Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - Kibir - Kendisini Başkasından Üstün Görmek
Tekil Mesaj gösterimi
  #1  
Alt 28.03.18, 15:39
Havasokulu Havasokulu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 28.04.15
Bulunduğu yer: Nefes Aldığım Yerde
Mesajlar: 14,873
Etiketlendiği Mesaj: 900 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Kibir - Kendisini Başkasından Üstün Görmek

KİBR

Kalb hastalıklarının onikincisi (Kibr)dir. Kibr, kendisini başkasından üstün görmekdir. Kendini ondan üstün görmekle, kalbi râhat eder. (Ucb) da kendini ondan üstün bilmekdir. Burada başkasını düşünmez. Kendini ve ibâdetlerini beğenir. Kibr; kötü huydur. Harâmdır. Hâlıkını, Rabbini unutmanın alâmetidir. Çok din adamı, bu kötü hastalığa yakalanmışdır. Hadîs-i şerîfde, (Kalbinde zerre kadar kibr bulunan kimse Cennete girmez) buyuruldu. Kibrin aksine (Tevâdu’) denir. Tevâdu’ kendini başkaları ile bir görmekdir. Başkalarından dahâ üstün ve dahâ aşağı görmemekdir. Tevâdu’, insan için çok iyi bir huydur. Hadîs-i şerîfde,(Tevâdu’ edene müjdeler olsun) buyuruldu. Tevadû’ sâhibi, kendini başkalarından aşağı görmez. Zelîl ve miskîn olmaz. Mâlını halâldan kazanıp çok hediyye verir. Âlimlerle ve fen adamları ile tanışır. Fakîrlere merhamet eder. Hadîs-i şerîfde, (Tevâdu’ eden, halâl kazanan, huyu güzel olan, herkese karşı yumuşak olan ve kimseye kötülük yapmayan, çok iyi bir insandır) ve (Allah için tevâdu’ edeni, Allahü teâlâ yükseltir) buyuruldu. Tekebbür edene, ya’nî kibr sâhibi olana karşı tekebbür etmek câizdir. Allahü teâlâ, kullarına karşı mütekebbirdir. Allahü teâlâ, kibriyâ sâhibidir. Kibr sâhibine tekebbür etmek, sadaka vermek gibi sevâbdır. Kibr sâhibine karşı tevâdu’ eden kimse, kendisine zulm etmiş olur. Bid’at sâhiblerine ve zenginlere karşı da tekebbür etmek câizdir. Bu tekebbür kendini yüksek göstermek için değildir. Onlara ders vermek, gafletden uyandırmak içindir. Harbde düşmana karşı tekebbür etmek sevâbdır. Bu tekebbüre (Huyelâ) denir. Sadaka verirken, neş’e ve sevinç ile karışık tekebbür etmek lâzımdır. Sadaka verenin tekebbür etmesi, fakîre karşı değildir. Verdiği mâlı küçültmekdir. Mâla kıymet vermediğini gösterir. Hadîs-i şerîfde, (Veren el, alandan yüksekdir) buyuruldu. Riyâ, gösteriş yapanlara karşı da tekebbür etmek câizdir. Kendinden aşağı olanlara karşı tevâdu’ göstermek iyi ise de, bunun ifrâta kaçmaması, ya’nî aşırı olmaması lâzımdır. Aşırı olan tevâdu’a (Temelluk) denir. Temelluk, ancak üstâda ve âlime karşı câizdir. Başkalarına karşı câiz değildir. Hadîs-i şerîfde, (Temelluk, müslimân ahlâkından değildir) buyuruldu. Şi’r:

Mu’allim ile tabîbe
temelluk etmek lâzımdır.
Biri bâtın, biri zâhir,
tedâvîsine hâdimdir.

Kibr çeşidlerinin en kötüsü Allahü teâlâya karşı kibrli olmakdır.Nemrûd böyle idi. Tanrı olduğunu i’lân etdi. Allahü teâlânın nasîhat vermek için gönderdiği Peygamberi “aleyhissalâtü vesselâm” ateşe atdı. Fir’avn da böyle ahmaklardan biri idi. Mısırda ülûhiyyetini i’lân etdi. Ben sizin güçlü tanrınızım dedi. Allahü teâlâ, nasîhat vermek için, Mûsâ aleyhisselâmı gönderdi. Buna inanmadı. Allahü teâlâ, onu Süveyş denizinde boğdu. Bunlar gibi, bu dünyânın yaratıcısına inanmayanlara (Dehrî), ateist denir. [Her asrda böyle ahmaklar gelmişdir. Mao gibi, Stalin gibi zâlimler, milyonlarca insanı öldürerek ve işkence yaparak ve din, islâm adamlarını ve kitâblarını yok ederek, milletlerini sindirmişler, korkutmuşlardır. Her istediklerini zorla yapdırarak şımarmışlardır. İlâha, ma’bûda mahsûs üstünlüklere mâlik olduklarını sanmışlar ve söylemişlerdir. İslâm kitâblarının yurdlarına sokulmasını, okunmasını yasak etmişler, dinden, Allahü teâlâdan bahs edenleri öldürmüşlerdir. Allahü teâlânın kahrından, gadabından kurtulamayıp yok olmuşlar. Târîhde geçen bütün zâlimler gibi, la’net ve nefret ile anılmışlardır. İhtilâl ve hîle yolu ile, ba’zı arab memleketlerinin başına geçen, zehrli propagandalarla beyinleri yıkanmış, zâlimler, diktatörler de, o ateistleri taklîd ediyor, islâm düşmanlığı yapıyorlar. Târîh kitâblarında okudukları zâlimlerin feci’ âkıbetlerinden ibret almıyorlar. Dünyâda, âhıretde başlarına gelecek olan azâbları, felâketleri hiç düşünmiyorlar.]

Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” karşı da tekebbür edenler çok işitildi. Allahın gönderdiği Peygamber “aleyhissalâtü vesselâm” bu mudur? dediler. Bu Kur’ân, Mekke şehrinin ileri gelenlerine indirilseydi iyi olurdu dediler. Târîh boyunca, islâmın büyüklerine karşı da, böyle tekebbür edenler, alay edenler, hiç eksik olmadı. Bu tekebbürler, âciz, za’îf, elinden birşey gelmeyen, hattâ kendinden ve bedeninin yapısından haberi olmıyan kulun, kendi mâlikine, sâhibine, kuvveti, gücü sonsuz olan Rabbine karşı bir savaş idi. Vaktiyle iblîs de, böyle tekebbür etdi. Meleklere, Âdem aleyhisselâma karşı secde etmeleri emr olununca, toprağa karşı niçin secde edeyim? Ben ondan dahâ üstünüm. Beni ateşden, onu çamurdan yaratdın diyerek, Rabbine karşı geldi. Ateşin alevini, latîfliğini ve ışık yaydığını görünce, onu sudan ve toprakdan üstün sandı. Hâlbuki üstünlük, kendini üstün görmekde değil, tevâdu’ göstermekdedir. Cennetde toprak vardır ve misk gibi kokacakdır. Cennetde ateş yokdur. Ateş, Cehennemde azâb vâsıtasıdır. Ateş, harâb etmeğe, toprak, binâ yapmağa yarar. Mahlûklar toprak üstünde yaşamakdadır. Hazîneler, defîneler toprakda bulunur. Kâ’be toprakdan yapılmışdır. Ateşin ışığı gecelere son verir, gündüzü getirir ise de, toprakdan çiçekler, meyveler hâsıl olmakdadır.Kâinâtın, varlıkların en üstünü olan Muhammed aleyhisselâmın yeri toprakdır.

Hadîs-i şerîflerde, (Allahü teâlâ buyuruyor ki, kibriyâ, üstünlük ve azamet bana mahsûsdur. Bu ikisinde bana ortak olanı Cehenneme atarım, hiç acımam) ve (Kalbinde zerre kadar kibr olan Cennete girmeyecekdir) buyurdukda, güzel elbise giymeği ve temiz na’lın kullanmağı seven kimse, böyle midir? denildi. Cevâbında, (Allahü teâlâ cemîldir. Cemâl sâhiblerini sever) buyurdu. [Çirkin, iğrenç olmamak için, çirkinlikle meşhûr olmamak için yapılan temizliğe, güzelliğe, cemâl sâhibi olmak denir. İhtiyâc eşyâsını, hoş ve sevimli görünecek şeklde kullanmak, cemâl olur. Süslenmek, güzel görünerek, başkasına üstünlük sağlamak için, bedeninde, elbisesinde, eşyâsında yapılan değişikliklere zînet denir. Bedenini, sıhhatini, şerefini, değerini korumak için ihtiyâc olunandan fazla şeylerdir. Erkeklerin her yerde, kadınların ise, yabancı erkeklerin yanında, zînet eşyâsı kullanmaları câiz değildir.] Allahü teâlânın her işi güzeldir. Ahlâkı güzel olanları sever. Bu hadîs-i şerîf, kibr sâhiblerinin, diğer günâh işliyenler gibi, azâbsız hemen Cennete giremiyeceklerini bildirmekdedir. Cennete girmeyenlerin gidecekleri yer Cehennemdir. Çünki, âhıretde bu ikisinden başka gidecek yer yokdur. Zerre kadar îmânı olan, Cehennemde sonsuz kalmayacak, Cennete gidecekdir. Büyük günâh işleyip de tevbe etmeyen, şefâ’ate, afva kavuşmayan mü’min, Cehennemde, günâhlarının karşılığı olan azâbları çekdikden sonra, çıkarılacak, Cennete sokulacakdır. Cennete giren, Cennetden hiç çıkmayacakdır. Hadîs-i şerîfde, (Kibri ve hıyâneti ve kul borcu olmayan mü’min, hesâbsız Cennete girecekdir) ve (Kul hakkı, mü’minin aybı, kusûrudur) buyuruldu. Nafaka için ödünç almak ve mâlı olunca, hemen ödemek lâzımdır. Yukardaki hadîs-i şerîfde, ihtiyâc olmadan alınan ve malı olunca ödenmeyen ve harâm yollarla alınan borc ve zevcesine olan mehr borcu ve din bilgisi öğretmek borcu bildirilmekdedir. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” vefât edeceği zemân, (Yâ Alî! Filân yehûdîye borcum vardır. Onu öde!) buyurdu. Yehûdîden ödünç arpa almışdı. Ödenmesi için vasıyyet buyurdu. Yehûdî âlimlerinin büyüklerinden iken, Resûlullah ile “sallallahü aleyhi ve sellem” bir kerre konuşmakla, hak Peygamber olduğunu anlayarak îmâna gelen Abdüllah bin Selâm “radıyallahü teâlâ anh”, sırtında odun demeti taşıyordu. Bunu görenler, o kadar çok mâlın, paran var iken, niçin bu zahmeti çekiyorsun dediklerinde, nefsimi kibrden kurtarmak için dedi. Zenginin, hammâl ücreti vermemek için, mâlını kendi götürmesi, tezellüldür, aşağılıkdır.Sünnete uymak ve nefsini kırmak için götürmesi iyidir ve sevâbdır. Hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâ kıyâmet günü, üç kimse ile konuşmıyacak, hepsine çok acı azâb yapacakdır: Zinâ eden ihtiyâr, yalan söyliyen hükûmet reîsi ve kibrli olan fakîr) buyuruldu. Ömer “radıyallahü anh”, Şâma gelince, Ebû Ubeyde bin Cerrâh “radıyallahü teâlâ anh”, emrinde olanlarla birlikde karşıladı. Halîfe devesinden indi. Yerine kölesini bindirdi. Çünki, kölesi ile nevbet ile biniyorlardı. O sâat, binme sırası köleye gelmişdi. Kendisi yuları tutdu, su kenârından geçerken mestlerini çıkardı. Ayaklarını suya sokdu. Şâm ordusunun kumandanı olan Ebû Ubeyde “radıyallahü teâlâ anh”, yâ halîfe! Böyle ne yapıyorsun? Bütün Şâmlılar, bilhâssa rûmlar, müslimânların halîfesini görmek için toplandılar. Sana bakıyorlar. Bu yapdığını beğenmiyecekler deyince, yâ Ebâ Ubeyde! Senin bu sözün, burada toplananlar için çok zararlıdır. İşitenler insanın şerefini, vâsıtaya binerek gitmekde ve süslü elbise giymekde sanacaklar. Şerefin, müslimân olmakda ve ibâdet yapmakda olduğunu anlamıyacaklar. Biz aşağı, bayağı insanlardık. [Acem şâhlarının elinde esîr idik.] Allahü teâlâ müslimân yapmakla bizleri şereflendirdi. Allahü teâlânın verdiği bu izzetden, bu şerefden başka şeref ararsak, Allahü teâlâ bizi yine zelîl eder. Herşeyden aşağı eder buyurdu. İzzet, islâmdadır. İslâmın ahkâmına uyan, azîz olur. Bu ahkâmı beğenmeyip, izzeti, huzûru, se’âdeti başka şeylerde arayan zelîl olur dedi. İslâmın emrlerinden biri tevâdu’dur. Tevâdu’ gösteren azîz olur. Yükselir. Tekebbür eden zelîl olur.

Bir hadîs-i şerîfde, (Kıyâmet günü, dünyâdaki kibr sâhibleri küçük karınca gibi zelîl ve hakîr olarak kabrden çıkarılacakdır. Karınca gibi, fekat insan şeklinde olacaklardır. Herkes bunları hakîr göreceklerdir. Cehennemin en derin ve azâbı en şiddetli olan Bolis çukuruna sokulacaklardır. Buraya girenler kurtulmakdan me’yûs oldukları için Bolis denilmişdir. Ateş içinde gayb olacaklardır. Su istediklerinde kendilerine Cehennemdekilerin irinleri verilecekdir) buyuruldu. Medîne vâlîsi olan Ebû Hüreyre “radıyallahü teâlâ anh”, odun demeti taşıyordu. Muhammed bin Ziyâd “rahime-hullahü teâlâ”, bunu tanıyarak, yanındakilere, yol verin, emîr geliyor dedi. Gençler vâlînin böyle tevâdu’una hayret etdiler. Hadîs-i şerîfde, (Önceki ümmetlerde kibr sâhibi birisi, eteklerini yerde sürüyerek yürürdü. Gayret-i ilâhiyyeye dokunarak, yer bunu yutdu) ve (Merkebe binmek, yün elbise giymek ve koyunun sütünü sağmak, kibrsizlik alâmetidir)buyuruldu.

Kibrin başlıca yedi sebebi vardır: İlm, ya’nî din bilgileri, ibâdet, neseb, cemâl, kuvvet, mâl, mevkı’. Bu sıfatlar câhillerde bulununca kibre sebeb olurlar.İlm kibre sebeb olduğu gibi, kibrin ilâcı da ilmdir. Kibre sebeb olan ilmin ilâcı çok zordur. Çünki ilm, çok kıymetli bir şeydir. Bunun için, ilm sâhibi kendini üstün ve şerefli sanır. Böyle kimsenin ilmine cehl demek dahâ doğru olur. Hakîkî ilm, insana aczini, kusûrunu ve Rabbinin büyüklüğünü, üstünlüğünü bildirir. Hâlıkına karşı korkusunu ve mahlûklara karşı tevâdu’unu artdırır. Kul haklarına ehemmiyyet verir. Böyle ilmi öğretmek ve öğrenmek farzdır. Buna (İlm-i nâfi’) denir. İhlâs ile ibâdet etmeğe sebeb olur. Kibre sebeb olan ilmin ilâcı iki şeyi bilmekle olur. Birincisi, ilmin kıymetli, şerefli olması, sâlih niyyete bağlıdır. Cehâletden ve nefsinin hevâsından kurtulmak için öğrenmek lâzımdır. İmâm olmak, müftî olmak, din adamı tanınmak için öğrenmemek lâzımdır. İkincisi, ilmi ile amel etmek ve başkalarına öğretmek ve bunları ihlâs ile yapmak lâzımdır. Amel ve ihlâs ile olmayan ilm zararlıdır. Hadîs-i şerîfde,(Allah için olmayan ilmin sâhibi Cehennemde ateşler üzerine oturtulacakdır) buyuruldu. Mâl, mevkı’ ve şöhret için ilm sâhibi olmak böyledir. Dünyâlık ele geçirmek için ilm öğrenmek, ya’nî dîni dünyâya vesîle etmek, altın kaşıkla necâset yimeğe benzer. Dîni dünyâ kazancına âlet edenler, din hırsızlarıdır. Hadîs-i şerîfde, (Din bilgilerini dünyâlık ele geçirmek için edinenler, Cennetin kokusunu duymayacaklardır) buyuruldu. Fen bilgilerini dünyâ menfe’ati için öğrenmek câizdir. Hattâ lâzımdır. Hadîs-i şerîfde,

(Bu ümmetin âlimleri iki dürlü olacakdır: Birincileri, ilmleri ile insanlara fâideli olacakdır. Onlardan bir karşılık beklemiyeceklerdir. Böyle olan insana denizdeki balıklar ve yeryüzündeki hayvânlar ve havadaki kuşlar düâ edeceklerdir. İlmi başkalarına fâideli olmayan, ilmini dünyâlık ele geçirmek için kullananlara kıyâmetde Cehennem ateşinden yular vurulacakdır) buyuruldu. Yerde ve gökde bulunan mahlûkların hepsinin tesbîh etdiklerini Kur’ân-ı kerîm haber veriyor. (Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir) hadîs-i şerîfindeki âlim, Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” yolunda olan, Onun yoluna uyan din âlimi demekdir. İslâmiyyete uyan âlim, etrâfına ziyâ saçan ışık kaynağı gibidir.(Kıyâmet günü bir din adamı getirilip Cehenneme atılır. Cehennemdeki tanıdıkları etrâfına toplanıp, sen dünyâda Allahın emrlerini bildirirdin. Niçin bu azâba düşdün derler. Evet, günâhdır yapmayın derdim, kendim yapardım. Yapınız dediklerimi de yapmazdım. Bunun için, cezâsını çekiyorum der) ve (Mi’râc gecesi göğe götürülürken insanlar gördüm. Ateşden makaslarla dudaklarını kesiyorlar. Bunların kim olduklarını Cebrâîle sordum.(Âhir zemânda ibâdet edenlerin çoğu din câhili olacakdır. Din adamlarının çoğu da fâsık olacakdır) hadîs-i şerîfinde bildirilen fâsık din adamları, dünyâlık ele geçirmek için, hükûmet adamları arasına karışacaklardır. Süfyân-ı Sevrî “rahime-hullahü teâlâ” diyor ki, Cehennemde ateşden bir vâdî vardır. Bu vâdîde, hükûmet adamları arasına karışan riyâkâr hâfızlar azâb göreceklerdir. Yine Süfyân diyor ki, ilmde o kadar ilerledim ki, bir âyet-i kerîmeye otuzüç dürlü ma’nâ veriyordum. Sultânın ziyâfetine gitdim. Yidiğim lokmaların te’sîri ile bildiklerimin hepsini unutdum. Muhammed bin Seleme “rahime-hullahü teâlâ” diyor ki, dünyâ menfe’ati için hükûmet adamlarının kapısında bekliyen bir hâfızın hâli, pislik üzerine konmuş olan sineğin hâlinden dahâ kötüdür.

(Allahü teâlânın ihsân etdiği ilmi, insanlara öğretmiyen kimseye, kıyâmet günü ateşden yular bağlanacakdır) hadîs-i şerîfi, yukarıda bildirilmişdi. İlmi, ehlinden saklayan din adamları böyle olacakdır. Nisâ sûresinin, (Mallarınızı sefîhlere vermeyiniz!) meâlindeki beşinci âyet-i kerîmesi, alçaklara, münâfıklara ilm öğretmeyi men’ etmekdedir.


İslam Ahlakı- Hüseyin Hilmi Işık

__________________
Sözün kıymetini '' Lal'' olandan,
Ekmeğini kıymetini ''Aç '' olandan,
Aşkın kıymetini ''Hiç'' olandan öğren..

Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147