Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - Zariyat Suresi Açıklamalı Tefsiri
Tekil Mesaj gösterimi
  #2  
Alt 03.07.18, 00:54
Havasokulu Havasokulu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 28.04.15
Bulunduğu yer: Nefes Aldığım Yerde
Mesajlar: 14,902
Etiketlendiği Mesaj: 900 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

39-40- yani bir müjdeden sonra asıl gönderilmenize sebeb olan iş nedir? Ey "mürseller", Allah tarafından gönderilmiş şanlı elçiler! "Günahkâr bir kavme" yani Lut kavmi üzerlerine salmak için, memleketlerinin altını üstüne çevirdikten sonra üzerlerine yağdırmak için çamurdan taşlar, çamurdan taşlaşmış "siccîl" Rabbinin katında damgalanmış nişanlanmış, hangisinin kime ve nasıl isabet edeceği takdir olunmuş, belli edilmiş o müsrifler için, cürümde fasıklıkta ve günahta haddini aşmış, aşırıya kaçmış azgınlar için alametleriyle tertib edilmiş, hazırlanmış, mendud, "Biz orada bulunan müminleri çıkardık." âyet metninde geçen "fâ" fasîha fâ'sıdır. Mahzuf, yani zikredilmeyen cümleleri özetler. Yani diğer sûrelerde beyan olunduğu üzere o kavmin köyüne vardıklarında, orada müminlerden kim varsa çıkardık. Fakat orada bir evden başka müslüman bulmadık. Yani bir evden başka mümin yoktu, onun için bir ev halkından başka selamete çıkan bulunmadı ki o ev Hz. Lut'un evi idi, karısından başka bütün ailesi mümin oldukları için beraberinde selamete çıkmış kurtulmuşlardı. Demek Hz. Lût'un açıkladıklarına daha başka iman eden bulunsaydı onlar da kurtulacaklardı. Burada "müslimîn" (müslümanlar) "müminîn" (müminler) eş anlamlı gibi kullanılmış olmakla birlikte selamet bulanlar mânâsını da ifade etmektedir. Ve orada bir âyet bıraktık, yani o köylerin battığı yerde bir alamet kalmıştır ki yerküredeki alametlerden birisidir.

İbnü Cerir, "birçok istifli taşlar" demiş. Bazıları da bir kokar su demiştir. Bununla birlikte, "Ankebût" Sûresi'nde "Andolsun ki biz, aklını kullanacak bir kavim için oradan apaçık bir ibret nişanesi bırakmışızdır." (Ankebut, 29/35) âyetinde geçtiği üzere âyetten murat, "ayet-i kelamiye" yani sözlü ilâhî ayetleri olması da mümkündür ki, bu olayın vahiyle inen ilâhî kitaplarda zikredilmesi ile dillere destan olan bir ibret âyeti bırakılması demek olur. Bu şekliyle mânâ: Onlar hakkında bir âyet de bıraktık demek olacağından bu mânâya göre "Musa'da da.." ifadesinin hiçbir hazifsiz buraya atfı sahih olur. Önceki mânâda ise, "Musa'da da kıldık." diye âmil yani fiil takdiri ile üzerine atfolunur. Yahut "Musa'da da bir âyet vardır." takdirindedir. Bu takdirde üzerine atfı caiz görenler olmuştur. Kuvvetli açık bir delil ile, yani mucizelerle gönderdik de Firavun rüknü ile, yani bütün kuvvetiyle veya kavminden dayanmış olduğu kuvvetine güvenerek yüz çevirdi, Allah'ın âyetlerine iman etmedi. Kınanacak fiiller yaparken yani küfür ve azgınlık ile cinayetler yapıp dururken. Müfessirlerin gösterdiği bu mânâ, suda boğulmasından önceki halini beyan olur. Bir de "nefsini kınayarak" demek olabilir ki suda boğulurken "Gerçekten İsrailoğulları'nın inandığı Tanrı'dan başka Tanrı olmadığına ben de iman ettim." (Yunus, 10/90) diyerek gösterdiği pişmanlığı ifade eder.

41- Akîm bir rüzgar, hiç hayır ve faydası olmayan aşılama ve tozlaşma yapmaz bir rüzgar.Gerçi "akîm" müteaddi yani geçişli de olabildiği için burada akîm bırakıcı, helak edici mânâsına olması daha uygun olacaktır.

42-Nitekim şöyle tefsir olunuyor: "Uğradığı hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka onu çürütüp kül gibi ediyordu." Çürümüş kül gibi tozup dağılıveren

43- "Onlara: Bir zamana kadar istifade edin, denilmişti." Bunu Hûd Sûresi'nde geçen "Yurdunuzda üç gün daha yaşayın." (Hud, 11/65) ifadesi ile tefsir edenler olmuş ise de o, den sonra, bunun ise fâ'nın delaletine göre utüv'den önce olması dolayısı ile daha önceden verilmiş bir fırsat olması gerektiği söylenmiştir.

44-45-Yani Salih (a.s)'in gönderilmesi ile verilen fırsattan istifade etmediler de Rablerinin emrinden kaçınarak azgınlık ettiler, onun için kendilerini yıldırım çarpıverdi. Yani azab yakalayıverdi. Diğer sûrelerde "sayha" haykırış, burada ise "sâika" yani "yıldırım" denilmiştir ki maksat aynı musibettir. Bakıp duruyorlardı, üç gün denilmiş olduğu ve alametleri görülmeye başladığı için azabı gözetmeye başlamışlardı. Azabı beklemenin ise azabdan daha acı olduğu da unutulmamalıdır. Veya azaba çarpılmış henüz can çekişirken birbirlerinin bütün felaket ve korkunçluğunu görüp duruyorlardı.

Bakıyorlardı da ne kendi kendilerine kalkmaya güçleri yetiyordu, ne de bir yardım bulabiliyorlardı. Bu ifadeler herhangi bir suretle batmakta olan bir kavmin bütün dehşeti ile manzarasını göstermektedir.

46- Bunlardan önce Nuh kavmini de helak etmiştik.

"Nuh kavmini helak ettik." takdirindedir. Yahut deki üzerine atfedilmiş olarak o mânâdadır. Çünkü o helak edilenler hep fasık birer kavim idiler. Onun için helak edildiler. Bu şekilde bunlar yeryüzünde cezanın olacağına delalet eden birer örnektirler. Bunu haber verdikten ve beyan ettikten sonra yükselmeye davet için buyuruluyor ki:

Meâl-i Şerifi

47- Biz göğü kudretimizle bina ettik. Hiç şüphesiz biz, çok genişlik ve kudret sahibiyiz.

48- Yeryüzünü de biz döşedik. Bakın biz onu ne güzel döşüyoruz!

49- Biz herşeyden iki çift yarattık. Umulur ki, iyice düşünürsünüz.

50- Ey Muhammed! de ki: "Öyleyse Allah'a koşun, gerçekten ben size O'nun tarafından gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.

51- Allah'la beraber başka bir tanrı uydurmayın (O'na ortak koşmayın). Gerçekten ben size O'nun tarafından gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım."

52- Böylece onlardan öncekilere de herhangi bir peygamber gelince, onun hakkında da mutlaka: "Bir sihirbazdır veya bir delidir." dediler.

53- Onlar birbirlerine bunu mu tavsiye ettiler? Hayır onlar azgın bir kavimdir.

54- Ey Muhammed! Sen onlardan yüz çevir. Artık sen kınanacak değilsin.

55- Sen öğüt verip hatırlat. Çünkü, hatırlatmak müminlere fayda verir.

56- Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.

57- Ben onlardan herhangi bir rızık istemiyorum. Beni yedirmelerini de istemiyorum.

58- Şüphesiz ki, rızık veren O sağlam kuvvet sahibi olan Allah'tır.

59- Şüphsiz ki, zulmedenlerin geçmiş arkadaşlarının payı gibi, dolgun bir azab payı vardır. Ama şimdi onu acele istemesinler.

60- Kendilerine vaad edilen günlerinde uğrayacakaları azabdan dolayı vay inkâr edenlerin haline!..

47- "Bir de semaya bakın biz onu kuvvetle bina ettik." "İzmar alâ şaritati't-tefsir"dir. Yani semanın âmili olan "fiil" gizlenmiş de zamirine taalluk ettirilerek diye tefsir edilmiştir. Eserden, bunu yapan müessirin çıkarılmasını ifade eden, bir üslubda lafız mânânın muhtevasına terkibi ile de uyum sağlamıştır.

EYD, "yed" kelimesinin çoğulu olabilirse de burada "Davud'u, o kuvvet sahibi zatı hatırla." (Sâd, 38/17) âyetinde olduğu gibi teyidin aslı olan "kuvvet" mânâsına olması daha ağır basar. Bu beyan "Allaha kaçın!" ifadesi ile "Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." (Zariyat, 51/56) âyetinin muhtevasına ve mânâsına önceden yapılmış bir hazırlıktır. Nitekim "Şüphesiz rızık veren güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah'tır." (Zâriyât, 51/58) âyeti ile teyid olunacaktır. Ve hiç şüphesiz biz çok genişliğe malikiz. Bunun iki mânâsı vardır: Birisi, kudret genişliğini ifade eder. Kudret ve kuvvetimiz öyle geniştir ki semayı bina ile tükenmedikten başka onu daha çok genişletebilir. Bu mânâ hem, "Artık orada bize ne bir yorgunluk dokunacak ne de orada bize bir usanç gelecektir." (Fâtır, 35/35), hem de "O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır." (Bakara, 2/255) âyetlerinin mânâlarını andırır. Birisi de zenginliği, nimet ve nimet vermede genişliği ifade eder, biz darlıkları genişletiriz. Yalvaran darda kalmışlara icabet eden, sıkıntıları açan, ihtiyaçları gideren, fakirleri zenginleştiren, nimet vereniz, demek olur.

48- Yer yüzünü de döşedik, türlü nimetlerle donattık, döşek gibi altınıza serdik ki üzerinde bir zamana kadar durup hayattan nasip alasınız. Daha da ne güzel döşeriz, türlü nimetlerle döşenmiş olduğu gibi ilerde daha güzelini döşeyecek, daha güzel nimetler verecek kuvvet ve kudret de mevcuttur.

49- Her şeyden de iki çift yarattık. İbnü Zeyd gibi bazı zatlar, bunu her cins hayvandan erkek ve dişi çeşitleri olarak anlamışlar ve açıklamışlardır ki "Orada gönül açan her türden (bitkiler) yetiştirdik." (Kaf, 50/7) âyeti gereğince bitkileri de buna katabiliriz.

Mücahid hareket ve hareketsizlik, gece ve gündüz, gökyüzü ve yeryüzü, siyah ve beyaz, sağlık ve hastalık, tad ve acı, sevap ve ceza, genel olarak birbirine zıt olan şeylere ve birbirinin karşıtı olan herşeye işaret olunduğunu söylemiştir. Diğer bazıları da eşyanın çeşitlere ayrılması ile tefsir etmişlerdir ki, en azı iki çeşit olur. Bu çeşitlilik zaman zaman çeşitli ifadelerle ve tasniflerle hatırlatılmak istenmiştir. Beydâvî yalnız bu mânâyı göstererek "Her cinsten iki çeşit" diye tefsir etmiştir. Bu mânâ öncekileri de içine alması açısından daha kapsamlıdır. Ancak bu takdirde "Herşey"den maksat, sadece cins olmuş oluyor. İfadenin zahiri ise her ferdi içine almaktadır. Onun için biz bundan herşeyin dış alemde ve iç dünyada veya haricî ve zihnî olmak üzere iki özelliğini ifade eden ve dış dünya ile iç alemi arasında çift bir uyum ile tecelli eden idrak meselesine de bir işaret anlıyoruz. Gerçi herşey bize iç alem dışındaki biçimini hikaye eden bir izlenim ile tecelli eder ve hakikat bu iki şeklin bir diğerine uyumu ile bilinir ki bunun birine "asîl" birine "zıllî" dahi denilir. Herhangi bir şeyden hasıl olan her şuur yani algılama olayında bu ikilik kaçınılmazdır. Bu ikilik içinde birleştirilmeden hiçbir şeyin varlığına inanılamaz ve tefekkür edilip düşünülemez. "Düşünesiniz" buyurulması da bunu destekler. Yalnız şunu dikkatten kaçırmamak gerekir ki buradaki "Herşeyi" "Yarattık" karinesi ile ancak yaratıklara şamil olabilir. "Şüphesiz O herşeye kadirdir." (En'am, 6/17)deki "şey" gibidir. Bu "şey" kavramı içine yüce Allah dahil değildir. Çünkü O, "O'nun benzeri hiçbir şey yoktur." (Şûrâ, 42/11) hükmü ile ifade edilen bir ilahtır. Mahluk (yaratılmış) olmadığı gibi yaratık olan şey ile evlilik ilişkisine girmekten de münezzehtir. O "Ehad"dir, "Samed"dir. "Onun hiçbir dengi yoktur." (İhlas, 112/4), "O'nun eşi ne de çocuğu olmamıştır." Onun kendi zatı hakkındaki ilmi, çalışmakla elde edilen ilim kabilinden değil, bizzat olan "ilm-i huzurî" ile olduğu için zihin suretine (ideye) muhtaç olmayan ve dolayısıyla zatına bir eş gerekmeyen ezelî bir ilimdir. Allah'a da "şey" denilir diye "Fütuhat-ı Mekkiyye"de Muhyiddin-i Arabî'nin buradaki "her şey"e O'nu da katar yollu değerlendirmede bulunması doğru değildir. "Herşeyin yaratıcısı" (En'am 6/102) ifadesindeki "şey" kelimesine Allah dahil olmadığı gibi burada da dahil değildir. Kısaca çift olmaktan maksat, yalnız dış dünyadaki çeşitlilik ve eşyanın birbirinin karşıtı olması değildir, hem dış alemdeki hem de zihinlerdeki, biçimlerle dış dünyadaki ve iç dünyadaki çeşitlilik ve karşıtlığı da içine alır. Yüce Allah kuvvet ve kudret genişliğini göstermek üzere semayı bina etmiş ve yerküreyi döşemiş ve herşeyden çift çift yaratmıştır ki düşünesiniz, çiftler arasındaki ilişkileri düşünesiniz de yaratanın kuvvet ve kudretini, yaratmasının hikmetini, cezasının şiddetini, nimetinin genişliğini, bugünün, yarınını dünyanın ahiretini, ahiretin ceza ve sevabını anlayasınız.

50- O halde düşünüp de hep Allah'a kaçın, O'nun cezasından o elîm azabdan korunmak, Cennet ve pınarlar ile müjdelenen müttakiler içine girmek için iman ve tevhid, güzel amel ve kulluk ile O'nun koruması altına girin. Haberiniz olsun ki ben sizin için O'nun tarafından açıklayan bir uyarıcıyım, şirk koşanlara ve isyan edenlere hazırlanmış azabı haber vermeye görevli bir peygamber, hem de peygamberliği açık âyetler ve mucizelerle belli veya anlatılması gerekli olan şeyleri güzel anlatan bir peygamberim.

51-Yani "böyle söyle ey Muhammed!" Ve Allah ile birlikte diğer bir ilâh edinmeyin. Bu yasaklık ilk önce kaçınılması gerekli olan en büyük günahı ayrıca hatırlatmaktadır.

52-Bu böyledir, yani; "Onlardan öncekiler bir resul gelince ya sihirbaz dediler, ya da deli." Bu âyet Resulullah'a bir tesellidir.

53- Ona vasiyetleştiler mi? Yani sihirbaz ve deli demeyi öncekilerle şimdikiler hep birbirlerine tavsiye mi ettiler? Nerde edecekler, çoklarının birbirlerinden haberleri bile yok. Hayır onlar, Peygamberler'e öyle sihirbaz veya deli diyenler hep tuğyan etmiş, azgınlar zümresidir. Hakk'a karşı azgınlık etmekte, azgınlık sıfatında görüş birliği içinde oldukları için onun gereği olan sözleri de birbirlerine benziyor.

54- Onun için sen şimdi onlardan yüz çevir, zikrolunduğu üzere "Allah'a kaçın." "Allah ile birlikte başka bir ilah daha benimsemeyin!" diye davete tekrar edip tebliğ vazifeni yaptığın halde onlar inad ile azgınlıkta ısrar ettiklerinden dolayı artık onlarla mücadele ve münakaşadan kaçın, kendilerinden yüz çevir. O şekilde kınanacak sen değilsin, sende kusur olmaz.

55- Onunla beraber hatırlatmaya devam et, yani vazife ve sorumluluğu hatırlatarak vaaz ve nasihata devam et. Çünkü hatırlatma müminlere menfaat verir. Va'z ve nasihat ile vazifenin ve sorumluluğu hatırlatmanın müminlere faydası olur. İman etmiş olanların unumamasına, gaflete düşmemesine, imanlarının kuvvetlenmesine neşelerinin artmasına bilmediklerinin öğrenilmesine hatta iman etme eğiliminde olanların imana gelmesine sebep olur.

56-Hatırlatılması gerekli olan vazifenin esasının ne olduğuna gelince; Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet ve kulluk etsinler diye yarattım. İşte hatırlatılması gereken vazife budur. Cin ve insan cinsinin yaratılmasının hikmeti Allah'ı tanıyıp ona ibadet ve kulluk etmektir. Bunun dışında başka şeylere tüketilen ömürler, ameller zayi edilmiş olur, onun için azabı hak eder. Bazıları "bana ibadet etsinler diye..." ifadesinde "beni tanısınlar diye" şeklinde bir tefsir nakletmişlerdir. Bunun mânâsı da "Beni mabud tanısınlar." demektir. Bu ise benim emirlerimi tutarak bana kulluk ve ibadet etsinler demeye gelir. İbadet ve kulluk, isteyerek yapılan fiillerden olarak istenen fiil oldukları için bazılarının bunu yapmaması insan ve cin cinsi için en mükemmel gaye olmasına aykırı olmaz. Bundan yüce Allah'ın muradının geri kalmış ve yerine getirilmemiş olması mânâsının çıkarılması da gerekmez. Çünkü bu gibi yerlerde, Fıkıh bilginlerinin dedikleri gibi "Hikmet,fertlerin herbiri itibarıyla değil, cins itibarıyla göz önüne alınır." Kısaca bunun mânâsı ibadet ile mükellef olmak üzere yarattık demektir. Yoksa hepsinin salih kullardan olmasını tekdir eyledik, demek değildir.

57-Böyle ibadet ve kulluğun yararının Allah'a ait olmayıp yine kulların menfaatleri için olduğuna dikkat çekmek için buyuruluyor ki: Ve ben onlardan bir rızık istemem, bana yemek yedirmelerini de istemem, yani diğer efendilerin kullarından, uşaklarından bekledikleri gibi efendilerin menfaatine kulluk değil.

58- Zira Allah'ın kendisidir o rızık veren ve kuvvet sahibi metin, yani kuvvetli şiddetli, onun için O'na kulluk, O'nun kuvvetinden istifade ile kullarına yararlı olmak ve o sayede vaad buyurduğu yüksek sevaba ermek içindir. Onun için Allah'a kaçın, ve Allah'a kulluk edin.

59- Zira o zulüm edenlere, peygambere inanmayıp Allah'a kulluktan kaçan, şirk ve azgınlık ile kendilerini ebedi azaba sürükleyerek nefislerine yazık etmiş olan Mekke müşrikleri gibilere arkadaşlarının hisseleri gibi dolgun bir hisse var.

ZENÛB, su dağıtan sakaların su taksim ettikleri dolgun büyük bir küfedir ki burada azabdan pay almak mânâsına istiare olunmuştur. Şimdi onu benden acele istemesinler. "Bu tehdid ne zaman gerçekleşecektir?" (Yâsin, 36/48) deyip durmasınlar.

60- Çünkü kendilerine vaad olunan o günlerinden dolayı vay o inkâr edenlere! Zira sûrenin başında geçtiği üzere "Muhakkak o size vaad olunan her halde doğrudur ve muhakkak ceza, şüphesiz olacaktır." (Zâriyât, 51/5-6) Bu mânâ şimdi bir de Tûr Sûresi ile teyid olunacak, pekiştirilecektir.

__________________
Sözün kıymetini '' Lal'' olandan,
Ekmeğini kıymetini ''Aç '' olandan,
Aşkın kıymetini ''Hiç'' olandan öğren..

Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147