Bilim insanları, yuvarlak olduğundan ve çok fazla su içerdiğinden dolayı, Dünya’yı mavi bir bilye şeklinde tanımlamayı seviyorlar. Bu benzetmenin kaynağı olan okyanuslar, aslında oldukça özeller. Güneş Sistemi’ndeki diğer gezegenlerde; su ya hiç yok, ya da kilometrelerce derine uzanan buzun altında hapsolmuş durumda. Bunun yanında, Dünya’nın yuvarlaklığı ise apayrı bir konu. Merkür’den Neptün’e kadar, komşularımızın hepsi devasa birer küre şeklinde. Güneş Sistemi’nin ötesinde yer alan gezegenler bile oldukça yuvarlak şekillere sahipler.
Bunun sebebini anlayabilmek için, bir gezegenin oluşumunun ilk aşamalarını incelemeliyiz. Gezegenler, yeni yıldızların etrafında toz bulutları şeklinde oluşmaya başlarlar. Bu toz bulutları çarpışır ve birbirlerine yapışarak daha büyük öbekler haline gelirler.
Evrendeki her cismin bir kütle çekim etkisi vardır; bizim bile. Dünya gibi bir gezegen büyüdükçe, kütle çekimi daha da güçlü hale gelir. Ama bu etki, cisim ancak Dünya ya da Ay gibi çok büyük bir biçime bürünürse hissedilebilir.
Yeni bir gezegen çok büyüdüğünde ise; kütle çekim etkisi, yüzeyin çökmesine neden olacak kadar güçlenir. Arizona Tucson’da Gezegen Bilimi Enstitüsü’nün yöneticisi ve CEO’su olan Mark Sykes, “Bu durum, içi boş bir karton kutunun üstüne oturduğunuzda kutunun çökmesine benziyor” diyor. Yeni oluşan bir gezegende, bu olay tüm yönlerden aynı anda gerçekleşir ve böylelikle gezegen yuvarlak bir şekil alır.
Uzaydaki pek çok cisim yuvarlak bir şekle sahip. Fakat bunun gerçekleşmesi için, cismin yaklaşık 965 kilometre ya da daha geniş bir çapa sahip olması lazım. Gök taşları ya da kuyruklu yıldızlar gibi küçük olan ve zayıf kütle çekimine sahip cisimlerin şekilleri daha garip olabilir. Örneğin, Satürn’ün uydusu Prometheus’un görüntüsü bir patatesi andırıyor. Ayrıca Güneş Sistemi’nde gezinen, oyuncak ördek görünümlü bir kuyruklu yıldız da var.
Fakat aslında Dünya bile mükemmel bir küre değil. Gezegenimiz kendi etrafında döndükçe, kara ve su kütleleri, bu durumun yol açtığı kuvvetin bir sonucu olarak merkezden uzaya doğru yönelirler. Dünyanın kütle çekim kuvveti, dönüş boyunca her şeyi yerinde tutabilecek kadar güçlü olmasına karşın, ekvator biraz çıkıntılıdır.
Bununla birlikte, Ay da Dünya’nın şeklini bozar. Ay’ın Dünya üzerinde oluşturduğu gel-git etkisi, okyanusların yükselmesine neden olur. Sadece okyanuslar değil; karalar da gelgit etkisiyle Dünya’nın orta bölgelerinde çok az bir miktarda yükselir.
Bu etkiler, her gezegen için farklı olabiliyor. NASA’nın Kaliforniya Pasadena’daki Jet İtiş Laboratuvarı’nda çalışan gezegen bilimci Mark Panning, “Mars, Dünya’nın iki katı daha hızlı döner ama Mars’ın kütle çekimi, Dünya’nınkinden daha düşüktür; bu yüzden, yüzeyindeki çıkıntılar daha fazladır” diyor. Neptün’ün ilerisinde yer alan cüce gezegen Haumea o kadar hızlı dönüyor ki; basketbol topundan çok, bir Amerikan futbolu topuna benziyor.
Genel olarak baktığımızda bunlar, büyük bir gezegen için çok ufak kusurlar. Tüm bunlara rağmen, Dünya’ya, hatta Mars’a uzaydan baktığınızda, bunlar mükemmel birer küre gibi görünürler.