Nefs-i Mülhime
3. Nefs-i Mülhime:
Eğer nefs, terbiye ve tâatını artırmış, fakat arzu ve isteklerini hâlâ unutmamış, ancak bırakmış, mânevî terakki ve yükselmeye başlamışsa mülhimedir. Arzu ve isteklerini unutmamış demek; her ne kadar tâatı ve terbiyesi artmışsa da içinden nehy bulunan fiili icra etmek arzusu tamamen çıkmamış olan nefstir. Mesela sigara içme arzusu içinden çıkmadığı gibi, yani nefs-i mülhime sahibi terk ettiği bir fiili her ne kadar bırakmışsa da içinde arzu kalmış ve daha unutmamıştır.
Hakk’ın emirlerine mümkin mertebe uyan, men ettiklerinden azami derece sakınan ve bu halleri dolayı bazı ilhamlara nail olan bu makamda, nefsi mülhimenin seyri, İlallah (şanı yüce Allah’a) dır. Yani bu makamda Salikin batının da hakiki iman zuhur eylediğinden şuhudunda masiva kalmaz. Alemi, ruhlar alemidir. Mahalli ruhdur. Hali aşktır. Varidi marifettir. Sıfatları ilim, cömertlik, kanat tevazu, sabır, tehammül, özrü kabul, hüsnü zan ve eziyetlere katlanmaktır. Bu makamda salik bütün insanların kaderlerinin Allah Teala’nın yed-i kudretinde olduğunu müşahade ettiğinden kimseye, hiçbir mahluka asla, bir itirazı kalmaz. Yine bu nefs-i mülhimenin sıfatları arasında ağlamamak, insanları ihmal etmek, hayranlık duymak, havf ve recanın bulunmayışı ve güzel sesleri işitince fazla haz duymak, hararetlenmek, zikrullahı sevmek, Allah ile ferahlanmak, güler yüzle ve hikmetle konuşmak, müşahade ve murakabe etmektir.
Cenab-i Hak şöyle buyuruyor: "Sonra da ona iyilik ve kötülükleri ilham edene yemin ederim ki. 421
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem Hazretleri: "Muhakkak ki şeytan ademoğlunun kan damarlarında dolaşır. Ve ben seytanın size vesvese vermesinden korkarım." buyurmuştur.422
Peygamber-i Zisan Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem Hazretleri:"Muhakkak sizin Rabbiniz için zamanınızın günlerinde dalgalı gelen rahmet kokuları vardır. Bu koku dalgalarına kalbinizi açıp hazır bulununuz." buyurmuştur.423
Nefs-i mülhime eğer manevi terakkiye baslamış ve terbiye ve taatini artırmış, fakat arzu ve isteklerini terk etse de unutmamışsa mülhimedir. Arzu ve isteklerini unutmamış demek her ne kadar taati ve terbiyesi artmışsa da içinde kötülük bulunan fiili icra etmek arzusu tamamen çıkmamış olan nefisdir. Mesela sigarayi terk eden bir kimsenin seneler geçtiği halde o arzu içinden çıkmadığı gibi. Yani nefs-i mülhime sahibi terk ettiği bir fiili her ne kadar bırakmışsa da içinde hala o arzu ve istek kalmış, daha unutmamıştır.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz buyurmuşlardır ki: "Dikkat edin vücutta bir et parçası vardır. O islah edildiği zaman bütün vücut salaha kavusmustur. O fesada uğradığı zaman bütün vücut fesada uğramış olur. O et parçası kalptir."424 Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
Bu makamda salik mürşid-i kamile muhtaçtır ki onu karanlık şüphelerden kurtarıp nurlu ufuklara çıkarsın. Çünkü bu makamda salikin hali zayıftır. Hakka gidemez ve "Celal" ile "Cemal"i ayırt edemez. Ancak bu makamda salik latif, ruhani, sadık ve Allah celle celaluhu'na aşık olur. Ve onun kalbinde irfan nuru güneş gibi doğar, bu nur ruhuna kemale erme müjdesini verip Allah celle celaluhu'na kavuşma rüzgarını estirir ve kalbindeki perdeleri kaldırıp nefsinin en büyük ve çirkin zevklerini yok eder. Çünkü bu makam ruhun güzel makamıdır. Ruh ise Allah'ı görmekten utangaçlık duyar. Fakat ruhun duyduğu şiddetli sevinçler Hakk'a kavuşmaya engel olmaktadır. Fakat nurlu perde ve onun sevinçleri beğenilmiştir ve faydalıdır. Çünkü utanma ve sevinme Allah'ın cemalini ve O’na kavuşmayı arzulamaktır. Bu makamdaki salik Allah zikrine devam eder.
Arifin kalbinde halikın hakikati belirir. Ruhunda iman nuru zuhur eder ve onda ilahi bilgiler doğar. Dünyanın aşağılık lezzetlerinden nefret edip ebedi hayatin devlet ve mutluluğuna şevkle, istekle sarılır. Fakat bu isimden istenen özelliklerin meydana gelmesi için zikrin gizli ve kuvvetli yapılması, nefeslerinin sesini işitip kelimelere kulak vererek zikre devam edilmesi lazımdır.
Aşıklar ise, yakinen bilmişlerdir ki gözden düşmekten murad saygı ve hürmeti gerektiren makam ve şöhretlerden ayrılmaktır.Onlar şeriatın hududunu gözetirler. Ashab-i Kiram'in hareketlerine uyarlar. Evliyanın adetleri ile yaşarlar. Halkın nazarında değersiz görünen işleri yaparlar. Bununla beraber bunlar mahbubun likasının bütün engellerini kökünden söküp atarlar. Mesela süslü ve kıymetli bir elbise giymek için çalışıp yorulmazlar. Ancak sıcak ve soğuğa karşı alelade bir elbise ile yetinirler. Mahbuba yönelirler, gönülleri sohbette olur ve tefeyyüz ederler. O hasrete, yakınlığa kavuşmaktan lezzet alırlar. Ruhuna zevk ve lezzet verip arifler katında izzet rifat görüp mahbubu yanında kadr ü kiymet bulurlar. Bu makamda arif zaman zaman – La ilahe illallah" ismi şerifine devam ettikçe gönlünden hikmet pınarları kaynar. Lisanından zülal-i marifet cereyan eder.
Bu makamda salik latif-i ruhani ve aşık-i rahmani olur. Kalbinde İrfan nurunu bulur. Ruhu kemal müjdesi bulmuş, kavuşma esintisi yüzünü aksamıştır. Kalbindeki perdeler teker teker açılıp, nefsinin kötü arzu ve emelleri zail olup gitmiştir.
Bu makam ruh makamıdır. Ruh ise, görünmez. Ruh ile hazları toplamakta; onlar da onun yolunu tıkamaktadır. Lakin nurani perdeler ve lezzetler makbul ve faydalıdır. Zira onun talebi, cemal-i müşahadedir ve vuslat arzusudur. Zü1 ve iftikar ile nimetlenir. Şevki galip oldukça sabır ve kararı kesilir. Bu makamda olan aşığın maşukuna şevki galip oldukça, ilahiler ve nağmeleri dinledikçe mahbubun şevkinden zevk ve kararı kalmaz. Dizginleri bırakır ve ara giriftar olmaz. Elbisesini tebdil edip insanların itibarini bir habbeye almaz.Öyle hareket eder ki bir kimsenin yanında hiç kadrü kiymeti kalmaz.O aşık, bu hallerle manevi lezzet bulur. Bu kendini gözden düşürmekle,doğru, yalancıdan ayrılır. Çünkü muhabbet davasında olançok ise de sözü doğru olan az bulunur. Muhabbete doğru olan kalbinde mahbubundan başka şey kalmayan, insanları unutan ve insanlarında unuttukları kimsedir. Muhabbetin bir şartı şudur ki muhib olan elbette mahbubuna muti ve müştak olmalıdır.
Eğer arifin kalp ayağı sürçer, bu vesvese ve desiselere kulak verir, ibadet ve mücahedeyi terk eder ve nefsin hevasına uyup giderse onun kalbi bilmediği yerden kararır ve şeytan da oraya yerleşir; sonra ona der ki: "Rabbin senin hakikatindir ve sen de O'nun hakikatisin. Çünkü Allah, O işiticidir ve görücüdür.' buyurmuştur. Dilediğini yap, çünkü O'na yaptığından sual olunmaz" kelamiyla senin de sorumlu olmadığını duyurmuştur. İşte o zaman, tabii, zulmet perdeleri onun basiretini öyle örter ki hiç görmez olur. Hırsızlık ve hiyanete baslar, çesit çesit haramları yer, itikadi bozulup Allah'tan korkmaz olur. Şeytanın öyle bir oyuncağı olur ki Rahman'ını bırakıp onu sever, ona ibadet eder. Tabiati toprağına meyledip şeytanın sözüne uyan gafilin hali budur. Eğer bu arife Hakk'in inayeti erişip mücahede üzere devam ederse onun nefs-i mutmainne olup yüksek himmetle bu makama gelir. İki dünya saadet ve rahatlığını bulup şeytanın aldatmasından emin olur.Bu yüce makama çıkmak ancak mahbubun likasini ve maşukun cemalini düşünmek, anmak, hatırlamak ve arzu etmekle olur. Bu makamda salike fena (yok olma) haleti (manevi hali) gelir. Vasat makama çıkıp nefsinin mutmain olmasına vesile olur.
421 Sems Suresi, Ayet 8
422 Tecrid-i Sarih
423 Müslim-Buhari
424 Tecrid-i Sarih Tercümesi cilt. 1,sayfa. 60, Hadis. No: 60
Kaynak: Marifet-i İlahiyye Tarikat-ı Aliyye Sayfa (284-285-286-287-289-)
|