Talak Suresi Açıklamalı Tefsiri
65-TALAK:
Ey Peygamber! ünvanıyla anılan ve ta'zim edilen Peygamberlerin sonuncusu! Burada önce Peygamber'e nida ile başlanması onun, ümmetin tebliğcisi ve önderi olduğunu göstermesi yanında, beyan edilecek boşama tarzının onun şeriatına ait Allah tarafından gönderilen yeni bir hüküm olması hasebiyle, duyurma ve tebliğine itina gösterilmesi hususunda bir tenbih ifade etmektedir. Yoksa açıklanacak hüküm, Peygamber'in kendisine mahsus olmayıp umumidir. Onun için hitab genelleştirilerek buyuruluyor ki kadınları boşadığınız vakit yani boşamak istediğiniz takdirde onların iddetlerini gözeterek boşayın, yani âdetleri olan sayılı hayız günlerini hesab ederek ondan önce temiz zamanında bir talak ile boşayın. İşte talak verilecek olunca onun en güzel ve sünnet olan şekli, kadını âdetinden önce temiz bulunduğu esnada cinsel ilişkide bulunmaksızın bir talak ile boşamaktır. Binaenaleyh "Sana âdet görmekden soruyorlar. Deki: "O eziyettir." Âdet halinde kadınlardan çekilin, temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın.." (Bakara, 2/222) emri gereğince hem tabii olarak hem de şeriate göre uzaklaşma zamanı olup beklemek gerekeceğinden hayız günlerinde veya cinsel ilişki meydana gelmiş temizlik zamanı içinde boşayıp salıvermek, bu emre ters düşeceği için haramdır, bid'attır, çirkindir ve günahtır. Üç talak birden boşamak ise daha çirkin ve daha günahtır. Bu boşama şeklinde esas itibariyle talak vuku bulduğu gibi yapılan fiil de günah sayılmaktadır. Çünkü asıl boşama, erkeklerin iradesine bırakılmış olduğu için onu gerçekleştirmekle meydana gelir, batıl olmaz ise de çirkin surette veya lüzumundan fazla, hem emre hem hikmet ve maslahata ters düşen bir zarar, bir nankörlük ve bir ahlâksızlıktır.
Bunun hikmeti: "O'nun âyetlerinden biri de, kendileriyle kaynaşmanız için size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koymasıdır." (Rûm, 30/21) buyurulduğu üzere evlilikten maksat, karı ve koca arasında Allah Teâlâ'nın yaratmış olduğu arzunun tatmini ile sevgi ve merhamet üzerine bir aile kurmak, onun hukuk ve vazifelerini yüklenerek "iffetli yaşamak , zina etmemek..." (Nisâ, 4/24) âyeti gereğince iffet ve iyilikle temiz bir cinsel ilişki ve üreme gayesine hizmet olduğu cihetle, karı koca arasında insanlık hali ufak tefek dedikodu ve az çok kırgınlık yahut önemsiz meseleler dolayısıyla sıkıntı veya ferahlık gerektiren geçici haller eksik olmasa bile, tabii arzu ve sükun kesilmedikçe aile binasının yıkılmaması lazım gelir. Fakat o istek ve sükun kesilecek olursa o vakit temel çürümüş ve karı koca arasında bir nevi tabii bir boşama vuku bulmuş olacağından, şer'i boşama da mümkün olabilir. Böyle bir halde devam etmek başlangıçtan daha kolay olduğu cihetle kadının kusur ve kabahati olmadıkça tabii arzunun kaybolmasına karşılık, dini, ahlâkı ve edebi ile takva hissi ve vefa şuuru, önceki hakların ihlâl edilmesine ve aile binasının yıkılmasına razı oluvermez. Lakin iş yalnız arzunun kesilmesinden ibaret olmayıp bir de kadının kocasına karşı kibir ve geçimsizliği, yahut düşmanlık kasdı yüz göstermeye ve istenilen dostluk ve hoşgörü yerine, böylece kin ve nefret girmeye başlarsa, işte o zaman erkeğin "onlardan sakının" emri gereğince korunmakla emrolunduğu düşmanlık ve geçimsizlik mahzurunun tabii şekillerinden birisi olan boşama, şer'i bir ihtiyaç halini alır. Yoksa kızgınlık veya şehvet düşkünlüğü neticesi meydana gelen boşama, bir evin yıkımı ve nikah nimeti için nankörlük olur. Bir çok durumda da önceden ihtiyaç olduğu zannedilir de sonradan pişman olunur. O yüzden talak verileceği zaman iyi ve çok düşünmeli, bütün ruh halleri, din ve ahlâk esasları hesaba katılmalıdır. İcab ettiği zaman telafi edilebilmesi için şeriatın bahşettiği fırsatlar elden kaçırılmamalıdır. Zira ruhda gizli kalan arzular, kapalı işlerden olduğu için hiddet ve nefret zamanında hissedilemez de sonradan deprenir, zararlara, günahlara sürükler ve Allah'ın neler yaratacağı bilinmez. Onun için ihtiyaç anında meşru kılınmış bulunan talakın verilmesinde mekruh ve güzel olan çeşitleri vardır. Evvela kadına yaklaşmanın mekruh olduğu âdet günlerinde boşamak haramdır. Boşama vuku bulursa da boşayan burada emredilen şeklin tersine hareket etmiş olmasından dolayı günaha girmiş olur. Çünkü yaklaşmanın caiz olmadığı ve tabii arzuya zıt olan o eziyetli halde kadındaki isteksizliğin geçici olma ihtimaline binaen kat'i ve daimi olduğuna hükmedilemez. Muhtemeldir ki, onu boşayan on gün sonra gönlünde heyecan duyacak ve yaptığına pişman olacaktır. Hem bir gün bile olsa beraber yaşamış olduğu karısını öyle bir durumda boşayıp bırakıvermek, aynı zamanda alçaklıktan başka bir şey değildir. Aynı şekilde temiz halde iken cinsi münasebette bulunduktan sonra boşamak da mekruhtur. Çünkü cinsi münasebet arzunun varlığını gösterir. Ondan sonra duyulan isteksizlik de geçici bir gevşemeden ibaret olabileceği cihetle, tabii arzunun silinmiş olduğuna hükmetmek doğru olmaz. Herhangi bir durumda üç talakı birden vermek ise, büsbütün hiddete kapılarak ve her ihtiyatı elden bırakarak bu çirkinlikleri bir defada üç kere tekrar etmek, şeriatın emrine kat kat muhalefet edip ailenin menfaatı için şer'in bahşetmiş olduğu her fırsatı elden kaçırmak olacağından dolayı kat kat çirkin ve günahtır. Bunun bu kadar çirkin ve günah olması da, nikahı düşürmek demek olan boşamanın meydana gelmesi sebebiyledir. Yoksa lağvedilir, çirkin ve günah olmasının mânâsı kalmazdı. İşte boşamanın meşru olması zarar ve fesad için değil, aile içerisinde ortaya çıkan sevgisizlik ve geçimsizlik sakıncalarını defetmek için mümkün olduğu kadar bir ıslah tecrübesi yapılmak suretiyle iki tarafın ruh hallerinin birbirinden ayrılmaya ne derece müsaid olabileceğini göstermek hikmetiyle ilgili olduğundan boşama ihtiyacını duyan kimsenin bunu en güzel şekilde kullanması emredilerek buyurulmuştur ki, "o kadınları boşadığınız, yani boşamak istediğiniz takdirde." Bu şart önce, boşamanın yalnız erkeklere ait ve onların iradelerinde bulunan bir iş olduğunu gösterir. Koca karısını boşayınca boşama, şer'i bir hak olarak sabit olur. Aksi halde olmaz. Bundan dolayıdır ki bir hadiste "Boşama, o hakkı alan kimseye aittir." buyurulmuştur. O halde kadının bunda doğrudan doğruya bir tercih hakkı yoktur. Meğer ki dilediği zaman kadına kendisini boşamakta serbest olduğuna dair, nikah zamanında veya sonra erkek tarafından bir hak tanınmış olsun. Bu olmadığı takdirde kadın ancak hul ile (fidye vermek suretiyle) kendisini kurtarmak için müracaat edebilir. Nitekim bu husus, "O zaman kadının (ayrılmak için) verdiği fidyede ikisine de bir günah yoktur.." (Bakara, 2/ 229) âyetinde de açıkça ifade edilmiştir. Bu durumda hakim, Hanefilere göre ya iki taraftan da hakem tayin ederek, ya da doğrudan sulh girişiminde bulunarak koca tarafına fidye verme teklifini yapar. Kocanın veya vekilinin teklifi kabul etmesi de bir tür boşama sayılır. Şâfiîlere göre ise fesholur. Bazı âlimler, "Eğer aralalarının açılmasından endişe duyarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin..." (Nisa, 4/35) emrine nazaran hakimin fesh ve ayrılma hakkını da kabul etmişlerdir. Hanefiler bunun, inninlik (cimadan acizlik) veya cüzzam gibi habis bir hastalık halinde kabul edilebileceğini ileri sürmüşlerdir. İkincisi, "Boşadığınız zaman." şartı, boşamanın dinî yönden Allah Teâlâ katında istenilen ve övülen bir şey olmayıp, "İki şerden en hafifi tercih edilir." hükmünce nihayet bir izinden ibaret olduğuna da işaret eder. Çünkü kayıtsız ve şartsız boşamayı teşvik mânâsı içeren hiçbir delil yoktur. Bilakis mübah olmakla beraber buğzedilen bir şey olduğu ifade edilmiştir. Bu konuda Ebu Davud ve İbnü Mâce'nin rivayet ettikleri bir hadisde "Allah (c.c)'ın yanında mübahların en nefret edileni boşamadır." denilmiş, diğer birinde de "Allah katında en sevimsiz helal boşamadır." şeklinde zikredilmiştir. Bu hadislerde mübah ve helal tabirlerinin bulunmasından dolayı bir takımları, boşamanın esasen mübah olduğunu ileri sürmüşlerse de İbnü Hümam'ın tahkikine göre en doğrusu şudur: "Boşama aslında nikah nimetine nankörlük olduğundan dolayı sakıncalıdır. Çünkü Resulullah (s.a.v) buyurmuştur ki: "Çok boşayana ve aşırı derecede zevkine düşkün olandan her birine Allah lanet etmiştir." Onun için ihtiyaç olmayınca talak, mekruh olur. Bundan dolayı buğzedilmiş olduğu söylenmiştir. Mübah tabir edilmesi, ancak ihtiyaç zamanlarında mübah olması hasebiyledir. Beyhakî de nefretin, sünnete riâyet edilmeyerek boşamanın gerçekleştirilmesi durumunda söz konusu olduğunu söylemiştir. Şâfiîlerden İbnü Hacer'in beyanına göre; "Boşama bazen vacib, bazen mendub, bazen de haram veya mekruh olur. Vacib olan; îlâ yemini yapıp da yaklaşma arzusu bulunmayan kimsenin karısını dört ay bekletmemek için yaptığı boşama ve iki hakemin boşama görüşünde bulunmamaları halindeki talak gibi. Mendub olan talak: Kadının haklarını yerine getirmekten kocanın, gerekse kayıtsızlıktan dolayı olsun aciz olması veya kadının âdet yönüyle kendisiyle geçinmeye zorlanamayacak derecede huysuz olması, yahut kadının ahlâka aykırı durumları korkulacak derecede olmamakla beraber pek iffetli olmaması halindeki boşama gibi. Ancak bu son durumda boşama vuku bulunca kadının ahlâksızlığa düşeceğinden korkulur veya ayrılığına dayanamayarak erkeğin onunla ahlâksız yollara sapması, yahut zorluk çekmesi düşünülür, halbuki boşama olmadığı takdirde bu korkular ortaya çıkmayacak olursa o vakit talak mendub değil, harama yol açacağı cihetle mekruh, belki de haram olur. Nitekim bid'i talak, yani bu âyette emredilenin tersine, kadının âdet görmesi esnasında vuku bulan veya üç talak birden verilmek suretiyle gerçekleştirilen talak, haramdır. Bütün bu hallerin dışında meydana gelen boşamalar da mekruhtur. Çünkü nakledildiği gibi sahih hadiste "Helaller içinde Allah'a en sevimsiz olanı talaktır." buyurulması kerahetini ifade eder. Çünkü kerahetin helal ile bir arada bulunabilmesi itibariyle, helal ile buğzun birleşmesinden ilk akla gelen kerahet olur. O halde helal yönünü kuvvetlendiren sebepler bir araya geldikçe kuvvetlerinin derecesine göre kademe kademe mübah, mendub ve vacib mertebelerine doğru çıkar. Kerahet tarafını kuvvetlendiren sebepler toplandıkça da buğz (nefret), haram mertebesine varır. Buna göre helal veya mübah tabiri boşamanın vuku bulmasına işaret olup, haram olan talakın dahi verilmesiyle boşamanın meydana geleceğini gösterir. Nitekim bid'i talakın bile vuku bulacağı hakkında fakihler, icma bulunduğunu belirtmektedirler. Buna karşı İbnü Teymiyye ve İbnü Kayyim el-Cevziyye bid'i talaktan sayılan üç talak birden verip boşamanın haram olması sebebiyle, böyle bir boşamada birden fazla talakın vuku bulmaması cihetini ictihad edilmesi gereken bir mesele gibi göstererek gündeme getirmek ve böylece pek önemli bir noktaya parmak basmak istemişlerse de, bütün mezheblerin ittifakla söz birliği ettiği bir meselede, usulen ictihadın caiz olamayacağı ileri sürülerek iltifat edilmemiştir.Fakihler boşamayı hükmü yönünden ric'i ve bayin diye iki kısma, bayini de hafif ve galiz diye iki çeşide ayırmışlardır. Boşama şekli yönüyle de, mesnun ve bid'i olmak üzere iki nev'e, mesnunu ahsen ve hasen, bid'iyi de ehaff ve eşedd diye yine iki kısma ayırmışlardır. Mesnun: Boşayacak kimselere şer'an emir ve tavsiye edilip boşamada takip edilmesi gereken şekildir. Bu şeklin en güzeli de, söz konusu âyette emredildiği gibi temiz anında bir ric'i talakla boşamaktır. Talaklardan her birini kadının temiz zamanlarında vermek üzere ayrı ayrı üç talaka kadar varmak pek güzel olmamakla beraber hasen sayılır. Bid'î talak ise, bunların tersine hayız halinde veya cinsî münasebetin vuku bulduğu temiz zamanında boşamak, yahut her ne vakit olursa olsun üç talak birden boşama şeklidir ki bu hepsinden daha şiddetlidir. Bu sûrenin inişine kadar boşama şekillerinin güzeline ve çirkinine bakılmıyordu. Ancak sûrede bunların ayırd edilmelerinin esasları anlatılmıştır. Asıl talak, ne men ne de tavsiye edilmemekle beraber, verilmek istenildiği takdirde emredilen en güzel şeklin şu olduğu ifade edilmiştir: O kadınları, yani kendileriyle cinsî münasebette bulunup da boşamak ihtiyacını duyduğunuz kadınları, boşamak istediğiniz takdirde "bundan böyle onları iddetlerini gözeterek boşayın." Bunun, "Sayılı hayız günlerinin önünde yaklaşma imkanı olup da yaklaşılmamış olan temizlik halinde temiz olarak boşayınız." mânâsına olduğunda ittifak vardır. Ancak bu âyeti bazıları, hayızları önünde, bazıları da temizlik halinde yaklaşmayarak şeklinde tefsir etmişlerdir. Bu iki mânâ da birbirine yakındır. Çünkü hayzın önü, geleceği ve gayesi temizliktir. Abdullah b. Mes'ud (r.a)'dan "Yaklaşmadan temiz olarak," İbnü Abbas (r.a)'dan "İddetlerinin önünde" diye nakledilmiştir. Mücahid demiştir ki: "İbnü Abbas'ın yanındaydım, bir adam geldi, karısını üç talakla boşamış olduğunu söyledi. O sükut etti, hatta biz zannettik ki karısını ona geri verecektir. Sonra dedi ki: "Biriniz gider ahmakça iş yapar, sonrada gelir ey İbnü Abbas der. Halbuki Allah Teâlâ, "Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder." (Talâk, 65/2) buyurmuştur. Sen ise Allah'tan korkmamışsın. Şimdi ise ben sana çıkış yolu bulamam, Rabbine isyan etmişsin, karın senden bâyin talakla boş olmuştur. Çünkü Allah Teâlâ, "Ey peygamber! Kadınları boşadığınız zaman onları iddetleri içinde boşayın." buyurmuştur." Dahhak'tan : "İddet kar'; kar' hayızdır. Temiz, cima etmeden temiz olandır, sonra da üç hayız beklemektir. Katade'den "onları iddetleri içinde boşayın." âyeti, hayızdan temizlendiğinde "yaklaşmaksızın" keyfiyeti de, temiz olduğu vakit dokunmadan bir talak verir, bir talak daha boşamak icabederse, diğer bir hayız görünceye kadar bırakır, temizlendiği zaman ikinci talakı verir. Üçüncüsünü de vermek isterse, bir hayız görünceye kadar mühlet verir, temizlenince üçüncü talakı da verir. Sonra kadın bir hayız daha iddet bekler, ondan sonra isterse başka kocaya gider." İbnü Sirin'den: "Kadını, temiz haldeyken cima etmeyerek ve hamile olmadığı belirlenmiş durumda boşar." Hasan ve İbnü Sirin'den: "Allah'ın emrettiği gibi iddetinin önünde" boşar. Allah'ın zikrettiği iddetin dışında gerek bir, gerek iki, gerek üç talakla boşamak mekruh olur." Görülüyor ki, bütün bu rivayetler, hayzın geçmesi gözetilerek ondan sonra "Cima etmeden temiz olarak" boşamak mânâsında birleşmiş bulunuyorlar. Bununla beraber Mâliki ve Şâfiî bunlardan, iddet müddetinin temizlik olduğu sonucunu çıkarmışlar, Hanefi imamları ise onun hayz olduğunu beyan etmişlerdir. Bundan dolayı iddet, temizliktir diyenler sebebiyle "temizlik vaktinde" demeyi daha doğru bularak bu anlamı tercih etmişlerdir. İlk bakışta bu ifade uygun gibi görünürse de bundan "cimanın olmaması" kaydını çıkarmak müşkildir. Bu anlam, "De ki: O, bir ezadır. Ay halinde olan kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın.." (Bakara, 2/222) emri gereğince temizliğe girinceye kadar hayzın hükmüdür. Temizliğe kadar sayıp beklemek temizliğin değil, tabii olarak ve şeriate göre hayzın gereğidir. O halde iddetin temizlik değil, hayız olması lazım gelir. Temizlik iddetin esası değil, gayesidir. de ittifakla kasdedilen temizlik, iddetin kendisi değil, önünde gayesi olması itibarıyladır. ile beraber tamamından Lazımi mânâ olarak sabittir. Hayız müddetinin başlıca iki unsuru vardır. Birisi cimada bulunmamak, diğeri de önünde temizliğe kavuşmaktır. İşte kasdedilen mânâ da kadını, bekleme müddeti olan hayzı bitirip, temizlik vaktine girmişken, cimada bulunulmadığı takdirde boşamak olduğundan "cima etmeden temiz olarak" denilmekle bu iki unsurun ikisinin de kasdedilmiş olduğuna tenbih edildiği gibi "iddetlerinin önünde" ifadesiyle de bu anlatılmıştır. Bu mânânın anlaşılması için "lâm"ın mânâlarındaki ihtimallere de dikkat etmek gerekmektedir. Bu lâm, ta'lil, akibet, tevkıt yahut da sıla için olabilir. Ta'lil için olursa, beklediklerinden dolayı yani sayılı hayız günlerini bitirip temizlenmişken zevciyyet muamelesinin istenilmemesinden dolayı boşayınız demek olur. Akıbet mânâsına alınırsa, hayızlarının sonunda boşayınız anlamına gelir. "Geçen on (gün) içinde" gibi vakitle ilgili olursa temizlik vaktinde demek doğru görünürse de, hayız vaktinde demek doğru değildir. Esasen "Hayızları bittiği zaman" demek gerekmektedir. İddet lafzı, hayız müddetinin tamamını içine alır. İhsâ (saymak) emrinde de buna işaret vardır. Bunun için müfessirlerin bir kısmı, "İddetlerinin beklemek" diye bir muzaf takdirini göstermişlerdir. de böyle demektir. Burada zikredilen "kubül" ve "istikbâl"in hayızdan önce de sonra da olması doğrudur. Zemahşerî gibi bazıları da müteallak takdiriyle hal yapmışlardır ki bu durumda "lâm"ın tevkit veya sıla mânâlarına gelme ihtimâli vardır. Buna göre iddetlerini veya iddet vakitlerini karşılarlarken mânâsını ifade edip, bekleyecekleri hayızdan önceki temizlikleri halinde verilen talakın da sünnete uygun olduğunu ve iddetin hayız ile başlayacağını gösterir. Cima etmemek kaydının gerekli olduğu bilhassa hadisle beyan buyurulmuştur. Buharî ve diğerleri şöyle rivayet etmişlerdir. "İbnü Ömer (r.a) karısını hayızlı iken boşamıştı. Hz. Ömer bunu Resulullah'a söyledi, Resulullah da ona kızdı, sonra da dedi ki: "O kadına dönsün, sonra onu temizlenip peşinden bir hayız daha görüp temizlenene kadar tutsun. O zaman yine boşaması gerekirse, onu, temiz olduğu halde dokunmadan önce (İbnü Mâce'nin rivayetinde "cima'da bulunmadan önce" boşasın. İşte Allah'ın emrettiği iddet budur." İbnü Ömer'in bu boşamasını Talak Sûresi'nin inişine sebeb olarak gösterenler olmuşsa da rivayetin tarzından da anlaşıldığına göre bu hadise, sûrenin inişinden sonra meydana gelmiş göründüğünden doğrusu, sûrenin iniş sebebi değil, belki bu hadis ile tefsirine sebeb olmuştur.
__________________
Sözün kıymetini '' Lal'' olandan,
Ekmeğini kıymetini ''Aç '' olandan,
Aşkın kıymetini ''Hiç'' olandan öğren..
|