65- Andolsun ki, sana da, senden öncekilere de şu vahyedildi: "Yemin ederim ki, eğer şirk koşarsan bütün çalışmaların boşa gider ve mutlaka kendine yazık edenlerden olursun."
66- Hayır, onun için yalnız Allah'a kulluk et ve şükredenlerden ol.
67- Allah'ı hakkıyla takdir edemediler. Halbuki bütün yer kıyamet günü O'nun avucundadır. Gökler de kudretiyle dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından münezzeh ve çok yüksektir.
68- Ve sûra üflenmiştir. Göklerde kim var, yerde kim varsa çarpılıp yıkılmıştır. Ancak Allah'ın dilediği müstesna. Sonra ona bir daha üflenmiştir. Bu defa da hep onlar kalkmışlar bakıyorlardır.
69- Yer, Rabbinin nuru ile parlamıştır. Kitap konmuş, peygamberler ve şahitler getirilmiş ve aralarında hak ile hüküm verilmektedir. Hem onlara hiç haksızlık yapılmaz.
70- Herkese ne amel yaptıysa karşılığı tam olarak ödenmiştir. O (Allah), onların yaptıklarını en iyi şekilde bilmektedir.
64-68- Yer, kıyamet günü O'nun avucundadır.
Gökler de kudretiyle dürülmüştür. Zemahşerî, Beydâvî, Ebu's-Suud gibi belagatta tanınmış olan tefsirciler diyorlar ki, bu âyet-i kerime, yüce Allah'ın son derece büyüklüğüne, kudretinin kemaline ve zihinlerin hayret ettiği büyük fiillerin, O'nun kudretine nispet edilince, çok küçük ve değersiz kalacağına bir tenbih ve kainatı yıkıvermenin O'na göre pek kolay bir şey olduğunun, temsil ve tahyil (hayal ettirme) yoluyla bir ifadesidir ki, "kabza" (avuç) ve "yemîn" (sağ el) kelimelerinin hakikat veya mecaz olmaları yönü düşünülmeksizin "gecenin zülfüne kır düştü" deyimi gibi topyekün bir tasvirdir. Diğer bazıları da demişlerdir ki, kelamda asıl olan hakikattir. Fakat hakikatin imkansız olduğuna bir delil bulununca da mecaza yorumlanması vacib olur. "Avuç" ve "sağ el" kelimeleri, organlarda hakikattir. Allah Teâlâ'ya âzâ ve organ isnadının imkansız bulunduğuna da aklî delil vardır. O halde mecaza yorumlanması vacibdir. Çünkü "filan, filanın avucundadır." denir. Onun yönlendirmesi ile emri altında demektir. "Sağ ellerinin malik olduğu..." (Ahzab, 33/50) ifadesinden maksat da kendilerinin milki olmasıdır. Şu ev filanın elinde, filanın avucunda ve filanın eline geçti derler ki, halis milki olduğunu söylemek isterler. Hem bunlar, kullanılan ve meşhur olan mecazlardır. İbnü Atiyye de demiştir ki, kabza (avuç) kudretten ibarettir. Dilimizde de pek çok kullanılan kabza kelimesi esasında "kabız"dan "masdar bina-i merre"dir. Bir kabız, bir sıkma veya bir tutma demektir. Avuçla tutulan mikdara da "kaf"ın zammesiyle "kubza" (tutam veya sıkım) denildiği gibi, "kaf"ın fethasıyla "kabza" da denir. Demek ki kabza, bir sıkım, bir tutam veya bir avuç mânâlarına olabiliyor. Burada "bir sıkım" diye ifade edilmesi, kıyametin sıkıştırmasını anlatması itibarıyla daha açık olur.
YEMİN, sağ demektir. Kuvvet ve kasem (yemin etmek) mânâlarına da gelir. Burada kuvvet veya kasem demek olabileceği de söylenmiştir. "O gün biz göğü, kitapların sayfalarını dürer gibi düreceğiz." (Enbiya, 21/104) âyetinin ifadesince göğü dürmeye ahdetmiş olduğu için tahkik itibariyle bu mânâ doğru ise de, önceki mânâ ile kuvvet ve kudretin tasvir ve temsilinin daha kuvvetli, daha büyük bir mânâ ifade ettiğini hatırlatmaya hacet yoktur. Sahih-i Müslim'de Hz. Aişe'den rivayet edildiğine göre, yer ve göklerin bu sıkımı ve dürümü sırasında insanların nerede olacağı Resulullah'tan sorulmuş, "sırat üzerinde" buyurulmuştur.
Kıyameti tasvir edip anlatmak için de buyuruluyor ki "sûra üfürülmüştür." "Sûr"un mânâsı Neml Sûresi 87. âyetin tefsirinde geçmişti. Görülüyor ki burada iki üfürüş açıklanıyor. Birincisi, yıkan "nefh-ı saik"tir ki bu, birinci veya orta üfürüştür. İkincisi, kaldıran "nefh-ı kıyam"dır ki, bu da ikinci veya üçüncü üfürüştür. Ve kıyamet kelimesi, bu ikincideki kıyam (kalkış) mânâsından olmakla beraber, birinciyi de başlangıcı olmak üzere kapsamaktadır. Onun için kıyametin kopması en büyük yıkımı ifade eder. Buna saat, vâkıa, hâkka da denir.
69-70-SAİK, yıldırım çarpmasında olduğu gibi bayılıp düşmeye ve ölmeye denilir. Bu kalkıştan sonra din günü ve fasıl günü denilen safhayı açıklamak üzere buyuruluyor ki: Ve yer parlatılmıştır. Bu parlayacak olan yer kabızdan sonra "O gün yer, başka yere çevrilir." (İbrahim, 14/48) ifadesi üzere, değişecek olan mahşer yeridir. Bir hadisi şerifte şöyle gelmiştir: "İnsanlar, halis elenmiş un çöreği gibi beyaz bir yer üzerinde haşrolunacaktır ki, üzerinde kimsenin bayrağı yoktur." Rabbinin nuru ile, Kur'ân'ın birçok âyetlerinde Kur'ân'a, bürhana (delile), hak ve adalete nur dendiği gibi, burada da nurun, hak ve adaletin tecellisi demek olduğu söylenmiştir. Fakat Ebu Hayyan'ın naklettiği üzere İbnü Abbas demiştir ki, burada nur, güneş ve ayın nuru değil, diğer bir nurdur ki, Allah Teâlâ yaratacak da onunla yeri aydınlatacaktır. Bu rivayet bizi öbüründen daha güzel bir mânâ ile aydınlatmaktadır. Çünkü elektrik ile bir misalini tasavvur edebileceğimiz parlak bir nurun, ilâhî bir nurun yaratılacağını bize önceden haber vermiş oluyor. Bu nur ki, onunla büyük mahkemenin kurulacağı mahşer yeri aydınlatılacaktır. Kitap ortaya konmuş. Burada kitap, amel defteri ile tefsir edilmiştir. Ve peygamberlerle şahitler getirilmiş, "O gün Allah, peygamberleri toplayacak ve: 'Size ne cevap verildi?' diyecek." (Maide, 5/109), "Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onların üzerine şahit getirdiğimiz vakit, bakalım onların hali nasıl olacak?" (Nisâ, 4/41) "O gün bütün insanları önderleriyle çağıracağız." (İsrâ, 17/71) ifadeleri ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte burada "Nebiyyîn" kelimesi, muhbirler mânâsını da ifade edebilir.
Meâl-i Şerifi
71- İnkâr edenler bölük bölük cehenneme sevkedilmektedir. Nihayet oraya vardıklarında kapıları açılır ve bekçileri onlara: "İçinizden size Rabbinizin âyetlerini okuyan, bu gününüzle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?" derler. Onlar da: "Evet geldi" derler. Fakat kâfirler üzerine azab kelimesi hak oldu.
72- (Onlara): "Ebedî olarak içinde kalmak üzere girin cehennemin kapılarından" denir. Bak, büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür!
73- Rablerinden korkanlar da bölük bölük cennete sevk edilmektedir. Nihayet oraya vardıkları zaman kapıları açılır ve bekçileri onlara: "Selâm sizlere, ne hoşsunuz! Ebedî olarak içinde kalmak üzere haydi girin oraya!" derler.
74- Onlar da: "Hamdolsun o Allah'a ki, bize vaadini doğru çıkardı ve bizi cennet arzına varis kıldı. Cennette istediğimiz yerde oturuyoruz" derler. Bak ne güzeldir mükafatı o iyi amel işleyenlerin!
75- Meleklerin de arşın etrafını kuşatarak, Rablerine hamd ile tesbih ettiklerini görürsün. Artık halk arasında hak ile hüküm icra edilip "âlemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun" denilmektedir.
71-75-Ya Rab! Bizi de bu hamde eren kullarından eyle.
Burada Zümer Sûresi bitti. Bunu Mümin Sûresi takip ediyor.
__________________
Sözün kıymetini '' Lal'' olandan,
Ekmeğini kıymetini ''Aç '' olandan,
Aşkın kıymetini ''Hiç'' olandan öğren..
|