İşte Hz. İsa böyle söylemiş olduğu halde İsrail oğullarının çoğu, yani yahudiler onu dinlemedikleri gibi hıristiyanların çoğu da bunu gizlemiş ya da te'vil ve tahrif (değiştirmek) ile inkar etmiş olduklarından dolayı bu hakikat hatırlatılarak buyuruluyorki: Sonra o Resul, yani İsa (a.s)'nın müjdelemiş olduğu ismi Ahmed olan Resul, onlara delillerle: açık açık âyetler ve mucizelerle geldiği zaman da bu apaçık bir sihir dediler. Bu Ahmed, o müjdelenen Resul değil, bu açık sihirlerle bizi aldatmak istiyor diye küfre, haksızlığa saptılar ve bu haksızlıkla bir takım değişiklikler yapmak suretiyle İsa, Allah'ın oğludur gibi aslı olmayan yalanlar yazarak onları Allah kelâmı diye Allah'a isnad ettiler.
7-9. Bundan dolayı da şöyle buyuruluyor: Halbuki İslâm'a davet edilirken Allah'a yalan iftirada bulunan, yani Allah'a yalan isnad eden veya Allah hakkında yalan söyleyen yahut uydurduğu yalanı Allah indirdi diye iftira eden kimselerden daha zalim kim olabilir? Allah ise zalimleri hidayete erdirmez, haksızları doğru yola iletmez, isteklerinde başarılı kılmaz. Onun için böyleleri hak sözle yola gelmez, İslâm'ı kabul etmezler. Sonuçta yaptıkları zulümlerin cezasını çekmeleri gerekir. İşte böyle iftiracı zalimlerin haksızlıkları, zulümkarlıkları da, müminlerin Allah yolunda savaşa hazırlanmalarını ve o yolda harb etmenin Allah katında sevimli bir amel olmasını gerektiren sebeblerdendir.
10. "Ticaret." Bu kelimedeki tenvin ta'zim içindir. Yani büyük, şanlı bir ticaret demektir ki, şu şekilde tefsir edilmiştir: sizi acı bir azabdan kurtaracak, beyan edileceği üzere sizi o azabdan kurtarıp, hürriyete kavuşturacak ve büyük murada erdirecektir.
11-12. O ticaret nedir? diye sorulursa şöyle beyan edilir: Allah ve Resulüne iman edersiniz, emirlerini tutar, verdiği haberlerin ve müjdelerin doğruluğuna inanırsınız mallarınız ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Yani iman ile cihadı bütünleştirirsiniz. Bir hadiste zikredildiği üzere cihad, İslâm'ın örgücü yani kubbesidir. İslâm binasının temeli iman, zirvesi ve en yüksek kubbesi, cihaddır. Bu, yani böyle bir iman ve cihad sizin için hayırlıdır. Gerçi "Hoşunuza gitmediği halde savaş size yazıldı. (farz kılındı)." (Bakara, 2/216) âyetince cihad sizin zorunuza gider, sevimli görünmezse de hakkınızda hayırlıdır. Çünkü âyetin devamında "Bazan hoşunuza gitmeyen bir şey hakkınızda iyi olabilir ve hoşunuza giden bir şey de hakkınızda kötü olabilir..." (Bakara, 2/216) buyurulmuştur. Herhalde fâsıkların, zalimlerin ve müşriklerin hükmü altında esaretle ezilmekten ise, Allah yolunda ve hak uğrunda mallarınız ve canlarınızla savaşarak ya şehid ya gazi olmak elbette hayırlıdır. Eğer bilirseniz. İlim sahibi olur ve iman ile cihad etmesini bilirseniz cihadın hayırlı olduğunu anlarsınız. Demek ki cihad için de körükörüne hareket edilmemeli, bilgi sahibi olunmalıdır. Çünkü iman ve ümitle itaat etmek, ümitsizlik ve küfürden; cihad ve şehadet ise esaret ve zilletten her halde hayırlıdır.
13. Diğer biri de yani cihadda bu nimet veya bu ticaretten başka, diğer bir nimet yahut ticaret daha vardır. Ki siz onu seversiniz, cihadı hepiniz sevmeseniz ve neticesi olan o büyük kurtuluşu hepiniz takdir edemeseniz bile, diğer neticesi olan şu nimeti hepiniz seversiniz ki o da şudur. Allah'tan bir zafer, düşmanlara karşı bir galibiyet ve yakın bir fetih, işte cihadın bir meyvesi de budur ki, bundan herkes hoşlanır. Böyle söyle hem kendin müjdelen hem de müminleri müjdele ya Muhammed! Çünkü onlar için bu iki ticaret muhakkaktır.
14. Onun için Ey iman edenler! Allah'ın yardımcıları olunuz, yani bu müjdelere ermek için iradelerinizi Allah için, O'nun rızasına kavuşmak için yardımcı olunuz. Meryem oğlu İsa'nın Havarilere dediği gibi: Benim Allah'a doğru, yardımcılarım kimdir? Yani ben Allah'a doğru giderken başarıya kavuşmak için bana yardım edecek, benimle beraber ona kavuşmak isteyecek yardımcılarım kimlerdir? Buna cevaben Havariler "O Allah yardımcıları biziz" dediler. İşte siz de ey müminler! İsa'nın Havarileri gibi Allah'ın yardımcıları olunuz. Peygamber'in davetini kabul ederek Allah'a tam bir iman ile yardım ediniz.
Havâriyyun, Hz. İsa'nın, ilk iman eden seçkin öğrencilerinden on iki kişiye denir ki, bunlar dini yaymak için etrafa dağılmış olduklarından "Rusul-i İsa" (İsa'nın elçileri) ismi dahi verilmiştir. Eldeki İncillerde bunlara on ikiler de denilmektedir. Havâriyyun kelimesi, esasen "Havârî" ism-i mensubunun çoğuludur. Kâmus şarihinin beyanına göre bazı âlimler demişlerdir ki, "Bu kelime, çoğuldan cinse nakledilerek hem müfred hem çoğul için kullanılır. "Havar ve haver lügatte, beyaz ve beyazlık mânâsına isimdir. Bu münasebetle şehir kadınlarına beyazlıklarından dolayı "Havariyyât" denilir. Bezleri yıkayıp çırparak ağırtan kassara, eski Türkçe karşılığıyla çırpıcıya da havarî denildiği gibi saf ve temiz dost ve yardımcıya, özellikle büyük peygamberlerin davet ve emirlerini yerine getirme uğrunda yardımcı olanlara da samimi niyyet ve temizliklerinden dolayı havarî denilir. Mamafih zikredildiği gibi bu isim en fazla İsa (a.s)'nın seçkin yardımcıları olan zatlar hakkında kullanılmıştır. Müfessirler bunlara söz konusu ismin verilmesinde çeşitli görüşler nakletmişlerdir ki, Kâmus sahibi Fîrûzâbâdî "Besâir"de bu görüşleri şöyle özetlemiştir: "Bazı âlimler, onların bir kısmının kassâr (çırpıcı) bir kısmının da avcı olmaları sebebiyle bu ismi aldıklarını söylerken, bazıları da beyaz elbise giydikleri için yahut daima ilim ve din eğitimiyle insanları temizlemiş olduklarından dolayı onlara bu ismin verildiğini ileri sürmüş ve demişlerdir ki: "Kassârlık isnad edenlerin maksatları da budur. Avcılık isnad edenler ise onların, din ve ahiret konularında şaşkınlığa düşen kimseleri avlayıp din yoluna çektikleri için bu adı aldıklarını savunmuşlardır." Diğer bazıları da, işaret ettiğimiz gibi inançlarındaki saflık, ilgi ve niyyetlerindeki temizlik sebebiyle onlara havarî dendiğini ifade etmişlerdir ki en münasib olan görüş de budur. Frenkler havarîlere "aptres" ismini vermişlerdir ki bu kelimenin Yunanca'dan alınarak uzağa gönderilmiş elçiler anlamını ifade ettiği söylenmektedir. Buna göre aptre, Havariyyûn kelimesinin tercemesi olmayıp Yâsin Sûresi'nin "...onlara elçilerin geldiği ..." (Yâsin, 36/13) âyetinde geçtiği üzere İsa'nın eçileri mânâsına diğer bir isim olmuştur. Yalnız avcıya, "dağıtılmış" mânâsı düşünüldüğü takdirde Havariyyûn'a avcı mânâsı verenlerin kavline de itibar edilebilir.
Alûsî der ki: "Bahr'in beyanına göre Hz. İsa bunları çeşitli beldelere dağıtmış kimini Rûmiyye'ye, kimini Babil'e, kimini Afrika'ya, kimini Efsus'a, kimini Beyt-i Makdis'e, kimini Hicaz'a, kimini de Arz-ı Berber ve havalisine göndermişti. Mamafih her beldeye gönderilenin tayini ve isimlerinin zabtedilmesi hususlarının sıhhatine güvenilemez. Suyûtî de bunları "İtkân"da zikretmiş ise de, esasen bulunulabilecek yerlerde araştırılmalıdır."
Endülüs'lü müfessir Ebu Hayyan "el-Bahru'l-Muhit" adlı tefsirinde der ki: "Havarîler, on iki kişidir ve bunlar, Hz. İsa'ya ilk iman edenlerdir. İsa bunları çeşitli beldelere göndermişti. Batris ve Pavlis Roma'ya, Andiravs ve Matta, halkı insan yiyen arza, Bukas Babil'e, Filibs Kartaca'ya yani Afrika'ya, Yuhann, Ashab-ı Kehf'in kenti olan Efsus'a, iki Ya'kub Beyt-i Makdis'e, İbnü Büleymin Hicaz'a, Testemir Berber ülkesine ve havalisine gönderilmişti. Mamafih bu isimlerin bazılarında zabt cihetiyle zorluk vardır. Onun için esas bulunması gereken yerlerden araştırılsın." Hakikatte Senpol dahi denilen Pavlis, Havarîler'den değildir. Sonradan onlara katılmış, mektubları ve risaleleri Ahd-i Cedîd'in "a'mâl-i Rusül" (elçilerin işleri) kısmına sokulmuştur. Bu zat hrıistiyanlıkta sünnet olmayı kaldırmış ve bir takım değişiklikler yapmıştır. Sonra İbnü Büleymin ile Testemir isimleri özellikle araştırılmalıdır. Matta İncili'nin onuncu bâbında şöyle denilmiştir: "Ve on iki şakirdini (öğrencisini) yanına çağırıp temiz olmayan ruhlar üzerine onları göndermeğe ve her marazı her hastalığı def etmeye onlara kudret verdi. O gönderilen on ikilerin isimleri şunlardır: Batris adı verilen Şem'un ile kardeşi Endravs, zibidi oğlu Ya'kub ile kardeşi Yuhanna, Filbs ve Bertolmavs Toma ve Gümrükcü Matta, Halfi oğlu Ya'kub ve Tedavs lakablı Lebaüs, Fanvi Şem'un ve onu ele veren İsharyoti Yehuda. İsa bu on ikileri gönderip onlara tenbih ederek dedi ki: "Tâifelerin yoluna gitmeyiniz ve Samiriler'in bir şehrine girmeyiniz. Bundan ise, beyt-i İsrail'in zâyi olmuş koyunlarına varınız ve gittiğinizde "Melekûtu's-Semâvat (göklerin saltanatı) yaklaşmıştır." diye va'z ediniz. Hastalara şifa veriniz. Cüzzamlıları temizleyiniz. Cinleri çıkarınız. Bedava aldığınızı bedava veriniz. Kemerlerinizde ne altın ne gümüş, ne bakır ve yol için ne dağarcık, ne entari, ne ayakkabı ve ne de asâ tedârik etmeyiniz. Zira işçi kendi yiyeceğine layıktır. Ve hangi şehre veya köye giderseniz orada kimin layık olduğunu sorup ayrılıncaya kadar orada kalınız. Ve hâneye girdiğinizde ona selam veriniz. Ve eğer o hâne buna layık ise selamınız onun üzerine gelsin ve eğer layık değilse selamınız size geri dönsün. Ve sizi her kim kabul etmeyip sözlerinizi dinlemezse o haneden yahut o şehirden çıktığınızda ayaklarınızın tozunu silkiniz. Hakikaten size derim ki, ceza gününde Sedum ve Gamure diyarının hali o şehrin halinden ehven olur. İşte ben sizi koyunlar gibi kurtlar arasına gönderiyorum. İmdi yılanlar gibi akıllı ve güvercinler gibi sade-dil olunuz. Lakin insanlardan sakınınız. Zira sizi millet meclislerine teslim edip sinagoglarda dövecekler, hem de benim için onlara ve tâifelere şehadet olmak üzere hakimler ve krallar huzuruna götürüleceksiniz. İmdi sizi teslim ettikleri zaman nasıl ve ne söyleyeyim diye endişe etmeyiniz. Çünkü ne söyleyeceğiniz size o saatte verilecektir. Zira söyleyenler siz değilsiniz, sizde söyleyen Pederinizin ruhudur. Ve kardeş kardeşi ve baba evladı ölüme teslim edecek ve evlad ana babanın aleyhine kalkışıp onları öldürecekler ve ismim için herkes tarafından buğzedileceksiniz. Lakin kim sonuna kadar tahammül ederse o kurtulacaktır. Ve size bir şehirde düşmanlık ettikleri zaman diğerine kaçınız. Zira hakikaten size derim ki, insanoğlu gelinceye kadar İsrail şehirlerinin devrini tamamlamayacaksınız. Öğrenci öğretmenine ve kul efendisine üstün değildir. Öğrenciye öğretmeni gibi, kula efendisi gibi olmak kifayet eder. Hane sahibine balezbul dedikleri halde onun hanesi halkına ne kadar ziyade diyecekler. İmdi onlardan korkmayınız. Zira keşfedilmeyecek ve bilinmeyecek gizli bir şey yoktur. Size karanlıkta dediğimi aydınlıkta söyleyiniz. Ve kulağınıza söyleneni damlar üzerinde ilân ediniz ve canı öldürmeye kâdir olmayıp cesedi öldürenlerden korkmayınız. Lâkin hem canı hem cesedi cehennemde helak etmeye kâdir olandan korkunuz."
Bunu takib eden on birinci bâb:
"Ve İsa on iki öğrencisine emir vermeyi tamam ettiğinde şehirlerinden va'z ve öğretimde bulunmak üzere oradan hareket etti. Ve Yahya zindanda Mesih'in işlerini haber alınca, o gelecek kimse sen misin? Yoksa diğer bir kimseyi mi bekleyelim demek için kendi öğrencilerinden ikisini onun yanına gönderdi."
Denildiğine göre on ikilerin bu suretle etrafa gönderilmesi Hz. Yahya'nın hapiste bulunduğu sırada olmuştur. Halbuki yine aynı İncil'in yirmi altıncı bâbında ise, mekir yani su-i kasd anlaşılırken: "Akşam olduğunda on ikilerle beraber sofraya oturdu ve onlar yemek yerken, "Hakikaten size derim ki, sizden biriniz beni ele verecektir." dediğine göre bundan onların, göğe çıkarılma sırasında Hz. İsa'nın yanında toplanmış bulundukları ve sonradan etrafa yayıldıkları anlaşılmaktadır. Al-i İmrân Sûresi'nde geçen "İsa onlardan inkârı sezince: 'Allah'a gitmek için kimler bana yardımcı olacak?' dedi. Havariler: 'Biz, Allah (yolunun) yardımcılarıyız;..." (Al-i İmrân, 3/52) âyetinde Hz. İsa'nın "Allah'a gitmek için kimler bana yardımcı olacak?" demesi ve Havarilerin "Biz Allah (yolunun) yardımcılarıyız." cevabını vermeleri de, Hz. İsa'nın göğe çıkarılmasından önce gerçekleşmiş demektir. İbnü Cerir'in Sa'id b. Cübeyr tarikiyle İbnü Abbas'tan yaptığı rivayete göre: "Allah Teâlâ Hz. İsa'yı göğe çıkarmayı murad ettiği zaman İsa ashabının yanına vardı, onlar on iki kişi bir evde idiler. O evin bir (su) kaynağından onların yanına çıktı, başından su damlıyordu. Onlara, "İçinizden birisi bana yakında on iki kere küfredecek." dedi. Sonra da "Benim benzerim onun üzerine atılıp da benim yerime öldürülecek ve benimle beraber benim derecemde bulunacak hanginiz?" dedi. İçlerinde yaş itibariyle en genç birisi "Ben" dedi. İsa ona "Otur" dedi ve sonra yine tekrar etti. Yine o genç kalktı ve "Ben" dedi. Hz. İsa da, "Evet sen osun." dedi. Bunun üzerine ona İsa'nın benzeri bırakıldı ve İsa evdeki bir pencereden göğe yükseltildi. Derken Onu arayan yahudiler geldi ve benzerini tutup öldürdüler. Bazısı ona iman etmiş iken on iki kere inkar etti. İlh ..." En iyisini Allah bilir. (Bu konuda bilgi için Al-i İmrân, 3/52; Nisâ, 4/157 âyetine bkz.) Mamafih Kur'ân burada da bu tafsilata taarruz etmeyerek buyuruyor ki: "Ey inananlar! Allah'ın yardımcıları olun. Nitekim Meryem oğlu İsa da havarilere: "Allah'a (giden yolda) benim yardımcılarım kimdir?" demişti. Havarîler: "Allah (yolunun) yardımcıları biziz." dediler.." Bunun üzerine İsrailoğullarından bir taife iman etti, Havarîlerin mesaisi üzerine İsa'ya ve müjdesine inandı ve dine yardım etti bir taife de küfretti. Neticede biz de iman edenleri düşmanlarına karşı güçlendirdik. Binaenaleyh onlar galib geldiler. İman edenler düşmanları olan kâfirlere karşı galib gelip yüze çıktılar. İşte siz de Allah'ın vaidlerine ve emirlerine, Resulullah'ın yukarıda zikredilen davetlerine iman edip Havarîlerin çalıştığı gibi Allah yolunda Hak dinine yardım için cihad ederek çalışın. Allah'ın yardımcıları olursanız bütün düşmanlara galib gelir, (Saff, 61/9) vaadiyle zikredilen müjdelere ulaşırsınız. Hakikaten Muhammed'in ashabı öyle çalıştılar, çok geçmeden müşrikleri ve hıristiyanları yendiler. Hak dinini galib kıldılar ve öyle üstün duruma getirdiler ki, İslâm'ın o göz kamaştırıcı galibiyyeti ve bir Hz. Ömer hilafetinin hakkaniyyet ve adalet zevkini hâlâ bütün dünya sonsuz bir hayret ve hasretle erişilmez bir umut gibi yad etmektedir. Mamafih bu emir ve taahhüd yalnız onlara değil "Ey iman edenler! Allah'ın yardımcıları olun!" hitabının genel mânâsından anlaşılacağı gibi her zaman için o tarzda amel edecek bütün müminleri kapsayan bir vaad ve müjdedir. O halde Allah'ın yardımcıları olmayanlar, O'nun yardımından mahrum kalıp geriye sürükleniyorlarsa, bunun sebebini Hak dinde değil, kendi günahlarında aramalıdırlar. Kısacası, "Eğer siz Allah'a (dinine) yardım ederseniz (Allah da) size yardım eder.." (Muhammed, 47/7), "Sana gelen her kötülük de kendindendir.." (Nisâ, 4/79) âyetleri de bu hususu net bir şekilde ifade etmektedirler. Ashab-ı Kiram içinde Aşere-i Mübeşşere (cennetle müjdelenen on kişi) Resulullah'ın havarîleri makamındadır. Bir hadiste "Her peygamberin bir havarîsi vardır, benim havarîm de Zübeyr'dir." buyurularak Hz. Zübeyr bu vasıfla yad edilmiştir. Ancak Katade'den gelen bir rivayette de Zübeyr'den başkalarına da Havarî denildiği zikredilmektedir. Resulullah'ın havarîlerinin: Ebu Bekr, Ömer, Osman, Ali, Hamza, Cafer, Ebu Ubeyde İbni'l-Cerrah, Osman b. Maz'un, Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Ebi Vakkas, Talha b. Ubeydullah ve Zübeyr b. Avvam olduğu nakledilmiştir.
Üstünlük ve galibiyyetin neticesinde cemaatın kıvamının, Allah Teâlâ'yı tesbih etmek ve kulluk görevlerini yerine getirmeye bağlı olduğuna işaret etmek için, Saff Sûresi'ni Cuma Sûresi takip edecektir.
.
__________________
Sözün kıymetini '' Lal'' olandan,
Ekmeğini kıymetini ''Aç '' olandan,
Aşkın kıymetini ''Hiç'' olandan öğren..
|