Aşk ilişkileri bilindiği gibi büyük heyecan ve arzularla başlar, başlangıçta verme odaklıdır ve sonra büyük savaşlara ve tehditlere dönüşür. Kırgınlıklar, yanlış anlaşılmalar, kaprisler, rencide etmeler, küçükdüşürmelerle bezenen bir ayrılığın uzun ya da kısa yolu nefrete kadar götürür bu olumsuz duyguların yelpazesini. Bu tür ilişkiler aslında sevgiden değil bir ihtiyaçtan doğduğu, bir yoksunluk duygusundan kaynaklandığı için bu sonucu getirir. Kendi içinde kendini yarım hisseden, yoksunluk ve eksiklik duygusu besleyen ve bir başkasında kendi mutluluğunu bulacağını sanan kişilerin hayal kırıklığına uğramaları kaçınılmaz bir sonuçtur. Mistik öğretilerde kişinin önce kendi içinde bütünleştikten sonra, kendi içindeki dişil ve eril parçaların birbirleriyle 'evlenerek' erimesinden sonra ancak, başka bir kişiyle sevgi temelli ilişkiye girmelerinin mümkün olduğundan bahsederler. O durumda, aşk içinde hayatı paylaşan bu iki kişi derin bir sevgi ve güven içinde birbirlerini birbirlerine sunan lütufkar bir armağan gibi yaşarlar. Bu tür sevgi bu dünyada insanın başka bir insana karşı beslediği aşk içinde ulaşabileceği en yüksek sevgi boyutudur. Bu aşamanın sonrasında tüm özel ilişkiler sonlanır ve kişi hiçbirşekilde hiç kimseye karşı özel bir duygu beslemez. Çünkü o, sevginin kendisi olmuştur artık ve herkese ve her şeye aynı şekilde akar. Bundan dolayı Mevlana kendisine mürit olmak için başvuran kişiye önce başka bir kula aşık olduktan sonra gelmesini buyurmuştur. O fani aşk’ın ateşi içinden geçen kişi ancak, ilahi aşk’a adaydır çünkü,esaslı bir teslimiyet içinde yaşanan aşk, kişiyi kendini tanıma yolunda en iyi imkandır.
.
|