Aslında her insan ilginçtir
Sosyalleşme sürecinde bizi içten içe kemiren en büyük korkulardan biri sıkıcı olmaktır. Ancak bu konuda, aynı zamanda evrensel bir gerçek olan son derece iyi bir haberimiz var: Kimse gerçekten sıkıcı olamaz. Sıkıcı görünen insanlarsa sadece kendi benliklerini anlamakta güçlük çektikleri ya da başkalarıyla iletişim kurmayı bilmedikleri veya cesaret edemedikleri için böyle görünürler.
Bunun için bir kanıt olarak sanat eserlerini ele alabiliriz. En başarılı sanat eserlerinin çoğunda yüce veya sıra dışı unsurlar bulunmaz. Bu eserler aslında sıradanlığın özel bir bakış açısıyla, alışılmadık bir samimiyet ve salt deneyime açık bir şekilde yorumlanmasıdır.
Sıkıcı insan yoktur
Tıpkı sıkıcı bir nehir kıyısı ya da sıkıcı bir ağacın söz konusu olamayacağı gibi doğuştan sıkıcı bir insanın varlığından da söz edemeyiz. Çünkü kendi özüne dürüstçe bakabilen insan hiçbir zaman sıkıcı olmaz. Birine sıkıcı dediğimiz zamansa, aslında sadece bize “o” olmanın nasıl bir şey olduğunu anlatacak cesareti ya da iç görüsü olmayan birini gösteriyoruz demektir. Bu dünyada varoluş hakkında bilgisini arttırmaya çalışan herkes, başkalarını da etkileyecek materyali toplamış olacaktır.
İlginç insan kimdir?
İlginç insanın başına her zaman ilginç şeyler gelmiş insan olduğunu düşünmek büyük bir yanılgıya düşmek olacaktır. Aksine, ilginç dediğimiz bizi sohbetiyle kendilerine çeken insan genellikle kendilerini dikkatli ve farkındalığı yüksek bir dinleyici olarak eğitmiş, kalbinin ve aklının sesini doğru dürüst algılayabilen ve böylece bize yaşamanın acılı, dramatik ve garip yönleri hakkında güven verici açıklamalar yapabilen kişidir.
O halde zaman zaman, aslen olduğumuz gibi ilginç bir insan olmamızı engelleyen şey nedir? Öncelikle, başkalarının ilgisini çekebilecek en önemli tarafımızın duygularımız olabileceği inancını kaybedersek sıkıcı bir insana dönüşebiliriz. Pek çok zaman çekingenlik ve alışkanlıklardan ötürü, saygılı ama renksiz, ilgi çekici olabileceğini düşündüğümüz sohbetler yapıp gerçekten ilginç olabilecek paylaşımları bir kenara itiyoruz. Anılarımızı anlatırken görünür detayları vurguluyoruz: Orada kim vardı, ne zaman gittik, hava sıcak mıydı?… Ama bu gerçeklerin bize hissettirdiği duygulardan uzak duruyoruz: Suçluluk anı, cinsel çekim anı, aşağılanma, kariyer krizi, gecenin bir vakti gelen garip coşku… Bu ilkel duygularımızı es geçmemiz basit bir görmezden gelme eylemi değil. Normallik ve itibar hakkındaki fikirlerimizi tehdit eden farkındalıklardan kendimizi uzak tutmak için bilinçli bir strateji geliştirmiş durumdayız. Bu duygulardan yoksun konuşmalar yapıyoruz; çünkü çoğu zaman samimi ve hesapsızca içimize bakma cesaretini gösteremiyoruz.
5 yaşındaki çocukların çoğunun 45 yaşındaki insanlardan çok daha az sıkıcı olması, bu noktada önem teşkil ediyor. Bu çocukları ilgi çekici kılan şey herkesten daha ilginç duygulara sahip olmaları değil; aksine, bu sıradan duygularla sansürsüzce iletişim kurabilmeleridir. Bu dünyadaki deneyimsizlikleri içgüdüsel olarak kendi benliklerine hala sadık oldukları anlamına gelir, yani bize babaannesi ya da kardeşi hakkında düşündüklerini, dünyayı değiştirme planlarını ve çok daha fazlasını samimice söylerler. Yani doğamız gereği değil, genç yetişkinlikte bize hükmetmeye başlayan ve normal görünme çabasına iten bir istek sebebiyle sıkıcılaşırız.
Ayrıca, hislerimiz hakkında dürüst olsak da, onları gerektiği kadar anlamadığımız için de sıkıcı görünebiliriz ve bu sebeple, açıklama getirmektense bir his konusunda takıntılı oluruz. Çevremizdekilere başımıza gelen bir durumun ne kadar heyecanlı, berbat ya da güzel olduğunu anlatırız, ama bu hislerin sebebini anlamalarını sağlamak için gerekli herhangi bir detayı veya örneği vermeyiz. Bir başka ifadeyle, yaşantımızı paylaşmak istemediğimizden değil, bunun nasıl yapılacağını bilmediğimizden ötürü sıkıcı oluruz.
Ancak neyse ki, ilginç olabilme, ne özel ne de istisnai bir yeteneğe bağlıdır. Sadece yönelim, dürüstlük ve odaklanma gerektirir. Özetle, “ilginç” dediğimiz insan, ruhumuzun içten içe sosyal etkileşimlerden beklediği şeyi, hayatın içinde başka birisinin gözünden nasıl göründüğüne dair ufak, sansürsüz bir bakış açısını bize veren ve içimizdeki şaşırtıcı, tuhaf ve yoğun duygular konusunda tamamen yalnız olmadığımızı bize hissettiren kişidir.
Alıntı
|