26- Allah'ın bu kanunu koymasından maksadı, size helal ve haramı fark ettirip açıkça anlatmak, sizi sizden öncekilerin sünnetlerine, yani tutup nimet ve mutluluğa erdikleri yollara hidâyetle yol göstermek ve cahiliyye devrinde sizden şefkatle bakışını ve rahmetini çekmiş iken sizi İslâm ile böyle doğru yola çevirip günahlarınızdan tevbe ettirerek üzerinize rahmet ve nimetlerini ardarda vermektir. Yani burada, "Sen, bizi doğru yola ilet. Kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna. Gazaba uğrayanların ve sapanlarınkine değil." (Fatiha, 1/6-7) duasına özel bir cevap vardır. Bu açıklanan helal ve haram hükümleri tamamen yeni teşri olunmuş (kanun olarak vazedilmiş) ve hiç denenmemiş bir yol değil, aslında yaratılış ve fıtratın gereği olup sizden öncekilerin nimet ve mutluluğa ermelerine sebep olmuş denenmiş ve sağlam yollardır. Bundan önce nimetten faydalanan peygamberler ve salihlerin mutlulukları özellikle bu yolda olmuştur. Bundan dolayı burada önceki şeriatların pek güzel bir gelişme ile yerleştirilmesi vardır. Bundan sapanların üzerinden Allah'ın gözetimi çekilir ve tekrar bu yola girenlere de Allah'ın gözetimi yeniden döner. Çünkü "Şüphesiz ki, bir millet, kendisini değiştirmedikçe Allah onu değiştirmez." (R'ad, 13/11), "Sizden öncekilerin yollarını size göstermek (istiyor)." yüce âyeti önceki şeriatlardan bazı hükümlerin onaylanmasına delalet ettiği yönüyle usul ilmindeki "Allah ve Resulü anlattığı takdirde bizden öncekilerin şeriatı, bizim için de şeriattır." kuralını açıkça belirtmiş olduğunda şüphe yoktur. Ve yine şüphe yoktur ki, burada bu onaylama yukarda olduğu gibi vahiy ve Allah'ın açıklaması ile olmuştur. Bununla beraber biz şunda da şüphe etmiyoruz ki, burada vahy ile onaylamadan başka; özellikle peygamberlik devrinden sonrası için, hükümlerin illetlerini (sebeplerini) çıkarmada tecrübenin de büyük bir önemi bulunduğuna özel bir işaret vardır. Mutlaka teşriî (kanun koyma) içtihatlarında yalnız kelimelerin delalet ettikleri mânâ ile yetinilmeyip tecrübe ile hayatın dış ve hikmete ait akışının da göz önünde bulundurulması lazım gelecektir. "Ey akıl sahipleri ibret alınız." (Haşr, 59/2) emrinde bu nokta pek önemli bir yer işgal etmiştir. Şu şartla ki, her hususta olduğu gibi bunda da şehvetten ve hırsla istemeden iyice sakınmanın ve olaylara şehvet maksadı ile bakmamanın da bir şart olduğu şimdi anlaşılacaktır. "Allah, âlimdir, hakimdir." Kanun koyma, bir irade eseri olmakla beraber Allah'ın kanun koyması ilim ve hikmet ile beraber bulunuyor. Allah'ın Rahmân olması, sebeplerden önce ise de Allah'ın Rahim olması, sebeplerin düzeni üzerinde olur.
27- O gafur (günahları bağışlayan) ve Rahim (merhamet eden) ve herşeyi bilen hikmet sahibi olan Allah, sizin tevbe ve durumunuzun düzelmesini görüp üzerinizden devamlı olarak rahmet gözüyle bakmak ve mutlu etmek istiyor. O şehvetler (arzular) arkasında koşup zevklerine tabi olanlar da büyük bir sapma ile doğru yoldan sapmanızı, kendilerine uyup haram, helal tanımıyarak kötülük yollarında dolaşmanızı ve uçurumlara sürüklenmenizi istiyorlar. Bundan dolayı siz böyle günah işleyenlerin isteklerine uymayınız.
28-İctihatlarınızda davranış ve hareketlerinizde şehvete değil, hikmete ve Allah'ın açıklamalarına ve önünüzde bulunan doğru yolda gidenlerin ahlâk ve davranışlarına uyunuz ve İslâmın teşrî ilminde (kanun koyma ilminde) pek büyük bir esas olan şu âyete bakınız: Allah Teâlâ sizden ağır yükümlülükleri kaldırıp sorumluluğunuzu hafifletmek ister. Çünkü insan zayıf olarak yaratılmıştır. Bundan dolayı kanun koyma konusunda nefsani arzulara uymak caiz olmadığı gibi şiddet ve baskı da caiz değildir. Burada "Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme!" (Bakara, 2/286) dualarının bir kabul olma işareti vardır ki, "Onların üzerindeki ağır yükleri ve kendilerini bağlayan bağları kaldırır." (A'raf, 7/157), "Allah size kolaylık diler, size zorluk dilemez." (Bakara, 2/185) "Dinde size bir güçlük yüklemedi." (Hac, 22/78) âyetleri, aynı şekilde "Ben size kolay ,toleranslı hanif dinini getirdim." nebevî hadisi de hep bu kolaylaştırma ve hafifletme düsturunu ifade ediyor. İnsanlar, zannettikleri gibi kuvvetli bir yaratık değildirler. Şiddete dayanamazlar, hafifletmeye muhtaçtırlar ve İslâm dini, onlara bu hafifliği bağışlamak için gelmiştir. Bu esaslardan dolayı nikah hususunda da sertlik ve zorluklar gösterilmemeli, zinaya ve suistimale (kötüye kullanmaya) meydan vermemek için hükümler ve nikah muameleleri kolaylaştırılmalıdır. İbnü Abbas hazretlerinden rivâyet edilmiştir ki, o şöyle demiştir:
Nisa sûresinde sekiz âyet bu ümmet için güneşin üzerine doğduğu ve battığı şeylerin hepsinden hayırlıdır.
1- (Nisa, 4/26)
2- (Nisa, 4/27)
3- (Nisa, 4/28)
4- (Nisa, 4/31)
5- (Nisa, 4/48-116)
6- (Nisa, 4/40)
7- (Nisa, 4/110)
8- (Nisa, 4/147)
Kanun koymakla ilgili bu esaslar, anlaşıldıktan sonra, nikahın mali güç ile özel bir ilişkisi bulunmasından dolayı malların kazanılması ve tasarruf edilmesi ile ilgili olmak üzere ayrıca bir hitap ile buyuruluyor ki:
Meâl-i Şerifi
29- Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Ancak kendi rızanızla yaptığınız ticaretle yemeniz helaldir. Birbirinizin canına kıymayın. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir.
30- Kim, zulüm ve tecavüz yolu ile bu yasakları işlerse, yakında onu cehennem ateşine atacağız. Onu ateşe atmak da Allah'a pek kolaydır.
31- Eğer siz, yasaklandığınız büyük günahlardan sakınırsanız, diğer kusurlarınızı örter, sizi güzel bir makama koyarız.
32- Bir de Allah'ın bazınıza, diğerinden fazla verdiği şeyleri temenni etmeyin. Erkeklere hak ettiklerinden bir pay vardır. Kadınlara da kendi kazandıklarından bir pay vardır. İsteklerinizi Allah'ın fazlından ve kereminden isteyin. Gerçekten Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
33- Anne, baba ve akrabaların bıraktıkları her şey için bir mirasçı tayin ettik. Yemin akdiyle mirasçı kıldıklarınızın paylarını da verin. Şüphesiz Allah, her şeye şahittir.
34- Erkekler, kadın üzerine idareci ve hakimdirler. Çünkü Allah birini (cihad, imamet, miras gibi işlerde) diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler mallarından (aile fertlerine) harcamaktadırlar. İyi kadınlar, itaatkar olanlar ve Allah'ın korunmasını emrettiği şeyleri kocalarının bulunmadığı zamanlarda da koruyanlardır. Fenalık ve geçimsizliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince: Önce kendilerine öğüt verin, yataklarından ayrılın. Bunlar da fayda vermezse dövün. Eğer size itaat ederlerse kendilerini incitmeye başka bir bahane aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür.
35- Eğer karı-koca arasının açılmasından endişeye düşerseniz bir hakem erkeğin tarafından, bir hakem de kadının ailesinden kendilerine gönderin. Bu arabulucu hakemler gerçekten barıştırmak isterlerse, Allah karı-koca arasındaki dargınlık yerine geçim verir. Şüphesiz ki Allah hakkıyla bilendir, her şeyin aslından haberdardır.
36- Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Sonra anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komşulara, yakın komşulara, yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara, sahip olduğunuz kölelere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez.
37- Onlar ki hem kıskanır, cimrilik ederler, hem de herkese cimrilik tavsiye ederler ve Allah'ın kendilerine lütfundan verdiği nimeti gizlerler. Biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırladık.
38- Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman etmedikleri halde mallarını, insanlara gösteriş yapmak için harcarlar. Şeytan kimin arkadaşı olursa, o ne kötü arkadaştır!
39- Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman etselerdi ve Allah'ın verdiği rızıktan gösterişsiz harcasalardı kendilerine ne zarar gelirdi? Allah onların söz ve işlerini çok iyi bilendir.
40- Şüphesiz ki Allah, hiç kimseye zerre kadar zulüm etmez. Eğer yapılan iyilik zerre kadar da olsa, onun sevabını kat kat artırır. Ve kendi katından büyük bir mükafat verir.
41- Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onların üzerine bir şahit yaptığımız zaman bakalım kâfirlerin hali ne olacak!..
42- Allah'ı, inkar edip peygambere isyan edenler, o kıyamet günü yerle bir olmayı isterler. Allah'tan hiçbir sözü gizleyemezler.
29- Mallarınızı kendi aranızda -yani ister genel olarak ve ister karı-koca ve akraba arasında haksız, meşru olmayan bir şekilde boşu boşuna yemeyiniz. Ayrıca birbirinizin malını haklı ve meşru bir sebep olmaksızın almayınız. Hem de o malları boş yere harcamayınız. Bakara sûresindeki "Birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların bir kısım mallarını bile bile günaha girerek yemek için onları hakimlere aktarmayın." (Bakara, 2/188) âyetine bakınız.
Batıl : Hırsızlık, hainlik, gasbetmek, kumar, faiz, geçersiz (haksız) değiştirmeler ve sefihlik, israf ve bütün meşru olmayan sebepler ve maksatların hepsini, yani hem kazanma sebebini ve hem harcama şeklini kapsar.
Ancak o malların aranızdaki karşılıklı rızadan elde edilen bir ticaret olması müstesna. Yahut Asım, Hamza, Kisâi, Halef-i Âşir kırâetlerinden başka kırâetlerde ötreli okunduğuna göre, ancak aranızda karşılıklı rızadan meydana gelen bir ticaretin bulunması başka, bundan ve bunu yemekten nehyedilmiş değilsiniz. Bu istisnanın kendinden önceki hükümsüz muamelelere mânâ açısından dahil olmadığından dolayı istisna-i munkati (önceki cümle ile ilişisi olmayan istisna) olduğu ve bundan dolayı sınırlama mânâsına gelmediği ve şu ticaretten başka, bağış, sadaka, temlik (birine mülk kazandırma), mübah kılma ve miras gibi diğer meşru sebeplerin varlığına engel olmayacağı açıklanıyor. Ticaretin özellikle zikredilmesine gelince: Bunun hikmeti olarak deniliyor ki: Bununla ticaretin mülkiyet sebepleri içinde en önemli ve en fazla vuku bulan bir esas ve şeref sahipleri için en uygun bir kazanç yolu olduğu anlaşılmıştır. Biz buna şunu da ilave edeceğiz:
Birincisi, bunlar yalnız hukuki açıdan anlaşılan hususlardır. Halbuki âyetin gelişi, evlenme ve harcama için mali hazırlıklarla da ilgili olduğundan daha fazla iktisadi yönü de vardır. Yani malların elde edilmesi, meşru vasıtalarla olsa dahi harcamalarında iktisatlı davranmak ve hazır mal yemek sevdasında bulunulmayıp eldeki malların çoğaltılması ve zaruri bir sebep olmadıkça sermayeye dokunmayıp gelirinden ve kârından yenilmesi, ve bu arada özellikle ticarete özen gösterme, ticaret esnasında da karşılıklı rıza esasına iyi riâyet etmek ve bu durumda başkalarının malları şöyle dursun, kendi mallarının bile boşu boşuna yenip yedirilmemesinin gerekli olduğu hatırlatılmıştır.
__________________
Sözün kıymetini '' Lal'' olandan,
Ekmeğini kıymetini ''Aç '' olandan,
Aşkın kıymetini ''Hiç'' olandan öğren..
|