31- "Fazla" kelimesi mimli masdar veya gibi ismi mef'ul olabilir. Uzak olmayarak veya uzak olmayan bir yakınlık ile, 'den sonra bu kayıt yalnız tekide yorumlanmış ise de yukarıda geçtiği üzere "Bu uzak bir dönüş" (Kaf, 50/3) diyenlerin sözlerini açıkça red içindir. Yani kâfirlerin zannettikleri gibi Allah'ın kudretinden uzak olmayarak takva sahiplerine yaklaştırılmış bulunacaktır. İşte bu size vaad edilen şeydir. Zahiri, bu şimdi söyleniyor. İşte bu ki size vaad ediliyor. Fakat tefsircilerin çoğu takdiri ile ahirette söyleneceği, hikaye diyorlar ki, işte bu o ki size vaad ediliyordu diye mânâsında olmuş oluyor. Bunun karinesi aşağıdaki "Allah'a yönelmiş bir kalp ile geldi." ifadesidir. Her tevbekar için. "Müttakiler"den bedel, aradaki söz muteriza (ara cümlesi) olmuş oluyor. "Her tövbekâr için olan bir vaad" mânâsıyla "size vaad edilir", ifadesine bağlanması da uygun olur. Evvab Sâd Sûresi'nde geçtiği üzere Allah'a dönüşü çok olan ve çok tevbekâr olan mânâlarına gelir. "Vazifesine rivayet eden", vazifesini bilip korunan "Allah'ın sınırlarını korumuş." (Tevbe, 9/112) olan ki bu da şöyle bir bedel ile açıklanıyor. Görmediği halde Rahmân olan Allah'dan korkmuş. Henüz huzuruna gelmeden, ahiret olmadan perdeler açılmadan Rahmân'a iman edip rahmetinin zevki, azabının dehşeti ile saygısını duymuş. Ve Allah'a yönelmiş bir kalp ile yani herşeyden geçip yalnız o Rahmân'ın rahmetine sığınan bir kalp ile huzuruna gelmiş bulunan kimseler vaad edilmiş olup yaklaştırılmıştır.
32-33- "Fazla" kelimesi mimli masdar veya gibi ismi mef'ul olabilir. Uzak olmayarak veya uzak olmayan bir yakınlık ile, 'den sonra bu kayıt yalnız tekide yorumlanmış ise de yukarıda geçtiği üzere "Bu uzak bir dönüş" (Kaf, 50/3) diyenlerin sözlerini açıkça red içindir. Yani kâfirlerin zannettikleri gibi Allah'ın kudretinden uzak olmayarak takva sahiplerine yaklaştırılmış bulunacaktır. İşte bu size vaad edilen şeydir. Zahiri, bu şimdi söyleniyor. İşte bu ki size vaad ediliyor. Fakat tefsircilerin çoğu takdiri ile ahirette söyleneceği, hikaye diyorlar ki, işte bu o ki size vaad ediliyordu diye mânâsında olmuş oluyor. Bunun karinesi aşağıdaki "Allah'a yönelmiş bir kalp ile geldi." ifadesidir. Her tevbekar için. "Müttakiler"den bedel, aradaki söz muteriza (ara cümlesi) olmuş oluyor. "Her tövbekâr için olan bir vaad" mânâsıyla "size vaad edilir", ifadesine bağlanması da uygun olur. Evvab Sâd Sûresi'nde geçtiği üzere Allah'a dönüşü çok olan ve çok tevbekâr olan mânâlarına gelir. "Vazifesine rivayet eden", vazifesini bilip korunan "Allah'ın sınırlarını korumuş." (Tevbe, 9/112) olan ki bu da şöyle bir bedel ile açıklanıyor. Görmediği halde Rahmân olan Allah'dan korkmuş. Henüz huzuruna gelmeden, ahiret olmadan perdeler açılmadan Rahmân'a iman edip rahmetinin zevki, azabının dehşeti ile saygısını duymuş. Ve Allah'a yönelmiş bir kalp ile yani herşeyden geçip yalnız o Rahmân'ın rahmetine sığınan bir kalp ile huzuruna gelmiş bulunan kimseler vaad edilmiş olup yaklaştırılmıştır.
34-Haydin selam ve selamet ile girin ona, denecek.
İşte o, giriş günü ebedilik günüdür. Yani ebedi kalmanın takdir edildiği gündür ki Kur'ân'da "Orada ebedi olarak kalcaklar." diye zikredilip duran ebedilik, o günden itibaren başlayacaktır. Artık onun sonu yoktur.
35- Onlara orada ne dilerlerse vardır. İstenecek olan çeşitli şeylerden her ne isterlerse vardır. Nezdimizde fazlası da vardır. Onların hatırlarına gelmeyen dilekleri içine girmeyen öyle şeyler ki ne gözler görmüştür, ne kulaklar işitmiştir, ne de bir insanın gönlüne doğmuştur. Burada iki mânâ vardır. Birisi Allah Teâlâ cennettekilere istediklerinden fazla, hatırlarına gelmez nimetler verecek, henüz yaratılmamış şeyler de yaratacak demektir. Birisi de cennetlikler Allah'ın ziyafetine gidecekler, huzurunda fazlasıyla ikram görecekler demek olur. Bu tebliğden sonra bir de şu hatırlatma ile buyuruluyor ki;
Meâl-i Şerifi
36- Ey Muhammed! Biz onlardan önce kendilerinden daha kuvvetli olan ve beldeleri delik deşik eden nice nesilleri helak ettik, hiç kurtuluş var mı?
37- Şüphesiz ki bunda kalbi olan ve hazır bulunup kulak veren kimse için elbette bir öğüt vardır.
38- Andolsun ki biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yarattık, Bize hiçbir yorgunluk da dokunmadı.
36- Yani kuvvetli olduklarından yeri delik deşik etmişler, ölümden kurtulmaya çare aramışlardı. Allah'dan veya ölümden kaçacak bir yer var mı?
37- Şüphesiz bunda, yani bu sûrede söylenen sözde elbette bir ibret dersi, bir öğüt ve hatırlatma vardır.
Kalbi olan, yani vicdanı olan kimse için yahut şahit olarak kulak veren, yani kendinden gafil olmayarak şuuruna sahip, zihni hazır, görür bir halde duya duya dinleyen kimseler için.
38- "Altı günde." (Araf, 7/54 ve Fussilet, 41/10-12'inci âyetlerin tefsirine bkz.)
Ve bize bir yorgunluk dokunmadı, bir usanç gelmedi, yani yahudilerin dediği gibi Allah yedinci gün dinlenmeye ihtiyaç duymuş değildir. Hala yaratıyor, hala yaratıyor, yeniden de yaratır. Topraktan da yaratır.
Meâl-i Şerifi
39- Ey Muhammed! Onların söylediklerine karşı sabret. Güneşin doğuşundan önce (sabah namazını) ve batışından önce de (öğle ve ikindi namazalarını kılarak) Rabbini Hamd ile tesbih et.
40- Geceleyin (akşam ve yatsı namazlarını kılarak), namazlardan sonra da (vitir ve nafile kılarak) O'nu tesbih et.
41- Bir münadinin yakın bir yerden sesleneceği güne kulak ver.
42- O gün insanlar, o çağrıyı gerçek olarak duyarlar. İşte bugün, kabirlerden çıkış günüdür.
43- Gerçekten biz hem yaşatırız, hem öldürürüz. Sonunda dönüş yalnız bizedir.
44- O gün yer yarılır, insanlar kabirlerinden çabucak çıkarlar. İşte bu, sadece bize göre kolay bir toplanmadır.
45- Biz onların söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onlara karşı zor kullanacak değilsin. O halde sen, benim tehdidimden korkanlara bu Kur'ân ile öğüt ver.
39-40- Ve secdelerin arkalarında, yani namazlardan sonra; tesbih her namazın arkasında yapılır. Nafile namaz mânâsına tesbih ise sabah ve ikindi namazlarından sonra mekruhtur. "Secdelerin arkasından" ifadesinin akşam namazının son sünnetine işaret olduğunu söyleyenler de çoktur.
41-43- O çağırıcının sesleneceği gün, O çağırıcı İsrafil ve Cebrail (a.s.)'dir. Ey çürümüş kemikler, kopmuş mafsallar, didiklenmiş etler, dağılmış saçlar, Allah Teâlâ size ayırt edici dava için toplanmanızı emrediyor diye bağıracak. Yakın bir yerden, yani ses herkese eşit, olarak işitilecek şekildeki yeniden yaratmadaki bu seslenmeyi ilk yaratılıştaki "ol" emrine benzetmişlerdir. Taberî'nin naklettiği üzere bazı rivayetler de bu yakın yerin, Beyti Makdis sonrası olduğu rivayet edilmiştir ki, bu Rum Sûresi'ndeki, "Yerin yakın bir yerinde." (Rûm, 30/3) ifadesi gibi olmuş oluyor. İslâm'ın geleceği ile ilgili olan bu rivayetin bizce özel bir önemi vardır. Hakk'a çağıran o sesi işitecekleri gün işte o çıkış günüdür. kabirlerden çıkış günü. Beydâvî der ki; çıkış günü kıyamet gününün isimlerindendir. Bayrama da denilir.
44- Yerin onlardan çatlayıp ayrılacağı gün, bu öncekilerden bedel veya dönüş kelimesine bağlı, yahut süratli kelimesine bağlıdır. Gün, gün diye günlerin çokluğu, korkutmak için olmakla beraber, olayların çokluğuna da işaret olmalıdır. Yerin yarılıp ayrılmasının nükteli bir kaç mânâya ihtimali vardır. Süratle kelimesi ya 'den haldir, üzerinde toplanmış hızla giderlerken altlarından yerin çatlayıp, kendilerinden ayrılması, ve düşmeleri demek olur. Yahut 'nin müteallakı (bağlandığı kelime) olarak süratlice çıkarlar, veya süratlice koşarlar, demektir ki, bu şekilde, yerin üzerlerinden çatlayıp içinden dışarı fırlamaları demek olur. Birisinde yer üzerinden sıkışma ile birisinde de altından sıkışma ile çatlamış oluyor. İkisinde de "O gün yer başka yere çevrilir." (İbrahim, 14/48) ifadesi gerçekleşmiş bulunuyor. Bu toplanış, müthiş bir toplanıştır. Öyle ki ancak bize kolaydır, başkalarının yapabileceği bir şey değildir.
45- Onun için şimdi sen benim tehdidimden korkacak kimselere bu Kur'ân ile vaaz ve nasihat et de o gün için korunsunlar. Allah'a yönelmiş bir kalp ile gelmeye, selam ile ebedîlik yurduna girmeye çalışsınlar.
__________________
Sözün kıymetini '' Lal'' olandan,
Ekmeğini kıymetini ''Aç '' olandan,
Aşkın kıymetini ''Hiç'' olandan öğren..
|