Herşey Aslında Bir Yansımanın Ürünü
İnsan bu hayatta birçok yanılgı içinde bulunabilir. Hayatın kendisi bile tutarlı değildir. Etrafımızda görüp sahip olduğumuz ya da sahip olmayı dilediğimiz her şey aslında bir yanılsamanın ürünüdür der bilgeler.
Soyutlamalardan kurtulup yaşantılarımızın günlük, sıradan ayrıntılarına indiğimizde yaşamın koca bir çelişki olduğunu görürüz. Yaşam var ile yok un bir karışımı olarak bizlere sunulur. İnsan kendini bu evrenin efendisi sanır. Belki öyledir belki de değildir. Bilgisine ulaşabildiği her şeyi kuşatabileceğini düşünür. Ama her neye ulaştıysa onu mahvetmiştir. Mesela insan konforunu arttırmak için doğayı yok etmekten çekinmemiş ve iyi bir şey yaptığını düşünmektedir. Dünyanın ömrünü kısaltacak konfor arttırıcı buluşlar bakalım bizi nereye kadar götürecek. Dünya dışında yaşayacak bir yaşam alanımız yok. Varsa da henüz biz bilmiyoruz ve bilsek de gidemiyoruz.
İnsanın bu her şeyi bilme merakı ve her şeyin üstünde olduğuna inanma dürtüsü nereden geliyor? O birçok engelle karşılaşıyor. Önünde aşılmaz duvarlar oluyor. Evrenin tüm sırlarına ulaşmak; insan için başarılabilir değil, buna rağmen insan tüm sırların peşinden gidiyor ve hepsini çözebileceğine inanıyor. Varlıklar arasında bu evrendeki en şımarık varlık insandır. O evrenin yaramaz çocuğudur. Doğadaki her şey onu rahat ettirmek için var ancak birçok sırra ulaşmasına izin verilmiyor. Bu yaramaz çocuk her şeyi berbat edebilir. Elde ettiği her bilgide farklılıklar ve sonsuz olasılıklar var. İnsan tamamen özgür müdür yoksa bir kapalı çember içine hapsedilmiş bir varlık mıdır sorusu her girişimde karşısına çıkar.
Eğer insan bir çemberin içine hapsedilmiş bir varlıksa o zaman evrenin efendisi değildir. Pekiyi ama neden bu role soyunuyor? Bu noktada bir çelişki yok mu? Bu güçlü dürtü neden verilmiştir kendisine? Bu soruların cevabı için akıl yeterli gelmiyor. Mantık ve akıl sahası sadece elle tutulur gözler görülür, denenebilir fiziksel problemlerin çözümü için yararlıdır. Fakat bu efendi güdüsünün nereden geldiğini çözmek aklın işi değildir. O halde nasıl çözülecek bu gizem?
Gizemin çözümü için başka bir kaynağa gitmek gerekir. İnsan bu güne kadar birçok başarıyı akıldan önce; sezgisine borçludur. O halde sezginin yolunu izlemek iyi olabilir. Büyük bilim insanlarındaki akıl yürütme becerisi; daha başka binlerce insanda da vardı. Ancak eksik olan sezgi idi. Bu seçkin insanları diğerlerinden ayıran ve çemberin dışına çıkaran güç; sezgi idi. İnsanın hayata ve ölüme dair; içinde bulunduğu yanılsama da sadece sezgi ile aşılabilir. Bunun için tüm sezgi kanallarının açılması ve uygun moda frekansa girilmesi gerekiyor.
Alıntı
|