Mevlana ve şems tebrizi arasındaki muhabbet
Mevlana Şems Tebrizi’ nin gidişinden sonra çok mutsuzdur. Onun sohbetlerini çok özlemektedir. Yaşayıp yaşamadığı bile bilinmemektedir. (Bir görüşe göre de Şems Tebriz-i Hazretleri öldürülmüştür.) Mevlana Celaleddin Rumi her yere haber salmıştır, dostu Şemsi bulabilmek için. Her yerden haberler gelmektedir Şems hakkında. Ve bir grup adam gelirler ve Şemsi gördüklerini söylerler. Mevlana hiç düşünmeden sırtındaki kıyafetini hediye olarak haber getiren adamlara verir. Habercilere ikramlarda bulunulur.
Haber getirenlerin ayrılışından sonra Mevlana’nın yanındakiler:
Efendim, haber getirdiğini söyleyen kişiler dolandırıcıdır. Vallahi yalan söylediler. Onlar Şems Tebrizi’yi ne görmüş ne de duymuşlardır. Kıyafetinizi neden verdiniz, deyince Mevlana Hazretleri şöyle der:
“Yalanına çulumu verdim, gerçeğine canımı veririm.” İşte Hz. Mevlana ve Şems Tebrizi arasındaki muhabbet, sevgi böyledir.
Mevlana baştan aşağı bir tevazu abidesi ve sadece yaşadığı devrin değil tüm devirlerin aydınlık ışığıdır. Tüm insanlığın düşünen başı, duyan gönlü olan Mevlana’nın yolu sevgi ve barıştır. Mevlana’ya göre sevgi “İnsanı hayata bağlayan zincirin en güçlü halkası ve insanı yaratanına ulaştıracak merdiven”dir. Allah ve insan sevgisi ile yanıp kavrulan Mevlana, son nefesine kadar insanın etrafına faydalı olmasını ve hizmet etmesini ister. Bu konuda şöyle seslenir: “Bir mum dahi eriyip gideceğini bildiği halde etrafına ışık saçmaktan geri durmaz, ey insan sen ki yaradanın kudretiyle dopdolu iken neden geri durasın?”
Mevlana’nın ağzından çıkan her sözü ve davranışı birlik, kardeşlik ile doludur. Seslenişi bütün insanlara ve insanlığadır. Mevlana, eserlerinde insanın faziletlerinden bahseder. İnsan ancak kendisindeki bu cevheri keşfettiği zaman insan olma vasfını taşır:
Canının içinde bir can var, o canı ara!
Dağının içinde bir hazine var, o hazineyi ara!
A yürüyüp giden sûfî, gücün yeterse ara;
Ama dışarıda değil, aradığını kendinde ara!
Mevlana, tüm olumsuzluklara rağmen içi sevgi ile dolu olan insanları bakınız, ne de güzel tasvir ediyor:
Diken içindeler,
Ama gül gibiler.
Hapisteler,
Ama şarap gibiler.
Balçık içindeler,
Ama gönül gibiler.
Gece içindeler,
Ama sabah gibiler.
Alıntı.
|