Zaman içinde herhangi bir gün onlara gelirsen fazilet hususunda onları insanlardan üstün bulursun.
Sanki onlar Abkar'daki siyah vahşi cinler gibidirler Bir şeye yöneldiklerinde onu elden kaçırmazlardı.
İzahında demişlerdir ki abkar, Yemen toprakları içerisindedir. Bu gösterir ki, o meskun bir yer ve kuyumcuları ile meşhur bir beldedir. Elbette kuyumcuları olunca diğer insanların da olması gerekmektedir. Galiba bu harab olmuş eski bir beldedir. Nakışlı kumaşlar, ona nisbet edilirken, tanınmaz hale gelince bu defa o beldeyi cinne nisbet etmişlerdir. "En iyisini Allah bilir." Ensâb ilmi bilginleri demişlerdir ki: "Enmâş b. Errâş b. Amr b. Gavs b. Nebt b. Mâlik b. Zeyd b. Kehlân b. Seb'a b. Yeşcûb b. Ya'rûb b. Kahtân, Hind binti Mâlik b. Gafik b. Şâhid b. Akk ile evlenmişti. Hind, Enmâş'dan Eftel denilen Haş'amî'yi doğurdu. Hind'in vefatı üzerine Enmâş Büceyle binti Sa'b b. Sa'di'l- aşire ile evlendi. Büceyle de Sa'd'ı doğurdu, ona abkar lakabı verildi, Büceyle onu dedesi Sa'dü'l-aşîre'nin ismiyle isimlendirmişti. Abkar lakabı da ona lakab olarak verilmişti. Çünkü O, adada bir yerde abkar denilen bir dağ üzerinde doğmuştu ki orada veşiy, yani alca kumaş yapılırdı. Bir de Abkar, Yemâme'de bir yer adıdır. Abkar'ı cinn bölgesine nisbet edenler, Züheyr'in şu sözünü delil olarak ileri sürmüşlerdir.
O cimridir, onun üzerinde bir Abkar cinni vardır. Onlar (Abkar cinniler) bir gün istediklerini elde ederlerse yücelmeye layıktırlar.
Bazıları da demişlerdir ki: "Abkarî'nin aslı, vasfına hırslı bir şekilde rağbet edilen her şeye sıfattır. Bunun da esası, Abkar'da döşeme ve diğer nakışların yapılmış olmasıdır. Onun için her iyi şey, Abkar'a nisbet edilmektedir. Ferrâ, Abkârî'yi tanafisi sihan, yani kalın kumaş diye tanımlamıştır. Müfredi, abkariyyedir. Mücahid'e göre abkari, dibâc yani ipek kumaş, katâde'ye göre, zerabi yani halı kilim, Said b. Cübeyr'e göre ise antika döşeme demektir. Bu rivayetler, akbarî'nin bir yere nisbet edilmeyip isim olduğunu ortaya koymaktadır. Doğrusunu Allah bilir. Şimdi bütün bu açıklamalardan sonra "Müdhâmmetân"ın karinesiyle şöyle özetleyebiliriz. Buna göre refref, o yağız yeşil cennetlerin çimeni, abkarîler de cennet ehlinin şimdiki durumda sırrını açıklamak mümkün olmayan güzel elbiseleri olabilir. Görülüyor ki bununla beraber aynı âyet, otuz bir defa tekrar edilmiştir. Bunlardan sekizi yaratılış üstünlüklerinin sayılması ve dünya ile ahirete dair hususların akabinde, yedisi cehennemin ahvaliyle ilgili tenbihlerin peşinde -ki bu rakam, cehennem kapılarının adedine müsavidir- sekizi de ilk iki cennetin vasıflarının ardında -ki bu da cennet kapılarının sayısına eşittir- zikredilmiştir. Bu suretle şuna işaret edilmiş gibidir ki, ilk sekiz hususa inanıp da gerektirdiği şekilde amel eden kimse, her iki cennete girmeyi hak etmiş ve cehennemden korunmuş olacaktır. Bu yüzden söz konusu mübarek sûrede zikredilen, cinn, insan ve hayvanlara bolca verilen Allah'ın nimetlerini ifade etmek ve her türlü eksiklikten, kusurdan münezzeh olan Allah'ın adını takdis için sonuç olarak buyuruluyor ki, (Tebâreke kelimesi hakkında Furkan Sûresi, 25/1. âyetinde verilen bilgiye bkz.) Burada "Büyüklük ve ikram sahibi." vasfına en uygun olan tebârekenin yükselme ve yücelik mânâsına olmasıdır. Bazıları bu sûrede sayılan nimetlerin ardından ona en münasip olan mânânın hayır ve bereketin çokluğu mânâsı olacağını söylemişlerdir. Alûsî der ki: "Tebâreke" fiilinin bu anlamda Allah'ın ismine isnadı uzak değildir. Çünkü onun hürmetine rahmet ve yardım istenir." Allah'ın ismi, esmâ-i hüsnâsından her birine uygundur. Bununla beraber özellikle sûrenin başında geçen ismini ilk önce düşünmek gerekir. Şüphe yok ki, isminin yüksekliğini yüceltme de, daha evvel zâtının yüksekliğini gösterir. Onun için zü'l-celâl ve'l-ikrâm vasfı, doğrudan doğruya zâtına cereyan ettirilmiştir. Ancak İbnü Âmir kırâetinde sıfat ismi olarak "zü" şeklinde okunur. Bunun için bazı âlimler, ismin "Sonra selam ismi üzerinize olsun." gibi muhkem, bazıları da müsemmâ mânâsına olduğu kanaatindedirler. İşte ismiyle başlayan bu Arûs-ı Kur'ân (Kur'ân'ın gelini) böyle celâl ve ikram ile tamamlanmış bulunuyor ki, bu celâl ve ikramın görüntülerinden biri olmak üzere "Vâkıa" Sûresi başlayacaktır.
__________________
Sözün kıymetini '' Lal'' olandan,
Ekmeğini kıymetini ''Aç '' olandan,
Aşkın kıymetini ''Hiç'' olandan öğren..
|