Kötü Ahlak ve Bunlardan Kurtulmak Çareleri
İnsana dünyâda ve âhıretde zarar veren herşey, kötü ahlâkdan meydâna gelmekdedir. Ya’nî, zararların, kötülüklerin başı, kötü huylu olmakdır. Harâmlardan [kötülüklerden] sakınmağa(Takvâ) denir. Takvâ, ibâdetlerin en kıymetlisidir. Çünki, birşeyi tezyîn etmek, süslemek için, önce pislikleri, kötülükleri yok etmek lâzımdır. Bunun için, günâhlardan temizlenmedikçe, tâ’atların, ibâdetlerin fâidesi olmaz. Hiçbirine sevâb verilmez. Kötülüklerin en kötüsü,(küfr)dür. Kâfirin [Allaha düşman olanın] hiçbir iyiliği, hayrâtı, hasenâtı, âhıretde fâideli olmaz. [Zulm ile öldürülen kâfir, şehîd olmaz. Cennete girmez.] Îmânı olmayanın hiçbir iyiliğine sevâb verilmez. Bütün iyiliklerin temeli takvâdır. Herşeyden önce, takvâ sâhibi olmağa çalışmak lâzımdır. Herkese, takvâ sâhibi olmalarını emr ve nasîhat etmelidir. Dünyâda râhata, huzûra kavuşmak, sevişmek, kardeşçe yaşayabilmek, âhıretde de, sonsuz azâbdan halâs olarak, ebedî ni’metlere, se’âdetlere kavuşmak, ancak takvâ ile nasîb olur.
Kötü huylar, kalbi hasta eder. Bu hastalığın artması, kalbin ölümüne [ya’nî küfre] sebeb olur. Kötü huyların en kötüsü olan şirk, ya’nî küfr ise, kalbin en büyük zehridir. Îmânı olmıyanın, (Kalbim temizdir. Sen kalbe bak) gibi sözleri, boş lâflardır. Ölmüş olan kalb temiz olmaz.
Küfrün envâ’ı vardır. Hepsinin de en kötüsü, en büyüğü (şirk)dir. Bir kötülüğün her çeşidini bildirmek için, çok kerre, bunların en kötüsü söylenir.Bunun için, âyet-i kerîmelerde ve hadîs-i şerîflerde bulunan şirk kelimesinden, her nev’ küfr ma’nâsı anlaşılır. Nisâ sûresinin kırksekiz ve yüzonaltıncı âyet-i kerîmelerinde, müşrikin hiç afv edilmiyeceği bildirildi. Bu âyet-i kerîmeler, kâfirlerin Cehennem ateşinde sonsuz yanacaklarını bildirmekdedir.
[(Şirk), Allahü teâlâya ortak yapmak, benzetmek demekdir. Benzeten kimseye (Müşrik),benzetilen şeye (Şerîk) denir. Bir kimsede, birşeyde, ülûhiyyet sıfatlarından birisinin bulunduğuna inanmak, onu şerîk yapmak olur. Allahü teâlâya mahsûs olan sıfatlara, ya’nî(Sıfât-ı zâtiyye) ve (Sıfât-ı sübûtiyye)lere (ülûhiyyet sıfatları) denir. Sonsuz var olmak, yaratmak, herşeyi bilmek, hastalara şifâ vermek, ülûhiyyet sıfatlarındandır. Bir insanda, güneşde, inekde, herhangi bir mahlûkda, ülûhiyyet sıfatı bulunduğuna inanarak, ona ta’zîm, hurmet etmeğe, ona yalvarmağa, ona (ibâdet etmek), tapınmak denir. O şeyler(Sanem=put) olur. Böyle zan olunan insanın ve kâfirlerin heykelleri, resmleri ve mezârları önünde de, ta’zîm edici şeyler söylemek, yapmak da, ibâdet etmek, şirk olur. Bir insanda ülûhiyyet sıfatlarından birinin bulunduğuna inanmayıp, Allahın sevgili kulu olduğuna veyâ vatana, millete hizmetleri olduğuna inanarak, bunun resmine, heykeline, ta’zîm etmek şirk olmaz, küfr olmaz. Fekat, herhangi bir insanın resmine hurmet etmek harâm olduğu için, ta’zîm, hurmet eden bir müslimân fâsık olur. Harâm olduğuna ehemmiyyet vermezse, diğer bir harâmı, ehemmiyyet vermiyerek yapanlar gibi (Mürted) olur. Müşrik olmıyan yehûdî ve hıristiyanlar da, Muhammed aleyhisselâma inanmadıkları için kâfirdirler. [Allaha düşmandırlar.] Bunlara (Kitâblı kâfir) denir. Şimdi, hıristiyanların çoğu, Îsâ aleyhisselâma ülûhiyyet sıfatı isnâd etdikleri için, müşrikdir. Barnabas ve Aryus mezhebinde olanları, kitâblı kâfir iseler de, bunlar bugün yokdur.]
Kalb hastalıklarının şirkden sonra en kötüsü, (Bid’at)lara inanmak ve bid’at işlemekdir. Bid’atlardan sonra, günâhlardan sakınmamak gelir. Küçük olsun, büyük olsun, şirkden ya’nî küfrden başka günâh işleyip, tevbe etmeden ölen bir mü’min, şefâ’at olunmakla, yâhud hiçbir sebeb olmadan, yalnız Allahü teâlânın merhamet etmesi ile, afv olunabilir. Küçük günâh, afv edilmezse, Cehennemde azâb çekilecekdir. Kul hakkı da bulunan günâhların afvı güçdür ve azâbları dahâ şiddetli olacakdır. Zevcesinin mehrini vermemek ve insanların hak dîni öğrenmelerine mâni’ olmak, kul haklarının en büyüğüdür. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki, (Bir zemân gelir ki, insan kazancının halâldan mı, harâmdan mı olduğunu düşünmez) ve(Bir zemân gelir ki, islâmiyyete yapışmak, elinde ateş tutmak gibi güç olur.)
Bunun için, harâmların hepsinden ve tahrîmî mekrûhlardan sakınmak takvâ olur. Farzları ve vâcibleri terk etmek harâmdır. Müekked sünnetleri özrsüz terk etmek tahrîmen mekrûh olur denildi. İ’tikâdda ve ahlâkda ve amelde emr olunanları terk edene, kıyâmetde azâb yapılacakdır. Azâba sebeb olan şeyleri terk etmek lâzımdır. Meselâ nemâz kılmamak ve kadınların, kızların açık gezmeleri büyük günâhlardandır. Bir günâhı terk etmek, meselâ beş vakt nemâzı hergün kılmak çok lâzımdır. Fekat, bu kitâbımızda, terk edilmemesi lâzım olanları değil, terk edilmesi lâzım olanları bildireceğiz.
Yapılmaması lâzım olan şeyler, yâ belli bir uzv ile yapılır, yâhud bütün beden ile yapılır. Günâh işlenen uzvlardan sekiz uzv meşhûrdur. Bu uzvlar, kalb, kulak, göz, dil, el, mi’de, ferc ve ayaklardır. Kalb, insanın göğsünde, sol tarafında bulunan yürek denilen et parçasına nefh olunmuş [üfürülmüş] rûhânî bir latîfedir. Rûh gibi, madde olmıyan [mücerred olan] bir varlıkdır. Günâh işliyen, bu uzvların kendileri değildir. Bunlarda bulunan his kuvvetleridir. Dünyâda ve âhıretde se’âdete kavuşmak, râhat etmek istiyen kimse, bu uzvların günâh işlemelerine mâni’ olmalıdır. Günâh işlememek, kalbinde meleke, tabî’at, hâlini almalıdır. Nemâz kılan, harâm işlemiyen sünnî bir kimseye (Müttekî) ve (Sâlih) [iyi insan] denir. Allahü teâlânın rızâsına, sevmesine kavuşarak, (Velî)si olur. Kalbde tabî’at hâlini almadan, kendini zorlıyarak günâhlardan sakınmak da, takvâ olur ise de, velî olmak için, günâh işlememek tabî’at, huy hâlini almalıdır. Bunun için de, kalbin temizlenmesi lâzımdır. (Kalbin temizlenmesi, islâmiyyete uymakla olur.) (İslâmiyyet) üç kısmdır: İlm, amel, ihlâs. Ya’nî, emrleri ve yasakları öğrenmek, öğrendiklerine tâbi’ olmak, bunları yalnız Allah rızâsı için yapmak lâzımdır. Kur’ân-ı kerîm, bu üçünü emr ve medh etmekdedir.
İslam Ahlakı- Hüseyin Hilmi Işık
__________________
Sözün kıymetini '' Lal'' olandan,
Ekmeğini kıymetini ''Aç '' olandan,
Aşkın kıymetini ''Hiç'' olandan öğren..
|