Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - 40 bin yıllık Türk Uygarlığı
Tekil Mesaj gösterimi
  #2  
Alt 12.11.18, 17:42
☆Tuana Tuana isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Güvenilir
 
Üyelik tarihi: 07.01.15
Bulunduğu yer: Adana
Mesajlar: 4,687
Etiketlendiği Mesaj: 131 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Özenle yerinden çıkarılan kusursuz bir sanat eseri olan uzunca gagası olan bu vazo bu insanlar için çok değerli olan su'yu kullanmak için yapılmıştı.
Birbirine kaynakla yapıştırılmış bronzdan yemek ve meyve tabağının yanında bulunan altın incilerin olmasından çok arkeologları daha çok bu madeni bu kadar güzel islemiş olmaları ilgilendiriyordu.
En az dört bin yıl öncesine ait bu eşyalar üzerine zamanın sanatçıları, günümüz zanaatkarlarını kıskadıracak güzellikte sabırla nakış işlemişlerdi.
Gabrilele Rossi;
" Bu geometrik motifli nesneler o kadar çok muhteşemki sanki günümüzün çağdaş kalıpları kullanılarak yapılmış gibi duruyorlar. Ama bunlar sabırla bir çekiç ve bir demir çubuk kullanılarak işlenmiş. Bu inanılmaz şaheserleri meydana getiren sanatcı baştan sert bir taşa veya demir çubuğa biçimler vermiş ve sonra eşyaların üzerine bu biçimleri işlemek için kullanmış. Benim için bu sadelikle ulaşılan mükemmelliğin doruk noktasıdır"
Bu eşyalar günlük yaşamda kullanılışlı olmalarından öte bir sanatın sonucu meydana getirilmiş şaheserlerdi.
Bu eşyalar kökleri uzun zamanlar öncesine dayanan sanata ve zerafete önem veren ince ruh'lu bir uygarlığın şaheser ürünleriydi, ve geçmişten bizlere bilgiler veriyordu.
Bazen bir taşa islenmiş ayakkabı,kuş biçimleri,bazende bir iğnenin topuzuna gümüşten yapılmış bir koyun.
Gabriele; " bu güzel kokulu parfümlerin konulduğu küçük bir vazo, kapağı hala üzerinde duruyor"
Nihayet son bir parça kalıyor geriye, bu tahta üzerine renkli taşlarla islenmiş bir mozaik. Bu mozaiğin görüntüsünü bozmadan çıkarmak için Gabriele çürümüş,fosilleşmiş agaçları kimyasallarla sertleştirerek bütün olarak çıkartıyor.
Ansiklopedilerde eski çağdan kalma küçük renkli taşlarla resmetme sanatı olarak bilinen mozaik'in ilk yapılış bilgileri Mö 500 yılları verilirken bu sanat yapımı karakumda 2.500 yıl öncesinden kalmaydı !!!
Türk ulusunun ataları olan Göksurilerin kurdukları Anu/karakum uygarlığı şimdiye kadar öğrendiğimiz insanlık tarihini alt üst etmeye devam ediyor.
Gabriele Rossi "
" Bu koç kafalı gümüşten iğnedeki muhteşem sanatı bizler klasik sanatta
(en geç tarih Mö 500) ancak görebiliyoruz. Bu şu anlama geliyor; Örneğin eski Yunan'da bu biçimleri görebiliriz fakat burdaki işleme kıvrımlarının mükemmelliğini bir iğne topuzunda bulmayı, bazen bir koç kafası, bazende bir kuzu olarak hiç beklemiyorduk. Bronz çağından kalma inanılmaz şaheserler bunlar."
Karakum, sanatın ve zerafetin yaratıldığı çağ olarak gösterilen eski yunan uygarlığı bilgisinide altüst ediyordu.
Küçük nesnelere, bir iğnenin topuzuna bile incelikle yapılmış mükemmel görüntüleri eski Yunan uygarlığında bile göremiyoruz.
Bu şaheser eşyalar atalarımız tarafından karakumda eski yunan uygarlığından 2 bin yıl önce göz nuruyla, sabırla Anu'da işlenmişti.
Gabriele;
"bu kadar güzel sanatsal incelikte olmaları bu insanların becerilerini ve sanat zevklerinin olağanüstü olduğunu gösteriyor.Aynı bu eşyada olduğu gibi, bundan önce, ne yakın doğuda, ne ortadoğuda nede asyada hiç böylesine denk gelinmedi.Bu gümüşten kablumbağa sırtının görüntüsü işlenmiş bardak görevi gören bir vazo"
Bu eşyaların incelik ve sanatsal yaratıcılığı bize zamanının en büyük uygarlıklarından biri olduğunu gösterdiği gibi bizi barışçıl ve insancıl bir dünyaya da götürüyordu. Arama yapılan yüzlerce mezardan kayda değer hiç bir silah bulunamadı.
Bu bize savaşsal sanattan çok yaşamdan zevk alan, güzelliğe önem veren ince ruh'lu bir milletin buralarda yaşadığını gösteriyordu.
Bu insanlar galiba çölün ortasında olmalarından dolayı çöl tarafından bir nevi korunuyorlardı.
Burasının kurak, çorak, yaşam şartlarının çok zor olmasından dolayı başka milletler belkide buralarda macera aramaktan çekinmişlerdi.
Karakum Göksuri insanları,Sümerler ve torunları Türkler, diğer uygarlıkları yağmalak ve mallarını almak için hiç biz zaman savaşmamışlardı.
Türkler yaşama ve özgürlüklerine çok önem vermelerinden, diğer milletlerin tehtitsel saldırıları sonucu bu değerleri korumak ve özgürce yaşamak için hiç bir güç karşınında boyun eğmeyen,haksızlığa tahammül edemediğinden zalime baş kaldıran savaşçı bir ulus olmuşlardı.
Türklerin tarihte ne pahasına olursa olsun hiç bir zaman bir başka milletin esaretine girmemeleri, özgür, huzurlu ve barış içinde bağımsız bir yaşama ne kadar çok önem verdiklerini gösteriyordu.

Oraz Babakov'un iskeletler üzerinde incelemeleri bize insanın bulunduğu çevreyle bütünleşerek çok güzel uyum sağladıgını gösteriyordu.
Antropolog Oraz babakov;
" Burada yaşamış olan insanların bedensel olarak birbirleriye çok büyük farkları yok. Kafa yapıları çok homojen, aynı türden insanlar bunlar. En uzun erkek boyu 1.67 metre. Kadınların ortalama boyu 1.55 metre.
Ortalama 37 yaşına kadar yaşıyorlardı, bu bronz çağına göre gerçekten çok önemli ve uzun bir yaşam süresi. Bu aldıkları gıdalarla ilgili olmalı. Besin değeri yüksek zengin gıdalar tüketmiş olmalılar. "
Bu ulusun besin zincirini oluşturanlar gıdalar nelerdi ?
Çölde ne üretiyorlardı ?
Yanıt ise İtalyada.
Coma kenti botanik ve arkeolojik tarım araştırma labarotuarlarında karakum kentlerinden kömürleşmiş tohumlar getirilerek incelendi
Aralarında arpa tohumlarınında olduğu, kömürleşmiş bir sürü tohumun hangi bitkilere ait olduklarını bilim insanları tohumlar üzerinde çalışarak öğrendiler.
Gonur tepedeki bu insanlar tarım yaparak arpa ekip biçiyorlardı, başka tohumlarda vardı. Bazıları muhtemelen üzüm çekirdekleriydi ve diğer meyvelerin çekirdekleride bulunuyordu. Bunlar büyük ihtimal şeftali ve erik olmalıydılar. Sebze kalıntılarınada raslanıldı. Bu ürünler et ve süt'le beraber bu insanların besin zincirini oluşturuyordu.
Elekronik mikroskopla o dönemden kalma küçük ağaç kalıntıları incelendiğinde, buradaki doğa ve bitki örtüsü ile ilgili bizlere bilgiler veriyordu. Küçük ağaç parçacıkları su kenarında yetişen kavak ağacına aitti.
Oysa burası çölün kapladığı bir alandı ,kavak ise su kenarlarında yetişen, bol suya ihtiyaç duyan bir ağaç türü. Kavak gibi ılgın ağacınında burda yetişmesi, o dönem burda suyun bol olduğunu gösteriyordu.
Burda, çöl'de yetişmeyen değişik türden tarımla yetiştirilen bitkilere ait tohumlarda bulunmuştu.
Önceleri burada bir ırmak vardı. Karakum insanları bu ırmağı kullanarak sulama arklarıyla tarlaları suluyor, tarım yapıyorlardı
10'larca hektarlık alanlarda hububat ürünleri ve meyve ağaçları yetiştiriliyordu. Arkeologların tahminlerine göre 5 bin kişinin yaşadığı bu kentlerin su ihtiyacıda arklarla ırmaktan getirilen bolca suyla karşılanıyordu.
Bazı kentlerin çevresi 2 metre kalınlığında, güneşte pişmiş kerpiç duvarlarla korunuyordu. içinde sanatçılara ait mahalle, alış veriş yapılan dükkanlar ve halkın toplandığı pazar yeri vardı.
Kentin ortasında soylu yöneticilerin kaldığı bir saray bulunuyordu. Bu merkezi yönetim yerinde nasıl bir yönetim biçimiyle hangi kurallardan oluştuğu ile ilgili şimdiye kadar hiç bir şey bilmiyoruz.
Günümüzde ise bu kentler yaşayanlarının terketmesi sonucunda ve asırlardır yer altında sesizlik örtüsüyle örtülmüş olmanın verdiği alışkanlıkla suskunlar. Sadece bu kentlerin son kağanı Victor İvanovic görmeye geliyor.
Niçin bu kentler terkedildi ve kayboldu ?
Bu uygarlık neden son buldu ?
Son kağan Victor İvanovic için yanıt çok kolaydı ve hep aynı nedendi...
"SU"...
Victor İvanovic;
" Gelişmişlikten elde edilen mutluluk ve huzur burda hüküm sürüyordu.
Murgap ırmağı buradan geçiyordu.Tarım alanlarında ve günlük yaşamda kullanılan su'yun dışında buralarda fazlasıyla su vardı.Topraklar bereketliydi, ama bir çok ırmak gibi murgap'ın yatağı batıya kaydı. Bu gün burasının 50 kilometre ilerisinden akıyor. Su yoksa yaşamda yok.Tarım ve hayvancılıkla uğraşan bir toplumun burada yaşaması imkansızlaşıyor.Tarlalarını neyle sulayacaklar? Günlük ihtiyaçlarını nasıl karşılayacaklar ? iste bunun için burda yaşam sona erdi, insanlar başka yerlere göç ettiler".
Karakum ,Gonur tepede arkeologların çalışmaları daha bitmemişti, ama bulunan eşyalar, verilen emek ve yoğun çalışma amacına ulaşmıştı.
Araştırmalardan elde edilen değerli eşyaların günlük yaşamda kullanılırlığı ve içerdiği simge ve imgeler bize muhteşem bir uygarlık ürünü olduğunu göstermişti.
Gabriele Rossi Osmida ;
" 10 yıldır yaptığımız çalışma ve görevimiz sonunda, M.ö. 4 bin yıl ve M.ö. 2 bin yılları arasında burada gerçekten çöl ortasında yeşermiş ileri bir uygarlık bulunuyordu. Bu uygarlık insanları diger insanlarla alış veriş yaparak ilişki içindeydiler.Özelliklede kültürel ve siyasi fikirlerle doğu ve batı arasında fikir alışverişlerinde bulunuyorlardı. Bu uygarlık çölün bir ucundan öbür ucuna kadar kale ve hisarlardan oluşmaktaydı.Kesin bir rakam vermesemde Gonur tepede 30 kadar kent birikintileri var. Biz ne zaman bu kentlerin hepsini yeryüzüne çıkarır ve hepsini incelersek, o zaman aynı eski Yunan gibi büyük bir uygarlığın ondan 2/3 bin yıl önce burada oluştuğunuda görürüz.Bu uygarlık bronz çağından kalma olmasına rağmen eski Yunan uygarlığına eş değer ileri bir uygarlıktır"

Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147