10- Yeryüzünde bir gezmediler mi? Baksalar ya kendilerinden öncekilerin sonu ne olmuş! Bu âyet, yıkılmış, çökmüş olan kavimlerin eserlerini ve harabelerini düşünmek suretiyle maziden ibrete davettir. Çünkü gerek Arabistan'da ve gerek diğer yerlerde olsun batmış milletlerin akibetleri, yerleri ve izleri gözden geçirilse görülür ki Allah onların üzerlerine helak yağdırmıştır. Bütün özelliklerini imha etmiştir. O kâfirlere de onun, o akıbetin benzerleri yaraşır. O helak olan kâfirlere uğradıkları o felaket hak olduğu gibi onlar gibi inkâr edip de Allah yolundan ayrılan beriki kâfirlere de yaraşan odur. O sonucun benzerleri yine onun gibi helak ve yıkımdır. Emsal (benzerleri) ifadesinin çoğul gelişi müteaddit olması itibariyledir. Görülüyor ki bu "benzerleri" ifadesi özellikle dikkati çekmek için elif fâsılası ile gelmiştir ki, ikincisi "Yoksa kalpler üzerinde üst üste kilitleri mi var?" (Muhammed, 47/24) ifadesi olacaktır. Yukarıda "Harp ağırlıklarını atana kadar" âyetinde de bir fasıla sayıldığı takdirde ise üç olmuş oluyor. Demek ki bunlar Kıtal (Muhammed) Sûresi'nin özellikle kulak verilecek âyetleridir.
11-Yine böyle o, kâfirlere o benzeri sonuçların hak olması şu sebepledir ki Allah iman edenlerin dostu, yardımcısı, velîsidir. Kâfirlerin ise dostu yoktur. Allah'ın azab ve cezasından kurtaracak hiçbir velîleri, yardımcıları yoktur. "Mevlâ" kelimesi burada velî ve yardımcı mânâsınadır. Mâlik (sahip) mânâsına da gelir. Nitekim "Sonra onlar hak olan mevlalarına, Allah'a iade edilirler." (En'am, 6/62) âyetinde öyledir. Şu halde iki âyet arasında bir zıtlık var zannedilmesin, yani Allah müminin de kâfirlerin de, bütün kulların mâlikidir. Fakat "Allah müminlerin dostudur." (Âl-i İmran, 3/68) âyetinin mânâsınca müminlerin dostu ve yardımcısıdır. Kâfirlerin değil. "Eğer siz Allah'a yardım ederseniz, O da size yardım eder." şartına ancak müminler sadakat gösterir. Bu aslın hüküm ve neticesini açıklama hususunda buyuruluyor ki:
Meâl-i Şerifi
12- Şüphesiz ki, Allah iman edip salih amel işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. İnkâr edenler ise dünyada zevk edip geçinirler. Hayvanların yediği gibi yerler. Onların varacakları yer ateştir.
13- Ey Muhammed! Seni yurdundan çıkaran şehirden daha kuvvetli olan nice şehirler vardı ki biz onları helâk ettik de onlara yardım eden çıkmadı.
14- Rabbi tarafından apaçık bir delil üzerinde bulunan kimse, kötü işleri kendisine güzel gösterilmiş de heveslerinin peşine düşmüş kimseler gibi olur mu?
15- Kötülükten sakınanlara vaad edilen cennetin durumu şöyledir: Orada bozulmayan temiz sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır.
Onlar için cennette her çeşit meyve ve Rablerinden bir bağışlanma vardır. Bunların durumu, ateşte ebedî olarak kalacak olan ve bağırsaklarını parçalayacak kaynar su içirilen kimsenin durumu gibi olur mu?
16- Ey Muhammed! Onlardan seni dinlemeye gelenler de var. Senin yanından çıktıkları zaman kendilerine ilim verilen kimselere alay yoluyla: "O demin ne söyledi?" diye sorarlar. İşte onlar Allah'ın kalplerini mühürlediği kimselerdir. Onlar sadece kendi heva ve heveslerine uyarlar.
17- Doğru yola girenlere gelince, Allah onların hidayetlerini artırmış ve onlara kötülükten sakınma çarelerini ilham etmiştir.
18- Artık onlar, kıyamet saatinin kendilerine ansızın gelivermesine mi bakıyorlar? Şüphesiz onun alametleri gelmiştir. Artık kıyamet kendilerine gelip çatınca anlamaları neye yarar?
19- Ey Muhammed! Bil ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hem kendi günahın için, hem de mümin erkekler ve mümin kadınlar için Allah'tan bağışlanma dile. Allah, sizin gezip dolaştığınız yeri de duracağınız yeri de bilir.
12- Şüphesiz Allah iman edip salih amel işleyenleri koyacak, Allah Teâlâ'nın, velayetinin ahirette hüküm ve neticesini beyan ve sebebini izahtır. Yani velayetin, yardımın sebebi zikrolunduğu üzere Muhammed'e indirilene iman ve "Eğer siz Allah'a yardım ederseniz O da size yardım eder." ifadesince salih amel olduğu gibi imanın şartında özellikle ahirete iman meselesi de vardır.
Altlarından ırmaklar akan cennetlere, o ırmakların biraz sonra temsili anlatılacaktır. O küfredenler ise zevklerine bakar, dünyadan birkaç gün nasip almaya çalışır ve hayvanlar gibi yerler. Yani hayatı sırf dünya hayatı ve cismanî hayat bilir, ahiretini, mevlasını düşünmez, sırf karnını şişirmekle meşgul olur. Onun için Allah kendilerine velî olmaz. Ateş de kendilerine yegâne bir ikamet yeri olur. Onlara göğün kapıları açılmaz. "Ve deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete giremezler." (A'raf, 7/40) âyetinin mânâsına muhatap olurlar. Ve Allah'ın azabından kurtaracak hiçbir sahip ve koruyucu da bulamazlar.
13- Seni çıkaran şehirden daha kuvvetli ne şehirler vardı ki, yani Mekke'dir ki maksat şehir halkıdır. Mekke müşrikleri "Peygamberi çıkarmağa karar verdiler." (Tevbe, 9/13) âyetinin ifadesince peygamberi çıkarmak fikrinde bulundukları ve suikast tertipleriyle peygamberin hicretine sebep oldukları için çıkarma işi onlara nisbet edilmiş ve böylece küfürlerinden bir safha anlatılmıştır. (Olayın gelişmesi hakkında Enfâl Sûresi'nde geçen "Hani o küfredenler seni tutup hapsetmek veya öldürmek yahut Mekke'den çıkarmak için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kuruyorlardı ama Allah da karşılığını kuruyordu." (Enfâl, 8/30) âyetinin tefsirine bkz.)
Sûrenin baş tarafında geçtiği üzere bu âyetin hicret esnasında nazil olduğuna bir rivayet vardır. Bununla beraber peygambere bir vaad ve teselli içeren bu âyetten zahir olan şudur ki; bu sûrenin iniş sebeplerinden başlıcası Mekke'nin fethine hazırlama olmuştur. Asıl maksat şehrin kendisi değil halkı olduğunu açıklamak için buyuruluyor ki: Biz onları helak ettik, öyle daha kuvvetlilerini helak edince berikiler haydi haydi helak edilme durumunda kalır. Helak ettik de onları bir kurtaran bulunmadı. Hâlâ da yoktur. Bu zamiri de helak edilen şehir halkına gönderiyorlar. Ve halin hikâyesini yapıyorlar. Kendi kendilerini kurtaramadıkları gibi bir yardımcı vasıtasıyla da kurtulamadıklarını beyan ile da vasıta ile olanı doğrudan doğruya olana atfediyorlar. Fakat bu nın neticesi olarak bu zamirin peygamberi çıkaran şehir halkına gitmesini daha uygun buluyoruz. Yani daha kuvvetli birçok şehirlerin helakinden anlaşılır ki seni çıkarmak isteyen o Mekke kâfirlerini kurtaracak bir yardımcı yoktur. Mekke helak edilmeyecek, fakat orada küfredenler bırakılmayacaktır. Mekke fethedilecektir.
14- Rabbinden bir delil üzerinde bulunan kimse hiç o kötü ameli kendine süslü gösterilmiş de heva ve hevesleri ardına düşmüş kimseler gibi olur mu? Bu ifade iki tarafın durumlarını bir karşılaştırmadır. Delil üzerinde olan peygamber ve ona tabi olan müminler, hevalarına uyanlar da onlara zıt giden kâfirlerdir.
15- O korunan müttakilere vaad edilen cennetin temsili "Altlarından ırmaklar akan cennetler." diye cennetin altından aktığı anlatılan ırmakların burada da bir tefsiri vardır. Müttakiler denilmiş ve bu şekilde şu anlatılmıştır: Dinden asıl maksat takvadır, iman ve salih amel de takva cümlesindendir. Esası vacip olan fiilleri yapıp, kötülüklerden kaçınarak, Allah'ın himayesi altına girip, azabından korunmaktır. Yani "Allah, iman edip salih amel işleyenleri altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar." âyetinin ifadesince Muhammed'e indirilene iman edip salih ameller yaparak korunan müminlere vaad olunan cennetin temsili, temsil yoluyla acaip bir halinin tasviri şudur: Orada ırmaklar var. Öyle bir sudan ki bozulması yok, bayatlamaz, tadı bozulmaz, kokmaz, yiğmez, öyle akar gider. Yine ırmaklar var öyle bir sütten ki tadı değişmez, dünya sütleri gibi ekşimez, kesilmez, kokmaz, yaratıldığı şekilde taptaze akar. Yine ırmaklar var bir şaraptan ki içenlerine lezzet, dünya şarapları gibi kekreliği yok, sarhoş ediciliği yok, günahı, vebali yok. Yine nehirleri var öyle baldan ki sâfi süzme, mumu yok, posası yok.
__________________
Sözün kıymetini '' Lal'' olandan,
Ekmeğini kıymetini ''Aç '' olandan,
Aşkın kıymetini ''Hiç'' olandan öğren..
|