Karin daha çok birinin niyetini bilmek üzere hareket eder, peki bilebilir mi elbette ki, evet, zira bu gaybdan sayılmaz. Allah’ın kalplerde gizleneni bildiğini haber vermiş olması, onun iki meleğin ve şeytanın da bunu bilmesini sağladığı gerçeğiyle zıtlık oluşturmaz. O kendisinin kalplerde olanı bildiğini açıklamıştır. Zira bir kısım insanlar gizli konuştuklarında veya bir olayı gizlediklerinde Allah’ın bunu bileceğine inanmıyorlardı. Bunun ispatı Kuran’ın pek çok yerinde mevcuttur.
Şeriatla ilgili konular niyet, kasıt ve itikat gibi kalp amelleri etrafında şekillenir. Kafir, münafık ve Müslüman ile doğru ve yalancı arasındaki ayırım bu kalp amellerine dayanır.
Bu niyetlerin ve inançların ifsadı kalbe şüphelerin girmesiyle ve amellerde ihlasın ortadan kalkmasıyla olur. Böylece şirkler, bidatlar ortaya çıkar ve şeriatın amacından uzaklaşılır. İnsanın amelleri konusundaki muhasebesi bu noktada başlar. Bildiğimiz o iki melek, iyiliğe yalnızca niyet etmekle birlikte hemen bir hasene yazarlar. Kötülüğe niyet edip işlememe sonucunda da yine bir hasene yazarlar. Dolayısıyla kalbin niyetini tek bilen şeytan değildir.
İyi amelin aslı kalbe dayandığı gibi kötü amelin aslı da kalbe dayanır. Yahut amel iyidir niyet de iyidir ama niyete riya, kendini beğenme, hile, haset gibi bir takım şeyler karışarak onu bozarlar. Şeytanın telkini ile ya niyet baştan tamamıyla bozuk olur ya da ona bir şeyler karışması yoluyla bozuk hale gelir. İnsan bir şeye niyet eder etmez şeytan hemen onu bozmak için devreye girer.
İnsanın, şeytanın kendisinin baş düşmanı olduğunu bilerek kalbi muhasebeyi her şeyden öne alması gerekir. Mü’minin, şeytanın kalbi üzerindeki etkisini tüm gücünü kullanarak bertaraf etmesi gerekir.
Mü’minin, organlarından önce kalbi amel eder. Münafık ise böyle değildir. O kalbine hiç önem vermeksizin organlarına yönelir.
Hakikatte şeytanın insanoğlunun kalbi üzerinde bir gücü ve hakimiyeti yoktur. Ama kalbe karışan farklı duygular güçlü olunca şeytan bu hakimiyeti elde eder. Bunun sebeplerinden en önemlileri Allah’tan uzak olmak, şeytanın kalbe attığı şüpheleri onaylamak, arzulara düşkünlük, riyaya geçit vermek ve kendini beğenmektir.
Bir tedavicinin bu gibi noktalara çok dikkat etmesi ve her zaman tetikte olması gerekir.
|