[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
El Mennan (c.c.)
El Mennan esması anlamı : Çok ihsan eden, ihsanı bol ve hakiki iyilik ve ihsan sahibi olan.
İyilik ve lütufta bulunan; büyük bağışlarda bulunandır Allah.(azze ve celle)
Allah,(azze ve celle) insanı yaratan, onu güzelce şekillendiren; akıl, ruh ve sezgi gücü verendir. Allah,(azze ve celle) Mennân’dır; kendisinden isteyene karşılıksız Verendir. Kullarına, imanı veren, onları rızıklandıran ve karşılıksız nimet vererek onlara ihsanda bulunandır.
“el-Mennân” da Allah’ın güzel isimlerinden biri olup bunu Rasûlullah (s.a.v.) ifade etmiştir.
Enes İbn Mâlik’ten (r.a.) rivayet edildiğine göre Hz, Peygamber (s.a.v.) bir adamın şöyle dua ettiğini işitmişti:
“Allah’ım! Senin hamdinle senden isterim. Senden başka ilah yoktur. Sen birsin ortağın yoktur. El-Mennan’sın. Ey göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısı, ey celâl ve ikram sahibi, ey hayy ve kayyûm olan Allah’ım! Ben senden cenneti istiyorum ve cehennemden sana sığmıyorum.”
Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“(Sen Allah’a ism-i a’zamı) en büyük ismi ile dua ettin. Allah bu ismiyle isteyene verir, bu ismiyle dua edene icabet eder.”
Cevşen duasında Allah’ın 1001 ismi geçmektedir. Mennan isimi de bunlardandır.
El Mennan esması ebced değeri ve zikir sayısı : 141
El Mennan : المنان
HER GÜN 3 DEFA
” Lâ ilâhe illâ ente yâ Hannân yâ Mennân Ya Bedies semâvati vel ardı Zel Celâl-i vel ikrâm.
Anlamı :
İlâh yok ancak sen, ya Hannan(rahmeti bol) ya mennan(nimeti bol) ya semâvat ve arzın örneksiz yaratıcısı, ya zelcelâli velikram.
duasını okuyanın her türlü meşru isteği Allah-u Teala tarafından kabul görür.
İçinde El Mennan İsm-i şerifi geçen Kur’an ayetleri :
1-) Ali İmran suresi 164. ayet
لَقَدْ مَنَّ اللّهُ عَلَى الْمُؤمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْ أَنفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُواْ مِن قَبْلُ لَفِي ضَلالٍ مُّبِينٍ
Okunuşu :
Lekad mennallâhu alâl mu’minîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmete, ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin).
Anlamı :
Andolsun ki Allah, mü’minlerin (başlarının) üzerine (devrin imamının ruhu) bir ni’met olmak üzere (onların aralarında, kendi kavminin içinde) kendilerinden bir resûl beas eder. Onlara O’nun (Allah’ın) âyetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (Allah’a ulaşmayı dilemeden evvel) onlar gerçekten açık bir dalâlet içinde idiler.
2-) Nisa suresi 94. ayet
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِذَا ضَرَبْتُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ فَتَبَيَّنُواْ وَلاَ تَقُولُواْ لِمَنْ أَلْقَى إِلَيْكُمُ السَّلاَمَ لَسْتَ مُؤْمِنًا تَبْتَغُونَ عَرَضَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فَعِندَ اللّهِ مَغَانِمُ كَثِيرَةٌ كَذَلِكَ كُنتُم مِّن قَبْلُ فَمَنَّ اللّهُ عَلَيْكُمْ فَتَبَيَّنُواْ إِنَّ اللّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا
Okunuşu :
Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ darabtum fî sebîlillâhi fe tebeyyenû ve lâ tekûlû li men elkâ ileykumus selâme leste mu’minâ(mu’minen), tebtegûne aradal hayâtid dunyâ, fe indallâhi megânimu kesîrah(kesîratun). Kezâlike kuntum min kablu fe mennallâhu aleykum fe tebeyyenû. İnnallâhe kâne bimâ ta’melûne habîrâ(habîran).
Anlamı :
Ey âmenû olanlar! Allah’ın yolunda (savaşmak üzere) sefere çıktığınız zaman artık (mü’mini kâfirden ayırt etmek için) iyice araştırıp açığa çıkarın. Ve size selâm verip (teslim olan) kimseye, dünya hayatının geçici metaını (çıkarını) isteyerek: “Sen mü’min değilsin.” demeyin. Oysa Allah’ın katında ganimet çoktur. Daha önce siz de öyle idiniz, o zaman Allah (lütufta bulunup) sizin üzerinize ni’met verdi. O halde iyice araştırıp açığa çıkarın. Muhakkak ki Allah, yaptığınız şeylerden haberdardır.
3-) Tur suresi 27. ayet
فَمَنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا وَوَقَانَا عَذَابَ السَّمُومِ
Okunuşu :
Fe mennallâhu aleynâ ve vakânâ azâbes semûm(semûmi).
Anlamı :
Şimdi Allah bizi ni’metlendirdi ve bizi (cehennemin) kavurucu ateşinin azabından korudu.
5
Kalplerde kabul bulmak ve bir kimseyi yanına getirtmek için
Ve es’elüke biesmâike
Yâ Hannân
Yâ Mennân
Yâ Deyyân
Yâ Gufran
Yâ Burhan
Yâ Sultân
Yâ Sübhân
Yâ Müste’ân
Yâ Ze’l-menni ve’l-beyân
Yâ Ze’l-emân
سُبْحَانَكَ يَا لآَ اِلٰهَ اِلآَّ اَنْتَ اْلاَمَانُ اْلاَمَانُ خَلِّصْنَا مِنَ النَّارِ Sübhâneke yâ lâ ilahe illâ ente’l-emâ-ne’l-emâne hallisnâ mine’n-nâr.
Allah”ım ben, ismin hakkına sana el açıyor (yalvarıyorum,
Ey çok şefkatli,
Ey çok iyilik ve ihsan sahibi,
Ey (hiç bir ameli) karşılıksız bırakmayan,
Ey (yolunu kaybedenler için delil,
Ey gerçek saltanat sahibi,
Ey (salih kullarını) hoşnut eden,
Ey (günahları) bol bol bağışlayan,
Ey (bütün eksikliklerden kusurlardan) münezzeh olan,
Ey kendisinden yardım dilenen,
Ey ihsan ve beyan sahibi
Bütün kusurlardan münezzehsin, Senden başka ilah yok. Eman ver bize. Bizi Cehennemden kurtar.
Cevşen dua alıntısıdır.
'.....'.........................
üç ismin beraber geçtiği bir dua siz ayrı ayrı anlam mı istiyorsunuz yoksa üç ismin beraber faziletini mi sitede konu açmadan önce bir göz gezdirin
Ey Rabb-i Rahîmim ve ey Hâlık-ı Kerimim! Benim sû-i ihtiyarımla ömrüm ve gençliğim zayi’ olup gitti. Ve o ömür ve gençliğin meyvelerinden elimde kalan, elem verici günahlar, zillet verici elemler, dalalet verici vesveseler kalmıştır. Ve bu ağır yük ve hastalıklı kalb ve hacaletli yüzümle kabre yakınlaşıyorum. Bilmüşahede göre göre gayet sür’atle, sağa ve sola inhiraf etmeyerek, ihtiyarsız bir tarzda, vefat eden ahbab ve akran ve akaribim gibi kabir kapısına yanaşıyorum. O kabir, bu dâr-ı fâniden firak-ı ebedî ile ebed-ül âbâd yolunda kurulmuş, açılmış evvelki menzil ve birinci kapıdır. Ve bu bağlandığım ve meftun olduğum şu dâr-ı dünya da, kat’î bir yakîn ile anladım ki; hêliktir gider ve fânidir ölür. Ve bilmüşahede içindeki mevcudat dahi, birbiri arkasından kafile kafile gPçüp gider, kaybolur. Hususan benim gibi nefs-i emmareyi taşıyanlara şu dünya çok gaddardır, mekkârdır. Bir lezzet verse, bin elem takar çektirir. Bir üzüm yedirse, yüz tokat vurur.
Ey Rabb-i Rahîmim ve ey Hâlık-ı Kerimim! Külli atin garibin sırrıyla ben şimdiden görüyorum ki: Yakın bir zamanda ben kefenimi giydim, tabutuma bindim, dostlarımla veda eyledim. Kabrime teveccüh edip giderken, senin dergâh-ı rahmetinde, cenazemin lisan-ı haliyle, ruhumun lisan-ı kaliyle bağırarak derim: El-Aman el-Aman! Yâ Hannan! Yâ Mennan! Beni günahlarımın hacaletinden kurtar! İşte kabrimin başına ulaştım, boynuma kefenimi takıp kabrimin başında uzanan cismimin üzerine durdum. Başımı dergâh-ı rahmetine kaldırıp bütün kuvvetimle feryad edip nida ediyorum:
El-Aman el-Aman! Yâ Hannan! Yâ Mennan! Beni günahlarımın ağır yüklerinden halas eyle!
İşte kabrime girdim, kefenime sarıldım. Teşyi’ciler beni bırakıp gittiler. Senin afv ü rahmetini intizar ediyorum. Ve bilmüşahede gördüm ki: Senden başka melce’ ve mence’ yok. Günahların çirkin yüzünden ve masiyetin vahşi şeklinden ve o mekânın darlığından bütün kuvvetimle nida edip diyorum:
El-Aman, el-Aman! Yâ Rahman! Yâ Hannan! Yâ Mennan! Yâ Deyyan! Beni çirkin günahlarımın arkadaşlıklarından kurtar, yerimi genişlettir. İlahî! Senin rahmetin melceimdir ve Rahmeten lil-Âlemîn olan Habib’in senin rahmetine yetişmek için vesilemdir. Senden şekva değil, belki nefsimi ve halimi sana şekva ediyorum. Ey Hâlık-ı Kerimim ve ey Rabb-ı Rahîmim! Senin Hüseyin(herkes kendi ismi ile okusun) ismindeki mahlukun ve masnuun ve abdin hem âsî, hem âciz, hem gafil, hem cahil, hem alîl, hem zelil, hem müsi’, hem müsinn, hem şakî, hem seyyidinden kaçmış bir köle olduğu halde, kırk sene sonra nedamet edip senin dergâhına avdet etmek istiyor. Senin rahmetine iltica ediyor. Hadsiz günah ve hatiatlarını itiraf ediyor. Evham ve türlü türlü illetlerle mübtela olmuş. Sana tazarru’ ve niyaz eder. Eğer kemal-i rahmetinle onu kabul etsen, mağfiret edip rahmet etsen; zâten o senin şânındır. Çünki Erhamürrâhimînsin. Eğer kabul etmezsen, senin kapından başka hangi kapıya gideyim? Hangi kapı var? Senden başka Rab yok ki, dergâhına gidilsin. Senden başka hak Mabud yoktur ki, ona iltica edilsin!.."