Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - Ankebut Suresi Açıklamalı Tefsiri
Tekil Mesaj gösterimi
  #2  
Alt 03.07.18, 08:25
Havasokulu Havasokulu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 28.04.15
Bulunduğu yer: Nefes Aldığım Yerde
Mesajlar: 14,906
Etiketlendiği Mesaj: 900 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Bundan başka namaz hakikati, ne olduğu bilinerek kılınan sahih namaz, namaz dışında da, çirkinlikten, uygunsuzluktan uzaklaştırır. Yasaklamak, uzaklaştırmayı mutlak olarak sağlamasa bile herhalde gerektirir. Sahih ve doğru bir şekilde namaza devam edildikçe iyilik artar. Resulullah (s.a.v) tan rivayet olunmuştur ki: "Kim bir namaz kılar da, o namaz kendisini açık ve gizli kötülüklerden alıkoymazsa o namazla Allah'tan uzaklaşmaktan başka bir şey artırmış olmaz" buyurmuştur. Onun için İbnü Mes'ud Hazretleri demiştir ki: "Namazını gereği gibi yerine getirmeyen Allah Teâlâ'dan uzaklığı artırmaktan başka bir şey yapamaz." Bunun sebebi, çünkü namaza itaat, onun sınırlarını gözeterek hakkıyla kılmaktır. Onun sınırında ise açık ve gizli bütün kötülüklerden men ve alıkoyma vardır. Şu halde namaza itaat onu hakkıyla kılıp yasağını tutmakla olur. "Yazıklar olsun o Allah huzurunda duranlara ki namazlarını yanlış olarak (veya yanlış yere) kılıyorlar" (Maun, 107/4-5) buyurulduğu üzere namaz kılıyor görünüp de namazın ne demek olduğundan habersiz olanların vay haline! Onun içindir ki "Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir. Onlar ki namazlarında huşû içindedirler" (Mü'minun, 23/1-2) buyurulmuştu. Zira Tâhâ Sûresi'nde "Beni anmak için namaz kıl." (Tâhâ, 20/14) buyurulduğu üzere namazın hikmeti, gayesi Allah'ın zikridir. Yani Allah'ı anmak ve bu sayede "Öyle ise beni (taat ve ibadetle) anın ki, ben de sizi anayım." (Bakara, 2/152) âyetince Allah Teâlâ'nın anmasına ermektir. Bu suretle namaz bir miracdır. Bunu bilenler "Herhalde Rablerine kavuşmayı uman kimseler" (Bakara, 2/46) âyetine göre kendilerini her an Rablerinin huzurunda mülakat (kavuşma) halinde buluyorlar gibi zevk içinde bir niyet ve ihlas ile kılarlar. Ve herhalde Allah'ı anmak; namaz en büyük iştir. Yani asıl bütün incelikleri, detayları ve gerçeği ile Allah Teâlâ'yı anmak ve O'nun azamet ve kibriyası huzurunda kulun değişiklikleri ve tavırları ile acizlik ve ihtiyacını arzetmesi demek olan namaz, en büyük amel veya açık ve gizli kötülüklerden men için en büyük sebeptir. Veya Allah Teâlâ'nın sizi anması, sizin O'nu anmanızdan daha büyüktür. Kul, Allah Teâlâ'yı azameti ve cemaliyle hatırladığı zaman, O'nun yüce huzurunda açık ve gizli kötülüklerden kaçınarak edeb ve samimiyet ile yükseleceği gibi, Allah Teâlâ'nın onu hatırlamasını düşündüğü zaman, ilâhî huzurda zerre kadar kötülük ile anılmayı kimse arzu etmeyeceğinden, her an Allah'ın hoşnutluğuna ve rızasına yükselmek için , iyilik duygusu ile dopdolu olur. Ve şüphe yok ki, bu duygu, evvelkinden daha büyük bir kurtuluş vesilesi olur. Düşünmeli ki Allah, Kur'ân'ında Firavun gibileri nasıl anıyor, peygamberleri ve müminleri nasıl anıyor? Hem Allah, her ne işlerseniz bilir. Ona göre anar ve ona göre ceza veya mükafat verir.

Meâl-i Şerifi

46- İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak, en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: "Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim ilâhımız da, sizin ilâhınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuzdur."

47- (Resulüm!) İşte sana (önceki kitapları tasdik eden) bu kitabı indirdik. Onun için, kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman ediyorlar. Şunlardan da ona iman eden nice kimseler vardır. Ayetlerimizi ancak kâfirler bile bile inkâr eder.

48- Sen bundan önce, ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, batıla uyanlar kuşku duyarlardı.

49- Hayır, o (Kur'ân), kendilerine ilim verilenlerin sinelerinde (yer eden) apaçık âyetlerdir. Ayetlerimizi ancak ve ancak zalimler bile bile inkâr eder.

50- "Ona Rabbinden (başkaca) mucize indirilmeli değil miydi?" derler. Cevaben de ki: "Mucizeler ancak Allah'ın katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım."

51- Sana indirdiğimiz ve onlara okunmakta olan kitap, kendilerine yetmedi mi? Bunda iman edecek bir kavim için elbette bir rahmet ve öğüt vardır.

46- Yahudiler ve hıristiyanlar ancak en güzel yoldan mücadele suretiyle. Mesela kabalığa incelikle, sertliğe yumuşaklıkla, öfkeye hazm ile, gevezeliğe nasihat ile, şiddete vakar ile karşılık vererek hak ve gerçek delilleri açıklamak ve izah etmek gibi. Ancak içlerinde zulmedenler başka. Yeterli olan delili kabul etmeyip, haksızlıkla inada, aşırılığa sapan, mesela hâşâ Allah'ın oğlu var demekle veya "Allah'ın eli bağlıdır (sıkıdır)" (Mâide, 5/64) gibi laflar söylemekte ısrar ile kibirlilik taslayan zalimler müstesna, zira o zaman hallerine uygun şekilde müdafaa yapmak vacip olur.

Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir.

Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.

Ve deyin ki, bununla en güzel mücadelenin nasıl olacağı tarif edilmiş oluyor. Birdir. Uluhiyette ortağı yoktur. Biz yalnız O'na teslim olmuş, müslümanlarız. O'nun birliğine samimiyetle teslim olmuş, müslümanlarız. Bu ifadede onlara bir sataşma vardır. Zira onlar ki yahudiler kendi bilginlerini, hıristiyanlar da rahiblerini rab edinmişler; özellikle hıristiyanlar teslis (üçlü ilâh akidesin)e inanmışlardır.

47- ve işte böyle, bu güzel, bu apaçık indiriş tarzıyla sana kitabı indirdik ya Muhammed! Onun için kendilerine kitap verdiklerimiz, gerek yahudiler ve gerekse hıristiyanlar, Abdullah b. Selam gibi gerçekten kitaptan istifade etmek nimetine erenler Ona, o sana indirilen kitaba iman ediyorlar. Şunlardan da, yani Araplardan da ona iman eden var ve bizim âyetlerimizi ancak kâfirler inkâr eder. Hakkı ve gerçeği örtmeye alışmış gavurluğu âdet edinmiş, inkârcı kâfirler ki, yahudi Kâb b. Eşref ve arkadaşları gibi.

48- Halbuki sen bundan önce yani bu indirilmezden önce kitap okur değildin hala elinle yazmazsın da. O vakit, yani ümmi olmayıp da okuyup yazsa idin batıla uyanlar, yani batıl peşinde giden, yahut iptal etmeye sebep arayan o haksız kâfirler şüphe edebilirlerdi. Gerçi hakkı arayan insaflı hak arayıcı kimseler, yine şüphe etmezlerdi. Çünkü icaz için ümmilik şart değildir. Nitekim diğer peygamberler ümmi değillerdi, ancak öyle olsaydı, gerek müşrikler ve gerek ehl-i kitap'tan olan haksızlar için hiç olmazsa şüpheye bir sebep bulunmuş olurdu.

49- Fakat o Kur'ân ilim verilmiş kimselerin sinelerinde parıldayan açık açık âyetlerdir.Burada nin "beyyinat"a müteallik olması ve şüpheyi kaldırması, sözün gelişine göre apaçık olduğu gibi, haziften kurtarma yönüyle de daha çok tercih edilir. Yani Allah tarafından birer işaret, parlak mucizeler olduğu ilim ehlinin gönüllerinde apaçık ve hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde parlamaktadır. Ve bizim âyetlerimizi ancak zalimler inkâr eder.

50-Bildikleri halde hakkı tanımak istemeyen, zulmü âdet edinmiş zalimler, nitekim o zalimler kitap ehlinin hakkı kabul etmeyen kısmı, Kur'ân'ın âyet, yani mucize olmasını inkâr ettiler de dediler Rabbin'den üzerine birtakım âyetler, yani Musa'nın asâsı, Salih'in devesi gibi mucizeler inse ya! De ki: Bütün âyetler ancak Allah'ın yanındadır. Yani gerek Kur'ân, gerek sizin istediğiniz mucizeler, hepsi Allah'ın katındadır. Kur'ân'ı indiren Allah olduğu gibi, öbürlerini indiren ve indirecek olan da yalnız Allah'tır, başkaları değil. Bundan dolayı, ne dilerse indirir, ben ona karışmam. Ve ben ancak açık bir uyarıcıyım, inanmayanlara azabın habercisiyim.

51- daha onlara yetmedi mi? O başka âyet, başka mucize isteyenlere kâfi gelmedi mi, daha mucize olarak bizim senin üzerine demin söylenildiği şekilde, bundan önce okuması yazması olmadığı muhakkak olan senin üzerine şüphesiz kitap indirmemiz karşılarında okunup dururken şüphe yok ki onda mutlak bir rahmet,büyük bir nimet ve bir ilâhî ihtar ve nasihat var iman edecek bir kavim için; inat, taassub, aksilik edecekler için değil, iman edecekler için. Bu âyetin, öncesine ve sonrasına göre "Rabbinden birtakım mucizeler inseydi ya" diyen zalimlere cevap olarak indirildiği anlaşılıyor. Bununla birlikte sebeb-i nüzul olarak şu da haber verilmiştir: Müslümanlardan bazıları, yahudilerden işittikleri bazı şeyleri yazmış oldukları bir kürek ile gelmişlerdi. Resulullah (s.a.v): "Bir kavmin kendi peygamberinin getirdiğini bırakıp da başkasının başkalarına getirdiğine rağbet etmeleri düşüncesizlik ve sapıklıklarına yeterlidir" buyurdu. Bunun üzerine "Kitabı sana indirmemiz onlara yetmemiş mi?" âyeti indirildi. Gerçi bu âyet bu olay üzerine inmiş olabilir. Fakat bunun sebeb-i nuzül olması âyetin altına ve üstüne uygun düşmüyor. Çünkü altına ve üstüne göre zamiri müslümanlara değil "Başkaca mucizeler indirilmeli değil miydi?" diye soranlara yöneliktir. Rivayet edilir ki, Abdullah b. Amir b. Rükn, Hz. Aişe (r.anha) ye bir hediye vermişti. Hz. Aişe bu kişiyi "Abdullah b. Amr" zannedip reddetti ve: "O başka kitapları okuyor, Allah Teâlâ ise 'Kendilerine okunmakta olan kitabı sana indirmemiz onlara yetmemiş mi?' buyuruyordu dedi. Bunun üzerine: "Size hediyeyi veren Abdullah b. Amir'dir." dediler; o zaman kabul etti.(1) Hz. Hafsa (r.anha) da bir kürek üzerinde Yusuf kıssasından bir yazı getirmiş, Hz. Peygamber'e okumuştu. Peygamberimizin mübarek yüzü renkten renge girerek buyurdu ki: "Nefsim kudret elinde olan yüce Allah'a yemin olsun ki, ben aranızda iken, size Yusuf gelse de, beni bırakıp ona uyacak olsanız, sapmış olursunuz. Ben sizin peygamberden payınıza düşenim, siz de benim ümmetlerden payımsınız." Hz. Ömer b. Hattab (r.a) bir gün bir adama uğramıştı, bir kitap okuyordu; bir saat dinledi, hoşuna gitti. O adama: "Bana bu kitabı yazıver" dedi. O da peki deyip bir deri aldı, onu hazırlayıp içine dışına yazıverdi. Sonra Ömer onu alıp Hz. Peygamber'e getirdi, okumaya başladı, Resul-i Ekrem (s.a.v)'in mübarek yüzünde de bir renk peyda olmaya başladı. Derhal Ensar'dan bir zat o kitaba vurdu da, "Anan kaybetsin seni ey Hattâboğlu! Bu gün sen bu kitabı okuyalıberi Resulullah'ın yüzüne bakmıyor musun?" dedi. O zaman Peygamber (s.a.v) buyurdu ki, "Ben hem ilk ve hem son peygamber olarak gönderildim ve bana hem Allah kelâmının tamamı ve sonuncusu verildi ve bana söz sadeleştirildi ve kısaltıldı da kısaltıldı. Sakının sizi mütehevvikler helake sürüklemesinler." Mütehevvikler, seviyesiz, her işe dalanlar veya hayrette kalmış, şaşırmışlar, demektir.

Meâl-i Şerifi

52- De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde ne varsa bilir. Batıla inanıp inkâr edenler var ya, işte ziyana uğrayacaklar onlardır.

53- Senden azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Eğer önceden tayin edilmiş bir vade olmasaydı, azab elbette onlara gelip çatmıştı. Fakat yine de, hiç farkına varmadıkları bir sırada o kendilerine mutlaka gelecektir.

54- (Evet) senden azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Halbuki cehennem, hiç şüpheleri olmasın, kâfirleri kuşatacaktır.

55- O günde azap, onları hem üstlerinden, hem ayaklarının altından saracak ve Allah (onlara), "Yaptıklarınızın cezasını tadın!" diyecektir.

56- Ey iman eden kullarım! Şüphesiz benim yarattığım yeryüzü geniştir. O halde yalnız bana kulluk edin.

57- Her can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.

58- İman edip güzel işler yapanları, (evet) muhakkak ki onları, altlarından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennet köşklerine yerleştireceğiz. (Böyle iyi) işler yapanların mükafatı ne güzeldir!

59- Ki onlar, sabretmiş olup yalnız Rablerine güvenip dayanmaktadırlar.

60- Nice hayvanlar var ki, rızkını (biriktirip yanında) taşımıyor. Çünkü onların da, sizin de rızkınızı Allah veriyor. O, her şeyi işitir ve bilir.

61- Andolsun ki onlara, "Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?" diye sorsan "Allah" derler. O halde nasıl (haktan) çevrilip döndürülüyorlar?

62- Allah, kullarından dilediğine rızkı bol bol verir, dilediğine de kısar. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.

63- Andolsun ki onlara, "Gökten su indirip, onunla ölümünün ardından yeryüzünü canlandıran kimdir?" diye sorsan, mutlaka, "Allah " derler. De ki: (Öyleyse) hamd de Allah'a mahsustur. Fakat çokları akıllarını kullanmazlar.

52-56- Ey iman eden kullarım! "İbadî" hitabı, şereflendirme hitabıdır. Mükellef olan kulların en şerefli rütbesidir. "Bize kul olarak" gibi mutlak "İbâd" (kullar) tabirinde kâfir bile dahil olabilirse de "İbâdî" (benim kullarım) izafetinde kâfir dahil olmaz. Çünkü kâfir şeytanın hakimiyeti ve etkisi altındadır. Halbuki "Şüphesiz kullarım (benimdir). Onların aleyhine sana verilmiş bir hakimiyet yoktur." (Hıcr, 15/42) buyurulmuştur. Dikkate değer ki, Cenab-ı Allah, Âdem'i yarattığında şanlı bir isim olan hilafet ünvanıyla yad etti. Öyle iken İblis bu isimden yılmadı, aksine o sebeple gayretini artırdı, düşmanlık etti ve sonunda galebe edip (Bakara, 2/36) âyetinde buyurulduğu üzere "her ikisini de cennetten kaydırdı." Sonra onun çocuklarında "benim kullarım" sözüyle şereflenen iyi kimselere gelince şeytan onlardan kaçındı "Şüphesiz kullarım (benimdir). Onların aleyhine sana verilmiş bir hakimiyet yoktur." (Hıcr, 15/42) buyurulduğu gibi, şeytanın kendisi de: "Onların hepsini mutlaka azdıracağım, ancak onlardan senin ihlaslı kulların müstesna." (Hıcr, 15/39-40) dedi. Demek ki, "Allah'ın kulları" olma mevkiini elde eden mükellef, derece yönünden yeryüzünde halife olandan daha yüksektir. Şu halde "İman edenler" sıfatı ihtirazî (ilerisi için hesaba katılan) bir kayıt değil, şerefin yönünü ve şeklini açıklamak için kâşîfe (açıklayıcı) bir sıfattır. Bu şekilde bu hitap, kâfirlerin engellemesinden dolayı, dinini gereği gibi yapamayan bazı müminlere kurtuluş yolunu göstermek için bir şereflendirme hitabıdır. Yani ey benim iman şerefi ile şereflenmiş olan kullarım haberiniz olsun, benim yeryüzüm geniştir. Bulunduğunuz yerden ibaret değildir, geniştir. O halde bana ibadet ve kulluk edin, o halde yalnız bana. Yani bulunduğunuz memlekette yalnız bana ibadet etmek kolay olmaz, dininizi açıklamada baskıya uğrar, daralırsanız bir yere gidin, kaçın, hicret edin. O darlıktan genişliğe çıkmak için ne yapmak gerekiyorsa yapın, bana kulluk edin. Peygamber efendimizden bir hadiste şöyle rivayet edilmiştir: "Her kim dini sebebiyle bir yerden bir yere kaçarsa, bir karış da olsa cenneti hak eder. Ve İbrahim ile Muhammed (a.s)'e arkadaş olur." Ya ölüm tehlikesi, tehdid olursa ne yapmalı?

57-59-- Her nefis, her nasıl olsa ve her nerede bulunsa, ölümü tadacak sonra da hep bize döndürüleceksiniz. Yeniden diriltilip hakkın huzuruna dikilerek mükafatınızı veya cezanızı alacaksınız. Bundan dolayı, ondan kaçmakla kurtulamazsınız, aksine Allah'tan başkasına kulluk etmemek için, zorlama karşısında bile her fedakarlığı göze alarak Hakk'ın huzuruna tam bir samimiyet ve hürriyet ile gitmeye çalışmalı.

60-63- "Nice hayvanlar var ki..." Hicret emrolununca bazıları, geçimliğimiz olmayan memlekete nasıl gideriz demişlerdi, bu âyet indirildi. "Eğer onlara sorsan..." Sorulacaklar, Mekke müşrikleridir. O halde nasıl çevriliyorlar? Her şeyin yaratıcısı olduğunu ister istemez kabul ederlerken, uluhiyyete gelince nasıl ondan dönüp şirke sapıyorlar? Bu hususta en çok ileri sürülen rızık meselesi olduğu için buyuruluyor ki; "Allah, kullarından dilediğine rızkı bol verir..."

Meâl-i Şerifi

64-69-64- Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı.

65- Baksana, gemiye bindikleri zaman, dini yalnız O'na has kılarak (ihlasla) Allah'a yalvarırlar. Fakat onları salimen karaya çıkarınca, bir bakarsın ki, (Allah'a) ortak koşmaktadırlar.

66- Kendilerine verdiklerimize nankörlük etsinler ve safâ sürsünler bakalım! Ama yakında bilecekler.

67- Çevrelerinde insanlar kapılıp götürülürken (öldürülürken, ya da esir edilirken), bizim (Mekke'yi) güven içinde kudsî bir yer yaptığımızı görmediler mi? Hâlâ batıla inanıp Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?

68- Allah'a karşı yalan uyduran, yahut kendisine hak gelmişken onu yalan sayandan daha zalim kimdir? Cehennemde kâfirlere yer mi yok?

69- Ama bizim yolumuzda cihad edenleri, elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir.

__________________
Sözün kıymetini '' Lal'' olandan,
Ekmeğini kıymetini ''Aç '' olandan,
Aşkın kıymetini ''Hiç'' olandan öğren..

Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147