar kendisine inanacak akıllara değil, kendisini barındıracak gönüllere müştak ve meftundur.
Dünkü yazımızda demiştik ki; Dinden gaye inanmak değil sevmektir. Çamurun içinde güneşin varlığına inanan ile inanmayan iki kişinin tutuştuğu kavgada kıymetli olan inanan değildir.
Mesele dünya çamurundan kurtulup yükselmektir.
Mesele bataklıktan kurtulmaktır, kuyudan çıkmaktır.
Dışarıda güneş vardır diyen ile yoktur diyenin cedelleşip kuyuda debelenmelerinde hayır yoktur ve inananın inancı iman değildir. Güneşe ve gökyüzüne aşık olanlar bilakis tartışmazlar, göklerin melekutuna ermenin sırlarını ararlar.
Ateist ile inançlı gökler hakkında tartıştığında gök ehli ikisini de tiksinerek seyreder.
Şeytan için de durum aynıdır. Şeytanın varlığına ya da yokluğuna inanmak şeytan için bir şey ifade etmez, o ister ki kişi onu çok sevsin ve onda yok olup şeytanlaşsın. Şeytan ister ki kişi bedenini ona teslim edip kullandırsın, insi şeytan olsun. İşte bu kulluktur. Şeytana kul olmak...
Rabbimiz şeytani bir varlığa dönüşmemizi istemez, bilakis Rabbani olmamızı ister.
"Öğrenip talim ettiğiniz ve ders edindiğiniz kitap gereğince Rabbaniler olunuz!" ALİ İMRAN:79
Biz kelime-i şehadet getirirken "Eşhedu en la ilâhe..." diye başlarız. Eşhedu; şahidim demek, müşahede ediyorum, görüyorum demek... "Allah’tan başka ilah olmadığını görüyorum."
Nerde görüyorsun? “Kendimde, gönlümde!”
Sen daha gönlünü görmüyorsun. Gönlün ne olduğunu bile bilmiyorsun. Gönlünü dünyayla, makamla, egonla, aklına, nefsinin arzu ve istekleriyle, bedeninin zevklerine esir olmuş ve hayvani suretlerle doldurmuşsun. Orda Allah’ı nasıl görüyorsun?
Şehadet, Allah’a şahit olmakla başlar. Hayatın dışına ittiğin, göklerin ötesine konumlandırdığın bir Allah’a şahit olamazsın. Allah’a önce kendi üzerinde şahit olacaksın. Kendi fiillerinde, kendi varlığında, kendi sıfatlarında... Ve sana olan muamelesinde... Esmasını tatman, hissetmen lazım... Her an aşkıyla o sana muamele ediyor, bunu görmeli, buna şahit olmalısın ki şehadet getirmiş olasın.
Ve şehadet, resule iman edip teslim olarak ve ben yokum sen varsın deyip nefsini susturup aradan çıkarmakla devam eder.
Rabbimiz ayette "Allah'ın resulü içinizdedir" der. Sadece içimizde olan elçinin dışımızda karşılığını gördüğümüzde ona iman edip teslim olabiliriz. Bu manada bir peygamber varisi mürşid-i kamil görüp onun üzerinden şahit olmayanların şehadetlerinde noksanlık vardır.
Evet! Eskilerde din yaşanırdı, Allah tadılır ve yaşanırdı ve din Allah ile yaşanırdı. Peygambere tabi olunur, teslim olunur, aşık olunur, tadılır, giyilir ve yaşanırdı. Uzaktan uzağa bilmeyle, inanmayla olmaz bu işler.
|