Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - Cinler ne zaman Yaratıldı? Cin nedir? Ne yaparlar ne yapmazlar
Tekil Mesaj gösterimi
  #1  
Alt 10.11.17, 13:32
Sin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
💎Sin Sin isimli Üye şimdilik offline konumundadır
💫 Güvenilir 💫
 
Üyelik tarihi: 19.08.14
Bulunduğu yer: Irak
Mesajlar: 2,210
Etiketlendiği Mesaj: 1526 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Cinler ne zaman Yaratıldı? Cin nedir? Ne yaparlar ne yapmazlar

Cinler insanlar gibi Allah’a tabi olan insanlardan yaklaşık 2000 yıl önce yaratılmış metafizik varlıklardır. Bu yıl kavramını daha sonra ayrıntılı anlatacağım. İnsan gözünün göremeyeceği enerji boyutunda yaşayan bu varlıklar tıpkı insanlar gibi doğmakta, yaşamakta ve ölmektedirler. Cinler hakkında büyük eserler yazılmış ancak bugüne kadar tam vakıf olunamamıştır.
Cin kelimesi Arapça’dır. “Can” kelimesi ile ilgilidir. Semavi ve İlahi kitapların hepsinde de adından bahsedilmiş, sebep olduğu olaylar anlatılmıştır. Cinleri tanıyabilmek için önce “Cin” kelimesinin anlamı üzerinde durmak gerekiyor. Cin kelimesinin anlamı örtülü bir diğer anlamda ise gözle görülmeyen yaratık demektir. İslami yönden kelime anlamı, duyularla idrak edilemeyen, insanlar gibi şuur ve iradeye sahip bulunan, ilahi emirlere uymakla yükümlü tutulan mü’min ile kafir gruplarından oluşan varlık türü anlamına gelmektedir. Cinler üç sınıfta tasvir edilirler, bunlar havada uçabilenleri, kedi, köpek ve yılan gibi hayvanların şekline girebilenler ve belli bir mekana yerleşen orayı sahiplenen cinlerdir. Cinlerin hepsi görüntü veremez. Kendi alemlerinden insan alemine hepsi geçemez, ancak bazı cins ve ırklar geçebilir. Kimi eşyayı bir yerden bir yere nakledebilir, kimisi maddeyi geçici bir süre kaybedebilir, kimisi yanına geldiği insanı çeşitli şekillerde hastalandırır bu tip cinler genelde büyü için kullanılan cinlerdir. Kimisi ise insanı rahatlatır. Kimi cinsler korku ve ürperti verir, kimi cinsler ise insanın şehvetini artırır. Cinlerin yaşadıkları yerler de ırklarıyla, cinsleriyle ilgilidir. Bazıları karanlıklarda, bazıları tuvaletlerde, bazıları ateşte, bazıları mezarlıklarda , bazıları dağlarda ve bazıları suda yaşar. Burada değinilmesi gereken husus cinlerin neden buraları tercih ettiğidir. Cinler dünya aleminde insanlar ile yaşamaktadır ve genellikle insanların olmayacağı yerleri tercih ederler. İnsanların sık olduğu bir evi değil de o evin tuvaletini, banyosunu veya çatısını tercih ederler. Çünkü insanların farkında olmadan kendilerine zarar vermesini istemezler. Bu sebeple insanların ulaşamayacağı veya her zaman uğramayacağı yerleri tercih ederler, ayrıca bazı cin grupları pis yerleri tercih ederler bu da bilinmelidir.
Cinlerin en büyük özellikleri hızlarıdır, günümüzde ışık hızı olarak tabir edilen hız biriminden daha hızlı hareket edebilmektedirler. Cinlerde insanlar gibi küçük parçalardan yaratılmıştır, ancak aradaki fark onların vücutlarındaki yapı taşları insanın yapı taşından kat kat daha hızlı hareket eder bu sebeple vücutları görünmez. Bunu örnekle açıklamak istiyorum, mesela bir kurşun tabancadan çıktıktan sonra insan gözü ile göremeyiz çünkü bizim göz algımızın çok üzerinde bir hızla hareket eder, cinler de kurşundan daha hızlı hareket etmektedir, bu sebeple bizim gözümüz onları göremez. Burada kurşun ile cin arasında fark vardır, kurşun fiziksel olarak etki edebilir ancak cin görünmediği gibi fiziksel etki de yapamaz örneğin sağımızda solumuzda geçen bir cine biz dokunamayız o da bize dokunamaz. Cinlerin hareket alanı dünyanın çevresidir, bunun dışına çıkamazlar. Cinlerin şekilleri kesin olarak bilinmemektedir, bilinen vücutları insan vücudu gibidir ancak insan vücuduna oranla daha küçüktürler yaklaşık 1 metre boyları vardır, kafaları insan kafasından biraz daha büyüktür ve kafalarında çok küçük iki tane boynuzları vardır, gözleri enine doğru biraz uzundur, bazılarının gözleri öne doğru çıkıktır ve gözleri insan gözünden daha büyüktür, göz renkleri insan gözü gibi çeşitlilik gösterir, kulakları at veya kedi kulağı gibidir ayrıca kulakları hayvan kulağı gibi kıllarla doludur, burunları insan burnu gibi değildir, daha yuvarlaktır, insanlar gibi sakal veya bıyık bırakabilirler ve saçları da vardır, kolları insan kolu gibi değildir insanların kolları vücutları ile orantılıdır ama cinlerin kolları orantılı değildir daha uzundur, tırnakları da daha uzundur, ayakları ise parmak kısmı uzun topuk kısmı ise geniştir, bazı alimler ayaklarının topuktan ters olduğunu söylemektedir, bu tartışılan ve kesinliği olmayan bir konudur, cinlerinde iskeleti vardır ancak iç organları insanların organlarına nazaran daha küçüktür, cinler de insanlar gibi beslendiği için sindirim sistemleri mevcuttur, cinlerinde ten renkleri vardır genelde esmerdir ve kıllıdır ancak filmlerdeki gibi çok uzun kıllı değillerdir, onları gerçek cisimleri ile görenler bu konuda konuşmazlar, ancak istedikleri şekle girebilirler ve kendi alemlerinde birbirlerini şekillerini görmeden tanıyabilirler. Cinlerin çeşitleri ile ilgili söylenenler kesin bilgi değildir, bizler onların görünmediğini biliyoruz ancak onların havada veya karada yaşadıkları gibi hususlara vakıf değiliz, benim gibi birçok araştırmacının yazdığı bu hususlar bilgisizliğin içindeki ufak bir ışığı alıp aktarmaktır.
Ben cinlerle ilgili farklı bir yaklaşımda bulunuyorum, bir insana cini anlatmak epey zordur, çünkü biz insanlar görünmeyene inanmakta zorluk çekeriz, insanoğlu maddecidir, mana alemini idrak kuvveti zayıftır, bu nedenledir ki cin gibi mana aleminde olan varlıkları idrak etmekte zorlanabilir, olaya empati yaparak yaklaştığımızda insanı hiç bilmeyen bir varlığa insanı anlatmak ne kadar zor olacaktır tahmin edebilirsiniz, biz insanlar anlatılanı kafamızda kendi şeklimize göre yorumlarız çünkü insan beyni yorum yaparken daha önce yaşadıkları ve gördükleri üzerine kurgu yapmaktadır, örneğin bir insana cini anlattığımızda kafasında insan gibi yürüyen koşan konuşan bir varlık canlanabilir, ancak durum böyle değildir, görmediğimiz bu alem aynı insanların alemi gibi kendine özgü davranışları barındırır. Yeryüzündeki herhangi bir maddeyi ışık hızıyla hareket ettirebilseydik, o madde aslına dönecek ve enerji olacaktı. Madde iken sonsuz, enerji iken sıfır kütleye, ağırlığa inecekti. Madde atomlardan, atomlar ise kuant denen enerji noktalarından oluşmuştur. Noktalar tanecikler hâlinde birleşince maddeyi oluşturur. Enerjinin öz kütlesi sıfırdır. Hareket hâlinde bir kütlesi vardır. Dördüncü boyut olan bu uzay zamanında eğrilmekte, çekimin tesirinde kalmaktadır. İnsanoğlu ışık hızına ulaşsaydı, zaman ve mekân bulma güçlüğü çekerdi. Bu sebeple “mekân-zaman” kavramını enerji ve ışık hızı için kullanamıyor, enerjinin neye benzediğini anlamaksızın sadece onun fonksiyonlarını biliyoruz. Işık hızı zamanın akma hızıyla özdeş olduğundan, ışık hızına ulaşan bir nesne “zaman duvarı”na da ulaşmış olur. Madde özelliği kaybolur, belli bir bedeni olmayan, akıcı enerji özelliği başlar. Bu şekilde dördüncü boyuttan beşinci boyuta geçilmiş olur. Sürat artıp, hızlandıkça saatimizin zamanı yavaşlayacak, ışık hızının eşiğinde saat daha da yavaşlayacak ve ışık hızında ise duracaktır. Bir saniye ebediyet, sonsuzluk olacaktır. Kalbimizin bir çarpıntısı ebediyete kadar yetecektir. Zaman akmadığı için, aldığımız son nefes oksijen bize sonsuza kadar yetecektir. Yaşlanma, yıpranma olmayacaktır. Zamanın olmadığı yerde mekân ve madde anlaşılmaz. Bu bilgiler ışığında cinleri incelediğimiz zaman, cinler bir çeşit enerji türüdür. Maddesel olarak elle tutulup, gözle görülen bir bedenleri yoktur.
Cinlere inanmak imanın esaslarındandır. Cinler Kuran-ı Kerim’de yaklaşık elli yerde geçmiştir.
Cinlerin Yaradılışları
“Cinleri de daha önce dumansız ateşten yaratmıştık.” (Hicr, 27)
Cinlerin yaratılışı insandan farklıdır, insanoğlu yaratılmadan veya ruhu yaratılıp dünyaya gönderilmeden 2000 yıl kadar önce cinler yaratılmıştır. Bu yıl kavramı ruhani mi yoksa dünyevimi bilinmemektedir. Ben dünyevi yani insanların zamanı olduğuna inanmıyorum. Bana göre ruhani alemin zamanına göre 2000 yıl kadar önce yaratılmışlardır. Allah cinleri dumansız ateşten yaratmıştır ve dünyaya göndermiştir. Bu ateşe “Maric” denmektedir. Maric ateş yandığında en üstte kalan saf ateşe denir. Kuran-ı Kerim’de cinlerin gözeneklerden nüfus eden kavurucu bir ateşten yaratıldığı söylenmektedir. Bu ateşe de “Semum” denir. Semum dumansız bir ateştir. Cinlerin muhtevasının ne olduğu tam olarak bilinmemektedir. Ancak çoğu görüş Maric veya Semum ateşi oldukları yönündedir. Aslında mana ve anlatım olarak düşündüğümüzde Maric ve Semum eş değerdir. Maric halis ateş semum ise vücuda nüfus eden ateştir. Benim görüşüm cinlerin mayasının ateş olduğudur ancak ateş bedene büründüğünde ışık hızından daha hızlı hareket ettikleri için “ışık” diye de adlandırabileceğimiz bir enerjiden oluştuklarına inanıyorum.
Cinler içlerindeki fitne ateşi ile dünyayı karıştırmış, savaşlar çıkarmış ve kan dökmüştür. Alemlerin Rabbi’nin sözünden çıkmış bir kısmı isyan etmiştir. Bunun üzerine Allah insanoğlunu yaratıp dünyaya halife kılmıştır. Cinlerin bu kadar kan dökme sebebini şu anda insanların yaşadıkları savaşlara bakarak anlayabiliriz. Aynı insan aleminde olduğu gibi cin aleminde de iktidar ve ele geçirme mücadelesi vardır.
Cinlerin aslı olan ateş bildiğimiz ateş kavramından farklıdır. Yukarıda belirttiğim gibi maric veya semum denilen ateşten yaratılmışlardır. İnsanoğlunun topraktan yaratılıp et kemik bedene bürünmesi gibi cinlerde ateşten yaratılıp enerji bedene bürünmüşlerdir. Enerji bir madde değil, kendini hareketle gösteren bir kuvvettir. Örneğin, bir kar fırtınasında kar tanecikleri görülebilir ama bir çeşit enerji olan rüzgar görülemez, sadece hissedilir. Dünyamız katı maddelerden oluşmuş gibi görünmesine rağmen aslında deniz gibi hareket halinde olan akıcı bir enerjiden oluşmuş ve onunla çevrelenmiştir. İnsan organizması sadece fiziksel bir yapıda değildir. Tüm evrende olduğu gibi normal gözle görülemeyen bir enerji alanına sahiptir. Bu enerji alanı cinlerde de vardır. Ancak onların enerjisi insanınkinden daha hızlı hareket etmektedir. Basit şekliyle evrende canlı ve cansız diye tanımladığımız her oluşum moleküllerden, moleküller atomlardan, atomlar ise atomaltı parçacıklardan oluşmuştur. Tüm madde ve varlıkları oluşturan temel yapı taşı aynı olduğu ve bu yapı taşı sürekli bir devinim ve saf bir “enerji” olduğuna göre aslında evrende “cansız” hiçbir şey yoktur. İşte varlıkları özde aynı temele bağlayan ve aynı kaynaktan besleyen bu oluşumun bütününü evrenin yaşam enerjisi olarak tanımlamak mümkündür.
Cinler yaratıldığında dünyamız ateş topu gibiydi. Bu ortamda cinler çok daha rahat yaşayabiliyordu ve insanlar olmadığı için insanlar alemi ile aralarında perde yoktu. Şimdi insanların yaşadığı gibi dünya üzerinde yaşıyorlardı. Kuran-ı Kerim’de insanın çamurdan yaratıldığı söylenmektedir. İnsan dünyaya gönderilmeden önce dünya ateş topu halinden sönerek çamur haline bürünmüştür ve insanın yaşama ortamı oluşmaya başlamıştır. Dünya insanlar için yaşanacak hale geldiğinde cinler kendi alemlerine çekilmiş ve insanlar alemi ile aralarına perde çekilmiştir. Bu manevi bir perdedir. Bu perde sonucunda cinler insanları görebildi ancak insanlar cinleri göremediler. Dünya üzerinde insanlar yaşamaya başladı. Cinler ise dünya da kendi boyutlarında yaşamaya başladılar.
Dünya tahmini hesaplara göre 15-16 milyar yıl önce yaratıldı. Bilimde büyük patlama olarak adlandırılan bu olay anında kum tanesinden onlarca kat küçük ancak sonsuz yoğunlukta ve sonsuz sıcaklıktaki noktanın patlaması ile evren oluşmuştur. Patlama sonucunda büyük bir enerji açığa çıktı. Zaman kavramı başladı. Madde şekillendi ve evren oluşmaya başladı. Büyük patlamanın ilk saniyelerinde evrenin sıcaklığı ”bir milyar defa trilyon defa trilyon” çarpımı derece, bir başka ifade ile evrenin sıcaklığı güneşin en sıcak yerinin 10 trilyon x 10 trilyon kadardı. Bu büyük sıcaklığı hayal etmek bile imkansızdır. Evrenin ilk oluştuğu anda zaman kavramı yoktu. Büyük patlamadan sonra saniyenin 10 katrilyon çarpı katrilyon çarpı trilyonda birinde zaman kavramı başladı. Büyük patlama sonrasında uzayın çapı ise bir metrenin kare trilyon kere trilyonda biri kadardı. Bu anda evren atom çekirdeğinden 1020 kat daha küçüktü, ”Planck Zamanı” olarak bilinen 10 üzeri 43 saniye insanoğlunun bildiği en küçük zamandır. Evrenin oluşmasından sonra 10 üzeri 43 saniyede 4 temel kuvvet birbirinden ayrılır. 10 üzeri 35 saniyede evrende bir anda büyük bir şişme meydana gelir ve evren bir tenis topu büyüklüğüne ulaşır. Sıcaklık 1023 dereceye düşer. 10 üzeri 32 saniyede evren büyümeye devam eder. Evrenin çapı yarım metreye ulaşır. 10 üzeri 8 saniyede sıcaklık 1014 dereceye düşer, 10 üzeri 5 saniyede evren güneş sistemi boyutuna ulaşır sıcaklık ise 10 trilyon derecedir. Büyük patlamadan 3 dakika sonra sıcaklık 1 milyar dereceye düşer. 1.000.000 yıl sonra sıcaklık 1000 dereceye düşer. Ben cinlerin bu zamanda dünyada yaşadıklarına inanıyorum. Bundan sonra ise dünya insanoğlunun yaşam alanı olarak şekillenmeye başlamış ve büyük patlamadan 15 milyar yıl sonra evrenin çapı 1027 metre sıcaklığı ise merkez de 5.538 derece olmuştur. Bu şu an üzerinde yaşadığımız dünyadır. Ancak cinler ve insanların yaradılışları arasında geçen 2000 sene kavramının açıklaması bizim zaman birimimiz ile tezat teşkil eder. Ruhani zaman ile dünyevi zaman farklılığı nedeniyle insan ve cinlerin yaradılışları arasındaki zaman farklılık gösterir. Ruhani zamanda geçen 2000 sene dünyevi zamanda 15 milyar seneyi bulabilmektedir.
Cinlerin Hayatları
Cinlerin hayatı tıpkı insanlar gibidir ancak boyut farkı olduğu için yaşam sürelerin insana göre epey uzundur. Yaklaşık 1000 sene yaşayabilirler. Cinler insanlar ile aynı dünyayı paylaşır. Bir kısmı aynı yerlerde yaşar ve insanları görebilirler ancak insanların göz görme aralığı yeterli olmadığı için cinleri göremezler. İnsan gözü yaratılış olarak 400 ile 700 nm arasında dalga boylarını görebilmektedir. Cinler ise bu dalga boyu dışında kaldıkları için insanlar cinleri göremezler. Biz buna göz perdesi diyoruz. Ancak cinler insanları görebilirler. Cinler insanlar gibi dişi ve erkek olarak yaratılmıştır. Doğarlar, yaşarlar ve ölürler. Yaklaşık olarak 700-1000 sene arasında ömürleri vardır. Bu ömür ile birden fazla insan neslini görebilmektedirler. Cinlerin uzun yaşamasının sebebi hızlı yaşamalarıdır. Fizik kurallarında “öz zamanın kısalması” denilen bir durum vardır. Bunu fizikçi Paul Langevin şöyle açıklamıştır:
“Bir taşıtın içindeki insanla birlikte, yeryüzünden ışık hızının 20.000`de biri kadar bir hızla ayrıldığını düşünün… Bu taşıt ve içindeki insan, taşıt içindeki kendi zamanı ile tam bir yıl süreyle dünyadan uzaklaşıyor… Bir senenin sonunda ise çark ediyor ve dünyaya geri gelmeye başlıyor… Ve sonuçta dünyaya geri döndüğü zaman kendi öz zamanına göre iki sene geçmiş iken, dünyanın tam iki yüz yıl ihtiyarlamış olduğunu, dünya üzerinde üç neslin değişmiş bulunduğunu görüyor..”
Buna “öz zamanın kısalması” denilmektedir. Cinler boyut farklılıkları olduğu için hız olarak insanlardan çok çok daha hızlı hareket edebilmektedirler. Bu da cinlerin ömrünün insan ömrüne göre ortalama 10 yıl fazla olmasına sebep olmaktadır. Cinlerin bazı yemekleri insanların artıklarıdır. Onların da insanlar gibi beslenme kaynakları vardır. Ancak besmelesiz yenen her yemekten şeytan olan cinler faydalanırlar. Bu konunun üzerinde durmakta fayda var. Besmele bir anahtardır bu anahtar ile maneviyat kapıları açılmaktadır. Manevi bir ortamda yenen yemeğe kötü bir cin gelip ortak olamaz. Cinin yemeğe ortak olması insanın yemeğinden faydalanması gelip yemeğimizin bir kısmını yemesi değildir. Cinler yemeğin yani besinin enerjisini alırlar ve insan yemesine rağmen doymadığını hisseder. Çok yemek yiyip doymadığını söyleyenlerin ekseri sebebi budur. Besmelesiz ortamda yenen her lokmada süfli cinlerin de bize ortak olduğunu unutmamak gerekir. Cinler özellikle hayvan kemiği ve pirinci çok severler.
Cinler genelde geceleri ayakta geçirirler. İnsanoğlu için hayat sabah ezanı ile başlayıp akşam ezanı ile son bulmaktadır ve yatsı ezanı sonrasında insanın yatmasının faydalı olacağı bildirilmiştir. Cinlerde durum tam tersidir. Akşam ezanı sırasında uyanıp sabah ezanına kadar ayakta kalırlar ve her türlü işlerini insanların gecesinde yaparlar bunun için geceleri insanların ayakta kalması uygun değildir.
Cinlerde insanlar gibi giyinmektedirler. Erkekleri genelde sakallı, sarıklı ve cübbelidir kadınları ise çarşaf giyerler. Cinlerde insanlar gibi dinlere ayrıldıkları için her dinin gerektirdiği gibi giyinmeyi severler ancak cinlerin inancı insanlardan daha katı olduğu için dini kıyafetleri giymekte insanlardan daha inatçıdırlar.
“ Gerçekten biz, -kimimiz salih kişiler, kimimiz ise bunlardan aşağıda olmak üzere- türlü türlü yollar tutmuştuk.” (Cin, 11)
Ayette belirtildiği üzere cinler de insanlar gibi çeşitli yollar edinmişlerdir. Bu yollar gerek din, gerek iş gerekse sosyal hayatları olabilir. Aynı insanlar gibi yaşadıklarına kanıt olarak bu ayet gösterilebilir.
“İçimizde, (Allah’a) teslimiyet gösterenler de var, hak yoldan sapanlar da var. Teslimiyet gösteren kimseler, doğru yolu arayanlardır. ”(Cin, 14)
Allah’a teslimiyet O’na kayıtsız şartsız iman etmekle ve emirlerini yerine getirmekle mümkündür. Cinlerin de insanlar gibi mükellef oldukları ayette belirtilmiştir.
Cinler aleminde hayvanlar da vardır. İnsanlar aleminde olduğu gibi fikri ile hareket edemeyen bazı canlılar mevcuttur. Bunlar onların binekleri ve hayvanlarıdır. Ancak cinlerin çoğu uçma yeteneğine sahip olduğu için hayvanları kullanmazlar. Cinler alemindeki aklı olmayan hayvanlar bilmeden insanlar alemine zarar verebilirler. Aklı olup bilinçli bir şekilde insana zarar veren cinlerin dışında akılsız olan cin hayvanları bilmeden bulundukları yerde insanlara veya insanlara ait olan hayvanlara zarar verirler. Özellikle insanlar alemindeki hayvanlara zarar verip onları korkutup huysuzlaşmalarını sağlarlar.

Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147