Tasavvuf, isim olarak her ne kadar sonradan ortaya çıkmış gibi anlaşılsa da, terbiye metodu ve uygulamaları bizzat Peygamber Efendimiz'e (Sallallahu aleyhi ve sellem) kadar dayanmaktadır. Dolayısıyla bazı cahillerin tasavvuf ve tarikat yoluna bid'at demesi, bu yolun sıhhatine zarar getiremez. Zarar, ancak ve ancak o cahillerin kendisine ve onlara inananlarındır. Allah ve Rasulü'ne gerçekten inanan, nefsini temizleyerek arındıran, taklidi imandan tahkiki imana geçen insana korku yoktur.
Tasavvuf, imtihan gereği insandaki hayvâni sıfatların olması sebebiyle, bir mürşid-i kâmil kontrolünde yapılacak mücahade ve nefs tebiyesiyle melekî sıfatlara bürünmeye götüren bir yoldur. Nitekim bu yol İslam'ın başından beri bulunmakta ve uygulanmaktadır. Bir insan-ı kâmil ortaya çıkarmak, insanları gerçek imana eriştirmek gayesi, asr-ı saâdetten bu yana uygulanan manevi bir terbiye metodudur. Hedefi; nefsi tezkiye, kalbi tasfiye etmek suretiyle kulu hakiki imana ulaştırmaktır.
Böylece bütün amellerini ihsan makamında, yani sürekli Allah'ın kendisini gördüğünün farkına vararak ve bu halden gafil olmaması ve bütün amellerini bu şekilde ifa etmesini sağlayarak İlâhi rızaya erişmesine vesile olmaktır. Yani işin özü, nefsi terbiye etmektir.İslam'da tasavvufun var olduğuna dair mevzuya girmeden önce nefis hakkında bilgi vermeyi lüzumlu görüyor ve bu konuya kısaca değinmek istiyoruz.
---------- Post added at 09:44 ---------- Previous post was at 09:42 ----------
Nefis terbiyesi nedir?
Nefsi tarif etmek bizim gibi aciz ve nefs-i emmareden kurtulamamışların haddine değildir. Bizler sadece öğrendiklerimizi, okuduklarımızı ve dinlediklerimizi aktarmaya çalışıyoruz. Ancak insanda bulunan kötü huylar. Şehvet, öfke, kin, hased, büyük günah işleme, cehalet, hırs, küfür ve şirk gibi zararlı ve ebedi helaka götürecek bütün pis huylar nefs-i emmare makamında bulunmaktadır. Bu kötü huylardan kurtulmak için mürşide gerçekten teslim olarak salih ameller işlemek, her türlü dünya sevgisini kalpten çıkarmak, az yemek, az uyumak, az konuşmak gibi şartlara harfiyen uyulması gerektir.
Kadiri tarikatı, Eşrefiyye kolunun piri olan Eşrefoğlu Rumi (kuddise sırruh) hazretleri, Müzekkin Nüfus (Nefisleri temizleyen) adlı eserinde, nefs-i emmare makamındaki bir nefsin üç sıfatı vardır. Bunlardan başka sıfatı alamayacağını belirtir. Bu sıfatlar; kafir, münafık ve fasık sıfatlarıdır ki, Allah bu sıfatla ahirete gelen herkesin cehenneme gideceğini ayetlerle bildirmektedir. Bu sıfatlardan en iyi ihtimalle fasık bile olsan, cehenneme gitmen çok yüksek bir ihtimaldir. Çünkü fasık, açıktan çekinmeyerek büyük veya küçük demeden günah işleyenlere verilen bir sıfattır. Fasık sıfatında olanın küfre düşmesi ise yüksek bir ihtimaldir. Dolayısıyla nefs-i emmare makamında kalmamak ve o mertebeden derhal yükselmek çok elzemdir.
---------- Post added at 09:47 ---------- Previous post was at 09:44 ----------
Alimler nefsin vücuttaki bulunan halini aşağı yukarı şu şekilde tarif etmişlerdir: (Daha iyi anlamak için görsele bakın.)
Nefsin başı, iki kaş arasındadır. Vücudu ise iki kemik arasında, kürek kemikleri arasında bulunur. Ayakları ise çoktur. İnsan vücudundaki letaifleri sarmıştır. Onun için, organlarımızla amel yaptığımızda nefis bundan pay alıyor. Ancak bir kamil mürşid gözetiminde amel edilirse eğer, letaifler gerçek görevini üstlenir.
Kamil mürşidin nazarı, nefsin gücünü azaltır. Nefsi felç eden tek şey nazardır. Onun nazarı (bakışı) ve terbiyesi sayesinde nefsin ayakları başta toplanır. Letaifler nefsin elinden kurtulmaya başlayınca kuvvetlenir, artık nefsi dinlememeye başlar. Nefis letaiflere tabi olur. Letaifler asıl memleketi olan emir alemine yükselirler. Nefis de onları takip eder. Orada nefis, Allah'ın nazarına mazhar olur. Sıfatı değişir, böylece nefs-i mutmainne makamına ulaşır. Artık iyi ve güzel işleri emretmeye başlar. İşte bu sebeple zikir şarttır. O da bir kamil mürşidin terbiyesi altında yapılır.