Ağanın biri kasaba et almaya gitmiş. Bakmış kasapta yeni gelmiş kırmızı, güzel bir et var. Alıp almamak arasında kararsızken bir anda uşağının karısı dükkandan içeri girmiş ve eti almış gitmiş.
Akşam eve döndüğünde bakmış uşağın evinden pişmiş etin güzel kokusu geliyor eve gidip eşine uşağın karısından biraz pişmiş etten istemesini söylemiş. Kadının bu talebini uşağın karısı memnuniyetle karşılamış ve hatta etin hepsini "hanımım lafı mı olur?" diyerek kadına vermiş. Bunun üzerine ağa hüzünlenmiş ve mükafat olarak içi altın dolu küplerinden birini uşağa vermiş verirken de "madem ben hakkını vererek gönül rahatlığıyla yiyemiyorum, sen keyfince doya doya ye" demiş.
Uşak küpün üzerindeki bir parmaklık boşluğu da altınla doldurmak için var gücüyle çalışmış, yememiş, içmemiş. Aylar geçmiş ama bakmış eski mutlu hayatından artık eser yok, tek gayesi küpü tamamıyla doldurabilmek. Sonunda pes etmiş, almış küpü ağaya geri götürmüş, "ağam, sen bu küpü verdin vereli et yüzüne hasret kaldık, evde ne huzur ne mutluluk kaldı. Al bu küpü ki biz de eski mutlu hayatımıza geri dönelim".