Akciğer kanserinde kişiye özel immünoterapi etkisi
Dünyada en sık görülen kanserlerden olan akciğer kanserinin yüzde 20’sini küçük hücreli akciğer kanserleri (KHAK) oluşturuyor. Cerrahinin genelde uygulanamadığı bu kanser türünün tedavisinde kişiye özel immünoterapi de tercih edilen yöntemler arasında.
Tedavinin, vücudun kanser hücrelerini yok etmeye yönelik eğitilmesi esasına dayandığını belirten İç Hastalıkları ve İmmünoterapi Uzmanı Dr. Ülkü Görmez, ntv.com.tr'ye yaptığı açıklamada küçük hücreli akciğer kanserinde immünoterapi kullanımına ilişkin şu bilgileri verdi:
“Küçük hücreli akciğer kanseri, immünoterapiye çok duyarlı ve bağışıklıkla ilgili immünojen bir kanser türüdür. Bağışıklığın çalışmadığı, kanser hücrelerinin çok hızla çoğaldığı bir türdür. Bu nedenle immünoterapi devreye girinceye kadar tedavinin başında kemoterapi kullanılabilir. Kemoterapinin çok duyarlı olduğu ve duyarsız olduğu iki türlü küçük hücreli akciğer kanseri vardır. Kemoterapinin duyarlı olduğu türde immünoterapi kemoterapi ile eşzamanlı uygulanır. Bunda kemoterapinin hem yan etkileri yok edilir hem de etkinliği maksimum düzeyde arttırılır. Hedef kanser hücresine yönelik olduğu için kemoterapi uygulanmasında bir sakınca yoktur hatta faydası vardır. Hastaya çok büyük zaman kazandırılır ve birlikte sinerjik bir etki oluşturulur. Dolayısı ile burada kombine bir tedavi şeklinden bahsedebiliriz. Fakat bazı önemli ayrıntıları da gözden kaçırmamak gerekir. Öncelikle hasta kemoterapi uygulanmış bir şekilde immünoetrapi için başvurduysa bağışıklık sistem testlerinin bazıları yanlış sonuç vereceği için belli başlı testler yapılabilir. Eğer kemoterapi hiç uygulanmadan hasta gelmişse bağışıklık testlerinin tümü yapılır. O zaman kansere neden olan altta yatan faktörlerle ilgili daha fazla veriye ulaşma şansı doğar. Bundan dolayı kemoterapiye ya da radyoterapiye başlamadan önce immünoterapiye başlamak daha olumlu sonuçlar doğuracaktır.”
“KANSERİ TETİKLEYEN NEDENLERİN TESBİTİ TEDAVİNİN KİLİT NOKTASIDIR”
Kanser oluşumunda altta yatan nedenlerin iyi araştırılması gerektiğine dikkat çeken Görmez, ”Kanserler bağışıklık sistemi hastalıklarıdır. Bağışıklık sisteminde özellikle T lenfositlerde, akyuvarlarda ne gibi defektler ve sorunlar bulunduğunun, özellikle bağırsak florasında ne gibi hastalıklar oluştuğunun mutlaka tespit edilmesi gerekiyor. Bu hastalarda meydana gelen biyokimyasal değişiklikleri, endokrinolojik ve metabolik değişiklikleri, vitamin eksikliklerini ortaya koymak gerekiyor. Buna göre de kişiye özel bir beslenme ve ilaç programı oluşturmak gerekiyor. Bu hastalarda damardan yüksek doz vitamin takviyeleri ve aşı programları uygulanıyor. Aşı programları protokoller şeklinde gerçekleşiyor ancak kemoterapi bitiminde 2-3 ay sonra yapılıyor. Çünkü kemik iliğinin tekrar yapılanması gerekiyor, aşı programlarının oluşturulabilmesi için kemik iliğinin tekrar güçlenmiş ve çalışır hale gelmiş olması gerekiyor. Akyuvarlarının normale gelmiş olması gerekiyor ki, asılar iş görür hale gelsin. Aşıların buradaki amacı bağışıklığı tekrar aktive etmek ve bağışıklığın kötü huylu kanser hücrelerini tanır ve yok eder hale gelmesini öğretmektir. Özetle vücudu kanser hücrelerini yok etmeye yönelik eğitiyoruz diyebiliriz" ifadelerini kullandı.
TEDAVİ KİŞİYE ÖZEL OLMALI
Tedavi programlarının mutlaka kişiye özel planlandığını ifade eden Görmez, kişiye özel immünoterapinin çalışma mekanizması hakkında ise şunları anlattı:
”Kişiye özel immünoterapi ile yaptığımız vücudu eğitmek, onarmak ve doğruyu göstermektir. Çünkü kanserin temeldeki problemi, bağışıklığın kanser hücresini tanıyamamasından ve yok edememesinden kaynaklanıyor. Normal bir bünyede de kanser hücreleri her gün üretiliyor ama biz tanıdığımız için, normal akyuvarlara sahip olduğumuz için bu kanser hücrelerini yok ediyoruz. Ama kanser hastalarında bu yok edilemediği için tümörler ve metastazlar oluşuyor. Duyarsız bir bağışıklık var, bu duyarsız bağışıklığı tekrar duyarlı hale getirmek gerekiyor. Burada da kişiye özel immünoterapi devreye giriyor. Kişinin bağışıklık sistemi sorunu ne? Bunun net olarak ortaya konması gerekiyor. Buna göre de bağışıklık sistemi tekrar yapılandırılıyor. İsrail, Amerika ve dünyanın çeşitli merkezlerinde uygulanan protokol biz de uygulanıyor. Tedavinin başarısında belli başlı kriterler çok önemli rol oynuyor. Özellikle CEA (karsinoembriyonik antijen) düzeyinin yüksekliği hastanın sağ kalımını çok etkiliyor. Hastanın tedaviye başlarken CEA düzeyi ne kadar düşükse, sağ kalım ve hastalıktan kurtulma şansı o kadar yüksektir. Tedavi süresi ise kişiye göre değişkendir. 6 ay ile 3 yıl arasında bağışıklık sisteminin sorununa bağlı olarak değişebiliyor.”
“ONKOLOJİK İMMUNOTERAPİ İLE KİŞİYE ÖZEL İMMUNOTERAPİ KARIŞTIRILMASIN”
Onkolojik immünoterapi ile kişiye özel immünoterapinin farklı tedaviler olduğu ve birbirine karıştırılamaması gerektiği vurgusu yapan Dr. Görmez, ”Onkolojik immünoterapide TNF Alfa, anti TNF Alfa, Mabhthera gibi akıllı moleküller kullanılıyor. Bunlar gerek romatolojide, gerekse onkolojide kullanılan popüler akıllı moleküllerdir. Bunlar, kemoterapi gibi bağışıklığı baskılayan tedavilerdir. Bu tedaviler herkese standart olarak uygulanır. Kök hücreleri, kemik iliği hücrelerini, lökositleri, sağlıklı çalışan akyuvarları yok eden çok ciddi yan etkili olan tedavilerdir. Kişiye özel immünoterapide ise 1962’den bu yana yapılan çalışmalarda ve tedavi örneklerinde yan etki tespit edilmemiştir. Lokositlere zarar vermez tam tersi onarıcı özelliği bulunmakla beraber onları çalışır hale ve tekrar kanser hücresini görür hale getirerek hedefe yöneltir. Kişiye özel immünoterapide hastaya tüm testler yapıldıktan sonra tedavi de kişiye özel planlanır. Hastanın beslenmesi yeniden düzenlenir ve buna göre uygun kombine tedavi planı çıkarılır” ifadelerini kullandı.
Kaynak:NTV
__________________
Herkesin bir dönüm noktası vardır çünkü
Allah her kuluna yardım eder
|