yukarıda vefki verilen tarzda yapılmış vefk türlerini tasvib etmiyorum.bu tür vefler caiz görmüyorum. ayetler açık ve net yazılmalı rakam ve sayılardan oluşmamalıdır. cenabı hakkın nazil ettiği kalıbta hiç bir kısatma yapılmadan olduğu gibi yazılmalıdır. ayetlerin orjinali bozulmamalıdır. ibni arabi eserlerine gelince ba husus eserler ancak ehlince anlaşılabilecek rasihun ulema tarafından ele alınmalıdır. ibni arabi eseleriyle ilgili sekr halinde yazıldığı bu sebeple avamın seviyesinde olmadığı aşikardır. fetavayi hindiyye,dört mezhebin islam fıkhı dib fetvaları remz ve işaretlerle yazılmış tılsım türündeki vefkleri kabul etmemişlerdir. inşaallah bir kaç gün içerisinde bu konuda imam nevevi, ibni hacer vb alimlerin görüşlerini paylaşmaya çalışacağım.
bu arada hiç bir kardeşimi burada suçlamış değilim. hiç bir kimseyi büyücü yada kahin yerine koymadan fıkıh dairesince kaynaklardaki bilgileri paylaşmaya çalışıyorum. Allah a emanet olun. saygı ve selamlarımla.
Sözlükte “uyum; uygun, münasip” anlamındaki vefk, harflerin tek olarak veya terkip halinde özelliklerini (havas) konu edinen hurûf ilminin bir koludur ve harf ile rakamların birtakım sihrî anlamlar taşıdığı düşüncesine dayanır; bir tabloda yer alan kare veya dikdörtgen kutucuklar içine belirli zaman ve şartlarda belli kurallarla sayılar, sayı değerindeki harfler, kelimeler ya da hepsinin beraber yazılmasıyla elde edilir. Kaynaklarda vefkin etkili olması için değişik yol ve yöntemlere yer verilir. Bunlar harflerin, rakamların, isimlerin, günlerin sihrî özelliği, vefklerin mertebeleri, sayı ve harflerin tabiatı ve nitelikleri şeklinde özetlenebilir. Sağdan sola, yukarıdan aşağıya veya bir köşeden diğer köşeye kutucuklardaki sayıların toplamı birbirine eşitlendiğinden bu işleme vefk adı verilmiştir. En yaygın olarak 3 × 3, 4 × 4, 5 × 5’li kareler kullanılır. Buna göre kullanılacak kelime veya isimlerin ebced hesabıyla belirlenen rakam değerleri çeşitli sayılara ayrılarak kareler içine yerleştirilir. Sayılar soldan sağa veya yukarıdan aşağıya toplandığında kelimenin sayısal değeri elde edilmelidir. Bu düzenlemeyle vefkin konusu olacak kelime, isim, âyet veya sûrenin sayıların toplamı kadar tekrarlanmasıyla bir gizli gücünün ortaya çıkarıldığı kabul edilir. Bazan rakam yerine harfler kullanılır. Vefk, kareler içine insanların ümit ve isteklerine uygun harfler ve şekiller yazarak dileklere kavuşturma ve kötülüklerden uzaklaştırmaya güç kazanmak için yapılır. Gizli ve gizemli güçleri içerdiğine inanılan vefke büyü bozma, iki kişi arasında aşk ve muhabbet sağlama, eşler arasında sevgiyi arttırma veya nefreti tesis etme, evlenemeyen kızların kısmetini açma, çocukların sebepsiz korkularını önlenme, hastalık veya felâketten kurtulma gibi amaçlarla da başvurulur.
İslâm öncesinde Araplar’ın çok ilgilendiği vefkin İslâm coğrafyasına Hint’ten veya Sâbiîler’den geçtiği tahmin edilmektedir. Kaynaklarda Sâbit b. Kurre’nin vefklere dair bir eserinden söz edilir ve onun dokuz hâneli vefklerle yetinmeyip on altı, yirmi beş, otuz altı ve daha fazla hâneli tabloların nasıl teşkil edileceğini gösterdiği belirtilir. Yahudi Abraham ben Azra’nın Safer haşem adlı eserinde Tanrı’nın adıyla vefk arasında ilişki kurulur. Kur’an ve hadislerde vefk veya onu çağrıştıracak herhangi bir ifade geçmez. İslâm kültüründe vefklerin ilk örneklerine Câbir b. Hayyân ve İhvân-ı Safâ’da rastlanmaktadır. Câbir Kitâbü’l-Mevâzin’inde Belinus’a (Tyanalı Apollonios) atfedilen bir vefkten bahseder; bu vefkin iki bez parçasına yazılıp doğum sancısı çeken kadının ayaklarının altına bağlanması durumunda doğumun kolaylaşacağının ileri sürüldüğünü söyler. İḫvân-ı Ṣafâ Risâleleri’nde dokuz sütunlu dörtgenlere kadar vefklerin oluşturulduğu, vefk tablosunun doldurulmasının satranç taşlarının hareket tarzı ile tasvir edildiği görülür. Daha sonraki dönemlerde Ahmed b. Ali el-Bûnî tarafından kaleme alınan Şemsü’l-maʿârifi’l-kübrâ ile Kitâbü’d-Dürri’l-manẓûm fî ʿilmi’l-evfâḳ ve’n-nücûm adlı eserlerde vefk hakkında bilgi verilir. Bûnî’nin eserlerinde dört hâneli vefkler hâkimdir. Bu eserlerdeki yeniliklerden biri de kutucuklara yazılan rakamların artmasıdır. Vefklerde hânelerin doldurulma şartları, hânelerdeki her rakamın aynı miktarla yükseltilmesi veya bir aritmetik seri teşkil edilmesidir. Seyyid Süleyman el-Hüseynî’nin Kenzü’l-ḫavâṣṣ’ında özellikle esmâ-i hüsnâ ile yapılan vefk örnekleri yer almaktadır. Gazzâlî, el-Münḳıẕ mine’ḍ-ḍalâl adlı eserinde buna benzeyen ve aynı maksatla kullanılan bir vefki filozofları eleştirmek amacıyla tasvir eder. Onunla ilgisi bulunmadığı halde sonradan bu vefk “Gazzâlî Hâtemi” diye anılmıştır.
Vefkler umumiyetle şu şekilde tertip edilir: Yön verici unsur olarak bir kelime, özellikle de Allah’ın isimlerinden biri sessiz harflerine ayrılarak vefkin üst hânelerine yazılır. Ardından her biri kaydırılıp hânelere yerleştirilir. “el-Vefku’l-harfî” adı verilen bu vefkteki harflerin ebced hesabıyla sayı değerleri söz konusu hânelere yerleştirilmek suretiyle de “el-vefku’l-adedî” elde edilir. Bunların ebceddeki sayı değerleri en üst sıradaki hânelere yazılır. Öteki sıralar diğer rakamlarla doldurulur.
Vefkler felekî, vasatî ve süflî kısımlarına ayrılır. Felekî olduğunda harfî, ulvî, tabiî, ruhanî ve hakikî; vasatî olduğunda lafzî; süflî olduğunda ise rakamî-hattîdir. Tasrif hususiyeti itibariyle vefkler sadece harf ve isimlerle yapılanlar ve harfî ve adedî olanlar diye üçe ayrılır. Birincisine gizli ilim erbabı (erbâb-ı havâfî) ilgi göstermektedir. Eflâtun’a nisbet edilen Ḫâfiyetü Eflâṭûn, Semûr el-Hindî’ye nisbet edilen Ḫâfiyetü Semûr el-Hindî ve Ca‘fer es-Sâdık’a nisbet edilen el-Ḫâfiyetü’l-Caʿferiyye (Kitâbü’l-Cefr) bu türde yazılmış eserlerdir. İkincisine güneş sistemiyle ilgilenenler (erbâb-ı şümûs) alâka duyar. Şemsü’l-maʿârif, Şemsü’l-âfâḳ, Kenzü’l-esrâr fî keşfi’l-esrâr gibi eserlerde buna riayet edilmiştir. Daha karmaşık olan üçüncüsüne her iki gruptan bazı kişiler ilgi göstermektedir; Ṭavâliʿu’l-eşrâḳ fî vażʿi’l-evfâḳi’l-ʿadediyye, Keşfü’l-esrâri’l-ḫafiyye fî vażʿi’l-evfâḳ gibi eserler bu türde yazılmıştır (Risâle fî haḳḳı ʿilmi’l-vefḳ, vr. 3-4). Vefki oluşturan karelerin içinde sayılar varsa sayı vefki, harfler varsa harf vefki diye adlandırılır. Yine vefkler her sırasında yer alan kare sayısına göre üçlü, dörtlü, beşli, altılı, yedili şeklinde isimlendirilir. Ayrıca vefklere bulundukları gruba göre toprak, hava, ateş ve su vefki; bağlı oldukları gezegene göre güneş vefki, ay vefki ... diye ad verilir. Vefklerin bunların dışında birçok çeşidi vardır. Üçlü bir vefk karesinin içinde dokuz, dörtlü vefk karesinin içinde on altı, beşli vefk karesinin içinde yirmi beş, altılı vefk karesinin içinde otuz altı ve yedili vefk karesinin içinde kırk dokuz kare bulunur. Amaç doğrultusunda bu vefk kutucuklarının içine yazılan sayı veya harflerin de özel bir yerleştirme düzeni vardır. Bu düzen dileğe göre belirlenir. Meselâ dilek iyilik ya da hayır için tutulmuşsa çift olan sayılar (müzevvecât) veya bunların karşılığı harfler büyük karenin dört köşesindeki küçük karelere yazılır. Amaç kötülük yapmaksa tekler (müfredât) kullanılır. Hem hayır hem şer isteniyorsa her ikisi de kullanılır. Vefklerde kullanılan mürekkep misk ve safranın gül suyu içinde ezilmesiyle yapılır. Bu mürekkep bütün havas yazımlarında aynıdır. Vefk uygulamalarının vazgeçilmez malzemelerinin biri de tütsüdür. Vefkin konusu, hatta vefk yapılacak kişinin yıldızı da bu hususta belirleyicidir. Vefkler genelde kâğıda yazılır. Fakat özel durumlarda demir, taş, cam ve başka malzemeler üzerine de yazılabilir. Önemli olan üzerinde vefk yapılacak malzemenin yeni, temiz ve daha önce kullanılmamış olmasıdır. Üçlü vefkin (müselles) dört köşesindeki harflerin soldan sağa dizilmesiyle oluşan şekle bedûh denir (bk. BEDÛH).
Fal, kehanet, astroloji, matematik ve astronominin verilerinden yararlanılarak yapılan bir tılsım türü olan vefkin temelinde harf ve rakamların özel güçlere ve niteliklere sahip olduğu inancı yatmaktadır. Bu sanal bilgi dalı, mitoloji ve düzenli bilgi öncesine ilişkin bir uygulamadır. Hint, Sumer ve Bâbil toplumları gibi Araplar da halk kültüründe bunu yaşatmıştır. İslâmî dönemde ulemâ cevaz vermese de bu uygulamalar halk arasında devam edegelmiştir. İslâm inancına göre bütün yaratıklar Allah’ın emir ve kanunlarına boyun eğmekte, âlemin işleyişi Cenâb-ı Hakk’ın koyduğu kanunlara göre yürümektedir. Gayb âlemiyle irtibat peygamberler ve onların getirdiği vahiyler yoluyla olmaktadır. Dolayısıyla sünnetullahı göz önünde bulundurmayan bu tür uygulamaların ciddiye alınması ve bu yolla ortaya konan iddiaların onaylanması dinen doğru değildir.
Vefk meselesi dinî literatürde yer almamasına ve din âlimlerince reddedilmesine rağmen folklorda ve halk inançlarında yaşatılmış, konu havas literatüründe yer almış ve bu uygulama devam edegelmiştir. Konuyla ilgili yazılan onlarca eser bulunmaktadır. Örnek olarak Abdülcebbâr el-Harakī’nin Risâle fî aʿdâdi’l-vefḳ (et-Telḫîṣ fî ʿadedi’l-vefḳ) (Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 4843/2), Ebü’l-Vefâ el-Büzcânî’nin Risâle fî terkîbi ʿadedi’l-vefḳ fi’l-murabbaʿât (Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 4843/3), İmâdüddin Yahyâ b. Ahmed el-Kâşî’nin Risâletü’l-vefḳ (Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 2794/1, 2), Nasîrüddîn-i Tûsî’nin Risâle fî eşkâli’l-vefḳ (Köprülü Ktp., Fâzıl Ahmed Paşa, nr. 1589), Ebû Abdullah el-Vanî’nin, Sâʿatü’ş-şühûr ʿalâ vefḳi’l-bürûc (Süleymaniye Ktp., Cârullah Efendi, nr. 1581) ve Kadızâde Ömer b. Muhammed b. Ömer b. Süleyman Yozgadî’nin Risâle-i Vefk adlı eserleri sayılabilir. Ayrıca müellifi bilinmeyen şu risâleler de bu konuyla ilgilidir. Risâle fi’l-vefk (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 118, 6467), Vefḳu’l-müs̱elles̱ ve’l-muḫammes (Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 2265/5), el-Fevâʾidü’l-müteferriḳa fi’l-vefḳ ve’l-ḫavâṣ (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3671/7), Hâl-i Vasat Vefk-i Muhammesin Târifine Dair Manzûme (Süleymaniye Ktp., Reşid Efendi, nr. 1031-1032); el-İrşâd ilâ vefḳi’l-aʿdâd (Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 4801), Münteḫabü künhi’l-murâd fî vefḳi’l-aʿdâd (Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 2801), Risâle fî ḥaḳḳı ʿilmi’l-vefḳ ve şürûṭihî ve envâʿihî ve ḫavâṣṣih (bk. bibl.), Risâle fî ʿilmi’l-vefḳ (Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 1863/04), Risâle fi’l-vefḳ (Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 4801/08; Cârullah Efendi, nr. 1539/04; Lâleli, nr. 3720/06), Risâle fî vefḳi’l-ʿarażî (Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 1444/2).
BİBLİYOGRAFYA
Tehânevî, Keşşâf (Dahrûc), II, 1801; Kāmus Tercümesi, III, 1031-1032; Gazzâlî, el-Münḳıẕ mine’ḍ-ḍalâl, Beyrut 1408/1987, s. 85; Ahmed b. Ali el-Bûnî, Şemsü’l-maʿârifi’l-kübrâ, Beyrut, ts. (el-Mektebetü’s-sekāfiyye), I, 35; Taşköprizâde, Miftâḥu’s-saʿâde, I, 395; İbn Binti Ebû Saîd, Müstevcibü’l-meḥâmid fî Şerḥi Ḫâtemi Ebî Ḥâmid, Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 5389, vr. 109a-145b; Abdurrahman b. Muhammed el-Bistâmî, Şemsü’l-âfâḳ fî ʿilmi’l-ḥurûf ve’l-evfâḳ, Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 2807, vr. 74a vd.; Deyrebî, Kitâbü’l-Mücerrebât, [baskı yeri ve tarihi yok], s. 41, 78; Yûsuf Muhammed el-Hindî, el-Cevherü’l-ġālî fî ḫavâṣṣi’l-müs̱elles̱ li’l-Ġazzâlî, Kahire, ts. (Mektebetü’ş-Şeyh Abdülmün‘im es-Sabrî el-Kütübî), s. 10-38, 44-52; Risâle fî ḥaḳḳı ʿilmi’l-vefḳ ve şürûṭihî ve envâʿihî ve ḫavâṣṣih, Süleymaniye Ktp., Osman Huldi Öztürkler, nr. 54, vr. 3-9; Sıddîk Hasan Han, Ebcedü’l-ʿulûm, Beyrut, ts. (Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye), II, 79; Seyyid Süleyman el-Hüseynî, Kenzü’l-havâs, İstanbul 1341, s. 5-46; Yusuf Çakar, Gizli İlimler, İstanbul 2005, s. 240-252; J. Ruska, “Vefk”, İA, XIII, 256-258.
[IMG]
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...][/IMG]
ihlas süresi vefki
İbn Hacer el-Askalanî, alimlerin şu üç şartın bulunmasıyla rukyenin caiz olacağı üzerinde görüş birliği içerisinde olduklarını bildirmektedir:
a) Allah Teala'nın kelamıyla (âyetlerle), isimleri veya sıfatlarıyla olması;
b) Arap diliyle veya başka bir dille anlaşılır olacak şekilde yapılması;
c) Yapılan rukyenin bizzat faydasının dokunduğuna değil, umulan faydanın Allah Teâlâ tarafından gönderildiğine inanılması (Fethul-Barî, X, 206).
islam ansiklopedisi rukye maddesi
Rukye, mubah, haram ve şirk olmak üzere üş çeşittir.
1- Mubah olan Rukye: Kur'ân-ı Kerim'den ayetlerle Allah Teâlâ'nın isim ve sıfatlarıyla, arapça ve anlamı anlaşılır bir dille yapıldığı takdirde mubahtır. Hz. Aişe (r.anh)'dan rivâyet edilen bir hadis-i şerifte şöyle denilmektedir: "Rasûlüllah (s.a.s) son hastalığında muavvizeteyni okuyup kendisine üflüyordu. Hastalığı ağırlaştığı zaman onları okuyarak üzerine üflüyor ve onların bereketi için elini meshediyordum" (Buharî, Tıb, 32; Müslim, Selâm, 51-52).
Yine Hz. Aişe (r.anh) Rasûlüllah (s.a.s)'ın hastalığından bahsederken şunları söylemektedir: "Rasûlüllah (s.a.s) yatağa düştüğü zaman, İhlas süresi ve Mu'avvizeteyn'in tamamını okuyarak avucuna üfledi ve sonra elleriyle yüzünü ve vücudunun elinin yetiştiği her tarafını meshetti" (Buharî, Tıb, 39).
Yine akrep sokmasına karşı Fatiha ile rukye yapıldığına dair hadis varid olmuştur (Buharî, Tıb, 33). Ve yine Rasûlüllah (s.a.s)'ın hastalanan bazı kimselere, Mu'avvizeteyn okuyup, onları sağ eliyle meshettiği ve peşinden de şöyle söylediği rivâyet edilmektedir "Ey insanların Rabbi olan Allah'ım hastalığı gider; buna şifa ver. Şifa veren yalnız sensin. Senin şifandan başka şifa yoktur. Hastalık bırakmayan şifa ver" (Buhari, Tıb, 37).
Bu anlamda rivâyet edilen hadisler çoktur. Bazı alimler Rasûlüllah (s.a.s)'in; "Göz değmesi ve hummanın dışında rukye yoktur" (Buharî, Tıb, 17) hadisine dayanarak, göz değmesi, yılan ve akrep sokması dışında rukyenin caiz olmadığı kanatine varmışlardır. Ancak diğer bazı alimler de bu hadisin, rukyenin en fazla faydalı olacağı anlamına sarfedildiğini, "Zülfikardan başka kılıç yoktur" sözüne kıyas yaparak cevaplandırmışlardır. Çünkü diğer hadislerde görüldüğü gibi, Rasûlüllah (s.a.s) başka şeyler için de rukyeye cevaz vermiştir.
2- Haram olan rukye: Anlaşılmaz sözler, anlamsız kesik harfler, bilinmeyen isimler, bilenlerin Arapçadan başka bir dille rukye yapması, demir, tuz kullanarak veya ip bağlayarak rukye yapılması haram kılınmıştır. Fayda verdiği tecrübe edilmiş uygulamalar bunun dışındadır.Şabir (r.a)'dan şöyle rivayet edilmektedir:
"Rasûlüllah (s.a.s) ruky'e yapılmasını yasakladı. Amr ibn Hazm'ın çocukları gelip şöyle dediler: "Ya Rasûlüllah! Biz bir tür rukye yapardık ve onunla akrep sokmalarına karşı korunurduk". Rasûlüllah; Ona dönün onda bir kötülük görmüyorum. Sizden her kim kardeşine fayda vermeye güç yetirirse ona faydalı olsun" (Müslim, Selam, 63) demişti. el-İzz b. Abdüsselam'dan anlamı bilinmeyen harflerle yapılan rukye sorulduğu zaman, küfrü gerektirecek anlamlar içerip içermediğinin bilinmemesinden dolayı buna cevaz vermemiştir.
3- Şirk olan Rukye: Allah Teâlâ'dan başkasına dua ederek, sığınarak veya yardım dilenerek yapılan rukye, şirktir. Meleklerin, peygamberlerin, cinlerin ve benzeri varlıkların isimleriyle rukye yapmak gibi... Bunların tamamı Allah Teâlâ'ya şirk koşmaktır. Nitekim Rasûlüllah (s.a.s) şöyle buyurmaktadır: "Efsun, nazarlık boncuklar, ve muhabbet için yapılan muhabbet muskaları şirktir" (Ebu Davud, Tıb, 17; İbn Mace, Tıb, 39; Ahmed b. Hanbel, I, 381). Yine; "İçinde şirk bulunmayan şeyle rukye yapmakta bir kötülük yoktur" (Müslim, Selam, 64) buyurmaktadır. İbn Hacer bu konuyu şöyle açıklamaktadır: "Bazı rukyelerde şirk bulunmaktadır. Çünkü onu yapanlar kendilerine dokunan zararı defetmek ve lavda elde etmeyi Allah'tan başka kimselerden istemektedirler" (İbn Hacer el-Askalanî, Fethul-Barî, X, 260).
Müslüman, tamamıyla Allah Teâlâ'ya tevekkül etmekten başka şeylerden fayda dilemez. Nitekim Rasûlüllah (s.a.s) şöyle buyurmaktadır:
"Ümmetimden yetmiş bin kişi hesapsız olarak Cennete girecektir. Onlar, efsun yapmayanlar, teşe'um etmeyenler, vücudlarını dağlamayanlar ve ancak Rablerine tevekkül edenlerdir" (Buhârî, Tıb, 17; Müslim, İman, 372). Kendiliğinden, istenmediği halde müslüman kardeşine rukye yapması bunun dışındadır. Bu Rasûlüllah (s.a.s)'in şu hadisine göre müstehaptır.: "İçinizden her kim kardeşine yardım etmeye güç yetiriyorsa bunu yapsın" (Müslim, Selâm, 63).
Eymen ed-DIMAŞKİ